TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İzmir'in Mahallelerinde Tarihi Gezinti

Bizim Mahalle sayfamızın bugünkü konusunu genel olarak Türkiye’de muhtarlık tarihine ayırmak istedim. Çünkü 148 nci Mahalleyi yayınlayacağımız bu günde istedim ki, bu kadar iddialı ve titiz bir şekilde ziyaretler yapıp, ağızlarından mahalleleri tanıdığım değerli muhtarlarımız bu makamlarda görevlerini özveri ile sürdürüyor ama bu makamlar bugüne nasıl geldi bu sorunun yanıtını sizlerle paylaşmak istedim

Haber Giriş Tarihi: 23.06.2014 09:59
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
İzmir'in Mahallelerinde Tarihi Gezinti

Bizim Mahalle sayfamızın bugünkü konusunu genel olarak Türkiye’de muhtarlık tarihine ayırmak istedim. Çünkü 148 nci Mahalleyi yayınlayacağımız bu günde istedim ki, bu kadar iddialı ve titiz bir şekilde ziyaretler yapıp, ağızlarından mahalleleri tanıdığım değerli muhtarlarımız bu makamlarda görevlerini özveri ile sürdürüyor ama bu makamlar bugüne nasıl geldi bu sorunun yanıtını sizlerle paylaşmak istedim. Bu konuda özellikle internet ve arşivlerimi karıştırdığımda ortaya çıkan bilgileri belirli başlıklar altında kısaltarak sizlerle paylaşacağım. Çünkü Ege’de Bugün Gazetesi olarak ‘Bizim Mahalle’ sayfasını hazırlamaya başladığımız 3 Haziran 2013’te ilk ziyaret ettiğim, Karşıyaka’nın Bahariye Mahallesi’nde değerli ağabeyim Fuat Pusat ile yaptığım söyleşinin ardından bir çok okuyucumuz ve meslektaşımın aklında bu iş nereye kadar gider sorusuydu. Ben kararlıydım, bu konunun ve muhataplarının son derece saygın olduğuna olan inancımla bu işi gazeteciliği yaptığım sürece sürdürmeye kararlı olduğumu belirtmiştim. Bir yıl geride kaldı ve 148 nci mahalleye ulaştığımda, artık bir soluk alıp bu sayfaya ilham olan muhtarlık müessesesi ve bu makamın saygın temsilcilerinin geçmişi nedir, nasıl süreçlerden geçmiştir? Sorunun yanıtını paylaşmam gerektiğini düşünerek bugün muhtarlığın tarihçesini aktarıyorum sizlere. Bu bilgileri Dr. Ercan Serçe’nin çalışmasından fotoğrafları ise İzmirliyiz.com’dan aktarıyorum. Her iki kaynağımıza da bu bilgi ve fotoğraflar için teşekkür ediyorum.

İZMİR’DE MUHTARLIK TEŞKİLÂTININ KURULMASI

Osmanlı idaresinde mülkî, beledî ve adlî teşkilatın ilk basamağını oluşturan mahallelerin , farklı açılardan birçok tanımı yapılmıştır. Musa Çadırcı’nın ifadesiyle, “Anadolu kentlerinde mahalle dendiğinde genel olarak, birbirini tanıyan, belirli ölçüde tutum ve davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içindeki kişilerin yaşamlarını geçirdikleri evlerin oluşturduğu, sınırları kesin çizgilerle ayrılmamış bir veya birkaç sokağı olan, camisi ya da mescidi bulunan bir alan anlaşılmaktadır” Mahallede cami, mescit, kilise ya da havra gibi ibadethanelerin ya da pazar yerinin belirleyici olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim ileride de görülebileceği gibi, İzmir’de de XX. yüzyılın başlarına kadar mahalle isimlerinin saptanmasında genellikle ibadethaneler esas alınmıştır. İmam, muhtarlık düzenlemesine değin mahalle halkını temsil etmekte, mahalle ve mahallelinin sorunlarının çözümünde daha üstteki idari birimlerle ilişkiyi sağlamaktaydı. Aynı süreç tersinden de işlemekteydi; daha üst idari birimlerin mahalle ve mahalleliler hakkındaki karar ve uygulamaları, büyük ölçüde yine mahalle imamı aracılığıyla ilgililere ulaşıyordu.

İLK MAHALLELER

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, muhtarlık teşkilatı, ilk olarak II. Mahmut döneminde İstanbul’un İslâm mahallelerinde kuruldu ve 1833’ten itibaren Kastamonu’dan başlayarak Anadolu’da yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Fakat bu sürecin hiç de hızlı işlemediği, büyük şehirlerde bile muhalefetle karşılaştığı anlaşılıyor. Nitekim 1887’de, İzmir’de yayınlanmakta olan Hizmet gazetesi, vilayetin teşkilinden itibaren İzmir ve Manisa’da muhtarlık teşkilatının oluşturulmaya çalışıldığını, ancak çeşitli kereler gündeme gelen girişimlerin “‘İzmir’de mahallât teşkili muhâldir’ fikirlerinden mütehassıl manialar” tarafından engellendiğini yazmaktadır. Hizmet’e göre, muhtarlık teşkilatının kurulamaması işlerin “kendi kendine bir tarz-ı idare alması”na yol açmış ve özellikle “emvâl-i devlet kabz-ı mâl nâmıyla tahsil idarelerinden tayin edilen bir takım tahsildarlar marifetiyle tahsil ettirilerek bu suretle hazine-i celile nâ-kabil-i inkâr bir hayli zararlar görmüş”tü .

İZMİR MAHALLELERİ

Gelelim İzmir’in mahallelerine; İzmir, XIV. yüzyılda Türk yerleşiminin başlamasıyla birlikte ikili bir görünüm kazanmıştı. Türkler’in, Kadifekale eteklerinde, Latinler’in de kıyı hattı boyunca yerleştikleri İzmir’in bu ikili görünümü, şehrin tamamen Türkler’in eline geçmesiyle sona erdi . XVI. yüzyılın ilk yarısında İzmir’de, Faik Paşa, Mescid-i Selâtinzâde, Han Bey (Pazar), Liman-ı İzmir, Boynuz Seküsü ve Cemaat-ı Gebran mahallelerinin varlığına işaret edilmekte, yüzyılın ikinci yarısında bunlara Ali Çavuş, Şaphane ve Yazıcı mahallelerinin eklendiği ifade edilmektedir . Bu mahalleler içinde Rum Ortodokslarının yerleşim mahalli olan Cemaat-ı Gebran dışındaki mahalleler Türk’tü . Ancak bundan sonra, XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar büyük bir boşluk bulunmaktadır. Gerek seyahatnamelerde ve gerekse dönemle ilgili çalışmalarda geçen Punta, Darağacı, Frenk Mahallesi, I. Kordon, Çarşı, İslâm, Rum, Ermeni, Yahudi mahalleleri gibi nitelendirmeler, yine yaygın bir biçimde kullanılan Yukarı mahalle, Basmahane, Konak vb. isimler bir idari birim olarak “mahalle”yi değil, ya ticaretin canlı olduğu merkezleri ya İzmir’de yaşayan dinsel cemaatlerin yoğunlaştıkları bölgeleri, ya da önemli cadde, sokak ve semtleri işaret etmektedir. XIX. Yüzyılın ortalarından itibaren izleyebildiğimiz İzmir Kadı Sicilleri, XIX. yüzyılın ikinci yarısında İzmir’deki Müslüman mahalleleri hakkında bir fikir verebilmektedir; Mirali, Kefeli, Cami-i Atik, Hatuniye, Kasab Hızır, Selâtinoğlu, Hacı Hüseyin, Çorakkapı, Pazaryeri, Faik Paşa, Ali Reis, Hasan Hoca, Şeyh, Cedid ve İzmir Karantinası mahalleleri, 1852- 1880 yılları arasında defterlere yansıyan mahalle isimleri.

MAHALLELERİN GELİŞİM SÜRECİ

İzmir nüfusunun XIX. yüzyılın ikinci yarısında hızlı bir artış sürecine girmesi, var olan kent içi yerleşim alanlarının önce sıklaşması daha sonra da genişlemesi sonucunu doğurmuştur. Ticari hayatın canlılığından yararlanmak için başka ülkelerden İzmir’e gelenler, başta kıyı hattı olmak üzere, bugünkü Alsancak’tan Halkapınar’a doğru uzanan engebesiz araziyi yerleşme alanı olarak tercih ediyorlardı. Tabii ki bu tesadüfî bir seçim değildi; İzmir’in Hıristiyan nüfusu -Yukarı Aya Yani Mahallesi dışında- çok eskilerden beri bu kıyı bandı boyunca yerleşmişlerdi. Yeni gelenler -ki bunların büyük bir kısmı adalardan gelen Yunanlılardı- mevcut Hıristiyan mahallelerine eklemlenen yeni yerleşim yerleri oluşturdu. Kentin batı doğu yönündeki bu genişleme, kısa sürede önüne çıkan bahçe ve tarlaları yutarak Kemer’e kadar ulaştı. 1885’te muhtarlıkların kurulacağı mahalleleri göstermek için düzenlenen çizelgede, Karataş, Karantina ve Göztepe Rum mahalleleri içinde sayılmaktadır. Adı geçen mahalleler, XIX. yüzyılın son çeyreğinde İzmir’in sayfiyeleri olarak gelişmeye başlamış, tramvay işlemesiyle nüfus hızla artarak İzmir’in birer mahallesi haline gelmişlerdi. Bu nedenle bölgeye yerleşim, etnik esasa göre değil, yerleşenlerin maddi durumlarına göre gelişmiştir. Pek çok araştırmacının da belirttiği gibi, deniz kenarında sıralanan evlerin kimi Müslümanlara, kimi Rumlara kimi de Yahudilere aitti. Göçler sonrasında ise yeni oluşturulan mahallelerle bölgenin kimliği belirginleşti. Bu arada Karataş bölgesi de yoğun bir Yahudi nüfusunu barındırır hale geldi. Yukarı Aya Yani Mahallesi, konumu bakımından diğer Rum mahalleleri içinde kendini hemen belli etmektedir. Türk ve Musevi mahalleleri arasında kalan bu mahalle, Bizans dönemine kadar izlenebilen “Saint Jean Theologien” kilisesi etrafında oluşmuştu. Dolayısıyla Rumlar’ın buradaki varlığı Bizans dönemine kadar inmektedir. XIX. yüzyılın sonunda bu mahalle hâlâ kalabalık bir Rum nüfusunu barındırıyordu. Şehre yönelik Müslüman göçleri ise Kadifekale sırtlarında ve Değirmentepe civarında yeni yerleşim bölgelerinin ortaya çıkmasını sağladı. Yukarıda bu şekilde Yapıcıoğlu Çeşmesi civarında oluşturulan mahalleye değinmiştik. Yine aynı şekilde 1885 yılında gelen Rumeli göçmenlerinden bir kısmının, İzmir’de Çalı mezarlığı yakınında, kendilerine verilen araziye 100 ev yaparak yerleştikleri ve buraya “Halidiye” adının verildiği aktarılmaktadır. Ahenk gazetesi başyazarı Ali Nazmi’nin 1912’da kaleme aldığı bir makaleye göre, 1878’e kadar Paşa Mezarlığı, Mumcunun Kahvesi, Mevlevi Dergâhı, Selâtinoğlu ve Karakapı mahalleleriyle sınırlı olan yukarı mahalleler, bu tarihten sonra Selimiye, Mahmudiye, Birinci, İkinci, Osmaniye, Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci Sultaniye, Birinci, İkinci Süleymaniye, Kadiriye, Orhaniye, Memduhiye, İmariye, Dolaplıkuyu, Ballıkuyu, Birinci, İkinci Aziziye mahallelerinin de eklenmesiyle oldukça genişlemişti. Tüm bu anlatımlar, XIX. yüzyılın ikinci yarısında büyümesi hızlanan İzmir’in 1914 yılına gelindiğinde eski durumuyla mukayese edilemeyecek bir boyuta ulaştığını göstermektedir; 1877’de yaklaşık 3 milyon metrekare alana sahip olan şehir, belediyenin 1906’da bahriye kolağalarından İsmet Kaptan’a yaptırdığı. plâna göre 13 milyon metrekarelik bir alana yayılarak dört kattan fazla bir genişleme kaydetmişti. Bu rakamın 1914’de 15 milyon metrekareyi bulduğu tahmin edilmektedir.

İZMİR’DE 51 MAHALLE

1885 yılında muhtarlık teşkilatının oluşturulması çerçevesinde İzmir 51 mahalleye bölünerek yeniden düzenlenmişti. Buna göre, İzmir’de 573 sokakta 15205 hane bulunmaktaydı. 5906 hane Müslümanlara, 4756 hane Rumlara, 1356 hane Ermenilere, 437 hane Yahudilere, 1287 hane Ecnebilere ve 1463 hane Yunanlılara aitti. Yunanlıların Rumlardan ayrı olarak gösterilmesi, kuşkusuz onların Osmanlı vatandaşı olmadığını vurgulamak amacını taşımaktaydı. Ecnebiler ayrı bir mahalle olarak gösterilmemekteydi; başta, Aya Katerina, Aya Nikola, Aya Yani, Aya Dimitri, Volkano ve Aya Yorgi mahallesi olmak üzere Rum mahalleleri içinde yer almaktaydılar. Ermeniler tek bir mahalle çatısı altında toplanmışlardı. Anlaşıldığı kadarıyla, bir mahallenin hangi cemaat ismiyle nitelendirileceğinde, o mahalledeki hanelerin kime ait olduğuna bakılıyordu. Ancak bunun tek belirleyici olmadığı da bir gerçektir. Nitekim Hurşidiye Mahallesi, hanelerin 47’si Müslümanlara, 39’u Musevilere ait olmasına rağmen Yahudi mahallesi olarak gösterilmiştir. Mezarlıkbaşı’ndan Çorakkapı ya uzanan ve bugün Anafartalar caddesi adını taşıyan yolun sol tarafını oluşturan bu mahalle aynı zamanda yoğun bir iş merkeziydi. Büyük olasılıkla, bölgedeki iş yerlerinin çoğunluğunun Musevilere ait olması, mahallenin Musevi mahallesi olarak görülmesini sağlamıştır.

MAHALLE İSİMLERİ

II. Meşrutiyet döneminde İzmir mahallelerinin sağlıklı bir dökümünden yoksunuz. Ancak dönem dönem yapılan gerek Meclis-i Mebusan seçimleri ve gerekse de belediye seçimleri nedeniyle İzmir mahallelerindeki değişimi yakalayabiliyoruz. Bilindiği gibi bu dönemde yapılan seçimler, seçim yapılan yerin büyüklüğüne göre günlerce sürüyor ve her mahalle gazetelerde ilan edilen gününde oylarını kullanıyorlardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da devam eden bu uygulamanın ürünü olan ilan listeleri bir araya getirilince, tam sağlıklı olmasa da şehrin sahip olduğu mahalle dökümü yeterince ortaya çıkmaktadır. I. Dünya Savaşı yılları, bir yandan II. Meşrutiyet’in ilânıyla birlikte yavaş yavaş benimsenmeye başlanan milliyetçiliğin hızla etkinleşmesine yol açmış, diğer yandan başta İngiltere olmak üzere, karşı safta yer alan yabancı devletlere karşı bir tepkinin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bu ülke vatandaşlarının yoğun biçimde bulunduğu İzmir’de tepki, daha hissedilir bir şekle bürünüyordu. Nitekim bu çerçevede, Vilayet ve Belediye yönetimleri tarafından oluşturulan encümenler, Yunanca, İngilizce ve Fransızca olan bazı yer isimlerinin değiştirilmesini kararlaştırmıştı: Murtakya, Muradiye; Triyanda, Turfanda; Edward, Talat Paşa; Alyoti, Rahmi Bey; Paradiso, Osmancık; Malkoç, Tahir Bey; Tomazo, Hüseyinler; İngiliz Yokuşu, Arap Yokuşu şeklinde değiştirilirken , değişimler mahalle isimlerini kapsayacak şekilde genişletilememiş veya genişletilme fırsatı bulunamamıştı. Ancak bu uygulamanın kendi içinde bir anlayış değişikliğine işaret ettiğini belirtelim. Artık II. Meşrutiyet’in politik ortamında sivrilen, dönemin iktidarıyla özdeşleşmiş kişilerin isimleri kullanılmaktadır. “Cumhuriyet rejimine uymayan bazı mahalle isimlerinin değiştirilmesi hakkında” incelemelerini kısa sürede tamamlayan komisyon, İzmir’de mevcut 86 mahallenin isimleri konusundaki önerilerini meclise sundu. Uzun bir aradan sonra çalışmalarını sokak, cadde ve meydan isimlerini de kapsayacak şekilde genişleten komisyon, iki ayrı mazbata olarak düzenlediği tekliflerini Belediye Meclisi’nin 4 Şubat 1937 tarihli oturumunda gündeme getirdi . Birinci mazbataya göre; a) 20 metreden yukarı cadde ve bulvarların isim alması, b) 20 metreden aşağı cadde ve sokakların adlarının kaldırılıp buralara numara verilmesi, 3) 20 metreden daha az geniş olup da muhtelif mahalleler içinden geçen çok uzun yolların, eskisi gibi isim taşıması ve bir kısım büyük ve uzun caddelerin “eskiden kalma ve bir mana ifade etmeyen isimlerinin” de değiştirilmesi teklif ediliyordu. Kısa bir görüşmeden sonra mazbata kabul edildi. Kaldırılan sokak isimlerinin yerine, numara verilmesi işlemi 10 Ocak 1938’de başladı. Örneğin, bugün İzmir’in Altıok ve İsmet İnönü adını taşıyan mahalleleri yok; Altıok mahallesi Fatih ismini almış, İsmet İnönü mahallesi ise kaldırılarak Kahraman mahallesi sınırlarının içine dahil edilmiştir. Kurtuluş ismi Konak’a, Hatuniye ismi Kurtuluş’a ve Tepecik ismi Yenişehir’e dönüşmüştür. 2. Kahramanlar Ege, Karşıyaka Mersinlisi Çınarlı ismini almıştır. 1990’lı yıllarda bir belediye yönetiminin Milli Kütüphane caddesinin ismini Nadir Nadi Caddesi olarak değiştirmesi, yerine gelen diğer belediye yönetiminin de yeniden Milli Kütüphane caddesi ismine geri dönmesini de bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Yeni mahalle isimlerinin üretilme biçimi ve bu sırada gelişen tartışmalar apayrı bir konu teşkil etmektedir. Biz sadece ekte, yapılan tartışmalardan bazı ilginç satırları olduğu gibi vermekle yetiniyoruz. Kağıt ve tabela üzerinde gerçekleşen bu değişimlerin, günlük hayatta benimsenmesi o kadar da kolay olmamaktadır. II. Abdülhamit’e izafeten verilmiş mahalle isimleri, 1909’da değiştirilmesine rağmen, gazetelerden izlenebildiği kadarıyla 1920’lere kadar kullanılmaya devam edilmesi, insanların yakın zamanda verilen Yenişehir ismini değil de Tepecik ismini kullanması, Çimentepe mahallesindeki evlere gönderilen elektrik faturalarında, bugün bile, mahallesi kısmında Dördüncü Sultaniye isminin yer alması bunu kanıtlamıyor mu?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.