TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hayatı ‘iyi ki’ lerle dolu bir sanatçı

Hükümet Kadın 1 ve 2 filmlerinde oynadığı Fehime karakteriyle gönüllere taht kuran Gülhan Tekin aynı zamanda İzmir’de yetişmenin ayrıcalıklarını da taşıyor.  Sevecen yapısıyla hemen sıcak ilişkiler kurabilen Tekin bu özelliğini ise evlerinden hiç misafir eksik etmeyen ailesinden almış

Haber Giriş Tarihi: 04.02.2015 08:46
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Hayatı ‘iyi ki’ lerle dolu bir sanatçı

NİLGÜN TAZE

Gülhan Tekin kendisini nasıl tanımlar ve hayat sizin için neyi ifade eder?

Belki de dünyanın en zor sorusu insanın kendini tanımlaması bence. Bir şey söyleyemediğinden değil aksine verecek çok fazla cevabı olmasındandır. O nedenle sınırlamadan ya da fazlaca dağıtmadan bir yanıt vermek isterim. Kendimi önce birey sonra kadın sonra sanatçı sonra da Tekin ailesinin evladı olarak görüyorum. Toplumda herkesin dil, din, ırk, cinsiyet, yaş vs. gibi sınırlar olmadan eşit haklara sahip bireyler olduğuna inanıyorum. Ya da olmasını diliyorum diyelim. “Sen neden belirttin o halde” diye sorarsanız Türkiye’de önce kız çocuğu sonra yetişkin bir kadın olmanın çoğu zorluğuyla karşılaşmış biri olarak bu konuya dikkat çekmek isterim. Bunun yanında mesleki olarak da oldukça sıkıntısı olan bir alanda seçim yaptım. Yine ülkemiz koşullarında sanatla ilgilenmek, sanat yapmak istemek maalesef zorlu bir yol. Bunun nedenleri elbette basit bir cümleyle anlatılamayacak kadar derin. Ancak bir sosyo-ekonomik araştırma ile uzun uzun açıklanabilir. Ve nihayetinde annemin babamın kızı, abimin kardeşi, kardeşimin ablası bir ortanca çocuğum. Yeğenlerimin halası ve teyzesi olmak da en büyük sevinç kaynağım.  Gündelik bir tanımlama gerekirse (ki asıl olan bu cevap galiba J) dışa dönük, çoğunlukla pozitif, hareketli, muhabbeti seven biriyim. Kalabalık bir çevrem muhteşem dostlarım var şükür. Çünkü insan seviyorum ben. Ailem de oldukça kalabalık ve insan canlısı tipler. Onlardan bana geçen bir özellik bu sanırım. Özellikle annemden. İzmir’deki evimizde bir gün bile misafir eksik olmaz. Çaydanlığın altındaki ocağın hiç sönmediği evlerden bizimkisi. Ve galiba hayat en çok o çaydanlığın ince ince tüten dumanı. Bu benim için çok şeyi ifade eder. Aileyi, sevgiyi, paylaşmayı, dostluğu, eşitliği, adaleti, özgürlüğü. Kısaca hayatımda var olanlar ve hayalini kurduklarımı. Bundan ötesi ne ki zaten. Olsa olsa can sağlığı…

Çocukluk ve gençlik yıllarınızdan bahseder misiniz, nasıl bir süreçti o zamanlar?

Çocukluğum ve gençliğim ne mutlu ki İzmir’de geçti. İzmir’in en renkli bölgelerinden biri olan Tepecik’te doğdum ve az büyüdüm. Dokuz yaşımdayken annemin ısrarı ile çocuklarına daha iyi eğitim alabilecekleri refah düzeyi biraz daha yüksek bir semte taşındık. Ama çocukluğumun en unutulmaz anılarını Tepecik’teki mahallemizde yaşadım. İzmirliler bilir çeşit çeşit insan vardır orada. Türkiye’nin her yerinden göç almış bir semttir. Bana kalırsa oyuncu olmamda en büyük etken de burasıdır. Annem kendisi farkında olmasa da taklit yeteneği yüksek bir kadındır. Müthiş bir kulağa sahiptir. Komşularımız yedi bölgeden olunca annem malzeme sıkıntısı çekmiyordu tabi. Onun taklitleri ile hala çok eğleniriz. İlk, orta, lise derken gençlik yıllarına giriş yapmıştım artık. Üniversite için o yaşların heyecanı ve coşkusundan olsa gerek hep şehir dışında okumayı istiyordum. İstediğim okulların puanları oldukça yüksekti ama ben inadımdan tercihlerimi değiştirmiyor, her sene çok az puanla da kaçırıyordum. Sonuçta üst üste iki üniversite okudum ve İzmir’i geçtim oturduğum semtin sınırlarından bile çıkamadım, iyi ki de öyle olmuş. Üniversiteyi İzmir’de okuduğum için çok mutluyum. Her ikisi de Dokuz Eylül Üniversitesi. Biri Adalet Yüksek Okulu diğeri de Güzel Sanatlar Fakültesi.

Oyuncu olmaya ilk ne zaman karar verdiniz, kimler etkilemişti sizi?

Bu noktada zaten üçüncü sorunuzun yanıtına geçiyorum. Adalet Yüksekokulu’nda okurken Konak Belediye tiyatrosunun kurslarına katıldım. Tam anlamıyla oyuncu olma isteğimin tohumları orda atıldı. Çok sevdiğim eğitmenler ve arkadaşlarım oldu orada. Bundan öncesinde çocukluğumdan itibaren sinyalleri alınmıştı tabi. Tiyatroya olan ilgim çocukken kasetten dinlediğim Devekuşu Kabare’nin oyunları ile başladı. Zeki Alasya-Metin Akpınar ve tabi Nevra Serezli. O yıllarda henüz video yoktu bizde ve sadece seslerini dinleyerek tüm oyunlarını sahne sahne ezberlemiştim. Ama bu ilgimi “bir gün ben de oyuncu olacağım” gibi beylik laflarla hiç dile getirmedim. Hayalini kurardım ama gerçek olamayacak kadar uzaktı. Belediye tiyatrosu beni hayallerime yakınlaştırdı. Adalet Yüksek Okulu biterken Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yetenek sınavlarına girdim. Ve maalesef oyunculuk bölümünü kazanamadım. Hiç aklımda olmayan ve arkadaşlarımın “bunu da dene” diye ısrar ettikleri Dramatik Yazarlık bölümü sınavına da girmiştim. Ve yazarlık bölümünü kazandım. Önceleri bunu biraz dert ettim ama sonra yazarlığa olan ilgim giderek büyüdü. Oyun yazmak, tiyatro bölümünde okumak zaten o çok istediğim dünyaya uzak değildi hatta orta yerinde duruyordum. Hayatımın “iyi ki” lerinin başında Dramatik Yazarlık okumak gelir. Önce oyuncu olmaya karar vermek lafından başlayalım. Okul bittiğinde İstanbul’a yerleşmeye karar vermiştim bile. Oyunculuk hep içimde bir yerde duruyordu ama ben yazarlık okudum o halde yazarlık yapacağım diyerek ilerliyordum. İstanbul başlı başına zorluklar kenti zaten. Ben tüm çetin zorlukları orada yazar olmaya çalışırken yaşadım. İlk işime yazarak başlamama rağmen aynı şekilde devam edemedim. İşler kolay ilerlemiyordu ama İstanbul’da ayakta kalmalıydım. Bu yüzden başka işlerde çalıştım. Kendi işimden çok uzaklaşmadan tabi. Dizi ve film setlerinde sanat asistanlığı, reji asistanlığı, prodüksiyon gibi kamera arkası işleri yaptım. Bu işler benim için büyük tecrübe oldu. “iyi ki” lerimden biri de budur. Çok zor koşullarda çalışmama rağmen oyunculuk yapmak istemiyordum. Yazarlık yapma hedefim benim için bir inat meselesi olmuştu hayatla. Derken reklam ajanslarında metin yazarlığı yapmaya sonrasında da dizi senaryosu yazmaya başladım. Ama hayatımın dönüm noktası BKM Atölye’ye katılmamdır. Kuzenim Rıza Kocaoğlu bu ekibe bir kaç gün önce dahil olmuştu. Atölye’deki herkes oyuncuydu. Rıza’dan yazarlar için de bir eğitim olup olmayacağını Yılmaz Erdoğan’a sormasını istedim. Yılmaz abi de beni kabul edebileceklerini söylemiş. Böylece ben de BKM’nin bir parçası oldum, BKM ise benim için bir parçadan fazlası oldu. Oyuncu olmam için en büyük destek Yılmaz Erdoğan’dan geldi. Ardından Demet Akbağ. Türkiye’nin iki büyük oyuncusu elimden tutmuş “sen oyuncu olmalısın” diyordu. Bana inanıyorlardı. Bu tarifsiz bir duygu. İşte akış böyle başladı. Yıllarca inat etmiştim ama çocukken dinlediğim Devekuşu Kabare oyunlarından beri yakama yapışmış ve meğer beni hiç bırakmamış olan oyunculuk artık hayatıma yeni bir yön çizmeme neden oluyor ve tabi “iyi ki” de oluyordu.

Oyuncu olma kararınızı verdikten sonra uygulama kendiliğinden akışta mı gerçekleşti yoksa bazı sanatçılarda olduğu gibi çetin zorluklar yaşadınız mı?

Oynadığımız her rolü sonuçta seçerek oynuyoruz. İstemeden sevemeden oynanan bir rolün üzerine zorla giydirilmiş yamru yumru bir elbiseden farkı olmaz. Şimdiye kadar oynadıklarım şükür ki iyi yazılmış, iyi seçilmiş, içime sinmiş, rollerdi.

Bugüne kadar kendinize yakın hissettiğiniz ya da en çok severek oynadığınız rol hangisiydi?

Hepsini severek oynadım. Yine de Hükümet Kadın 1 ve 2 filmlerinde oynadığım Fehime karakterinin yeri ayrı. Çok eğlenceli bir roldü. Aldığım tepkiler de müthiş. İzleyicinin de Fehime’yi çok sevmesi beni inanılmaz mutlu etti.

Tam tersi en çok zorlandığınız rol?

Her bir rol için uzun uğraşlar veriyoruz elbette. Zor yanları da oluyor. Ama henüz zorlu bir rol çıkmadı karşıma.

Sahne arkası nasıl bir yer neler olup biter orada?

Sahne arkası her zaman telaşlıdır. Özellikle Çok Güzel Hareketler gibi bir programda inanılmazdı doğrusu. Her bölüm her yeni skeçte müthiş bir heyecan ve tabi kaygı. Ya gülmezlerse diye. Bunun dışında çok uzun süre yan yana olmamızdan kaynaklı birlikte eğlenmeyi çok seven bir ekip. Belki de sahne üstünde seyirciyle buluşan skeçlerden çok sahne arkasında eğlenmiş ve gülmüşüzdür.

Bazı sahne çekimleri tekrar tekrar yapılıyor. Sıkılmıyor musunuz?

Tekrar tekrar çekim yapmak en iyisini bulmak içindir. Bu da tüm ekip için önemli. Bu nedenle sıkılmak kendimize zarardır. Yorulmuyor musunuz derseniz, evet. Ama yorulmadan emek vermeden iyi şeyler yapılamıyor.

Oyuncu olmak iyi kiniz mi yoksa pişman olduğunuz keşke başka bir meslek yapmasaydım dediğiniz zamanlar oldu mu?

Elbette en önemli “iyi ki” lerimdendir oyuncu olmak. Bana ikinci bir meslek avantajı sağlayan bir durum. Üstelik de çok severek ve zevk alarak yaptığım bir iş. Hiç bir zaman pişman olmadım.

Özel yaşama oyunculuk zaman bırakıyor mu yoksa tüm zamanınızı alan mesleklerden mi?

Tüm yaşamın içinden beslenen bir mesleğim var. Bu açıdan çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Genel hayat özel hayat biraz iç içe de ilerliyor yani. Özel hayat biraz eskimiş bir deyim gibi geliyor bana. Daha çok kendine özel hayat demek doğru geliyor. Yoğun çalışma temposu olan birçok meslek var. Bizim de sürekli işler söz konusu olduğunda açıkçası neredeyse dış dünyayla bağımız kopuyor. Sadece çalışma arkadaşlarımızı ve çalıştığımız yerleri görüyoruz. Ama işte herkes kendine özel hayatında kendi dengesini kurmaya çalışıyor.

Oyuncu olmasaydınız ne olurdunuz?

Oyuncu olmaktan ve hatta yazarlık yapmaktan büyük keyif alıyorum. Mesleğimi çok seviyorum. Ama oyuncu olmasam muhtemelen yapımcı olurdum. Yine bu işlerin içinde ama başka bir bakış ve yetenek gerektiriyor. Ayrıca işin en zor kısmı. Ama kendimi bu işe de yakın hissediyorum. Belki o da olur bir gün.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.