TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Mültecilerin siyahi meleği

Önceki gün yaşamına ve sosyal projelerine yer verdiğimiz Deri Ustası Yalçın Yanık’ı sizlere tanıtmıştık. Söyleşimizin devamını bugün aktarıyoruz. Afro-Türkler arasında yer alan Yanık, yaptığı çalışmaları çocuklarına miras olarak bırakacağını söyledi

Haber Giriş Tarihi: 12.11.2017 07:29
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Mültecilerin siyahi meleği

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER

Deri Ustası Yalçın Yanık ile olan söyleşimizi önceki gün sizlerle paylaşmıştık. Yanık, dedeleri Osmanlı Dönemi’nde İzmir’e köle olarak getirilen Afro-Türklerden biri. Afrika kökenli olan Yanık, ‘İzmirli Mandela’ olarak tanınıyor. Ona bu sıfatın verilme sebebi ise; başta mülteciler olmak üzere birçok yardıma muhtaç insana destek de bulunması. Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Derneği Başkanı da olan Yanık, Mülteci Dayanışma Evi ve İzmir Müzisyenler Derneği gibi daha birçok sosyal projelerde yer alıyor.

Mültecilerin siyahi meleği olarak bilinen Yalçın Yanık ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin devamı şöyle;

YARDIM GÖRMEDİK

Bütün bu yapılanlar sonrasında Kapılar Dayanışma Platformu’nun mülteciler için sorunlarının çözüm yeri de diyebilir miyiz?

Mülteciler için devletin ya da belediyelerin bir dayanışma alanı yok. Burası da mülteciler için çok biliniyor. Bu da onların kafasında sorun gideren yer olarak bilinmesine neden olmuş olabilir. Mültecilerin sağlık, barınma ve kimlik sorunları ortaya çıkmaya başlayınca dayanışma içinde bunlara da çözüm üretmeye çalıştık. Kemalpaşa ve Bornova’dan bulgur almak için gelenler oldu. Burası devletin ambarı zannedildi. Devletten herhangi bir yardım görmediler. Ben hiç görmedim. Konak Kent Konseyi Mülteci Çalışma Kurulu var. Burada yavaştan çalışmalara başladı ve devam ediyor. Bunlar yavaş yavaş harekete geçirilmeye başlandı. Şu an için yetersiz ama daha geliştirilip büyütülebileceğine inanıyorum. Çocukları okullara gönderirken, gönüllü öğretmenler ders vermeye ve kırtasiye masraflarını karşılamaya başladı. İlaçlarını alamayan ve doktora gidemeyen insanlara buradan ilaç desteği verdik. Her noktada destek olmaya çalıştık. Yabancı aktivistler alt katın inşaatında aktif olarak çalıştı. Her türlü katkı sağlamaya çalıştık. Burası gönüllülerin emekleriyle bu hale geldi. Her türlü sorunlarını çözmek için elimizden geleni yapmayı sürdüreceğiz.

HERKES KATKI YAPABİLİYOR

Burada kültürel ve sanatsal aktivitelerde de bulunduğunuzu biliyoruz. Mülteciler ve çocukları için bu da son derece önem arz ediyor. Ancak toplumda artan nefret söylemi için toplumsal entegrasyonun da sağlanması gerekiyor. Bunun için planlarınız nelerdir?

Şu an için mültecilerin en acil ihtiyaçları gıdadır. Bunun için acil bir çağrı yaptık ve herkesten destek bekliyoruz. Bunun dışında ise söylediğiniz gibi daha farklı şeylere de ihtiyaçları var. Çünkü bu insanların toplumla kaynaşması ve bütünleşmesi, çocukların ise eğlenme alanlarına ihtiyacı var. Burada tiyatro, müzik, kukla gibi farklı alanlarda eğlenceler düzenlenmeye başladık. Psikologlar da düzenli geliyor. Bu süreçte sağcısı, solcusu, inançlısı ve inanmayanı her görüşten insanın desteğini aldık. Dayanışma da zaten böyle bir şey değil mi? Aslında bu son derece insani bir durum. Ancak yaşadığımız dünyada takdir etmek durumunda kalabiliyoruz. Herkes istediği her katkıyı yapabiliyor. Bu gelenleri de kimin ihtiyacı varsa ona veriyoruz. Bu dayanışma kültürünü daha da genişletmek ve sürdürebilmek adına çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Özellikle kültürel ve sanatsal etkinlikler ile eğitim alanında önemli çalışmalara başlamayı istiyoruz. Bunun içinde gerekli çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun dışında en politik ve en olumsuz insanların yaşadığı yerlerden biri olan Basmane bölgesinde bir değişim başlattık. Artık mahalle ve insan dayanışmasını buraya yerleştirdik. Bu dayanışma da sadece dokunarak oldu. Konuşarak hiçbir şey olmuyor. Bu dayanışmanın model olması ve başka yerlerde de geliştirilmesini istiyoruz. Çünkü her şey insan için diyorsak, bunun için çalışmalıyız. Her semtte bunu gerçekleştirmeliyiz. İnsanların buna ihtiyacı var. Ülke genelinde dayanışma kültürünü geliştirmek gerekiyor. Çocuklarımızın oynayabileceği alan, gidebileceği kreşleri yok. Yaşlılarımızın birbirlerinin sosyal ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir alanları bile yok. Bundan sonra da bunların gerçekleşmesi için çalışmalar sürdürülmeli. Bu konuda devlete ve belediyeye baskı uygulanabilir.

Bu süreçte devletten ve belediyelerden ciddi bir destek alamadığınızı biliyoruz. Böyle bir konuda vatandaşların dayanışmasının yanında devletin de ciddi çözümler geliştirmesi ya da bu dayanışma içerisinde olması gerekmiyor mu? İzmir’de 4 parti temsilcisi var. Ülke genelinde mülteciler ve diğer yardıma muhtaçlar için bir şeyler üretmeleri gerekmiyor mu?

Burada ciddi sorunlar yaşanıyor ve kendiliğinden sona ermeyecek. Ellerini taşın altına koyması gerekenler hiç oralı bile olmuyor. Devletin ve yerel yönetimlerin imkanlarıyla harekete geçilmesi gerekiyor. Öncelikle Suriyelilere resmi statülerini vermeleri gerekiyor. Bu sorunun açıklığa kavuşması şart. Bu konuda mecliste çalışmak gerekiyor ama çalışıldığını da görmedik. Devletlerin tabi olduğu uluslararası anlaşmalar var ve bu anlaşmalara göre de bu insanlara statüleri verilmeli. Bu insanlara gerekli destek verilmediği için denizlerde ya da yollarda öldüklerini canlı yayınlarda gördük. Savaşın ya da afetin ne zaman çıkacağı belli değil ve bu insanlara elimizden geldiği kadar destek olmamız gerekiyor.

ÇOCUKLAR ÇALIŞTIRILIYOR

Sitede ciddi bir dayanışma içinde bulunup, var olan düzeni değiştirmeye çalıştınız. Bu mücadeleniz sonrasında değişenler neler oldu?

Ayakkabı ve tekstil sektöründe hala güvencesiz çalışma devam ediyor. Özellikle Suriyelilerin büyük bölümü tekstil sektöründe çalışıyor. Bu biliniyor ve herhangi bir işlem de yapılmıyor. Çünkü bu insanların çalışmak zorunda olduklarını işveren biliyor. Bunu bildiğinden dolayı da ucuz ve güvencesiz çalıştırıyor. İşi iyi bilenler asgari ücret alabiliyor ama işler değiştiğinde de ya ilk kapının önüne onlar konuyor ya da maaşsız çalıştırılıyor. Mülteciler artık en alt yaşam biçimi içerisinde hayatlarını sürdürüyor. İnsanların iş araması, çalışmak için çabalaması aslında olumlu bir gelişme. Kadınlar ve çocuklar bile sokaklarda katı atık toplamaya başladı. Anne ve baba iş bulmayınca çocuklar çeşitli işlerde çalışıyor. Haftada 80-100 liraya çalışan insanlardan bahsediyoruz. Çalıştıklarının karşılığını alamadıkları yönünde her gün şikâyet alıyoruz. Çocukların çalışması, işverenlerin maaşını vermemesi ve zor şartlarda çalıştırmasına baktığımızda hepsi ayrı bir suç niteliği taşıyor. Bu konuda ne söylesek havada kalıyor. Çalışmak zorundalar ve bunun içinde her şartta çalışmak istiyorlar. Bu gerçeklik, gözden kaçırılamaz.

Devletin Suriyelilere vatandaşlık verileceğini açıklanmasından sonra toplumda ciddi bir ırkçılık ve nefret söylemi geliştirildi. Suriyelileri istemiyoruz gibi kötü kampanyalar başlatıldı. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Yaşamdan kaynaklı olan hakların sürekli geliştirilmesi gerekiyor. İnsan olarak haklarımızı savunmalı ve bu haklarımıza sahip çıkmalıyız. Öncelikle Suriyelilere mülteci statü verilmesi gerekiyor. Ortadaki belirsizliğin kaldırılması için bu oldukça önem taşıyor. Ortadaki nefreti ve ırkçılığı bitirmek için devletin de çalışmalara başlaması gerekir. Çünkü daha da ciddi sorunlara yol açabilir. Haklarının verilmesi gerekiyor. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla bütün dünyanın insanlara ait olduğunu unutmayalım. Kafamızdaki sınırlara böyle bakalım. Sadece parası olanlar için sınırsız bir dünya olmasın. İnsanlar arasındaki adaletsizliğin bitirilmesi için bütün insanların çalışması gerekiyor. Ayrımcılıklara son verip bütün sorunlara karşı dayanışma içinde olmalıyız.

BUNU UNUTABİLİR MİYİM?

Fedakarlıklarınız ve tükendiğiniz zamanlar oldu mu? En önemlisi aileniz bu yoğun temponuzdan dolayı şikayetçi mi?

Sosyal projelere yöneldiğim için ve onlardan fırsat bulamadığım için deri işini yapamıyorum artık. Sadece arada bir uğraşıyorum. Mesela bugün birazda işi unutmamak adına yöre kıyafetleri yapmaya başladım. Neyse ki şansım yaver gitti de tam o dönemde emekli oldum. Bir sürü ihtiyaç sahibi geliyor. Deriyi devam ettirseydim onlarla ilgilenemezdim. Zaten deri işinde çok az bir parayla çalışıyordum. Milletin çocuğuna verdiği 150 TL’lik harçlığı çok iyi hatırlıyorum, yeri geliyordu biz haftalık olarak alıyorduk. Onu yapmaktansa böyle bir işe gönül vermek en güzeli. Birilerinin fedakarlık yapması lazım. Dünyada ne insanlar var değil mi? İnsanoğluna önemli katkılarda bulunmuş. Ya da bedeller ödemiş, katledilmiş kaç bin insan var. Benim bu dükkanım soyuldu ve dikiş makinem çalındı. İşçi arkadaşlar aralarında para toplayıp bana makine aldı. Sırf tekrar çalışıp insanlara katkı sağlamam için. Sana ihtiyacımız var, senin makineyi çalıştırman lazım diye. Bu fedakarlık benim için büyük bir sermaye, ben bunu unutabilir miyim? Çocuklarıma bir miras vermek istiyorsam, al işte bunu anlatırım. Kadın bir arkadaşımız parmağındaki yüzüğünü sattı. Birkaç ailenin acil erzaka ihtiyacı vardı, gidip yüzüğünü bozdurdu, onlara erzak aldı. Burada açlıktan bayılan insanları biz gördük. Böyle insanlar için tabi ki fedakarlık yapacağız. Bir anne ve bebeği fare ısırdı evinde. Çünkü yıkık dökük evleri yüksek fiyatlara satıyorlar. Onlarda mecbur kalıyordu. Anne ve bebeği alıp hastaneye götürdük. Böyle insanları gördükçe daha da mücadele etmeye başladık. Yılbaşında evlerimize çerez, mandalina falan alıyoruz ya hani. Onlarında gönlü kalmasın diye çerez, mandalina gibi yiyecekleri toplu alıp dağıttık. Böyle anlamlı şeyler varken sen geri durabilir misin? Atölyemize baksanıza. Eski, kırık, dökük. Önemli olan yaptığımız iş. Her taraf altın pırlanta olsa ama bir insana dokunulmuyorsa hiç anlamı yok. Ayrıca benim atölyeyi düzenleyecek zamanım da yok. Terziciyim ama kendi söküğümü dikemiyorum, oradan oraya koşturmaktan. Ama bu şekilde mutluyuz, insanın biraz doğal olması gerekiyor değil mi? Ben Pazar günleri eski arkadaşlarımla bile burada buluşup sohbet ediyorum. Ailemle bu konuda sıkıntı yaşıyorum az çok. Çocuklar diyor ki sen hep başkalarıyla uğraşmaktan bizimle ilgilenemiyorsun. Pazar günleri bile yoksun tarzında küçük şikayetler gelmeye başladı. Genelde çok şikayetçiler ama kıymetli şeyler yapılınca bu pek önemli olmuyor. Onlar da zamanla anlayacak. Bu mirası onlara devrettiğim zaman. Yapılan mücadele toplum içinse, toplumun ihtiyacına karşılık veriyorsa bu insanı yormaz. İmkan varsa biraz fedakarlık yapmak gerekiyor.

Afrika’dan bahsederken gözleriniz doluyor. Neler hissediyorsunuz oraya dair?

Sürekli Afrika belgesellerine bakıyorum, dillerini bilmediğim halde. İmkanım olsa, diyorum ki beni alın götürün Afrika’nın bir yerine bırakın. Orada iki günde olsa yaşamak istiyorum. Gidip orada doyasıya bir şeyler yaşamak istiyorum. Tamam, insanlarını biliyoruz, onların derin acılarını görüyoruz. Ama orada bulunmanın benim için çok daha farklı bir şey olacağını biliyorum. Onlarla bir gün uyuyayım, çorapsız dolaşayım, onlarla bir arada olayım, yakından göreyim. Bir şekilde yapabiliyorsam bunu yaratmaya çalışacağım.

Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Benim şu kara yüzüme değil, yapılan işlere bakın. İnsanların tipine, fikrine bakıp ötekileştirmeyin. Basit yaşayın hayatı ya. Basitlik nedir biliyor musunuz? Bir insana gönülden bir şeyler vermek, gözlerinin içine bakmak, bir günaydın demek. Biz bunları yaşatalım. Karşılıklı sevgiyi herkese gösterelim. Biz bunu gösterdiğimiz sürece dünya güzel olacak. İnançlarını, kültürlerini doyasıya yaşayacaklar. Tebessüm etmeyi unutmayın!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.