TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kilimci ile geçmişe yolculuk

Gazeteci, siyasetçi ve iş adamı Münir Kilimci, Mardin’den İstanbul’a uzanan gerçek hayat hikayesini anlattı. Mardin’e olan bağlığını ve gazetecilik anılarını anlatan Kilimci, Süryani cemaati hakkında da konuştu

Haber Giriş Tarihi: 20.01.2018 08:21
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Kilimci ile geçmişe yolculuk

ADNAN AVUKA/MARDİN

İstanbul’a ilk geldiği zamanlarda Topkapı sanayisinde resim matbaası ile başlayan ve daha sonra yine Beysan Sanayi Sitesi’nde “Resim Ofset” anılarıyla bütünleşen ve yaşayan benim ustam Süryani Münir Kilimci ile anlamlı ve güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Ustam Münir Kilimci, 1929 yılında Mardin’de doğdu. Genç yaşta Demokrat Parti ilçe yönetiminde aktif görev aldı. Süryani cemaatinde önemli görevler yaptı. 1960’lı yıllarda Mardin’de Yeni Mardin Gazetesi’ni çıkardı. Yanında matbuat işleri ile 7 yıl gibi bir süre mürekkepli hurufatlarla haşir neşir olur. Kalıplar, elle çevirip bastırılan tabldot bir gazete. Kaşe fotoğraf dönemi yani. İlde görev yapan üst düzey yöneticilerin vesikalık fotoğraflarının kaşelendiği ve her habere aynı fotoğrafın kullanıldığı bir dönemden söz ediyoruz ve bende hatırlıyorum. Gazeteciliğin çok da ayağa düşmediği, politik olmadığı dönemler. Biz sorduk Kilimci cevaplandırdı. Öğrencisi olarak kabul ettiğim değerli ustam Münir Kilimci’ye ilk olarak serüveninin nasıl başladığını sordum. Kilimci ise, “1960 yılında Yeni Mardin Gazetesi’ni kurdum. O zaman Mardin Sesi, Ulus Gazetesi ve Son Haber gazeteleri çıkıyordu. Ulus CHP yelpazesinde, biraz politikti. Diğer gazeteler memleketin sorunlarıyla ilgileniyordu. Ulus Gazetesi’nin sahibi Sırat Boya idi. Siverekliydi. Biz Mardin Sesi ve Son Haber gazeteleri ile o günkü imkanlar ölçüsünde yarışıyorduk” dedi.

Baskı durumu nasıldı? Yetiştirebiliyor muydunuz?

Baskı hurufat dönemi. Tek tek harfleri dizerdik. Kalıplara yerleştirilirdi siyah mürekkebi kalıplara yerleştirirdik ve 5-6 kişi ile çalışıyorduk. Zor bir dönemdi matbaacılık ve gazetecilik adına. Eleman sıkıntısı vardı. Eleman yetiştirmede zorlanıyorduk. Gerçi şimdi de elaman sıkıntısı ülke genelinde var. Hala yaşanıyor.

Muhabirleriniz var mıydı? Haberleri nasıl topluyorlardı?

Kurumlarla aramız iyiydi. Çevremiz de güzeldi. O zaman farklı bir habercilik anlayışı vardı. Yaralamalı trafik kazası bile çok önemliydi. Yaptığımız her türlü haberlerden zevk alıyorduk. Gazeteyi camekana astığımızda, gelip geçenler okurdu. Çarşı pazarda dağıtıyorduk. Minik ve atılgan bir gazete satışı yapan oğlumuz kadar sevdiğimiz kişi vardı (Adnan Avuka dağıtıyordu). O dönemde Ulus ve Mardin Sesi gazeteleri bizim haberleri kullanıyordu. Ben genelde şehir haberlerine önem veriyordum. Mardin’de yapılması gerekenleri yazıyorduk. Eksiklikleri yazıyorduk. Avukat Veysi Muharremoğlu başyazarımızdı. Yazılarını takip edenler çoktu. Haberler ses getiriyordu. Şimdiki gibi değildi.

Yöneticilerle diyalogunuz nasıldı?

Ben kendi adıma söylüyorum, yöneticilerle aram çok iyiydi. Vali, Belediye Başkanı ve diğer kurum amirleriyle samimi görüşmelerimiz vardı. Biz, sıkıntılı bir dönemdeydik. Su yok, elektrik yok, yol yok. Çok ama çok eksiğimiz vardı. Düşünün gazeteyi basmak için matbaayı elle çeviriyorduk. Elektrik sıkıntısı büyüktü. Biz bu sıkıntıların giderilmesi ile uğraşıyorduk. Sokak lambalarıyla, mahalle aralarındaki çeşmelerle uğraşıyorduk. Bizim hedef kitlemiz bizi bu yöne çeviriyordu.

Bugünkü gazeteciliği nasıl görüyorsunuz?

Gazetecilik kutsal bir meslek, kamuoyu adına, halk adına, hizmetleri sorguluyorsun, araştırıyorsun. Bir o kadar da zevkli bir iş ve meslek. Ama geriye dönüp baktığımda bugünün gazeteciliği yozlaşmış bir görüntü veriyor. Gazeteci doğruları yansıtmalı, doğruları yazmalı, vatandaşın kafasını bulandıracak habercilikten uzak durmalı. Bugün yalaka gazetecilik ön plana çıkıyor. Menfaat gazeteciliği, siyasilerin güdümünde ve emrinde bir gazetecilik. İnandırıcı özelliğini kaybetti gazeteciler. Güvenilirliklerini kaybetti. Meslek yozlaştı. Yazık oldu. Oysa herkesin doğru habere, tarafsız gazeteciye, olayların üzerine giden gazeteciye bir gün ihtiyacı olacak. Tıpkı hukuk gibidir gazetecilik.

Mardin’de o yıllarda gazetecilik yapmak zor muydu?

Gazetecilik tarafsız yapılırsa her dönemde zorluğu var, riskleri var. Ama verdiği huzur da var. O dönemlerde yaptığımız haberlerden sıkıntı yaşadığımız olmuştur.

Bir anınız var mı?

O dönemin Valisi Bekir Suphi Aktan, şehir merkezinde tuvalet yok. Vali 4-5 gözlü bir tuvalet yaptırır. Ancak bir grup vatandaş tuvaletlere karşı çıkar. Vali ile bir görüşmemizde bu haberi yazmamı ister. Yaptırdığımız tuvaletlerin taşları kıbleye baktığı için bazı vatandaşlar tepki göstermiş. Müftü bey bana durumu izah etti. Bu nasıl bir anlayıştır der. Haber yapın lütfen der. Ben Süryani’yim, Hıristiyan’ım, birlikte yaşadığımız Müslümanların inancına ve görüşüne saygı göstermem gerekir ve bu haberin bana sıkıntı yaratacağını söyledim. O dönemde Milliyet Gazetesi’nin de Mardin temsilcisiyim. Diyarbakır büro şefi olayı duyar ve haber önemlidir neden yapmadın der. Ben aynı gerekçeleri sıraladım. Haberi yapması durumunda imzamı kullanmamasını rica ettim. İki gün sonra haber Milliyet’te imzam ile gazeteye girer. Tanıdıklar dostlar sitem eder. Yemin billah haberi yapmadığımı söyledim. Müftü beyi ziyaret edip durumu anlattım. Hoşgörü ile karşılandı ama ben bir kaç gün ciddi anlamda tedirgin oldum.

Yaygın basında çalışınca vatandaşın beklentileri artıyor mu?

Elbette. Ben Milliyet, Cumhuriyet, Akşam ve Hür Vatan gazetelerinin Mardin muhabirliğini de yaptım. Haberler ilk bize gelirdi. O avantajı yıllarca çok iyi kullandık. Hem yöneticiler hem de halk bize farklı bakıyordu.

İstanbul sevda mı? Yoksa zorunlu mu?

İstanbul’a geliş zorunluluktan. O yıllarda dünyada bir göç dalgası yaşandı. İş az, geçim zor, sıkıntılar büyük. Su yok, yol yok, okul yok. Yoklar şehrinde yaşamak hayli zordu. Sanayileşme ile birlikte iş imkanlarının fazla olduğu illere göç başladı. Biz de İstanbul’a yerleşme kararı aldık ve geldik. Bizi buralardaki sanayi çekti. Geldiğimizde nüfus 500 bindi bugün 20 milyon. İstanbul ve sanayi, çekmeye devam ediyor.

İstanbul’da matbaacılığa devam...

Evet. Bizim en iyi bildiğimiz iş matbaacılıktı. Ama sürekli gelişerek, ortama gelişmelere ayak uydurarak, ihtiyaçlara da cevap vererek devam etti. 1964 yılından bu yana karton ambalaj konusunda müşterilerimize en kaliteli hizmeti vermeyi amaç edinmiş bir aile firmasıyız. Günümüzde, geniş üretim alanı, deneyimli ve uzmanlaşmış çalışanlarıyla Resim Ofset, Türkiye matbaacılık ve ambalaj sektörünün lider firmalarından biri haline gelmiştir. Türkiye’nin kalbi olan İstanbul’un merkezinde kurulu tesisi, ileri teknoloji ürünü makine parkuruyla kapasitesini sürekli arttırarak gelişen öncü bir kuruluş haline geldi. Tabi bu bir çırpıda ve kolay olmadı. Dürüstlükten ve kaliteden ödün vermedik. Sözümüzde durduk. Yapabileceklerimizi en iyi şekilde yaptık, yapamayacaklarımızı açıkça söyledi. Bugün gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışındaki uluslararası büyük firmaların genel ve lüks ambalaj konularındaki ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanılmıştır.

Kaç kişiye istihdam sağladınız? Hala eleman sıkıntısı çekiyor musunuz?

Gördüğünüz tesiste tamamen ambalaj üretimi üzerine yoğunlaştık. 90’a yakın kişi istihdam ediyor. Teknikeri, grafikeri, hizmetlisi, ulaşımcısı ile hizmette kalite önceliğimizdir. Herkes doktor-mühendis olmasın. Bakın güzel bir noktaya değindiniz. Devlet ya da üniversiteler sanat ve meslek okullarına ağırlık vermeli. Geçmişte yaşadığımız eleman sıkıntısını bugün de yaşıyoruz. Matbaacılıkta Avrupa ülkeleriyle yarışıyoruz. Ama kalifiye eleman noktasında gerideyiz. Matbaacılık, tekstil alanında okullar arttırılmalı. Eğitimli elemana ihtiyaç var. Herkes doktor-mühendis- mimar olmasın. Matbaacı olsun, grafiker olsun. Bu konuda devletimizin ve üniversitelerimizin önlem almasını bekliyoruz.

Uzun yıllar Süryani cemaatine büyük hizmetlerde bulundunuz.

Mardin’de bir Süryani olmanın ne anlama geldiğini anlatabilir misiniz.

Süryani Cemaati Başkanlığı’nı bir süre yaptım. Cemaat Başkanlığı onurlu bir görev olmakla birlikte fedakarlık isteyen, emek isteyen bir görevdi.

Güzel hizmetler verdiğinize inanıyorum.

Benim hizmet anlayışım her alanda aynıdır. Bir işi yapacaksan noksansız, eksiksiz yapacaksın. Mardin’de her inançtan insan var. Sıkıntılarımız da, sevinçlerimiz de acılarımız da ortaktı. Hıristiyan olarak yaşadığımız bazı olumsuzlukları, bazı Müslüman aileler de yaşadı.

Türkiye’de ve yaşadığınız yerde inanç noktasında sıkıntı yaşıyor musunuz?

Devletten, hükümetten yaşam ve inanç noktasında hiçbir sıkıntımız yok. Hatta dini bayramlarımızda kilise ve manastırlarımıza, en yüksek düzeyden kutlamalara geliniyor. Bu da bizi mutlu ediyor. İnancımıza şimdiye kadar kimse karışmadı. Vatandaşlık haklarında sıkıntılarımız var.

Vatandaşlık haklarında hangi sıkıntılarınız var? Beklentiniz nedir.

Biz Süryanilerin bir devleti yok. Bizim devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Burada olmaktan ve yaşamaktan her zaman mutlu olduğumuzu, bağlılığımızı tüm dünya bilmesi gerekir ve gidecek başka bir yerimizin olmadığını gösterdik. Biz her fırsatta azınlık olmadığımızı dile getiriyoruz. Buna rağmen devlet bizi azınlık görüyor ve kabul ediyorsa, azınlık muamelesi yapılsın. Vatandaş olarak görüyorsa vatandaşlık haklarımızı kullanmamızı sağlasın.

Hangi hakları kullanamıyorsunuz?

Ben bu vatanın bir evladıyım. Ben niçin polis olamıyorum ben niye subay olamıyorum. Ben bunu soruyorum. Benden şüpheleniyorsan hakkımda gerekli işlemi yap. Ama dürüst bir vatandaş isem bana hakkımı ver. Devlet samimi vatandaşını bilmeli. Ben bu yaşa geldim vatanıma hep sadakatle hizmet ettim ve etmeye devam edeceğim… Papazlarımıza, rahiplerimize, metropolitlere devlet maaş vermeli, kiliselere bütçe ayırmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinden pay verilmelidir. Biz bu işi cemaat desteği ile götürüyoruz. Ayinlerden sonra elde tabak dolaşıyoruz yardım toplamaya, dilencilik yapıyoruz. Diğer dinlere mensup, Ermenilerin, Yahudilerin mal varlıkları çok. Biz Süryanilerin mal varlıkları bu işleri yürütecek kadar değildir. Fakirimiz var, muhtacımız var. Yıllardır büyük sabırsızlıkla beklenen ve bugün Hükümetimizin yeni vakıflar kanununu çıkarması bizleri mutlu etti. Hükümet el konulan malları, Süryani vakfına ait gayrimenkulleri iade etti. Şimdiye kadar bizi rahatsız eden bir durumdu. Vakıf malları kişilerin üzerine yapılıyordu. O kişinin vicdanına kalıyordu. Şimdi direkt vakıftan yapılabilmesi bizi rahatlattı.

Son olarak neler söylemek istersin.

Mardin’in kendine has özellikleri var. Mardinli misafirperverdir, Mardin’de benim yakinen tanıdığım bizi rahatsız eden aileler vardı. Bizi rahatsız eden aileler mümtaz Müslüman aileleri de rahatsız ediyorlardı. Sadece bizi değil. Mardin’in bizim için anlamı büyüktür. Tekrar geri dönüp oralarda yaşamak isterim.

Değerli üstadım ve çok sevdiğim Münir Kilimci, sorularımıza cevap verirken, sevincini, tedirginliğini, özlemini hep yüzüne, bakışlarına yansıttı. 15-20 bin nüfusa sahip Süryanilerin hepsinde Mardin özlemi var der gibi baktı ve anlattı. Münir Kilimciden izin isteyip ayrıldık. Anlattıklarının bir bölümü gözlerimin önünden sinema şeridi gibi geçti. Bir başka söyleşide buluşmak dileğiyle. Sevgiyle kalın...

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.