KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER
Litvanyan’nın başkenti Vilnius’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi öncesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile bir araya geldi. Toplantının ardından açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, İsveç'in NATO üyeliğine ilişkin mutabakata varıldığını söyledi. Tarihi kararın yankıları Türk ve Batı siyasetinde devam ederken, Türkiye’nin bu kararın altında yatan sebepleri ise merak konusu oluyor. Türkiye’nin İsveç’e yeşil ışık yakması hakkındaki görüşlerine başvurduğumuz Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinem Ünaldılar, konuyu farklı kapsamlı başlıklardan değerlendirerek önemli açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin kararını değiştirmesindeki ana etken maddenin İsveç’in terörizme karşı tutumunun değişmesi olduğunu söyleyen Ünaldılar, konuşmasında alınan bu kararın Türkiye – Rusya ilişkilerin üzeri üzerindeki etkilerini ve Avrupa Birliği (AB) sürecini değerlendirdi.
10 TEMMUZ GECESİ DEĞİŞTİ
Türkiye’nin aldığı bu kararın altında yatan sebeplerin Madrid Zirvesi’nde anlaşılan Üçlü Mutabakatın koşullarına uyulmasına bağlı olduğunu ve kararın alınmasındaki en önemli hususun Finlandiya ve İsveç’in terörizme desteklerini kesmeleri ve terörizmle mücadele konusunda Türkiye’nin istediği iş birliğini gerçekleştirmelerinin etkili olduğunu belirten Ünaldılar, “Finlandiya istenilen koşulları yerine getirip NATO üyesi olurken İsveç, terörizmle mücadele konusunda Türkiye’nin beklentilerini karşılayamamıştı. Bununla birlikte iki ülke Türkiye’nin PESCO projelerine katılımını AB içerisinde destekleyecekleri taahhüdünde bulunurken ABD de F-16 uçaklarının Türkiye’ye satışı konusunda Başkan Biden’in destek olacağı sözünü vermişti. Geçen zaman içerisinde İsveç terörizmle mücadele konusunda Türkiye’nin talep ettiği ilerlemeyi tam olarak sağlayamadığı ve diğer konularda da somut bir gelişme olmadığı için Zirve’den önce İsveç’in üyeliğine yeşil ışık yakılacağı konusunda tereddütler söz konusuydu. Bununla birlikte haziran ayında ABD ile ‘Stratejik Mekanizma Diyaloğu’ gibi toplantılar gerçekleştirilmiş, Türkiye bu toplantılarda da terörizmle mücadele ve İsveç’in üyeliği gibi konuları ABD ile birlikte ele almıştır. Dolayısıyla hem Vilnius’ta yapılan müzakerelerde hem de öncesinde yapılan toplantılarda ABD ve İsveç Türkiye’nin terörizmle mücadele konusundaki taleplerine yönelik bir adım atmış olmalılar ki Türkiye’nin tutumu 10 Temmuz gecesi değişti. Zira NATO içerisinde Terörizmle Mücadele Özel Koordinatörü atanması gibi gelişmeleri, Türkiye’nin terörizmle mücadele konusundaki kaygılarının giderilmesine yönelik hamleler olarak okumak gerekir. Ayrıca F-16 konusunda Biden’ın konunun takipçisi olacağı yönündeki sözü Türkiye’nin endişelerinin bu konuda da giderildiğini düşündürüyor” diye konuştu.
OLUMLU ETKİLEDİ
Öte yandan, Türkiye’nin İsveç’e NATO vizesinde onay verme aşamasında zirve başlamadan hemen önce gündeme gelen AB üyelik sürecinin canlandırılması da Türkiye’nin Batılı müttefiklerinden de destek beklediğine dikkat Çeken Ünaldılar, “İsveç, daha önce PESCO projelerine Türkiye’nin katılımını destekleyeceğine dair sözünü üyelik süreci ve özellikle Gümrük Birliği revizyonu ve vize serbestisi gibi pozitif gündem konularında da göstereceğini belirtti. Bu çerçevede uluslararası kamuoyu olarak görüşmelerin detaylarına vakıf olamasak da Türkiye’nin rahatsızlıklarını gideren ve kendi taleplerine destek olunması yönünde önemli sözler aldığını ve bu nedenle İsveç’in üyeliği konusunda karar değiştirdiğini söylemek mümkündür” diye belirtti.
KARAR TÜRKİYE – RUSYA İLİŞKİLERİNİ…
Alınan bu kararı Türkiye – Rusya ilişkileri açısından oluşabilecek etkileri değerlendiren Doç. Dr. Ünaldılar, “İsveç’e verilen onayın Türkiye – Rusya ilişkilerinin bozulacağı yönünde değerlendirmemek lazım. Karar denge siyasetinin tezahürüdür. Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan bu yana Türkiye denge politikası yürütmek için çabalamakta. Bir yandan NATO’nun Karadeniz’deki istihbaratının yüzde 67’sini sağlarken diğer yandan Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmamasını, Ukrayna’ya destek verirken Rusya ile diyalog kuran ülke olmaya devam etmesini bu politika çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nın imzalanmasındaki önemli katkısı ve Antalya Diplomasi Forum’da ve İstanbul’da Rusya ile Ukrayna’yı bir araya getiren taraf olması da uluslararası kamuoyunun takdirini toplamıştır. Ancak son dönemlerde özellikle Rusya ile yakınlaşan ilişkiler, Batı ittifakı ve ABD ile yaşanan sorunlar ve AB ile donmuş hale gelen üyelik süreci dengenin Rusya’ya doğru kaydığı endişelerini ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede karar, denge politikasının Batı ittifakı ayağını yeniden güçlendirmiştir. ABD ile uzun süredir gergin giden ilişkiler açısından da pozitif bir gelişme yaşanmıştır. Batı ittifakı ile iyi ilişkiler Türkiye’ye Rusya’ya Rusya ile diyalog kurabilen bir ülke olmak ise Batı’ya karşı manevra alanı sağlamaktadır” ifadelerini kullandı.
BU ONAY YETERLİ DEĞİL
Konuşmasının sonunda alınan kararın Türkiye’nin AB üyelik sürecini hızlandırması için olmadığını ve Türkiye’nin AB’ye girmesi için başta Kıbrıs sorunu olmak üzere çözüm bekleyen bir dizi sorunun olduğunu söyleyen Ünaldılar, “Türkiye’nin üyeliği için ikna edilmesi gereken Avrupa kamuoyu, AB’nin Türkiye’den karşılanmasını beklediği pek çok kriter ve demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda AB’nin sert eleştirileri söz konusu. Bu engellere giderek aşırı sağa kayan Batı iktidarlarını, artan yabancı düşmanlığını, AB’nin genişleme yerine derinleşmeyi önceleyen politikalarını da eklediğimizde üyelik çok daha zor bir ihtimal olarak karşımızda duruyor. Dolayısıyla AB üyelik süreci bu kararla yoluna giremeyecek kadar karmaşık, kendi koşulları olan zorlu bir süreç. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı tarafından AB sürecinin yeniden gündeme taşınması sürecin yenden canlanması açısından önemli. Üyelik söz konusu olmasa bile uzun süredir ilerleme kaydedemediğimiz Gümrük Birliği revizyonu, vize serbestisi, PESCO projelerine Türkiye’nin katılımı ve enerji iş birliği gibi pozitif gündem maddelerinde ilerleme sağlanırsa Türkiye ve AB arasında yapıcı bir iş birliği alanı yaratılabilir. Bu açıdan AB sürecinin Türk dış politikasında yeniden ağırlıklı bir gündem olmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.