TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Vural’dan ‘geçmiş olsun’ ziyareti

Milliyetçi Hareket Partisi Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret etti

Haber Giriş Tarihi: 28.04.2015 08:58
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Vural’dan ‘geçmiş olsun’ ziyareti

NİLGÜN TAZE

Hafta sonu İzmir’de yapılan aday tanıtım toplantısında gazetecilere yönelik yapılan saldırıya değinen Oktay Vural, MHP olarak bu tip davranışları asla tasvip etmediklerini belirterek, “Aday tanıtım toplantımızı vatandaşa iletmek için görev yapan gazetecilere hiç tasvip etmediğimiz şekilde saldırıda bulunuldu. Kurumsal olarak bu tip hareketleri asla benimsemiyoruz. Gazetecilerin seslerinin kısıldığı, ‘havuç-sopa’ yöntemiyle yönlendirilmek istendiği bir ortamda tüm kurumların medyanın görevini daha sağlıklı yapmasına ihtiyacı var. Hafta sonu yaşanan üzücü olay nedeniyle İzmir Gazeteciler Cemiyeti aracılığıyla tüm İzmir basınına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz” dedi.

Basın özgürlüğünün demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olduğunu vurgulayan Vural, medyanın görevini özgürce yapabilmesi ve demokrasinin sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi için siyasi partilere önemli görevler düştüğünü söyledi. Vural, “Medyanın çok ciddi sıkıntıları var. Türkiye’de gazete ve televizyonların, gazetecilerin akreditasyondan tutun, salondan çıkarılmaya, ‘alo fatih’lerle baskı altına alınmaya, yazılarını beğenmedikleri için ‘bunu işten atın’ baskılarına maruz kaldığını biliyoruz. Bu zihniyete hep beraber dur demeliyiz. Basın ve ifade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması için ortak mücadele etmeliyiz” diye konuştu.

Vural sözlerine şöyle devam etti: “Dolayısıyla bizler MHP olarak medya özgürlüğüne büyük önem veriyoruz.   Demokrasinin açısından medyanın kalitesini yüksek tutabilmesinde bizlere de önemli görevler düşüyor. Kimi zaman medya üzerinde oluşturulan baskılar medyanın politik bir pazarlama aracına dönüştürülmesini amaçlıyor.  Bu hem bizim hem de medyanın düşünmesi ve dikkatli olması gereken bir konu. Medya mensuplarının salonlardan uzaklaştırılmaları, zaman zaman fiili şiddetle karşı karşıya kaldıkları durumlarda oluyor. Bütün bunlar medya için büyük sıkıntı oluşturuyor. Parti olarak bu tür hareketleri hiç benimsemediğimizi her platformda yeniliyoruz. Gazetecilerin seslerinin kısıldığı bir ortamda MHP olarak medyanın görevlerini daha sağlıklı yapmasına ihtiyacımız var.  Size geçmiş olsun dileklerimiz sunarak bu tür hareketleri tasvip etmediğimi belirtmek istiyorum.  Medya emekçilerinin görevlerini engelleyecek tarzdaki davranışlar hiç hoş değil.”

“SEÇİMLER GÜVENLİ DEĞİL”

Seçimlerde iktidarın beklemediği sonuçların çıkması durumunda iktidarın sonuçları tanımama ihtimalinin büyük olduğunu söyleyen Vural, Türkiye’de seçimlerin güvenli olmadığının gayet açık olduğunu belirterek, “Bu tür sorular çok çoğaltılabilir ancak biz MHP olarak bu konu ile ilgili büyük bir mücadele sürdürüyoruz. Her bir vatandaşımız seçimin güvenliği açısından endişe içerisinde. Sadece seçmenin değil seçime giden seçmenin de güvenliği de risk altında. İş güvenlik yasasına dayanarak, gözaltına alma eylemlerinde ve geçen akşam yaşanan bir muhabire yönelik ‘hemen bunu göz altına alın’ denmesi gibi olaylarda görüyoruz ki karşımızda bizi korkutan, sindiren bir devlete var. Bizim insanca yaşam anlayışına sahip bir yönetime ihtiyacımız var. Anaysa Mahkemesi’nin tanınmadığı bir ortam içerisinde hukuk güvenliği dediğimiz şey ortadan kalkar. Bizim seçim süresince vurgulayabileceğimiz en önemli konu bence hukuk güvenliğidir. Demokrasi açısından vatandaşlarımızın hür ve serbest bir şekilde seçim yapabilmesi için sağlıklı bilgi edinme kaynağına ihtiyacı var” dedi.

HUKUK SİSTEMİ KAOS İÇİNDE

Tutuklu gazetecilerin tahliye edilmesi ve Türk hukuk sistemine yönelik bir soru üzerine cevap veren Vural, verilen kararların Türk hukuk sistemi içindeki kaosu net bir biçimde gösterdiğini vurgulayarak anayasanın 138. maddesine göre mahkemelerin kararlarının bağlayıcı olmasına rağmen kararların uygulanmamasının hukuk devleti üstünlüğü yok saymak olduğunu ifade ederek, “Hukukun işleyişinde alınan bir karar uygulanamıyor ve bir savcı bulunamıyorsa ve mahkemelerin verdiği kararlar miting alanlarının malzemesi haline geliyorsa yargıyı siyasileştirmiş oluyoruz. Türkiye siyasileştirilmiş yargıdan çok büyük zararlar gördü ve bizim bağımsız ve tarafsız bir yargıya ihtiyacımız olduğu açıktır. Bugün geldiğimiz noktada verilen kararların uygulanmaması karşısında vatandaşın kafasının karışacağı bellidir. Hukuk düzeninde kurumlar ve kurallar bellidir. Hukuk düzeni içinde kaosa yer yoktur ancak yaşanalar bu kaosu ortaya koyuyor. Bir savcının bir kararı uygulaması ne demektir? 17-25 Aralık süreci içerisinde de savcının taleplerine karşılık, adli kolluğun görevini yapmak istememesi, hakim kararlarının uygulanmaması hukukumuzdaki açıkları göstermektedir. Yargının miting meydanlarından çekilmesi artık kaçınılmazdır. Böyle bir ortamda hangi hakim yada savcı kendisini hür hissedebilecek ve vicdanına göre karar verebilecektir? Dolayısıyla bir kimsenin tutkulu olup olmaması siyasetin malzemesi olamaz bu hukukun malzemesidir. Yargı kendi vicdanıyla bir kimsenin suçlu olup olmadığına karar verir.  Takdir edilir ki bundan önceki süreçler içerisinde Balyoz ve Ergenekon’da bütün bunlar olup biterken anayasa mahkemesi tahliyeden başladı.  Eğer bir insan suçlu ilan ediliyorsa bu tutuklamalardan sonra beraat kararı çıktı. Miting meydanlarında birilerini suçlu ilan etmek, mahkemenin aldığı kararları açık bir şekilde yok sayan davranışları ön plana çıkarmak, hakim ve savcıların bağımsız çalışmalarının ve vicdanlarının önünde en büyük engeldir. Yargının siyasallaşması, yürütmenin etkisinde kalması gibi bir süreçle karşı karşıyayız. Asliye ceza mahkemesinin verdiği karar bundan önce yapılan ve hakimle ilgili taleplerin karara bağlanması çerçevesinde verilmiş bir karardı. Böyle müdahalelerde bulunmak ya da kararları uygulamamak yerine hukuk sistemi içerisinde bu kararları uygulamasını sağlamak gerekiyor. Bu karar beni şaşkına çevirdi açıkçası bir mahkemenin aldığı bir kararın doğru olup olmadığına dair ciddi bir tereddüt  ortaya çıktı. Bundan sonra her bir vatandaş bu mahkemelerle ilgili alınan kararları tanımama eyilimin de olabilir. Buda beraberinde karmaşayı getirir. Diğer birçok tehlikeli, olan nokta ise kararı veren yargıçlarla ilgili olarak bir çete diye nitelendirmek nasıl bir anlayıştır? Eğer yargıçlar bir çete ise o zaman bunları neden ayıklamıyorsunuz diye bir soru ortaya çıkar. Gönlümüz istiyor ki insanların özgürlüklerini kısıtlayarak değil, adil bir yargılamayla gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlamak gerekiyor. Bundan sonraki süreç içerisinde sulh ceza hakimliği tahliye kararı verirse ne yapacaklar? Bu birçok soruyu gündeme getirir.  Tüm bu gelişmelerden sonra Türkiye’de hiçbir savcı ve hakimin yer garantisi ve vicdanına göre karar verme garantisi yoktur.  Bu kararın başbakanın miting meydanındaki söyleminden sonra ortaya çıkması doğrudan doğruya yargıya bir müdahale gerçeğini ortaya koyuyor. En azından şu şu mahkemeler ve hakimler şu çetenin üyesidir ve ben bunları görevden alıyorum yaklaşımının olması lazım” açıklamasını yaptı.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.