Milli Eğitim Bakanlığınca kamuda tedbir tasarrufu kapsamında Taşımalı Eğitim Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik 1 Ağustos 2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarında tasarruf sağlanması gerekçesiyle yapılan değişiklikler sebebiyle ilçeler ve köylerde ikamet eden öğrenciler sorun yaşıyor. Köylerden okumak için taşımalı sistemle gelen öğrencilerin bir kısmı değişiklik nedeniyle tekrar yatılı okullara dönmek zorunda kalırken, bazıları da eğitimden vazgeçti!
Velilere gelinecek olursa… Türkiye’de 1950’li yıllarda başlayan köyden kente göç günümüzde tam aksi bir hal alırken, yani artık yurttaş yaşam stresi, metropol kalabalığı, hayat pahalılığı gibi pek çok nedenle yüzünü köylere çevirirken, taşımalı eğitimin kaldırılmasıyla birlikte veliler tası tarağı toplayıp yeniden kente yöneldi. Haliyle birçok köy yalnızlaşmaya yüz tuttu. Konuya ilişkin görüşlerine yer verdiğimiz Veli-Der İzmir Şube Başkanı Necati Kalafat, şunları aktardı: “Taşımalı eğitim ile ilgili oluşan meselenin aslında özüne bakmak gerekiyor. Özü de şudur, tasarruf tedbirleri adı altında eğitime yatırım yapmaktan vazgeçen bir Milli Eğitim Bakanlığı ile karşı karşıyayız. Bir tarafta ÇEDES, diğer tarafta MESEM, öbür tarafta Maarif Modeli… Söz konusu faaliyetlerle eğitimin kalitesini düşürmeye çalışırlarken, aynı zamanda yardımcı personel meselesinden tutun taşımalı eğitimdeki hem taşımama hem de yemek vermeme gibi uygulamalarla okul devamlılığını azaltmaya çalışıyorlar. Eğitim sistemimizin biat eden, her emri kabul eden, kamudaki eğitimin niteliğini düşüren bir tarafı olurken, yani gericileştirilirken, cumhuriyetin temel kazanımlarının gerisine düşürülürken, diğer tarafıyla da devlet okullarında mutluluğu bulamayan, gelecek göremeyen öğrencilerin yüksek paralar verilerek özel okullara gitmeleri isteniyor.”
“Bir gizli özelleştirme yaşıyoruz” diyerek kritik bir konuyu yeniden hatırlatan Kalafat, konuşmasına şöyle devam etti: “Bahsini ettiğim gizli özelleştirme bugün taşımalı eğitim meselesi ile karşımıza çıkıyor, yarın ise okullardaki temizlik personellerinin çekilmesiyle birlikte çocukların hijyenik olmayan koşullarda çeşitli pandemik risklerle karşı karşıya kalmaları ile devam edecek. Çok karanlık bir zihniyet, eğitimin kamusal niteliklerini boşaltıp gizli bir özelleştirme içerisinde! Veliler açısından baktığımızda ise her gün çocuklarımızı okullara göndermekte zorlandığımız, göndersek dahi çeşitli kıyafet ve beslenme eksiklikleri yaşadığımız, çok uzun bir süre okullarda kalmalarına rağmen gün içerisinde beslenemedikleri bir eğitim sistemi yaratıldı. Bugünlerin nasıl atlatılacağına dair sürekli kafa yoruyoruz. ‘Buradan nasıl çıkarız’a cevap arıyoruz. Ama bir öğün ücretsiz yemek vermenin dahi büyük külfet yaratacağı iddiasıyla çocuklara bir öğün yemeği dahi çok gören bir milli eğitim sistemi söz konusu. Dolayısıyla taşımalı eğitim meselesi hem köylerden okullara giden çocukların okuma hakkına engel hem de eğitimin kalitesizleştirilmesine! En fazla mağduriyeti ise kız çocukları yaşıyor.”
Aliağa’nın en uzak köylerinden biri olan Kalabak Köyü’nde muhtarlık yapan Mehmet Kartal ise sadece ikamet ettikleri köyün değil, Türkiye’deki birçok köyün yarası olan acı gerçeği bizlerle paylaştı… Ağlayarak köylerinde bir okulun bulunmadığını söyleyen Kartal, okumak isteyen öğrencilerin köyden kalkan küçük bir servis ile Aliağa’nın merkezine götürüldüğünü kaydetti. Ancak, köyün merkeze olan yaklaşık 2 saatlik uzaklığından dolayı kimi öğrenci ne yazık ki okulu bırakmak zorunda kaldı. Bazıları ise aileleriyle birlikte köyden göç ederek, okula daha yakın olan semtlere taşındı. Kırsalda yaşanan bu derin göç, köy yaşamındaki üretimi ve nüfusu azaltırken, eğitimin önüne de koca bir set örüyor.