SEMİ TEKTAŞ/ÖZEL HABER - 2024 yılının sona ermesine yakın bakanlıkların bütçesi belli olmaya başladı. Millî Eğitim Bakanlığı’na yapılan meclis görüşmelerinden sonra 2 trilyon 186 milyar TL’lik bir kaynakla, merkezi yönetim bütçesinin yüzde 14,84’üne tekabül etti. Eğitimciler bütçenin yetersizliğinden dem vururken eğitimde yaşanan sıkıntıların çözülmesine yeterli bütçe olmadığını ifade ediyor. Eğitimciler 2025 yılı için ayrılan bütçenin; öğretmen ataması, okullara kütüphane, laboratuvar, yeterli derslik, etkinlik alanı, bir öğün ücretsiz yemek, temizlik personeli, temiz su gibi temel malzemeleri karşılayabileceğini düşünmüyor. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) verilerine göre İstanbul’da 23 bin 747, Urfa’da 11 bin 400, Antep’te 5 bin 442, İzmir’de 5 bin 100, Konya’da 2 bin 808, Ordu’da 907, Muğla’da bin 28, Aksaray’da 347 öğretmen açığı var. 81 ilin neredeyse tamamında öğretmen açığı var. Türkiye genelinde ise 90 binin üzerinde ücretli öğretmenin olduğu ifade ediliyor.
Türkiye’de 2024 eğitim-öğretim yılı sonu itibariyle 1 milyon 200 bin 741 öğretmen, 19 milyon 2 bin 58 öğrenci bulunuyor. 74 bin 513 okul/kurum bulunurken 751 bin 569 derslikte öğrenciler eğitim görüyor. İlköğretimde öğretmen başına 16, ortaöğretimde 12 öğrenci düşerken; ilköğretimde derslik başına 23, ortaöğretimde 22 öğrenci düşüyor. 74 bin 513 okulun; 62 bin 307’sinde spor salonu, 21 bin 559’unda laboratuvar, 31 bin 431’inde kütüphane ve 67 bin 767’sinde Z-Kütüphane bulunmuyor. Sayısı tam olarak bilinmemekle beraber okulların çoğunda akıllı tahta bulunmazken, birçok okulda hala öğrencilerin eski ve rahat olmayan masa ve sıralarda eğitim gördüğü belirtildi. Derslik sayısındaki azlık okullarda laboratuvar, spor salonu, resim atölyesi gibi nitelik artıracak alanların kapanmasına neden oluyor.
Eğitime ayrılan bütçenin bir kısmının ÇEDES gibi din bazlı projelere ayrılmasına tepki gösteren Eğitim-Sen İzmir 6 Nolu Şube Başkanı Bülent Karakaş, bütçenin sadece eğitim sorunlarına ayrılması gerektiğini ifade etti. Karakaş, “Her yıl olduğu gibi 2025 yılında da Milli Eğitim bütçesi yetersiz. Eğitim öğretim yılının başından beri süregelen sorunlarımız var. Okullarda güvenceli ve kadrolu temizlik çalışanları olması gerekiyordu. Ancak velilere ve öğrencilere okullarda temizlik yaptırıldı. Ataması yapılmayan binlerce öğretmen arkadaşımız var. Kütüphanesi, laboratuvarı olmayan yüzlerce okul var. İzmir depreminden sonra yıkılan, hasar gören okullar var, bu okullarda eğitim başlamadı, sorunlar devam ediyor. 80-90 tane okulumuz hala inşaat halinde ve bu okullardaki öğrenciler ve öğretmen arkadaşlarımız çok büyük sorunlar yaşıyor. Örneğin karanlıkta okula gidiyor arkadaşlarımız. Buna benzer birçok sorun var. Eğitim-Sen İzmir olarak ÇEDES’e karşı Laik Eğitim, Demokratik Yaşam Platformu’nu oluşturduk. Biz insanların dinlerine ve inançlarına karşı değiliz. Ama din ve inançların eğitimin içerisinde bu kadar dikte ettirilmesine karşıyız. Çünkü ÇEDES ve diğer projeler tek ırk, tek dil, tek din, tek mezhep üzerinden bir toplum oluşturmaya çalışıyor. Ama yaşadığımız topraklarda birçok dil, birçok ırk, birçok din ve mezhepten insan var. Yaşar Kemal, ‘Bir bahçede hep aynı çiçekten olursa o bahçe güzel olmaz. Sen, ben ve o varız diye güzel bu bahçe. Koparma farklı çiçekleri kalsın renkleriyle, kokularıyla...’ diyor. Biz bu topraklardaki bütün kültürlerin renklerin bir arada demokratik bir ortamda kendi özleriyle eğitim görmesini, inançlarını yaşamasını istiyoruz. Bu doğrultuda mücadele etmeye devam edeceğiz. Eğitime ayrılan bütçe bu kadar azken bir de MEB’in bütçesinin bir kısmının ÇEDES projelerine ve protokollerine ayrılması kabul edilemez. Bu politika doğru değil çünkü çocuklarımız okula aç gidiyor ve saatlerce okulda kaldıktan sonra evlerine aç dönüyor. Öğrencilere bir öğün yemek ve temiz içme suyu verilmesini savunuyoruz. Çocuklara daha çok değer verilmesini istiyoruz. Eğitim öğretimde hem niteliğin artırılması gerekiyor hem de eşitsizliğin giderilmesi gerekiyor. Mülteci ve göçmen çocukların yanı sıra dili ve inançları farklı çocukların demokratik bir ortamda eğitim alma hakkının koşulları oluşturulmalı. Bunun yanı sıra eğitim emekçilerinin sosyal, özlük ve ekonomik haklarının iyileştirilmesi gerekiyor. Eğitim emekçilerinin ücretleri çok düşük ve şu anda eğitim emekçilerinin ücretleri açlık sınırının birazcık üstünde 15 Ocak 2025 tarihinden sonra ücretlerimiz açlık sınırının altında kalabilir. Bunların hepsinin bütçede öngörülmesi gerekiyor ve buna göre düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Ayrıca 4688 sayılı sendika yasasının değiştirilmesi gerekiyor. Çünkü şu anda bu yasa haklarımızı korumuyor. Bir an önce grevli ve toplu sözleşmenin hak olduğu bir sendika yasasının tanınmasını talep ediyoruz” diye konuştu.
Eğitim bütçesinin tasarruf tedbirleri nedeniyle gerektiği gibi harcanmadığını dile getiren Karakaş, “İktidar hem eğitime hem de eğitim emekçilerine yönelik kendi siyasal ve ideolojik hedefleri doğrultusunda politikalar üretiyor. Bu politikalardan biri ekonomik giderleri, tasarruf tedbirleri bahanesiyle emekçilerin üzerine yıkmak. Dolayısıyla emekçilerin hem ceplerinden ücretlerini alıyor hem de kredi ve benzeri yollarla kendine bağımlı hale getirerek eylemlilikten, hak arama mücadelesinden alıkoymak istiyor. Kısacası bizler değil, şatafat içinde yaşayanlardan tasarruf edilmesi gerekirken eğitimin ihtiyaçlarından, eğitim emekçilerinin ücretlerinden, öğrencilerin yemeklerinden kısılıyor. Bu süreçte eğitim emekçilerinin bir kısmı resen atamalara tabi tutuldu. Tasarruf tedbirleri kapsamında arkadaşlarımız İzmir’in bir ucundan bir ucuna gönderildi. 2025 bütçesinin eğitim emekçileri ve halka bir çözüm üretemeyeceğini deneyimlerimizden biliyorduk. Bu nedenle binlerce kişinin katılımıyla 30 Kasım’da Ankara Tandoğan’da miting yaptık. O miting bir başlangıçtı. Mücadelemiz devam edecek. Çeşitli eylem etkinliklerimiz olacak. Halkı, emeklileri, yoksulları kısacası bütün ötekileri yanımıza alarak eylemlerimize devam edeceğiz. Hakkımızı alıncaya kadar mücadeleye devam. İzmir’in bütün ilçelerinde eylem ve etkinliklerimiz sürecek” diyerek sözlerini tamamladı.