TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Halktan geldim, halkın çocuğuyum

MHP 1. Bölge İzmir Milletvekili Adayı Senem Kılıç ile kadın, iş dünyası, siyaset ve daha birçok konuda sıcak bir sohbet gerçekleştirdik

Haber Giriş Tarihi: 28.04.2015 08:31
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Halktan geldim, halkın çocuğuyum

ANIL YIKGEÇ 

MHP 1. Bölge İzmir Milletvekili Adayı Senem Kılıç ile kadın, iş dünyası, siyaset ve daha birçok konuda sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. Senem Kılıç, eğitime, gençlere ve kadınlara verdiği önemli projeleriyle fark yaratmayı planlıyor. Kılıç, Siyasetçilerin halkın teveccühüne layık kişiler olarak onlar için çok çalışmaları gerektiğini düşünen her zaman çalışmaya ve üretmeye dönük güçlü bir kadın aday.

Kendinizden bahseder misiniz?

1978 Denizli doğumluyum. Annem babam öğretmen. Üç kardeşiz. Eğitimci bir ailenin çocuğuyum. Kız kardeşim avukat aynı zamanda akademisyendir. Erkek kardeşimle aynı meslekteyiz, bilgisayar mühendisi. O da benim gibi ticaretle uğraşıyor. Bizim ailede hem ticaretle uğraşan hem akademisyen yani eğitime gönüllü genel bir duruş var. Halalarım, teyzelerim, dayılarım, amcalarım herkes eğitmen kökenli. Denizli’den geldiğimiz için ya tarımla, ticaretle ya da eğitimle uğraşacaksınız. 1996 yılında Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni kazandım. O zamandan beri İzmir’deyim. Sayısal bir eğitim aldım ve matematiğin hükmettiği genel akıl yapım var. Fen Lisesi’nin son sınıfında o zamanın trend mesleklerinden olan bilgisayar mühendisliğine yönlendirildim. Ben Ankara Bilkent Üniversitesi’nde Matematik Bölümü okumayı çok istemiştim. NASA’ya gitme hedefim vardı. Matematiğin bilimsel hedefiyle bir şeyler üretme çabam vardı. Ama ailenin kız çocuğu olmam, yakın yerde okumak, Ankara’nın kış şartları, İzmir’in daha sıcak dokusu gibi sebeplerle İzmir’de okumayı tercih ettim. Hiç unutmam; son tercih günü babam ‘Lütfen İzmir yaz’ dedi. Bilgisayar mühendisliğini çok yüksek puanla kazandım ve mutsuz okudum. Bugün eğitimde insanların mutlu bir şekilde okuyarak üretim yapacağı bölümlerde kendini geliştirmesi ve paranın, ekonominin orada yaşam bulması ve insanların oradan fayda sağlaması gerektiğini önemsiyorum. Çünkü benim hayat hikayem oradan gelme. Türkiye’de çok belli yerlerde olan sayısal zekam olduğunu düşünüyorum. Ben mesela üniversite hayatında bugün sadece sistem mantığını almış ve geri kalan bilgisayar mühendisliği kavramlarını halkla iç içe olmak konusunda araç olarak kullanmış ve onu amaç haline getirmemiş bir kişiyim. Dolayısıyla teknoloji bizim hayatımızda araç olarak kalmalı. O da eğitim sisteminin bir çarpıklığıdır bence. Bilgisayar mühendisliğini bitirdikten sonra NETSİS’de yazılım mühendisi olarak çalışmaya başladım. Okulda aldığımız eğitim gerçek hayatta çok farklı bir yerde. Dokuz Eylül Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. 2002 senesinde Arkas Holding’e girdim. 2014 senesine kadar da dolu dolu çalıştım. Arkas Holding’te bilgisayar mühendisi olarak başlayıp orada hiçbir teknolojinin olmadığı bir yerde insanları teknolojiyle buluşturan yine eğitime gönül vermiş, eğitimle insanların teknolojiyi seveceklerine inanmış bir insanım. İşletme yüksek lisansı da yaptım. İşletme dilinde ihtiyaç olan konu başlıklarını sayısal aldığım eğitimle birleştirip bunu güç haline getirdim. Farklı disiplinlerden birleştirilmiş ciddi bir bilgi donanımım var.

HER ZAMAN EĞİTİMİN İÇİNDEYİM

Eğitim hayatınız hep bir şekilde devam etmiş. Öğrenme süreciniz hiç bitmemiş…

Hala öğrenciyim. Şu anda Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme Ana Bilim dalında doktora yapıyorum. Orada doçentliğe ve akademisyenliğe devam etmek istiyorum. Ben her zaman eğitimin içindeydim. Ben Arkas’tayken de bir şekilde insanlara ulaşma çabam vardı. Bunlar aslında siyasette kendini gerçekleştirmeye iten çabalar. Orada çoğu insanın yeterli bulduğu yerlerde bile bana hep bir şeyler eksik gibi gelirdi. STK’larda gönüllü çalışmaya başladım. Arkas’ın sosyal sorumluluk projelerine gönüllü katıldım. Lösemililer, bisikletçiler, çevreye duyarlı şirket olma noktasında hep proje üreten bir insandım. Her zaman birkaç yerde çalıştım. Ben hem öğrenciydim hem yöneticiydim hem de öğretmendim. Bu 2008 senesinden beri böyle devam ediyor. Arkas’tan ayrıldıktan sonra İzmir’de kendi şirketimi kurdum. Okumak için İzmir’e geldim ve hiç buradan ayrılmayı düşünmedim. ‘İzmir’de iş bulamazsın’ dediler. Buldum. Daha az para kazandım ama bana göre kendimizi daha iyi ifade edebileceğimiz dar bir alanda markalaştık. Biz bilgimizi KOBİ’lerin ayakta kalması için satıyoruz. Dış ticaret şirketim var. Kozmetikle uğraşmak istiyorum. Fason alıp kendi ürünlerimi üretmek ve ihracat yapma isteğim var. Ona seçimden sonra daha da yoğunlaşacağım. Türkiye daha yeni girişimciliği konuşuyor. 30-40 yıllık şirketlerin yöneticilerine, sahiplerine bakıldığında eğitimde başarılı olamamış ‘En azından esnaf olayım’ diye mantıkla bugünlere gelinmiş. Ülkenin geldiği ve ileri gidemediği çarpık sanayileşme ve KOBİ’lerin çarpıklaşmasının temel nedenlerinden biridir. Her şey, önce eğitimle başlar. Benim hayatımda öyle oldu. Eğitime çok önem veriyorum. Toplumun eğitimle çok değişeceğini, eğitimsiz bir toplumun da her şeyi yerleştirin içinden yine de bir şey çıkaramayacağını düşünüyorum. Her geçen gün eğitim ve eğitimsizliğin bizim hayatımızdaki etkilerini hissediyor ve yaşıyorum.

BİLDİĞİM ŞEYİ SÖYLÜYORUM BİLDİĞİM ŞEYİN SİYASETİNİ YAPIYORUM

Siyasete girme nedeniniz?

Bildiğim şeyi söylüyorum bildiğim şeyin siyasetini yapıyorum. Kimse siyaseten bana bir şeyler giydirip sen bunu söyle demedi. Ben bilmediğim şeyi söylemiyorum. Geceden sabaha inmiş siyasetçi değilim. Ama ben yıllardır siyaset yapan usta politikacı da değilim. Benim daha teknokrat bilimsel anlamda KOBİ’lere, ekonomiye, sanayiye, gençliğe dönen bir kimliğim var. Buradan fayda sağlayabilirim. Girişimciliği önemsiyorum. Samimiyet karinesinin sahibi Allah’tır. Samimiyet karinesini yeşertecek olan da Allah’tır. Samimiyet karinesinden yeşerecek olanın gücünü ve etki boyutunu bir noktaya getirecek olan da Yüce Rabbim’dir. Biz samimi olarak çalışalım. Onun halkta nereye değeceği, hangi makamla, hangi kimlikle, hangi etki boyutuyla olduğunu bilmiyorum. Biz, topluma güven tahsis ettiğimizi düşünüyoruz. Bence bugün toplumun temelinde güveni kaybetmiş olmak en büyük sorun. Siyasette nerede duracağımı sorarsanız güvenilir bir siyasetçi olacak derim.

Siyasete girişiniz nasıl oldu?

MHP İzmir İl Başkanı Necat Karataş’ın daveti üzerine siyasete girdim. Türkiye’de herkesin siyasetçi olmak için parendeler attığı bir yerde daveti üzerine aday olmak bence önemli. Gelen davet üzerine babam ve ailemle istişare ederek kabul ettim. İl Başkanımız Necat Bey, ‘Gelinen noktada size ihtiyacımız var. Partimizin size ihtiyacı var. Neden siyasette de varlığınızı göstermek için herhangi bir çaba göstermiyorsunuz? Enerjinize, samimiyetinize güveniyoruz. Bizi en iyi şekilde temsil edeceğinizi düşünüyoruz’ dedi. Bu teklif üzerine düşünürken ticari hayatımız, ailemiz ikinci planda kaldı. Önce milletimiz, davamız dedik. Bir aydır koşturuyoruz. Partimizin, milletimizin gösterdiği teveccüh yadsınamaz. Son güne kadar da böyle devam edeceğiz.

Üçüncü sırada iddialı bir yerdesiniz…

Evet farkındaysanız hep iddialı çıkışlar yapıyoruz. İddialı bir yere, iddialı çıkışlar yakışır. Yeri geldiğinde bit pazarında yeri geldiğinde motor yarışçılarıyla, futbol organizasyonlarında, elinin hamuruyla ekmek teknesinde, kahvelerde, kadın günlerinde, üniversitelerde, işadamlarıyla görüşüyoruz. Yapmaya devam da edeceğim. Bu dönem millet şuurumuza çok ihtiyaç var. Bu dönem yıkmaktan çok, yapıcılığa, kardeşliğe, birleştiriciliğe, ülküsel birliğe ihtiyaç var. Bence çok doğru bir zamanda aday oldum. İyi ki de olmuşum.

MİLLİYETÇİ VE ÜLKÜCÜ BİR AİLENİN ÇOCUĞUYUM

Neden Milliyetçi Hareket Partisi’nden aday oldunuz?

Ben zaten milliyetçi ve ülkücü bir ailenin çocuğuyum. Ailemizde benden önce, partinin kuruluşundan bile önce böyle bir yapı vardı. Babam üniversite zamanlarından beri ocak kuran bir başkan. Taş medreseli Öner Hoca deriz biz ona. Taştan medreseler yapmış ve orada vatansever, Türk milliyetçiğini öğreten, yurtsever insanlar yetiştirmiş. Eskiden köy enstitülerinde herkesin kendine yetebileceği gibi ülkü ocaklarında insanların ailesine saygı duyacağı, birbirinin nefsini koruyacağı, haysiyet ve şerefinin Türk milletinin haysiyet ve şerefiyle taçlandıracağı bir davadan geldik. Ailemiz milliyetçi, ülkücü camiaya gönül vermiş insanlar. O savaşların gölgesinde yetiştirildik biz. Ankara’daki o kadar olaylardan sonra Denizlili olarak İzmir, aileme daha sıcak ve yakın gelmiştir. ‘Bunlar ekonomiyle evrildi’, bazıları ‘Liberalleşti’ diyor ama temelinde biz bugün Atatürk’ün kurduğu kökü çok daha önceye giden ve Atatürk’ün bu toprakları Türk milletine, Türk milliyetçiğine armağan etmeyi tercih ettiği ve ne olursa olsun ‘Türk’ soyadını almayı tercih ettiği biz bugün Türk milleti olmak şuuruyla bu topraklar üzerindeyiz. Kim ne derse desin. İlber Oltaylı hocam demiş sonunda ‘Kardeşim biz Türküz. Türk milliyetçisiyiz. Bunu kabul etmeyen beğenmeyen kendi milliyetçiliğini söyler. Bu da bizi ırgalamaz.’ Biz Türküz. Türk milliyetçisiyiz. Bunu herkes böyle bilsin. Çocuklarımızı da böyle büyütüyorum. Dindar insanlarız. Benim ailem muhafazakar bir ailedir. Ama muhafazakarlığı çağdaşlıkla karıştırmasınlar. Dindarlık, laik demokratik anlayışın karşısında değildir. Biz bugün ötekileştirilmiş ve kavramların bir grup tarafından sahip çıkılmaya çalışıldığı bir yerde yeni nesil olarak birleşiyoruz. Bence biz bu yeni neslin öncülerindeniz. Ülkülerimizi, ilklerimizi, değerlerimizi, anayasamızı koruyarak geleceğimizi kuracağımız yerde insanları bir merkeze toplayacak cazibe merkezleri olmaya talip olduk.

İZMİR MARKA KENT OLMALI

İzmir için ne gibi projeleriniz var?

İzmir marka kent olmalı. İzmir’in çok fazla artısı var. Fakat odaklanamama sorunu var. İzmir, tarımda güçlü olabilir. Lojistikte, kent turizminde, sahil turizminde, ulaştırmada potansiyeli var. İzmir, öğrenci kenti aynı zamanda. Bunlardan birine odaklanamadığı için markalaşamıyor. İzmir milletvekili olarak, partiler üstü bir duruşla MHP mensubu bir milletvekili olarak İzmir’in marka kent olması için sonuna kadar mücadele edeceğim. Kadınların haklarını korumak noktasında desteklerim olacak. Aile içi şiddet, geçimsizliğe indirgenen yasal yapıyla kadınlara şiddet ve tecavüzün cezaların indirgenmesi değil, bireyin haklarının ihlali noktasında anayasal güvenceyle korunacağı yerde olacağım. Engelli kadınlar, mahkum kadınlar ve çocuklar, istihdam sorunu olan kadınlarla ilgili projelerim var. Kadınlar her yerde güçlü olmalı. Gençler, hayat davam benim. Gençlerin elinden tutmak zorundayız. Bu sadece benim davam olamaz. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı konusu olamaz. Halktan kopuk, teknolojiye dönük bir gençlik yaratamayız. Yenilebilen enerji hakkında çalışmalar yapmalıyız.

MHP’nin geçen seçim döneminden farklı ne gibi politikası var?

MHP olarak biz bu dönem çok güçlüyüz. Ulusal duruştan kente inebilmiş bir siyaset anlayışı var. İzmir’de yaşamış, orada varlığını sürdüren insanlar kente hizmet ediyor. İzmir’in her yerine ulaşacağız. Partimizin bu dönem söylemlerini ve farklılığını, kültürel koruduğu çizgisinin gelecekte tutunacak en önemli dal olduğunu anlatacağız. Ben eğer seçilirsem, bütün İzmir’i tekrar gezerek teşekkür ziyaretlerinde bulunacağım. Siyasetçiler iradesini halkın gücünden alır. Burada güç kavramı, siyasetçileri halkla doğru buluşturabilmeli. O yüzden bütün siyasetçilere diyorum ki; bizim halkın teveccühünü almış olma gibi bir sosyal sorumluluğumuz var. Bunu halk için kullanacak tevazu ve duruşta olabilmeliyiz. Nerden geldiğimizi unutmamalıyız. Benim misyonum budur zaten. Halktan geldim. Halkın çocuğuyum. Ömrüm boyunca halkın içinde kalmak bana nasip olsun.

İZMİR’E HİZMET ETMEK İSTİYORUM

Neden İzmir’de kalmayı tercih ettiniz?

Şirketi kurarken erkek kardeşim ‘Abla İzmir’de şirket kurma bence. Çok dar bir dairede ayakta kalman çok zor. İstanbul’a gel bence’ dedi. İzmir’de kalmayı tercih ettim. Ekmeğimin İzmir’den olmasını diledim, istihdamı buraya sağlamak istedim. Bence bu seçim döneminde halkımızın karar verirken önemli bir şey olmalı. İzmir’e bir yerlerden gelmiş, babası, dayısı İzmirli değil. Benim babam da Denizlili. Ben niye Denizli’den aday olmadım? Çünkü İzmir’e hizmet etmek istiyorum. Bence bu önemli bir parametredir. Partizanca söylemlerden çok İzmir’e hizmet edecek insanların söylemlerinin bence dikkate alınması lazım. Kurduğum şirket Vira Stratejik Ortaklık, kurumları büyüten, markalaştıran, onlara daha çok değer katan, para kazandıran bir şirket. Oldukça genç bir kadrosu var.

Sivil Toplum Kuruluşlarıyla ne gibi çalışmalarınız oldu?

İzmir’e iki tane STK kazandırdım. Türkiye Genç İşadamları Derneği’nin Ege Bölge Kurucu Üyelerindenim. Genel sekreterlik, yönetim kurulu üyeliği yaptım. Erkek egemen bir yapı içerisinde işadamlarının kadın gücüyle desteleneceği bir duruş sergiledik. Bir buçuk yıl önce de ‘Gençlerle ilgili bir yapı kurulacak. Yer alır mısınız?’ diye sorulduğunda tarafsız olduğunu düşündüğüm bir yapının dernekleşmesinden konfederasyon haline gelmesine kadar çalıştım. Türkiye Gençlik Spor Konfederasyonu’nu, bir buçuk yıl önce üç kişiyle başladığımız, bugün yönetim kurulunun yüzlerce kişiye ulaşan bir topluluk haline getirmeyi başardım. Bir buçuk ay öncesine kadar da il başkanıydım. STK başkanlığı ile bir yere bir şey mal etmiş olanları samimiyetsiz buluyorum. Tarafsızlık ilkesini çiğnemiş olmayı kabul edemiyorum. Bugün benim konfederasyonda başlatmış olduğum projelere bile katılamıyorum. Çünkü şu anki konumum gereği etik olmadığını düşünüyorum.

GÜCÜM, AİLEM, KİMLİĞİM, GİYDİĞİM, İFFETİM SORGULANDI

Kadın olarak iş dünyası ve siyaset gibi erkek egemen iş alanlarında bulunuyorsunuz. Bunun zorluklarını yaşadınız mı?

On iki sene önce Arkas’a gelmiş birilerinin ‘Bilgisayarcı Kız’ diye tanıttığı biriydim. Oradan yüksek lisans yaparak hem hoca hem öğrenci oldum. ‘Bizim arkadaş’, ‘Senem Hanım’ oldum. Diğer taraftan ticaret odalarında ‘Bu kadın ne anlatıyor?’ denen kadın haline geldim. Sonra döndüm erkek egemen toplum içinde meyve vermeye başladıkça taşlandım. Her zaman kadın bel altından vurulur. Bel altından vuruldum. Gücüm sorgulandı, ailem sorgulandı, kimliğim, giydiğim, iffetim sorgulandı. Mini giyersin namussuz olursun. Kapatırsın maskülen olursun ‘Bu nasıl kadın?’ derler. Doğum yöntemine kadar erkek tahakkümü olan, buna bile karışmayı hak sayan bir toplumda çok şükür bugünlere kadar gelebildik. Bu çok önemli. Çünkü evliliğim bitebilirdi.

Ailenizden bahseder misiniz?

İki oğlum var. Biri on üç biri dört yaşında. Çocuklarımla beraber büyüdüm ben. Büyük oğlumla beraber okudum. Küçük oğlumun büyümesini biraz ıskalıyormuşum gibi hissediyorum. Seçim dönemi bittikten sonra çocuklarımla daha fazla vakit geçirmek için zaman yaratacağım. Her şeyden önce ailem. Eşimin, ailemin hakkını ödeyemem. Eşim on iki yıl boyunca haftanın 2-3 günü şehir dışında geçiren eşiyle bir hayat sürdürmeyi başardı. Kendi kendine yetebilen, zekasıyla ayaklar üzerinde duran bir ortopedi cerrahıdır. Şiir kitabı vardır. Resim çizer. Türkiye’de iyi bir koleksiyoncudur. Sanatsal ve sayısal zekası çok yüksek, üstün zekalı bir kocam var. Sitem eder arada ama daha öteye gitmez. Çocuğumuz doğduğu zaman Balıkesir’e tayini çıktı. Hiç sitem etmedim ‘Git’ dedim. Ve ben oğlumu kocamın Balıkesir’de çalıştığı birbirinden uzak aile bireyleri içinde ayakta tutmaya çalıştım. Ben aileme, eşime ‘Birlikte duralım, beraber olalım’ diyorum. Ben eşime nasıl ‘çapkın doktor’ların herkesin dikkatini çektiği Türk algısı içerisinde bir günden bir güne ‘Neredesin? Ne yapıyorsun?’ demediysem, aynı şekilde ona ‘Bana güven’ dedim. Karşılıklı güven ve sevgi ve birliktelik içindeyiz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.