Mültecilere yönelik şiddeti engelleyecek politikalar yok

Türkiye’de mültecilere yönelik nefret patlamasının süregelen bir şey olduğunu belirten uzmanlar Suriye’de bayrak yakma olayında ise ÖSO’nun gerginlik yarattığını söyledi

Haber Giriş Tarihi: 03.07.2024 15:00
Haber Güncellenme Tarihi: 03.07.2024 15:00

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER- Kayseri’nin Melikgazi ilçesinde Danışmentgazi Mahallesi’nde Suriyeli bir erkeğin, küçük bir çocuğu istismara maruz bıraktığı iddiası üzerine toplanan kalabalık grup, Danişmentgazi Mahallesi’ndeki Suriyelilere ait işyeri ve araçlara saldırdı. Bazı işyerleri yakıldı. Kayseri Valiliği, istismar şüphelisi kişinin gözaltında olduğunu, çocuğun da koruma altına alındığını açıkladı. Olaylarda yaralanan 10 polis hastanede tedavi altına alındı. İl Emniyet Müdürü Atanur Aydın da bölgeye gelerek yaptığı açıklamada, şüpheli ile ailesinin sınır dışı edileceğini söyledi. Kayseri’de çıkan olaylar sonrasında Suriye’de Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde art arda karışıklıklar yaşandı. Bölgede Türk bayrakları ortadan delindi. Türkiye bölgeye ek ekip gönderdiğini duyurdu. Yaşanan bu olaylardan sonra uzmanlar toplumda bir nefretin olduğunun altını çiziyor. Sosyolog Sadık Aktaş, Türkiye’nin bir kaosun içine çekildiğini belirtirken, Siyaset Bilimci Emrah Gülsunar siyasetçilerin itidal çağrısı yapmasını gerektiğini ifade etti. İzmir Mülteci Dayanışma Derneği Üyesi İsmail Çapar ise Türkiye’nin Esad ile normalleşme açıklamalarına karşı bölgede olayların çıkacağını, ÖSO’nun Esad ile yalnız kalabilmesinden rahatsız olabileceğini belirtti.

TÜRK TOPLUMU HETEROJENLİĞE KARŞI

Toplumda göçmenlere karşı bir negatif bakış açısının olduğunu belirten Gülsunar, Türkiye’nin heterojen toplum biçimine karşı olduğunu ifade etti. Gülsunar, “Türkiye’de bu tip olaylarda hep böyle bir derin devlet veya bir takım siyasi odakların kışkırtmaları oluyor. Bunda da öyle bir durum olma ihtimali var ama bunu ortada herhangi bir delil olmadan net bir şey söylemek mümkün değil ama bunu bir ihtimal olarak kafamızın bir köşesinde bulundurmamız gerekiyor. Eğer böyle bir şey yoksa da toplumda böyle birikmiş bir göçmen karşıtlığı durumu söz konusu olarak görüyoruz. Toplumun geniş kesimlerinde, kamuoyu araştırmaların da zaten bu yönde sonuç ortaya çıkıyor. Belli partiler değil, bütün partilerde az veya çok göçmenlerin artık gitmesi gerektiğine dair bir algı söz konusu. Özellikle göçmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde bu sürtüşmeler daha fazla oluyor. Göçmenlerle yan yana yaşayan, dükkânı hemen yanında olan veya yan mahallesinde olan insanlar bu konuda birikmiş veya öfkeli olabiliyor. Onun bir patlamasını gördük. Şu anda siyasetçilerin yapması gereken şey itidal çağrısı yapmak. Siyasetçiler ne kadar göçmen karşıtı olursa olsun hepsinin yapması gereken şey itidal çağrısıdır. Çünkü göçmenlerle ilgili bir eylem alınacaksa bir aksiyon alınacaksa bu tepkinin gösterme biçimi gidip de insanların mallarını yağmalamak onları korkutmak, evlerine mallarına arabalarına zarar vermek değil. Siyasetçilerin bu konuda sorumlu davranması gerekiyor ve bu olayları kışkırtıcı yönde açıklamalardan kaçınılması gerekiyor. Türkiye’de kültürel heterojenliğe her zaman bir antipati ola geldi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren tek tip, tek kimlik modeli benimsendi. Tek tiplik toplumun geniş kesimlerine benimsetildi. Türk-Sünni kimliğinin dışında bir aidiyet ve kimlik kabul görmüyor ve antipatik bulunuyor, dışlanıyor. Ama şunu da tabi es geçmemek gerekiyor. Göçmenlik meselesi sadece Türkiye gibi belki demokrasinin tam olgunlaşmadığı yeterince gelişmediği toplumlarda da değil birçok ülkede problem teşkil ediyor. Fransa’da yeni bir seçim oldu orada da göçmen karşıtı parti birinci çıktı. Belki orada yağmalama olayları olmuyor. Ama bunlar olmasa bile insanlar göçmen meselesinden çok bunalmış hissettikleri, bu konuya çok negatif baktıkları için gidiyorlar radikal sağcı denebilecek bir partiye, göçmen karşıtı, sorununu çözebileceğini düşündükleri siyasi otoriteyi birinci parti yapabiliyorlar” diye konuştu.

ÖSO GERGİNLİK YARATIYOR

Türkiye’nin Suriye’den çekilmesinin ÖSO ile gerilim yarattığını belirten Çapar, Kayseri’de yaşanan olayların ise uzun süreli bir baskının sonucu olduğunu söyledi. Çapar, "Suriye'de Türkiye'ye karşı oluşan tepkilerin, oradan Esad'a karşı uzun süredir Türkiye ile beraber hareket eden ÖSO ve benzi yapıların, bu normalleşme söylemlerinin muhtemelen kendiler açısında Esad'ın insafına bırakılmış olduklarını düşünmüş olabilirler. Çünkü Türkiye orada çekilirse onlar Esad’la ve kaderleriyle baş başa kalacaklar. Kayseri’deki mesele aslında tümden bağımsız bir şey. Kayseri ve Türkiye’de olan olaylar aslında yıllardır böyle mayalanan bir hamur. Daha önce birçok yerde oldu. Ankara Altındağ’da Suriyeli mültecilere yönelik böyle bir eylem olmuştu. Adana’da küçük çaplı bir olay oldu. Valilik bir açıklama yapmak durumunda kalmıştı. Son olan olay hakikaten şu ana kadar yaşanmış olayların en kapsamlısı, en geniş alana yayılmış olanı. Her kesimde şu anda mültecilere yönelik ciddi bir sosyal ve toplumsal tepki var. Bu linç girişiminde bulunanlar aslında hem yasayı hem de uluslararası sözleşmeden doğan temel insan haklarını ihlal etmiş durumdalar. Yetkililerin ya da basının tavrına baktığınızda hep bir müsamaha gösteriliyor. Hep öfkeli vatandaş gibi tanımlar kullanılıyor. Bu söylemlerin caydırıcı olmadığı açık bir şey. Olayların tekrarlamasını sağlayan bir dil bu. Şunu açıkça söylemek lazım ki bu meseleyi etraflıca düşünen, etraflıca çözüm öneren bir politikamız yok. Türkiye’nin 2011’de uluslararası sözleşmede taraf bir devlet olarak açık kapı politikası tartışmalara neden oldu. Uluslararası sözleşmeye göre tehlike anında, hayatı tehlikesi olan herkese açık kapı politikasını uygulamak gerekiyor. O doğru bir şeydi. O sözleşmeden gelen hakkı muhalefet kabul etmek yerine başka bir politika üretti. ‘AK Partiyi iktidarda tutacaklar, seçimlerde oy kullanacaklar’ dediler. Ama oy kullanmak için vatandaş olmak gerekiyor. Dolayısıyla ta o günden bugüne gelen bir toplumsal öfke var. Bu öfkenin aktörleri değişse de hep devam etti. Bunlara şunu sormak lazım, mülteciler yokken hiçbir sorunumuz yok muydu ya da giderlerse bütün sorunlarımız çözülecek miydi? Elbette ki çözülmeyecek fakat sistemin sahipleri kendi çıkarttıkları sorunları dezavantajlı gruptan üzerinden çözmeyi daha makul buldukları için bunlar yaşanıyor” dedi.

TÜRKİYE KAOSA ÇEKLİYOR

Sosyolog Sadık Aktaş, “Dışişleri Bakanı Hakan Fidan büyük bir savaşın başlayacağını ifade etti. Bir hafta geçmeden Cumhurbaşkanı da dedi ki, “Biz Suriye ile Esad ile görüşmeye hazırız” dedi. Bir yumuşama sinyali verdi. Bu iki açıklama arasında bir çelişki var. Birileri o kaosun devam etmesini istiyor. O yüzden de burada bir kışkırtma var. Sanki bir yerden düğmeye basılmış gibi. Bu çok travmatik bir durum. Türkiye’de çok yoğun bir Suriyeli göçü var. Yaklaşık 8-9 milyondan bahsediliyor. Bu da toplumun genelini rahatsız ediyor. Bu rahatsızlıktan kaynaklı en ufak bir olay toplumsal histeriye dönüşüyor. Ama buna karşı ne yapılabilir noktasında hem fikir olmalıyız. Farkındalık eğitimiyle, o infiali yaratan durumların tekir olaylar olduğunu bunun geneli kapsamadığı noktasında sürekli uyarılarda bulunmak lazım. Ama bu tek taraflı bir şey değil. Suriye tarafında da Türk tırları ateşe veriliyor. Buradan bakıldığında birileri o kaosun içine Türkiye’yi o kaosun içine çekmeye çalışıyor. Toplumsal fay hattını kırmak istiyorlar. Aslında Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla Türkiye kaostan bu şekilde kurtulmak istiyor. Bu çok iyi bir açıklama bence. Ama birileri ısrarla o kaosun içinde kaldırtıyor Türkiye’yi. Kültürel farklılıklardan kaynaklı, kültürel boyutuyla, ekonomik boyutuyla ve politik yoluyla ele almak lazım yaşanan olayları” diye konuştu.