TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Aktif eğitim yaygınlaştırılmalı

Öğretmen Kenan Gamsız İlkokulu Müdürü Dr. Özlem Özer, 2005 yılında müfredata alınan ancak hala okullarda tam olarak uygulanamayan aktif eğitim sisteminin en kısa zamanda tüm okullarda yaygınlaştırılması gerektiğini belirterek, sistemin en başarısız sayılan öğrencileri dahi başarılı hale getirilebileceğini söyledi

Haber Giriş Tarihi: 11.05.2015 07:23
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Aktif eğitim yaygınlaştırılmalı

NİLGÜN TAZE

Uyguladıkları eğitim sisteminin 2005 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda uygulanmasını istediği aktif eğitim sistemi olduğunu, gurup çalışmasına ve yeni düşünceler üretmeye yönelik olan bu sisteminin çocuğun yaratıcılığını ve düşünme gücünü arttırdığını söyleyen Öğretmen Kenan Gamsız İlkokulu Müdürü Dr. Özlem Özer, sistemi öncelikle öğretmenlere benimsetmeye çalıştıklarını söyleyerek,  “Yapılandırıcı bir temele sahip olan aktif eğitim sistemini öğretmenlerimiz gerçekten özümseyerek uygulamaya koydukları taktirde öğrenciler hem akademik hem de sosyal anlamda pozitif yönde gelişiyorlar. Kendi adıma tüm çalışmalarım deneyseldir ve nicel olan bu çalışmalar daima bize kesin sonuçlar verir. Bizlerin hedefi; sorgulayan, yaratan, bilgiyi yeniden inşa eden ya da geliştiren, yapılandırabilen ve fikirlerini rahatlıkla ortaya koyabilen öğrenciler yetiştirmektir. Önemli olan var olan düşünceyi alıp kullanmak değil yeni düşünceler üretebilmektir. Bizim gelenekçi eğitim sistemimiz her ne kadar bu potansiyelimizin gelişmesine yardımcı olmamış olsa da zararın neresinden dönülürse o kadar kar olacağına inanıyorum . Amacımız düşüncelere farklı yollarla bakabilme, örneklendirebilme ve transfer edebilme yetisine sahip olan bireyler yetiştirmek. Aktif eğitimle küme çalışması asla birbirine karıştırılmasın çünkü aktif eğitim bir gurup çalışmasıdır ve niteliği küme çalışmasından çok farklıdır. Küme de yazılı kağıtları ve ezberci bir eğitim sistemiyle öğrenciye dayatma yapılır, aktifte ise öğrenci sürekli bir sorgulama, araştırma sürecindedir ve verdiğiniz bilgilerin çoğunu kabul etmez. Eğer verdiğiniz bilgiye mantıklı bir cevap veremezseniz sorgulamayı öğrendiği için size karşı çıkar. Aktif öğretimin faydalı olan diğer bir yanı ise öğrenmeyi kalıcı hale getirmesidir.  2-3 ay sonra çocuk bilgileri ezberlemediği öğrendiği için aynı sorularla karşılaştığında çocuk o öğretileri çok rahat yapabilir. Ezberlemek değil anlayarak öğrenme öğrenmenin kalıcılığını daima artırır. Yapılan sınavlarda eğer öğrenci bilgiyi yoruma dönüştürebiliyorsa kazanabiliyor. Benim kızım da aktif eğitimi aldığı için sınavlarda rahatlıkla başarılı olabildi. Öğretmenlerimiz iyi bir eğitimle, iyi bir uygulayıcı oldukları zaman özel okullara ya da dershanelere gerek kalmayacağına inanıyorum. Eğer yurtdışında bu yapıldıysa bizdeki özverili öğretmenlerle daha iyisi yapılabilir. Sadece öğretmenlerimizin metodu bilmesi gerekiyor. Kendi adıma birçok eğitim çalışmalarında bulunmama rağmen hala kongreleri takip etmeye çalışıyorum, çünkü bilgi dipsiz bir kuyu ve sonu yok” dedi.

VELİLERİ DE EĞİTİYORUZ

En iyi müfettişlerin çocukların eğitimini yakından takip eden veliler olduğunu ve öğrenmeye en az çocukları kadar açık olduklarını ifade eden Özer, okul kapsamında yapmaya başladıkları eğitim seminerlerine ilginin büyük olduğunu belirterek, “2.’sini yapacağımız veli seminerlerini düzenlemeye başladık. Çocuklarına verilen eğitimin ne noktada olduğunu bilinçsiz de olsa sorgulayan velilere sahibiz. Verdiğimiz seminerlerde velinin çocuğuna yardım anlamında çok güzel şeyler öğrendiğini görüyorum. Bana gelen veliler çocuklarına daha önce 10 dakikadan fazla ders çalıştıramadıklarını ancak aldıkları eğitimler sonucunda çocuklarının dersi sever hale gelerek uzun saatler ders çalışabildiklerini söylediler. Geleneksel yaklaşımda bir öğrencinin dikkatini derste 10 dakika tutabilirsiniz aktifte ise 40 dakika. Öncelikle öğrencinin ders çalışma ortamının iyi hazırlanması lazım. Işık iyi ayarlanmalı ve hangi öğrenme sitili ile çocuğun öğrendiği çok iyi gözlemlenmeli. Görsel mi, işitsel mi, kinetiksel mi bunun tespit edilmesi lazım. Üçüncü olarak da öğrencinin kendisini bir ders modu içinde hissetmesini sağlamak gerekiyor. Öğrencimize 40 dakika boyunca ders çalışması gerektiğini sonrasında oyun oynayabileceği ön bilgisini vermemiz gerekiyor.  Çünkü çocuk ancak bu şekilde motive olabilir.  Öğrencinin velisini hissetmesi demek bir nevi manevi katkı koymak demektir. Ders sonrası çocuğun sevdiği şeylerle ödüllendirilmesi çok önemlidir ancak bu da çok fazla olmamalıdır yoksa ödül etkisini yitirir. Belli bir süre sonra ders çalışmak çocuk için zaten bir yaşam biçimi haline gelecek ve ödül istemeyecektir. Eğitimi sürece yaymak en etkili yöntemlerden bir tanesidir. Beyni çok fazla yormadan, dinlenmesini de sağlayarak öğrenmek kalıcılığı sağlar. Diğer bir etkili yöntemimiz de kesinlikle ezberlemeye izin verilmemesi. Örneğin çocuğumuza bir metin çalışması verildi ve kendisinden okuması ve anlatması istenildi. Gerekiyorsa biz onu çocuğa bir kez okuyacak, okuduktan sonra aklında kalanları da resim olarak çizmelerini isteyeceğiz. Geleneksel eğitim düşünme ve hayal etme yetimizi geliştirememesine rağmen resmetmenin ortaya çıkardığı mucizelere şaşıracaksınız. Konuyla bağlantılı çok yaratıcı şeylerin ortaya çıktığını göreceksiniz. Çizimin sonrasında resmi çocuğa anlattırın. Yazıyı değil, resmi anlattırın. Sorun… Neden bu kuş kedinin yanında? Nedenleri öğrenin. Nedenleri çocuk görürse sonuçları da görmeye başlayacaktır ve sonuçları görebilmek hayatta zarar görmeden rahat bir şekilde yaşamanızı sağlar. Aktif eğitimi sadece sözel derslerde değil matematikte de kullanabiliyoruz. Çarpma toplamanın kısa yoludur ancak biz geçmişten bugüne çarpım tablosunu ezberleyip dururuz. Halbuki modelleme ve şema yoluyla öğretildiğinde ezber ortadan kalkar. Kızım formül kullanmadan problem çözebilmekle ilgili bir proje geliştirdi. Bizler çocuklarımızdan formülleri ezberlemelerini ve soruyla karşılaştıklarında o formülle çözmelerini bekliyoruz ve matematik sevilmeyen bir ders olup çıkıyor” açıklamasını yaptı.

ÇOCUKLARA BAŞARIYI TATTIRIYORUZ

Başarısızlığın nedenlerinden birinin de başarıyı tatmamanın olduğunu, hem ev hem de okul ortamında çocuğa başarıyı tattırmanın çocuğu sürekli motive edeceğini söyleyen Özer, öğrenilmiş çaresizlikle hareket eden öğrencileri kazanmaya çalıştıklarını belirterek, “Bazı öğrencilere baktığımızda sınıfların gerilerinde yer alırlar çünkü bilinçaltlarında yapamayacakları ve anlamayacaklarına dair bir inanç vardır. Buna biz öğretilmiş çaresizlik diyoruz. Öğrencilerin en sevmediği ve korktuğu dersin matematik olduğunu biliyoruz.  Halbuki matematik en oyuna dayalı, en zevkli derslerden bir tanesidir. Düşünme sürecini arttırır çünkü içinde problem çözme vardır. Bir sınıfta matematikten başarısız olan ve raporlanmış iki öğrenci vardı ve bu çocuklar arka sıralara atıldıkları için ders saatini resim yaparak geçiriyorlardı. Yaptığım sınavda çocuklara 30 soru yönelttim ve sadece iki tanesine doğru cevap verebildiler. Bu çocuklara iki ay boyunca ben aktif eğitim uyguladım. Sınıfın fiziksel koşulları, zaman, ders aynı olmasına rağmen raporlanmış o iki öğrenciye ailelerinin de izni olması kaydıyla matematik derslerini ben verdim. 2 ay sonra tekrar sınav yaptığımda 30 sorunun 28 tanesini doğru cevaplamışlardı.  Yine bir Türkçe dersinde grup çalışmasına katılmayan, arkadaşlarını sırtını dönmüş bir çocuğu gördüm. Benim yanına geldiğimi fark etmedi bile. Ona ne yaptığını sordum, bana, ‘Ben ders çalışmak istemiyorum’ dedi.  Konu metninin kuşlar olduğunu görünce çaktırmadan kuşları sevip sevmediğini sordum cevaben çok sevdiğini söyledi. Sonrasında kuşları, uçuşlarını, renklerini, kuşların duygularını gözlerini kapatarak hayal etmesini istedim. Ardından şiir yazmasını istediğimde harika bir şiir ortaya çıkardı. Benim yaptığım sadece çocuğumuzun yaratıcılık özelliğini tetiklemek olmuştu. Ardından şiirini arkadaşlarına okumasını istedim. Okuduğunda tüm sınıf onun alkışladı. Çocuğumuz öylesine onure olmuştu ki ben arkamı dönüp gittiğimde o arkadaşlarıyla kafa kafaya verip çalışmaya başlamıştı. Önemli olan çocuklarımızı fark edip hayata küskün davranışlar sergilediklerinde onları o küskünlükten çıkarabilmektir. Küçük bir nüansla bunu başarabiliriz. Bizim öğretmenlerimizin donanımı çok iyi ancak bilgiyi satmak özellikle de doğru bilgiyi saymak ayrı bir daldır. Çok iyi bir satıcı olmak zorundasınız. Öğrencinin bilgiyi gerçekten alıp almadığını test etmek, süreci değerlendirmek gerekiyor. Eğitimi iyileştirmek sadece fiziksel anlamda olmaz velileri de işin içine katmak gerekir. Velilerimize yönelik okul olarak başlattığımız eğitim seminerlerinde velilerin okul sonrasında çocuklarına karşı nasıl davranmaları ve nasıl ders çalıştırmaları gerektiğini öğretiyoruz. Veliler bilinçli olsun ya da olmasın çocuklarına çok özenli davranıyorlar. Kişi ancak istediğinde öğrenebilir zorla hiçbir şeyi öğretemeyiz. Şanslıyız ki velilerimiz öğrenmeye çok istekliler” ifadelerini kullandı.

EĞİTİM KALİTİMİZ İYİ

9 Eylül Üniversitesi’nde mastırını tamamlayarak doktora yaptığı süreçte birçok uluslararası bilimsel çalışmaya imza attığını ve diğer okullardan ayrı bir bakış açısına sahip olarak aktif eğitimin yaygınlaştırılması ile ilgili eğitim seminerleri verdiğini söyleyen Özer, “Öğrenmeyi ve bildiklerimi paylaşmayı severek yapmak beni mutlu ediyor. Eğitim işini hiçbir zaman bir masa başı işi olarak değerlendirmedim. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde geçirdiğim 20 yıllık eğitim sürecimin 3 yılını da 9 Eylül Üniversitesi’nde eğitim görevlisi olarak geçirdim. Eğitimi bir yöneticilik olarak değil liderlik olarak değerlendiriyorum ve bir liderin de eğitimsel, kültürel, sosyal, evrensel alanlarda kendisini yetiştirmiş olmasına gerektiğine inanıyorum. Eğer bir lider olarak siz dünyanın gerisinde kalırsanız çevrenizde sorumlu olduğunuz insanlarında geri kalmasına neden olursunuz. Bizler ilk olarak neler yapılabileceğimiz konusundaki planlarımızı yapıyoruz. Hepsini gerçekleştirememiş olsak da önemli bir kısmının hayat bulduğunu görmek bizi mutlu ediyor. Bulunduğumuz çevre nedeniyle ekonomik sıkıntılarımızı olabiliyor ancak bu durumumuzu mümkün mertebede kendi içimizde halletmeye çalışarak velilere hissettirmemeye çalışıyoruz. Her şeye rağmen bakış açımızı, pozitifliğimizi, neşemizi kaybetmiyoruz. Bu düşünce çerçevesinde hem kendimizi hem velilerimizi hem de öğretmenlerimizi dinamik tutmaya çalışıyoruz. Sadece akademik alanda değil spor alanında da çalışmalarımız var. Örneğin halat çekmede ilçe ikinciliğimiz, 23 Nisan’daki uzun atlamada da il birinciliğimiz var.  Okulumuzu ise1967 Ocak ayında öğretmenlik mesleğinden emekli olan Sayın Kenan Gamsız, 2504 metrekarelik arsasını Milli Eğitim´e armağan etmiş ve Bakanlık’da bu arsa üzerine 5 derslikli bir bina yaptırarak 21 Haziran 1967 tarihinde okul hizmete açmış. Bina kapalı saha olarak 374 metrekarelik bir alanı kaplamakta olup, 1 Salon, 2 Yönetici Odası, 1 Öğretmenler Odası ve diğer birimlerden oluşmaktadır. Zamanla okulumuz çevre nüfusunun hızla artması nedeniyle ihtiyaca cevap veremediğinden 2. bina Sayın Alparslan Beşikcioğlu tarafından yaptırılmıştır. 400 metrekare 10 derslikli olan binanın 6 dersliği, 29 Ekim 1983 tarihinde hizmete girdi ve zaman içerisinde de doğan ihtiyaçtan dolayı 4 derslik daha ilave edildi” dedi.

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.