CHP İzmir’den Tarım Günü açıklaması: 9 Tarım Bakanı görevini ihmal etti

16 Ekim Dünya Gıda Günü nedeniyle açıklama yapan CHP Tarım Komisyonu, “Yıl 2024 hala daha ne bir arazi kullanım planlaması var nede bir üretim planlaması var. Kanunla verilen görevi yapmadılar, 2005’ten beri görev yapan 9 Tarım Bakanı görevi ihmal suçu işledi yargının kılını kıpırdattığı yok” ifadelerini kullandı

Haber Giriş Tarihi: 16.10.2024 11:29
Haber Güncellenme Tarihi: 16.10.2024 11:29

SEMİ TEKTAŞ / Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Başkanlığı 16 Dünya Gıda Günü nedeniyle tarımda yaşanan sorunlara yönelik eleştiri ve çözüm önerilerini açıklamak amacıyla CHP İzmir Başkanlığında basın açıklaması gerçekleştirdi. CHP İzmir İl Sekreteri Dr. Tevfik Türk ve CHP Tarım Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Harun Raşit Uysal yaptıkları açıklamada hükümetin trafik politikası eleştirisi yaparken verilen tarım desteklerinin yeterli olmadığını dile getirdi.

PLANLAMA YOK

AK Parti hükümetinin arazi kullanım ve üretimde planlamasının olmadığını eleştirisinde bulunan Türk, “Bunca yıldır AK Parti hükümetlerinin getirdiği tarımın durumu da çiftçinin durumu da halkımızın durumu da ortada. Ne yazık ki artık yanlı ve yanlış tarım politikaları bu ülkenin ve bu halkın da önünü tıkamaktadır. AK Parti hükümeti 2005 yılında bir Toprak Koruma Kanunu’nu çıkardı. Tarım topraklarımızı koruyacağız, planlı üretime geçeceğiz diye vaatleri sıraladılar. Sonra bu kanuna bir madde eklediler ve torba yasa gibi istedikleri her şey için tarım dışına çıkarılabilir kararı verdiler. Benzinliğe kamu yararı kararı çıkardılar, turistik otellere kamu yararı çıkardılar. Tarım olmasa da olur ama bina olması lazım dediler. Kanunla birlikte 2005 yılında Arazi Kullanım Planlaması yapma görevini de Tarım Bakanlığına verdiler. Yıl 2024 hala daha ne bir arazi kullanım planlaması var ne de bir üretim planlaması var. Kanunla verilen görevi yapmadılar, 2005’ten beri görev yapan 9 Tarım Bakanı görevi ihmal suçu işledi, yargının kılını kıpırdattığı yok. Sonra bu yıl domates para etti, bu yıl para etmedi dedik. Firmalar ne istediyse çiftçiye onu ektirttiler, firmalar kaçtan dediyse o paradan üreticiden aldılar, kaç para dedilerse de tüketici olarak İzmir’de biz o paradan satın aldık” diye konuştu.

KURTULUŞ SAVAŞI BAŞLAMALI

Ülkede gıda güvenliğinin kalmadığını dile getiren Türk, “Her seferinde tarımın kurtuluşu çiftçimizin refahı diye başlayıp, milyonlarca para harcadıktan sonra çöpe attıkları Tarım Bilgi Sistemi (TARBİL) projesinden, Dijital Tarım Platformu (DİTAP) Projesinden, su tutamayan barajlardan, elektrikli traktörden, Sudan’da kiralanan tarım arazilerinden bahsetmiyoruz bile. Geldiğimiz nokta ortada. Bu ülkede ne bir gıda güvenliği kalmıştır ne de bir gıda egemenliği. Artık kendimize yetemiyoruz, sırtımızı ithalata dayamış durumdayız. Halbuki bu ülkenin toprakları da çiftçileri de değil 85 milyonu 185 milyonu doyurabilecek potansiyele sahiptir. Yeter ki yönetilebilsin. Yeter ki kamu yararı her şeyin önüne geçirilsin. Artık tarımda emperyalist düzene karşı Kurtuluş Savaşının başlama vakti gelmiştir” diyerek sözlerini tamamladı. 

ÇİFTÇİ EMEĞİNİN KARŞILIĞINI ALAMIYOR

CHP Tarım Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Harun Raşit Uysal ise yaptığı konuşmada çiftçiye verilen desteklerin yetersiz olduğunu vurgularken, “Son yıllarda, tarım sektörü zor bir süreçten geçiyor. İklim krizi, kuraklık sorunu, artan girdi maliyetleri ile mücadele eden çiftçilerimiz ne yazık ki çaresiz durumdalar. Çiftçimiz emeğinin karşılığını alamıyor, üretimini sürdürmekte zorluk çekiyor. Çiftçinin eline geçen fiyatlar, maliyetleri bile karşılamaya yetmiyor. Üretici tarafında bunlar olurken, OECD ülkeleri arasında gıda enflasyonunda birinci olan ülkemizde, halkımız sofrasına yeter miktar ve çeşitte gıdayı koyamamakta ve en temel ihtiyacını bile karşılamakta zorlanmaktadır. Bu nedenle tarımsal üretimin desteklenmesine ve desteklemelerin etkin/verimli şekilde uygulanmasına en fazla ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz. Ne yazık ki, tarımda kendimize yeterliliğimiz giderek düşüyor. Son yıllarda tarım ürünleri ithalatımız, ihracatımıza oranla iki kat daha fazla olmuştur. Bunu rakamla ifade edersek, ihracat 2002-2023 yılları arasında yüzde 430 artarken, ithalat yüzde 920 artmıştır. Bilindiği gibi, 18 Nisan 2006 tarihinde kabul edilen 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun tarımsal desteklerin finansmanıyla ilgili 21’nci maddesinde, “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayri safi milli hasılanın yüzde birinden az olamaz” hükmü bulunmaktadır. Ancak, ne yazık ki bugüne kadar tarıma destek milli gelirin yüzde 1’ine hiçbir zaman ulaşmamıştır. Tüm dünyada, son 20 yılda tarım desteklerinde 2,5 kat bir artış söz konusudur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çiftçiliğin ve tarımın sürdürülebilirliği, verim, kalite ve ürün çeşitliliğini tehdit eden iklim değişikliği ile mücadele, gıda güvencesi ve egemenliğinin sağlanması için tarıma destek milli gelirin en az yüzde 1 ve hatta daha fazlası olmalıdır. Çünkü özellikle pandemi ve sonrasında birçok ülkede tarım destekleri son 20 yılda artmıştır” değerlendirmesinde bulundu.

MAZOT VE GÜBRE ELEŞTİRİSİ

Uysal, “Son 22 yıldır hükümet tarafından bitkisel üretime yönelik desteklerin hasat döneminden sonra ödenmesi, bir sonraki yıl desteklerinin ekimden sonra açıklanması çiftçilerin önlerini görmeden üretim yapmalarına neden olmuştur. Girdi fiyatlarındaki yükseliş ve özellikle mazot, gübre, yem, tohum vb. gibi girdilerden alınan vergi yükü, çiftçinin maaliyetlerini yükseltmiş, yüksek fiyatlar nedeniyle tüketici fiyatlarını dengelemek için hükümet başta buğday, canlı hayvan, et, süt tozu, pamuk, yağlı tohumlar ithalatına giderek çiftçimizin üretim isteğini önemli bir biçimde törpülemiştir. Örneğin geçen hafta mısır ithalatındaki yüzde 130’luk gümrük vergisi 1 milyon ton ithalat için yüzde 5’e düşürülmüş, bir anda yurtdışındaki mısır fiyatı 10 dolar artmıştır. Yıl sonuna kadar 245 milyon dolarlık mısır ithalatı yapılması planlanmaktadır. Acaba bu para Türk çiftçisine destekleme olarak verilse kaç milyon ton üretim artışı olurdu diye sormak gerekiyor. Verilen pek çok desteğin verim ve kaliteden bağımsız, ekilen alan düzeyinde yapılması, ihracat potansiyeli yüksek ürünlerin istenen özelliklerde üretilmemiş olmasına neden olmuştur, bununla birlikte her yıl yüzlerce ton ihracata konu olan sebze ve meyve, kalıntı, küf ve istenmeyen özellikler taşıması nedeniyle yurt dışından geri gönderilmektedir. Bu ürünlerin mevzuat olarak olmasa da pratikte iç piyasaya sürülmesinin çok yüksek bir ihtimal dâhilinde olması vatandaşlarımızın sağlıklarını tehdit etmektedir. 2024 yılı Ağustos ve Eylül aylarında tarım bakanlığı tarafından tarıma yönelik destekler açıklanmıştır. Türkiye’de tarımda destekleme modeli değişmiştir. İlk defa ekim dönemi öncesi ve 3 yıllık bir dönem için destekler açıklanmıştır. Söz konusu destekleme üretim planlaması içermesi ve üç yıllık bir dönemi kapsaması nedeniyle sektörde heyecan yaratmasına karşın bu desteklemelerin uygulamada büyük sorunlar yaratacağı aşikârdır. Öncelikle mazot ve gübre fiyatlarının her gün değişiyor olması desteklemede baz alınan fiyatın ne olacağı sorusunu akla getirmektedir. Ayrıca su kısıtı olan bölgelerde yeni ürünlerin yetiştirilmesine yapılan yönlendirmeler bu ürünlere alışık olmayan çiftçilere zorluk yaratabilecektir. Özellikle küçük üreticilerin pazarda tek başına mücadele edecek gücünün olmaması, pek çok tarımsal kooperatifin etkin bir şekilde faaliyet gösterememesi; tarımsal pazarlarda aracıların, büyük üretim yapan tarımsal işletmelerin, tarıma dayalı sanayi temsilcilerinin baskın olmasına neden olmuştur. Bu bağlamda sözleşmeli tarım yapan üreticiler çoğunlukla anlaştıkları firmalarla bu firmaların çıkarlarını gözeten anlaşmalara imza atmak zorunda kalmaktadırlar” diyerek sözlerini tamamladı.