TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Bir öykü yazarı: Ahmet Büke

İzmir Kitap Fuarı, değerli yazarları da okuyucu ile buluşturuyor. Tıpkı bizleri yazar Ahmet Büke ile tanıştırdığı gibi. Önemli çalışmalara imza atan Büke ile öyküye dair birçok konuyu konuştuk

Haber Giriş Tarihi: 22.04.2018 07:47
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Bir öykü yazarı: Ahmet Büke

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL RÖPORTAJ

İnsan Kendine De İyi Gelir kitabı en çok dikkatimizi çeken eserlerinden biri oldu. Çünkü çoğu zaman kendimiz dışında bizlere iyi gelecek başka alanlara ve kişilere yöneldik. Bu sebeple insanın kendine iyi geliyor olması bizleri düşünmeye itti. Ardından son çalışması olan ‘Gökçe’nin Yolu’ kitabı geldi. Bir gencin ormanın derinliklerinden geçip yüreğine ulaşan yolculuğu anlatılmaya çalışıldı. Ve daha birçok kitap. Bu eserlerin sahibi ise yazar Ahmet Büke. Hayatı esas alarak çalışmalar ortaya koyduğunu belirten Büke ile İzmir Kitap Fuarı’nda keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Kullandığı dilden, oluşturduğu karakterlere değin birçok konudan söz açan Büke, “Ne yazacağımı bilmeden oturuyorum öyküye. O kendini yazdırıyor” diyerek naif bir açıklamada bulundu. Siz değerli okurlarımıza öncelikle yazarımız Ahmet Büke’yi tanıtmakla başlayalım. Kendisi 1970 ’te Manisa’da doğdu. 1997’de İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. 2008’de Alnı Mavide(2008) kitabıyla Oğuz Atay Öykü Ödülü’nü, 2011’de Kumru’nun Gördüğü (2010) ile Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazandı. Bize yaşamın acı, tatlı, bazen tuhaf, bazen de acayip öykülerle akıp gittiğini hatırlatan Büke’nin E Dergisi, Adam Öykü, Patika, Notos gibi pek çok dergide öyküleri yer aldı. İzmir Postası’nın Adamları (2004), Çiğdem Külahı (2006), Ekmek ve Zeytin (2011), Cazibe İstasyonu (2012) ve Yüklük (2014) adlı öykü kitaplarıyla tanındı. ON8 Blog’da tefrika etmeye başladığı İzmirli Bedo’nun öyküleri, Mevzumuz Derin (2013, ON8) adıyla bir ilk romana dönüştü ve Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin (ÇGYD) 2013 Yılın Gençlik Romanı Ödülü’nü kazandı. Büke’nin ON8 Blog’da ‘Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi’ adlı köşesinde her hafta biriktirdiği öykülerinden bir seçkiyi de içeren İnsan Kendine De İyi Gelir (2015, ON8) adlı öykü kitabıysa Dünya Kitap 2015 Yılın Telif Kitabı Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl, ‘Hazır Bilgi Serisi’ için derleyip tanıttığı 100 Tuhaf Kitap yayımlandı. ‘Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi’nden ikinci bir seçkiyi içeren Gizli Sevenler Cemiyeti(2016, ON8) adlı öykü kitabının ardından, Eyvah, Babam Şiir Yazıyor ! veAnnemle Uzayda adlı resimli ‘Zeyno Kitapları’ ile (2017, Günışığı Kitaplığı) ilk kez çocuklara öykü anlatan yazarın son romanı, Köprü Kitaplar koleksiyonu için yazdığı Gökçe’nin Yolu (2018).

DERS VERİR GİBİ DEĞİL

Gökçe’nin Yolu adlı çocuk romanı ile farklı bir ruh ve farklı bir karakter yaratan Büke, hem kültürel hem de tarihi köklerimizi ders verir gibi anlatmamaya çalıştığını vurgulayarak kitaba yönelik sorularımızı yanıtsız bırakmadı.

En son çalışmanız hangisiydi. Diğerlerinden farklı olarak bu eserinizde neler yaptınız ya da yapmamaya özen gösterdiniz?

En son bir çocuk romanı olan Gökçe’nin Yolu’nu yazdım. Editörlüğünü Semih Gümüş’ün üstlendiği Köprü Kitaplar koleksiyonu 21. oldu. Bir gencin ormanın derinliklerinden geçip yüreğine ulaşan yolculuğunu anlatmaya çalıştım.

Gökçe’nin Yolu, Memet Fuat Yayıncılık Ödülü sahibi bir koleksiyonun 21. kitabı. Köprü Kitaplar, çocukları ve gençleri, hem çağdaş edebiyatımızın usta yazarlarının daha önce yayımlanmış yapıtlarıyla, hem de günümüzün yetkin kalemlerinin yeni yapıtlarıyla buluşturuyor. Romanınızın bu koleksiyonda yer alışını nasıl yorumluyorsunuz?

“Köprü Kitaplar daha çok yetişkinler için yazmış önemli yazarların çocuk edebiyatı verimlerini kapsıyor. Bu seride olmak mutluluk verici benim için.”

Özellikle öykülerinizden tanıdık bir nokta var Gökçe’nin Yolu’nda. Bugünün sunduğu olanaklardan ziyade, tüm zamanlardan, insanlığın uzun yolculuğundan bugüne kalanları anlatmayı, hikayeleştirmeyi seçtiniz. Nasıl açıklayabiliriz bunu?

Hem kültürel hem de tarihi köklerimizi ders verir gibi değil bir roman kurgusu içinde anlatmaya çalıştım çocuklara.” Gökçe’nin Yolu kitabı kadar İnsan Kendine De İyi Gelir kitabı dikkatleri üzerine topluyor. Bu eserinde Ahmet Büke, anne ve babasını kaybetmiş, aile büyükleriyle yaşayan bir çocuğun gözünden, büyüme sancılarını, bir mahalleyi, siyasi olayların o mahalledeki yankılarını mizahi bir dille anlatıyor. Kitapla ilgili sorularımızı yanıtlayan Büke, kitaptaki öykülerin birbiriyle bağlantılı olduğunu hatırlatıyor ama bunun bir roman olmadığını söylüyor.

“ÖYKÜ YAZMAK TEKİNSİZ BİR İŞTİR”

İnsan Kendine De İyi Gelir kitabınız gözlemlediğimiz kadarıyla oldukça dikkat çekmiş. Ve kitabın ismi de epey ilginç. Orada mizahi bir dil de kullanıyorsunuz. Farklı bir bakış açısıyla yazdığınız kitabın konusunu belirtir misiniz?

Kitapta İzmir’in yoksul mahallelerinden birinde hayatta kalmaya çalışan bir gencin parça parça akan hikayeleri var. Çoğu zaman tutunacağı tek dal kendisi.

Büke, en çok da kitaplarının anlaşılır olması için çaba sarf ediyor. Ve kendi deyimiyle “Elbette hayatı” vurguluyor. Hayatı vurguladığı bu öyküleri içinse “Öykü yazmak tekinsiz bir iştir” diyor.

Sıklıkla öykü yazıyorsunuz. Peki, öykü yazmak sizce nasıl bir iştir?

Öküze boynuzu ağır gelmezmiş. Hayatta yük hissetmeden yapabildiğim nadir şeylerden birisi öykü yazmak. Öyküleri yazarken bir kitap oluşturma fikriyle yola çıkmıyorum. Yazdıkça yazdım, sonunda bundan kitap çıkar galiba, dedik. Öykü yazmak tekinsiz bir iştir. Elinizde de patlayabilir. Ben mutlu oldum ama sonuçtan. Olmasaydım kitaba dönüştürmezdik yayıneviyle birlikte. Zaten bir sonraki adımı hep birlikte karar verdik.

Sizi tanıtırken açmış olduğunuz bir bloktan bahsettik. Öykülerinizi yayınladığınız bloğunuza da değinebilir misiniz?

Bir yıl boyunca ayda 5 öykü yazdım. Bir noktada blog öykülerini kestik. Dolayısıyla kitaptaki öykülerin bir kısmını okuyucu önceden internet üzerinden okudu ama bir kısmını da ilk defa kitapta görecek. Öykülerden seçkiler her hafta yayımlandı ama ben her hafta oturup yazmadım. Ayın bir ya da iki haftasını ayırıyordum öykülere. O zaman aralığında oturup her ayın beş öyküsünü hazırlıyordum. Bazen başım sıkıştı, hafiften bunaldım ama mecburiyetler yazarın sırtındaki kırbaçtır işte. Diz kırıp eşek gibi yazarsınız. Eşeklerden de özür dilerim.

“O KENDİNİ YAZDIRIYOR”

Öykünüzü yazarken ya da eserlerinizi ortaya çıkarırken her şey istediğiniz gibi mi ilerliyor? Planladığınız ancak yazmaya başladıkça değişime uğrayan karakterleriniz var mı?

“Ne yazacağımı, kimi yazacağımı bilmeden oturuyorum öyküye. O kendini yazdırıyor. Başlangıçta bir şey tasarlamıyorum. Çünkü öykü tasarlanabilir bir şey değil. Daha doğrusu benim için öyle. Ama bir dizi ilişkili öykü yazıyorsanız, bir önceki yazdığınız size bir hiza çekiyor. Gerçi ben o patikaları da zaman zaman değiştirdim. Ölenler bazen bir sonraki öyküde diriliyor mesela. Öyküler yazıldığı sırayla girmiyor kitaba.

Ahmet Büke daha çok kısa öyküler yazıyor olmasına ilişkin yönlendirdiğimiz soruları da cevaplayarak, uzun öykü yazmayı ‘zengin işi’ olarak tanımladı.

Daha çok kısa öyküler yazıyorsunuz. Bunun sebebi nedir?

Bir sebebi yok, olağanı böyle oluyor sanırım. Kısa öykü kışkırtıcı bir şeydir. Çekirdek tepkimesini düşünün. İki hafif element nükleer reaksiyonlar sonucu birleşir, sonuçta muazzam bir enerji çıkar ortaya. Çekirdek boyutunda olur her şey ama sonuç acayiptir. Ben bunları yaptım demiyorum da yapsaydım iyi olurdu. Bu sonucu tahmin ettikçe kısa öyküler yazmaya soyundum. Uzun öyküye gelecek olursak zaman bolluğu içinde birisi olamadım hiç. İki arada bir derede yazmam gerekti öyküleri. Bana kalırsa uzun yazmak daha zor bir iş. Gerçekten zengin işi o kadar zamana sahip olmak.

Roman, şiir vs. diğer edebi metinlere oranla öykünün zorluğu ve kolaylığı nedir?

Zorluk ya da kolaylık göreceli ve öznel şeylerdir. Fakat şunu söyleyebilirim ki roman çok bildiğim bir konu değil. Şiir ise hepsinden farklı bir tür. Dil yokken bile şiir vardı. Dolayısıyla şiir yazabilmek başka bir varlık olmayı gerektiriyor. O kumaş bende yok.

Birçoğumuzun merak ettiği konular arasındadır. Çocuklar için öykü yazmak mı zor, yoksa yetişkinlere yönelik öyküler yaratmak mı? Büke, “Çocuklar için yazmak daha zordur, derler” diyerek çocuklara hitap ettiği öyküleri olduğunu da kaydetti. Hal böyle olunca öykü yazmaya sevdalı yazarımıza genel bir soru sormaktan geri duramadık. Aldığımız cevap ise trajikomikti.

“KİTABA BAKMAKLA YETİNİYORLAR”

Türkiye’de öykü yazmaya dair ne gibi problemler var?

Yazabildikten sonra bir sorun olmaz. Ama yazarlığın sorunları derseniz, ciltlerce yazabilirsiniz. En başta ekonomik sorunlar gelir. Türkiye’de yazdıklarıyla geçinebilen yazarların oranı on binde bir değildir.

Öykü yazarları dışında öykü okuyanlar da aynı dertten muzdarip. Büke’ye göre Kitap Fuarına gelenler maddi sıkıntılardan dolayı sadece kitaba bakmakla yetiniyor.

Kitap Fuarı’nı diğer senelere kıyasla bu sene nasıl buldunuz? İnsanlarımız okumayı seviyor mu? Fuarda eksik bulduğunuz noktalar var mı?

Ekonomik zorluklar okuyucuyu çok zorluyor artık. Eskiden bir kitap listesiyle gidilirdi fuarlara. Kitap okuyan kesimler zaten orta sınıflar. Alım güçleri son yıllarda iyice düştü. Kitabı uzaktan seyredip istediğinin çok azını alabiliyor okur maalesef.

Söyleşimizin ardından okurlara “Bol okuyun” tavsiyesinde bulunan Ahmet Büke, öykülerindeki karakterlere tanıklık etmek isteyen tüm kitapseverleri Kitap Fuarına bekliyor.

 

 

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.