SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER / İzmir Barosu 19-20 Ekim tarihlerinde seçimli genel kurulunu gerçekleştirecek. 4 adayın yarışacağı genel kurulda Çağdaş Avukatlar Grubu adına mevcut Başkan Sefa Yılmaz, Cumhuriyetçi Avukatlar Gurubu adına Sercan Altınordu, Mücadeleci Avukatlar Gurubu adına Tacettin Çolak ve İzmir Avukat Hareketi adına ise Banu Aşkın İnce yer alacak. Mücadeleci Avukatlar Gurubu adayı Tacettin Çolak ile hem baro seçimlerini hem de gündemdeki konuları değerlendirdik. 1999 yılında İZELMAN işçilerinin örgütlenmesi için İzmir’e gelen Çolak o tarihten bu yana ise İzmir’de hem avukatlık yapıyor hem de işçi mücadelesinin bizzat içinde yer alıyor. Baronun yeteri kadar avukatların sorunlarına ilgilenmediğini ifade eden Çolak, git gide kaybolan itibarı geri getireceğini söylüyor. Yayınladığı 21 maddelik vaat programında avukatların sorunlarını ve getireceği çözümleri sıralıyor. Listesinde 2 genç aday bulunan tek aday olurken gençlerin baroda daha fazla rol almasının altını çiziyor.
1994’ten beri aktif olarak avukatlık yaptığını söyleyen Çolak, İzmir’e ise 1999’da İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZELMAN işçilerini örgütlemek için geldiğini belirtiyor. Çolak, “Ben 1963 Konya Seydişehir doğumluyum. 12 Eylül 1980 darbesinden hemen önce meslek lisesinden mezun oldum. Daha sonra Kocaeli Gebze ve İstanbul’da çeşitli işlere girip çalışmaya başladım. 12 Eylül’de siyaset okullara kadar inmişti. Bende aktif olarak bizzat içine girdim. 12 Eylül faşizminin darbesini yedim ve 82-83 yılları arasında cezaevinde kaldım. Cezaevindeyken derslere çalıştım, üniversite sınavlarına hazırlandım. Ellerim kelepçeli iki defa sınava gittim. Orada İstanbul Hukuk Fakültesi'ni kazandım. İstanbul'da öğrencilik yaparken de çalışarak okudum. Büyük bir otomotiv firmalarında birkaç yıl çalıştım. O zamanlar o firmada sendika temsilciliği yaptım. İşçi sınıfı mücadelesiyle bizzat iç içe yaşadım. 1994'ten bu yana da avukatlık yapıyorum. 1999'da da İZELMAN işçilerinin örgütlenebilmesi için İzmir’e geldim. İş yoğunluğumuz burada artınca da 1999'dan bu yana İzmir'de serbest avukatlık yapmaya başladım” diye konuştu.
25 YILDIR AVUKATLARIN SORUNLARI ÇÖZÜLMÜYORBaro seçimlerinin yaklaşık 25 yıldır iki gurup arasında geçtiğini dile getiren Çolak buna karşın avukatların sorunlarının çözülmediğini ifade etti. Çolak, “Diğer baro başkanları ile prensip mücadelesi yürütme farkımız var. Meselelerin kişiselleştirilip bir baro siyasetinin yürütüldüğünü görüyoruz. İzmir'deki 13 bin 805 aktif çalışan ve ruhsat bekleyen yeni stajyerlerle birlikte bu sayı 20 binlere yaklaşıyor. Meslektaşlarımızın sorunlarına odaklanan bir baro yönetimi hedefliyoruz. Dolayısıyla diğer adayların ne dediği gerçekten çok bizi ilgilendirmiyor. Biz prensip mücadelesi yürütüyoruz. Prensip mücadelesiyle barolardaki bir takım ilkesel duruşları savunuyoruz. İzmir de iki tane ‘köklü grup’ diye nitelendirilen gurup var. Bunların birisi Çağdaş Avukatlar Grubu diğeri ise Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu olarak dillendirilir. Bu iki grupta neredeyse çeyrek yüz yıla yakın İzmir Barosu’nu yönetiyor. Şu andaki Çağdaş Avukatlar Gurubu kesintisiz üç dönem yaptı ve şimdi dördüncü döneme talipler. Daha önce yine cumhuriyetçiler yapmışlardı. Dolayısıyla yaklaşık 25 yıldır bu iki gurup baroyu yönetiyor ama baktığımızda baroda bir değişiklik yok. Avukat meslektaşların sorunlarında azalma yok. CMK uygulamasındaki sorunlar, adli yardımla ilgili sorunlar, meslektaşların adliyelerde karşılaştıkları sorunlarla ilgili bir çözüm yok. Avukat Hakları Merkezi’nin bir işlevi yok. Bir avukatın sorunlarına anında müdahale eden, ona yardımcı olan, özellikle genç meslektaşların önünü açan bir sistem yok. İki grupta yaklaşık çeyrek yüzyıla yakın bunlarda olduğu halde bu sorunları çözememiştir. Tekil birçok sorun var. Otopark sorunu, yemek sorunu, vergilendirme sorunu gibi daha nice sorunlar var. Biz özünde mücadeleyi vaat ediyoruz. Bizim hayatımız mücadele içinde geçti. Bizzat işçi sınıfı içerisinde mücadele ettim. Dosya portföyümün yüzde 90'a yakını iş davalarıyla ilgilidir. Avukatlık mesleğinin artık giderek saygınlığı kalmadı. Sadece avukatlık değil, bu iktidarla birlikte geçmişin en saygın meslekleri başta öğretmenler olmak üzere sağlık çalışanları, avukatlar, hâkim ve savcılarında da bir itibarı kalmadı. Yargının siyasal iktidar tarafından tamamen teslim alınmış olmasıyla birlikte artık yargıya olan güven düştü” diye konuştu.
AYM’NİN CAN ATALAY KARARIAnayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın bağlayıcı olduğunu söyleyen Çolak tüm yargı organlarının buna uyması gerektiğini söyledi. Çolak, “Normal bir hukuk devletinde olabilecek olay değil. Kanunların bir hiyerarşisi vardır. Anayasa Mahkemesi son mercidir. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına itiraz edilemez. Anayasa Mahkemesi kararı yerindelik denetimi yapmaz. Yerel mahkemelerden gelen kararların Anayasa’nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerindeki o düzenlemelere aykırı olup olmadığını denetleyen mercidir. Can Atalay kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kabul etmiş durumda. Anayasa Mahkemesi kararlarını, yerel mahkemelerin uyması gerekir. Bu karar tamamen siyasal içerikte bir karardır. Yargıtay 3. Dairesi’ne yeni başkanını seçti. Yeni seçilen başkanın ilk açıklaması ne oldu biliyor musunuz? O dairenin geçmişte hukuka uygun olmayan kararlar verdiğini söyleyen nitelikte bir söylemi oldu, içler acısı bir durum. Bir siyasi bir şey söylüyor savcılar hemen harekete geçiyor. Ama biz bu siyasi iktidarın yapmış olduğu kanunsuzluklar karşısında 600'ün üzerinde davalar açtık sonuç yok. Suç duyurularında bulunduk. Çevre talanları var, tarih katliamları var. Anayasa Mahkemesi’nin iktidarı rahatlatan kararları da var. Anayasa Mahkemesi'nin her kararını savunamayız. Ama Can Atalay kararı artık mızrağın çuvala sığmadığı bir örnektir. Yargıtay'ın ilgili dairesi ve ağır ceza mahkemesi Can Atalay kararını kesinleşmiştir diye yorumluyor. Oysa Can Atalay milletvekilliğine aday olduğu ve seçildiği dönemde kesin bir karar yoktu. Sonradan kesinleştirdiler. Onunda bir hükmü yok. Çünkü her olay olduğu tarihteki hukuki duruma göre değerlendirilir. Hukukun genel kuralı budur. Başka örnekleri var. Mustafa Balbay, Enis Berberoğlu ve Engin Alan hepsi cezaevinden çıkıp geldiler milletvekili seçildiler ve haklarında kesinleşmiş bir hüküm yoktu. Şöylede bir durum var. Partisi Atalay’ın arkasında durmadı. Koşa koşa gidip milletvekili yemini edip ayrıcalıkları hemen aldılar. Geçmişte CHP’nin yaptığı gibi tepki göstermeleri gerekiyordu” değerlendirmesinde bulundu.
BARO MESLEKTAŞLAR ARASI AYRIM YAPIYOR
Mevcut İzmir Barosu’nun meslektaşlar arası ayrımcılık yaptığını dile getiren Çolak, “Türkiye Barolar Birliği’de (TBB), İzmir Barosu’da balık baştan kokar misali baskı fonksiyonunu yerine getiremiyor. Anayasa’nın tanımış olduğu bir kurumdur baro, bir baskı fonksiyonudur. Toplumsal olaylara baronun ciddi bir etkisi vardır. Barolar Birliği'nde İzmir Barosu'nun da bir etkisi var. Yönetimde 2 temsilcisi vardır. Şimdi İzmir Barosu idare-i masrahat yapıyor, sol gösterip sağa vuruyor. Mücadeleci bir baro gibi görünür ama çifte standart uyguluyor. Her soruna aynı duyarlılıkla yaklaşmıyor. Meslektaşlar arasında ayrımcılık yapıyor. Kimin hangi siyasi partiyi benimsediğinin benim açımda hiçbir önemi yok. Ama mevcut baro bir siyasi partiyi daha çok kayırıyor. Baro binasını onlara rahatlıkla kullandırtabiliyorlar. Herkese bunu yapmıyorlar. Bir siyasi partiye baro binasını kullandırtmak da yanlıştır. Ben baro başkanı olsam, HKP benden yer istese ben ‘hayır’ derim. Çünkü siyasal bir zemin değil orası. Avukatların mesleki sorunlarının çözüme kavuşturulacağı yerlerdir” dedi.
BARO SİYASİ ATLAMA TAHTASINA DÖNÜŞÜYOR
Çolak, “Baro başkanı olmak toplumda bir tanınırlık getiriyor. Dolayısıyla siyasi ortamlarda değişik tekliflerle ya da kendisinin başvurusuyla bir siyasi parti içerisinde kolayca yer edinme koşulları oluşuyor. Örneğin DİSK'in en az 3-4 tane başkanı hep milletvekili olmuştur. Bir tanesi Kani Beko. Kani Beko'nun bizzat tanırım. Milletvekilliği olduğu dönemde de hiçbir zaman sesini duymadık. Gidip kürsüde bir yeminin dışında bir konuşmasını da ben duymadım. Kani Beko DİSK Başkanı olma sıfatı sayesinde milletvekili oldu. İzmir Barosu’nda da bu yaşandı. Geçmişte bir arkadaşımız baro başkanı iken istifa etti. Milletvekili aday oldu ama listelere giremedi. Bir başka başkan belediye başkanı oldu. Barodaki ilkeler, o verilen vaatler, menfaatlerin arkasında kalıyor. Tamda bu durumda baro bir atlama tahtasına dönüşüyor” şeklinde konuştu.
ADLİ YARDIM ÜCRETLERİ SEÇİM YAKLAŞINCA ÖDENDİ
Adli yardımların avukatlara uzun süredir yapılmadığının altını çizen Çolak, genel kurulun yaklaşmasıyla ücretlerin anca yattığını söyledi. Çolak, “Avukat Hakları Merkezi âtıl bir merkeze dönüştü. Avukatların büyük sorunları var. Bundan 15 yıl önceki İzmir Barosu değil ki burası. Dolayısıyla biz burada o konuyla ilgili de somut talebimizi koyduk. En az 3-4 kişi görevlendireceğiz burada. Meslektaşlar arası bir nöbet sistemi de getirilmesi gerekiyor buraya. İlçe barolarındaki ya da ilçelerdeki meslektaşlar çok sahipsiz. Biz ilçelerde geziyoruz, dolaşıyoruz. Arkadaşların çoğu sıkıntılı. Baronun kendileriyle yakınlaşmadığını söylüyorlar. Baronun desteğini göremediklerini söylüyor. Birçok insan oylamalara da gelmiyor. Genel kurullara katılım oranına baktığımızda yarıyı bulamıyor. Avukat sayısının yarısını bulmuyor. Belki şimdi olabilir hem gençler avukat sayısı arttı hem de kurula katılamama cezası var. Bu durum avukatların, meslektaşların barosuna, meslek örgütüne yabancılaşmasından kaynaklanıyor. Baroyu kendisinin yanında göremiyor, seçimden seçime sadece. Şimdi adli yardım sorunu en önemli sorunlarından birisi. Avukat tutmaya maddi gücü yetmeyen dar gelirli vatandaşların barodan avukat talep eder, baroda gerekli görevlendirmeyi yapar. Avukatlık ücretini de barodan tahsis eder. Ama çok uzun süredir baro adli yardım ödemelerini yapmıyor. Yeni birkaç gün önce bu adli yardım ücretleri dağıtılmaya başlandı. Ama bu arada adli yardım ödemesi yapılmıyor diye birçok arkadaş tepkiyle ofisini kapattı. Şimdi bu ödemeleri daha önceden niye yapmadınız? Şimdi yapıyorsunuz? Tayyip Erdoğan da seçim dönemi aynısını yapıyor. Bir diğer önemli problem ise baro çalışma raporunu dağıtmıyor. Bu tür örgütlerde tahmini bütçe bilançosu, gelir gider cetveli genel kurul kararı alınmasıyla beraber ilan edilmek zorundadır. Meslektaşlara gönderilmesi, herkese birebir tebliğ edilmesi de gerekir. Ama bu baro yönetimi bunu bile yetiştiremiyorsa durum çok vahimdir. Geçen sene de genel kurul günü tuğla gibi kitapları getirip önümüze yığdılar. O zaman ne oluyor? Biz baroyu denetleyemiyoruz. Genel kurullar ne için var? Bir örgütün iki genel kurul arasındaki yapmış olduğu faaliyetlerinin eksisinin artısının değerlendirildiği eleştirinin, öz eleştirinin işletildiği ve aynı zamanda da ileriye dönük yeni kararların alındığı bir süreçtir. Ben şimdi geçmişteki çalışma raporunu, bilançoyu görmeden yönetimin faaliyetlerini nasıl değerlendirebilirim? Keyfilik diz boyu. Yine birçok meslektaşımızdan şikâyet alıyoruz. Bir avukat baroyu aradığında muhatap bulamıyor. CMK ödemesiyle ilgili kişi soru soracak. Otomatik sekreter çıkıyor, santrale bağlanılıyorsun sonrasında telefonu açan yok. Ya baro bu kadar mı döküldü? Arkadaşalar İzmir Barosu'nun genel kurullarının sayısını bilmiyor. Şimdiye kadar kaç tane genel kurul yaptık bilmiyorlar” diye konuştu.
GENÇLİĞE OLAN GÜVENSİZLİĞİ YIKACAĞIZ
Çolak, “En önemlisi genç avukatların önünü kesiliyor. Avukatlık Kanunu'na göre 100 kişiye kadar avukatın olduğu barolarda bir yıllık dahi olsan ve baroya kayıtlıysan, baro başkanı da seçilirsin, baro yöneticisi olabilirsin. Ama 101 kişi olursa Avukatlık Kanunu'nun 90, 96, 114. maddeleri engel olarak çıkar karşına. 101 kişiden sonra 5 yıllık kıdemin olmadan baro organlarına seçilemezsin. 10 yıl kıdemin yoksa baro başkanı da seçilemezsin. 10 yıl kıdemin yoksa barolar birliğine delege olamazsın. Şimdi burada büyük bir adaletsizlik var. Yıllardır uygulanan bir şey bu. Avukatlık Kanunu'nun çıktığı dönemde avukat sayısı az, toplasan Türkiye çapında 3-5 bin avukat var. Ama şimdi artık 200 bin avukat var. Şimdi insanlar 18 yaşına gelince milletvekili olabiliyor, kanun yapıcı oluyor, Tayyip Erdoğan atama yaparsa bakan da olabilir ama baro yöneticisi olamıyor. Meslektaşlar ruhsatını aldı mı, adliyeye gider. Ağır ceza davasında avukat olarak 10 yıllık avukat ile 30 yıllık avukat aynı sorumluluğu alabiliyor. Sorumluluklarda denge yok ama aynı sorumluluğu taşıyan insanlara baro yönetiminde görev verilmiyor. Biz bunun aşılması için iki tane beş yıldan az kıdemi olan arkadaşımızı aday gösterdik. Seçilirlerse seçim kurulu tarafından bunlara mazbata verilmez yasal engel var çünkü. Ama biz bunu iptal davası yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne somut norm denetimi yolu ile götüreceğiz. Anayasanın eşitlik ilkesine açıkça aykırı olan bu Avukatlık Kanunu’nun 3 maddesinin iptal edilmesini sağlamaya çalışacağız. Bizim bu tezimizi 2022'de bütün gruplar kabul etti. 2024'te bu konuda beraber davranalım. Bir tane ortak genç bir aday çıkaralım. Hepimiz listemizi de gösterelim. Ondan sonra dava aşamalarını hep beraber yürütelim. Avukatlık kanununu bu antidemokratik maddelerini iptal ettirelim diye de anlaştık sözde. Ama taahhütlerine uymadılar. Hepsi kendi listelerini hazırladı. Burada bir gençliğe de güvensizlik var. Biz o gençliğe güvensizliği de kırmak için geliyoruz. Biz bütün yönetim gençlerden oluşsun demiyoruz. Ben otuz yıllık avukatım. Dolayısıyla liyakatle deneyimle, gençliğin dinamizmini beraber götürmemiz gerekiyor. Kaldı ki ben artık ayda yılda bir duruşmalara gidiyorum. Gençler her gün duruşmaya gidiyor ve aktif çalışmaktan kaynaklı meslektaşın sorunlarını da hem yaşıyor hem daha iyi biliyor. Oradan daha somut şeyler gelir. Bilgi akışı sağlanır ve dinamik bir yapı oluşu” dedi.
SARI BAROLAR
Çolak, “Geçmişte barolara karşı yapılan saldırılar karşında numaralı baroları ortaya çıkartarak bir anlamda amaçlarına ulaştılar. İzmir'de bunu başaramadılar ama İstanbul'da, Ankara'da 2 bin imza toplayan, ekip yeni İstanbul'da, Ankara'da iki Nolu baroları kurabiliyorlar. Ben onlara sarı baro diyorum. Onlar iktidarın güdümünde kurulan barolardır. İzmir'de de denemek istediler, olmadı. Örgüt içi eleştirilerimizi yaparız ama baroların bölünüp parçalanması, birden fazla baro açılması yanlış bir karar. Benim sendikal mücadelede kullandığım çok sık bir cümle var ‘işçi sınıfı örgütlüyse heptir, örgütsüzse hiçtir.’ Halkımız örgütlüyse yenilmez örgütsüzse köle olur. Meslek örgütlerinde birden fazla parçaya bölünürsen bugün bu iktidar gider, yarın başkası gelir. Güçlerin bölünür. Sendikalar alanında da büyük bir bölünmüşlük var. Dolayısıyla bu tür bölünmeler yanlış. Önceki TBB Başkanı Feyzioğlu Cumhurbaşkanından zılgıtı yedikten sonra birden anında döndü. Büyükelçi olarak devam etti. Yine aynı şekilde şimdiki mevcut TBB’ninde yine mevcut iktidar karşısında büyük bir çaba gösterdiğini düşündüğünü sanmıyorum. Geçtiğimiz günlerde İzmir Limanı'na NATO'nun savaş gemisi demirledi. O gemi İsrail'e gidiyor. Baronun buna karşı bir duyarlılık göstermesi gerekmez mi? Buna bir tavır alması gerekmez mi? Gazze'de açık soykırım yaşıyor insanlar. O soykırıma karşı bir tavır alması gerekmez mi? Almadılar. Tek kelime etmediler. İzmir körfezi. Leş gibi kokuyor. Niye bir açıklama yapmıyorlar? Hukuki anlamda bir girişimlerde niye bulunmuyor? Toplum sağlığını ilgilendirilen bir durum. Niye dava açmıyorlar? En azından bir açıklama yapsın. Ülkede laik eğitime darbe vuruluyor buna neden ses çıkarmıyorlar?” dedi.
LAİKLİK YOKSA KADIN ESİRDİR
Çolak, “Türkiye'de laikliğin ortadan kalkması demek kadının esareti demek. Kadının toplumsal yaşamdan dışlanması demek ve kadının tamamen bir obje olarak görülmesi demektir. Türkiye'de şu an böyle bir yapı var. Ve bu şiddet, taciz olayları cezasız kalıyor. İstanbul Sözleşmesi'nden çıktılar. Sözleşmeyi imzalayanda bu iktidar çıkanda. Niye? Çünkü tarikatların baskısı vardı. Bunların amaçları Türkiye’yi orta çağın karanlıklarından tekrar geri götürmek. Dolayısıyla da kadına yönelik şiddetin cezasız kalması burada yargının da aslında eldeki mevcut yasaları tam anlamıyla uygulamamasından kaynaklanıyor” diyerek sözlerini tamamladı.