TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Çağın Kabusu

Obsesiflik olarak adlandırılan takıntılı olma, günümüzün önemli rahatsızlıkları arasına giriyor. Özellikle de gençlerde karşılaştığımız bu rahatsızlık hem aileler hem de birey için kabusa dönüşüyor

Haber Giriş Tarihi: 16.09.2017 07:37
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Çağın Kabusu

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER

Kişinin gerçeklik duygusunun bozulmadığı ve kişinin doğru olmadığını bilmesine rağmen gerçeklik duygusunun korunduğu takıntılı düşüncelere obsesyon (takıntı) denir.

“Obsesif Kompulsif Bozukluk” olarak adlandırılan bu rahatsızlık, mantıksız düşüncelerin ve korkuların insanı sürekli tekrar eden davranışlar sergilemesine zorlayan psikolojik bir hastalıktır. Takıntılarınızın mantıksız olduğunun farkına varamayabilirsiniz ve bu takıntıları önemsememeye ya da bırakmaya çalışabilirsiniz. Fakat bu sadece sıkıntılarınızı ve kaygılarınızı artırır. Rahatsız edici düşünceleri önemsememeye ya da bu düşüncelerden kurtulmaya çalışılır. Ancak bu yeni düşünceler ve zorlamalar daha öncekileri takip eder böylece içinden çıkılmaz bir döngüye girilir.

BİR RUH HASTALIĞIDIR

Konuya ilişkin gazetemize konuşan Psikolog Aylin kazancı, obsesifliğin ne olduğuna dair açıklamalarda bulundu: “İngilizce kelime anlamı olarak obssesive'den gelir. Obsessive tam olarak saplantılı ve tutkulu demektir. Obsesyon hastalığına yakalanmış, bir şeyi çözüme kavuşturmadan rahat edemeyen, bu durumu uyku yüzü görmemeye kadar ilerleten, gamsız olamayan, psikolojiye göre obsesif kompulsif bozukluğu olan kişilere "obsesif" denir. Obsesyon da bir ruh hastalığıdır.”

Kazancı, obsesifliğin aslında bir kişilik özelliği olduğunu belirterek bunun anormallik sayılmadığına değindi. Kazancı, “Bu kişilik tipinin özelliklerinin bir insanda bulunması anormallik sayılmaz. Bu kişilik yapısındaki insanlar kuralcıdırlar. Disiplini severler. Titizdirler, tertiplidirler. Olayları ve sistemleri kontrol etmek isterler. Bu kişiler işlerini ve hayatlarını sıkı sıkıya kontrol ederler. Denetleme yapmayı severler. Ayrıca mükemmeliyetçidirler. Bu yapıları sayesinde özellikle iş hayatında, yönetici konumuna kısa sürede yükselebilirler veya bu konumda başarılı olurlar.

SOSYAL İLİŞKİLER YARA ALIYOR

Takıntılı olan bireylerin aile ve çevresiyle çok fazla mücadele ettiğini, çevre desteği alamadıkları için sosyal ilişkilerin zedelendiğini anlatan Kazancı, “Kuralcı olmaları çevreleri ile ilişkilerinde önemli birer engel sebebi haline gelebilir. Her şeyin tam olmasını isterler. Fakat bu özellikleri sosyal ilişkilerinin yara almasına, çevre desteği bulamamalarına, hayatın özünden uzaklaştırarak kurallarla yaşamaları sonucunu doğurabilir. Çevrelerindekilere sürekli olarak müdahale etme çabaları ve değiştirme çabaları sıklıkla rastlanan özelliklerindendir. Bunu yapmadan duramazlar. Başkalarının da işi kendi istedikleri teknikle yapmaları konusunda mantık dışı bir inada sahip olabilirler. Çok çalışkan olurlar. İşleri onlar için çok önemlidir. Erteleme ve kaçınma davranışlarını da sıklıkla yaparlar. Değişimi ve yeniliği sevmezler. Bu kişilik yapısında olan insanlar özelliklerini fark edebilirler, kendilerini düzeltmeye çalışabilirler. Ama asla tam olarak düzelmezler” dedi.

SEVGİLERİNİ GÖSTERMEDE ZORLANIRLAR

Bu tip rahatsızlığı olan kişilerin arzu ettikleri beklenti düzeyine de ulaşamadıklarını söyleyen Kazancı, “Obsesifler, başladıkları işi de ayrıntıları ile uğraşmaktan bir türlü bitiremezler. Bu kişilik yapısındaki insanlar, çok çalışkan ve düzenli olduğu gibi hayatının bazı alanlarında da ise tam aksine çok dağınık ve üşengeç olabilir. İşi inat seviyesinde ve amacının dışına taşacak kadar usullere takılarak yapması ise bir obsesifin başına sık gelen olaylardandır. Karar noktasında obsesiflerin çok kararsız olduklarına sıklıkla rastlanır. Vicdanlıdırlar ve toplum kuralları konusunda aşırı yargıcıdırlar. Kurdukları hayatın dışında bir hayat obsesiflere yeterince tehlikeli gelebilir. Üstün moral değerlere sahip olmakla birlikte sevgilerini göstermek gibi bir sorunları vardır. Eskimiş eşyalarına değer verir onları atmama konusunda inat içindedirler” diye konuştu.

KATI KURALLAR UYGULARLAR

Bu kişilik yapısındaki ailelerin, çocukları konusunda çok katı kurallar uyguladıklarını ifade eden Kazancı, “Aileler, çocukların da kendileri gibi dış dünya ile irtibatlı olmalarını istemezler. Bunun sebebi ise çocukluk döneminde çocuğun dünyasının merkezine kendini koyması ve isteklerinin karşılanmasına hakkı olduğunu sanması. Çocuklar ihtiyaçlarını gideremeyen ve kendisine kapris yapan ebeveyn nedeniyle kendisini yönetecek baskılar arar. Ve oda zamanla birer obsesif insan konumuna gelir” şeklinde konuştu.

KAYGI RAHATSIZLIĞINA BENZİYOR

Obsesifliğin, kaygı adı verilen anksiyete ile benzerlik gösterdiğini söyleyen Kazancı, “Anksiyete türü bir rahatsızlık olan obsesiflik, insanları tekrarlanan düşünce ve davranışlar döngüsüne hapsederek kısıtlayan bir hastalıktır. Obsesif bozukluğu olan kişiler, kontrol edemedikleri yinelenen ve stres yaratan düşünceler, korkular veya görüntüler nedeniyle huzursuz olurlar. Bu düşüncelerin yarattığı anksiyete bazı ritüelleri ya da rutinleri acil olarak gerçekleştirme ihtiyacına neden olur. Ritüeller takıntılı düşünceleri önleme veya akıldan uzaklaştırma girişimiyle yapılır. Yapılan ritüel anksiyeteyi geçici olarak durdurur, obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda kişinin ritüeli hemen tekrar etmesi gerekir. Bu döngü kişinin gününden saatler çalarak normal günlük işlerini yapmasını engelleyebilir. Birey saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya manasız olduğunun farkında olabilir, fakat kendini maalesef ki durduramaz” dedi.

Kazancı, Obsesifliğin türlerini ise şu şekilde sıraladı: “Bulaşma ve temizlik obsesyonları, şüphe obsesyonları, düzen obsesyonları, saldırganlık veya zarar verme obsesyonları, dini obsesyonlar, sayma obsesyonları.”

SEVDİKLERİME ZARAR VERİR MİYİM?

“Obsesif olup olmadığımı nasıl anlarım, ya sevdiklerimin başına kötü bir şey gelirse, sevdiklerime bir zarar verir miyim, dua ederken içimden Allah’a sövmek geliyor, yolda değdiğim kişilerden mikrop bulaşır mı, insanlara kötü sözler söyler miyim ya da onlara bir zara verir miyim, ocağı veya kapıyı açık unutmuş olabilir miyim, içimden arabayı duvara çarpmak geliyor.” Kazancıya göre bu ve benzeri sorular istemeden aklınıza geliyorsa, yaşamınızda belirgin bir sıkıntıya neden oluyorsa, saçma olduklarını düşündüğünüz halde kafanızdan atamıyorsanız sizde obsesif olabilirsiniz.

YAYGIN BELİRTİLERİ

Pislik veya mikrop bulaşmasından korkma, başkasına zarar vermekten korkma, hata yapmaktan korkma, rezil olmaktan veya sosyal açıdan kabul edilemez bir şekilde davranmaktan korkma, şeytanca veya günahkar düşünmekten korkma, düzen, simetri, kusursuzluk ihtiyacı, aşırı kuşku ve sürekli güvence ihtiyacı, tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkama, el sıkışmayı veya kapı tokmağına dokunmayı reddetme, kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme, rutin işleri yaparken  içinden veya yüksek sesle sürekli sayı sayma, sürekli bir şeyleri belli bir biçimde düzenleme

belirli bir sıraya göre yemek yeme, genellikle rahatsız edici olan, akıldan çıkmayan ve uykuyu bölen kelimelere, görüntülere veya düşüncelere takılıp kalma, belirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlama, işleri belirli bir sayıda yapma ihtiyacı, değeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirme.

TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?

“Obsesifliğin tedavisi ilaçla ve psikoterapiyle mümkündür” diyen Kazancı, “Kendinizin de obsesif olduğunu düşünüyorsanz, hemen bir psikiyatriste başvurunuz. Bazı Obsesif Kompulsif Davranış Bozukluğu hastalarında tedavi yıllarca sürerken, bazı obsesif hastalarında tedavi bir kaç ay içinde sonlandırılabilmektedir. Genelde tedavi girişimlerinin başarısız olduğu obsesifleri tedavi etmek pek mümkün olmuyor. İyileşme sağlanabilir fakat kişilik yapısıyla karışmış bir hal alan hastalığın tam tedavi edilmesi çok zaman mümkün değil. Tedavinin hem psikolog hem de psikiyatrist tarafından beraber yürütülmesi gerebilir. Çünkü ilaç tedavisi çoğu zaman yetersiz kalmakta kişinin davranışlarının, düşünce şeklinin değişmesi gerekmekte. Bu yüzden psiko terapinin aynı anda yapılması oldukça faydalı. Sürekli tedavi sonucunda hastalar normal veya normale yakın yaşam sürerler. Erken teşhis her zaman tedavi süresini azaltır” dedi.

OBSESİFLİĞE NEDEN OLAN FAKTÖRLER

Kazancı, “Nedeni tam olarak anlaşılmamış olsa da, araştırmalar biyolojik ve çevresel faktörlerin ilişkili olabileceğini gösteriyor. Çevresel, stres yaratıcı faktörler obsesifliği tetikleyebilir. Belirli çevresel faktörler ise kişide var olan bu rahatsızlığı kötüleştirebilir. Bunlar; Taciz, yaşamsal değişiklikler, hastalık, sevilen birinin ölmesi, iş veya okulla ilgili değişiklikler veya problemler, ilişkiyle ilgili kaygılar” diye belirtti.

Kazancı, obsesifliğin yaygınlık oranını da şöyle açıkladı: “Hastalık, 3.3 milyon yetişkini ve 1 milyon çocuk ile genci etkiliyor. Rahatsızlık ilk olarak çocuklukta, gençlikte ve yetişkinliğin ilk yıllarında ortaya çıkar. Irk ve sosyoekonomik alt yapı fark etmeden tüm kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür.”

BEN DELİ DEĞİLİM

Gazetemize konuşan F.K. takıntılarından dolayı oğlunun obsesif olacağından endişe duyduğunu ve güneşten korkup dışarıya çıkmadığını anlattı. F.K., “4 yıl önce takıntıları başladı. Halasının yazlığına gitmişti kuzenleriyle. Orada denize, havuza girmekten epey kararmıştı. Eve geldiği zaman hem kardeşleri hem de mahalle arkadaşları sürekli söylemeye başladılar, ‘yanmışsın, kararmışsın, çok zayıflamışsın’ diye. Hatta Afrikalı deyip dalga geçenlerde vardı. Çocuğun haliyle morali bozuluyordu, kendinden nefret etmeye başladı. Aynı lafları duymamak için dışarıya çıkmıyordu. Güneşe korkusu başladı. Daha fazla kararmamak için. Denize gittiğimiz zaman araçtan dışarıya çıkmıyordu. Şimdi biraz biraz bunu aştı. Ama başka takıntılar ortaya çıktı ardından. Örneğin, belirlediği bir koltuk var, onun dışında bir yerde oturmuyor. Kendini beğenmediği için aynalara bakamıyor. Hatta bu yüzden banyoya girdiği zaman lambayı açmıyor. Odasında bazası olmasına rağmen salondaki kanepe dışında bir yerde uyumuyor. Gezmek için dışarıya çıkmasa bile her gün aynı saatte kıyafetlerini ütüleyip, giyinip, süslenip alt kattaki garajda oturuyor. Saçlarına karşı da takıntısı var. Babası kel olduğu için kendisinin de kel olacağından korkuyor. Dökülmemesi için her gün sarımsak yiyor, belli saatlerde, her gün duş alıyor. Takıntıları olduğunun farkında, bundan dolayı mutsuz. Çünkü kurallarından dolayı hayatı istediği gibi yaşayamıyor. ‘Ben deli değilim’ deyip doktora da gelmiyor. Saplantılarından dolayı arkadaşları da ilişkisini kesti. Yalnız olmaktan şikayetçi. ‘Kimsem yok’ deyip duruyor. Oğlum için çok üzülüyoruz. Elimizden bir şey gelmiyor. Çünkü onun elinde. Kendiyle mücadele etmekten yoruldu” dedi.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.