Önce elektrik ve su kesildi, ardından ‘Bayraklı Geçici Konaklama Merkezi’ tabelası kaldırıldı. Son olarak da 26 Ekim Perşembe günü konteynerlerin boşaltılması isteniyor! 30 Ekim İzmir Depremi ve 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi’nin mağdurları günlerdir kolluk kuvvetlerinin mobbingi ile mücadele ediyor. Isınamıyorlar, yemek yapamıyorlar, duş alamıyorlar! Öğrenciler mum ışığında ödev yaparken, ebeveynler ise ateş etrafında ısınmaya çalışıyor. Bir cevap aramak için yetkililere gittiklerinde ise aldıkları yanıt çok net: ‘Sizin misafirliğiniz bitti!’
Sosyal medya hesaplarından da seslerini duyurmaya çalışan depremzedeler bu kez İzmir Valiliği’nin açıklamasıyla alt üst oldu. İzmir Valiliği, yayınladığı mesaj ile konteynerlerde kalanların herhangi bir hak sahipliğinin bulunmadığını, evleri hasarlı olmamasına rağmen süreç içinde konteynerlere yerleştiklerini ifade etti. Fakat konteynerde yaşam süren her bir ailenin hak sahibi olduğunu gösteren belgeleri ellerinde!
YIKANAMIYORUZ, KOKUYORUZ!
Görüşlerine yer verdiğimiz Gülsüm Tosun, Malatya’dan İzmir’e gelenler arasında. “2 yılımız dolmadan çıkarmaya çalışıyorlar” diyen Tosun, “İzmir’e ilk geldiğimizde 3 buçuk ay Karabağlar’da kalmıştık. Geldiğimiz günden bu yana sürekli psikolojik şiddete maruz kalıyoruz. Defalarca ‘çıkın’ denildi. Bunu yapmamaları gerekiyor, bir yetkilinin artık sesimizi duyması lazım. Hangi kapıya gitsek suratımıza çarpıyorlar, kimse ilgilenmiyor bizimle. 26 Ekim Perşembe gününe kadar mühlet verdiler. 6 aylığına 3 bin lira kira desteği vereceklermiş. Memleketine gidecek olanlara da yol ücretini… 3 bin liraya kiralık ev mi var? O parayı ben neye yettireyim? 3 öğrenci evladım var. Çocuklarım bu yoksunluğun ortasında ağlama krizlerine giriyor.
5-6 gündür karanlıkta yaşam sürüyoruz, elektriklerimizi kestiler. Yemek yapamıyoruz, ısınamıyoruz, yıkanamıyoruz. İmkan bulanlar gitti, geriye 10-15 kişi kaldık. Cumhurbaşkanlığının sesimizi duyması lazım. Perşembe günü kapının önüne koyarlarsa gelip şu kaldırımda uyuyacağım, çünkü gidecek yerim yok. Kaldırım taşlarını söktüler, tabelayı kaldırdılar, konteynerdeki eşyalarımızı toplamamızı istediler. Kolilerimiz ellerimizde eşya topluyoruz. Sesimizi duyurmaya çalışıyoruz ama dinletemiyoruz. Perşembe günü son günümüzmüş, gitmezsek eğer kolluk kuvvetlerince zor kullanacaklarmış. Sıcak su bulamadığımız için yıkanamıyoruz, kokuyoruz artık. Çocuklar koktukları için okula gitmek istemiyorlar. Bu ülkenin vatandaşlarıyız umarım sahip çıkarlar” isyanında bulundu.
PERİŞAN HALDEYİZ
Gaziantep’den gelen Tuğba Doğan, şunları kaydetti: “1 buçuk aydır bu konteyner kentte yaşıyorum. Geldiğimiz gün yetkililer 2 yıl kalma hakkımız olduğunu söyledi. Fakat bu sözün üzerine Perşembe günü çıkmamızı istiyorlar. Perişan haldeyiz. Neye uğradığımızı şaşırdık. Güneydoğu’daki depremi İzmir’de psikolojik olarak yaşıyoruz. Çıkmamız için her türlü mobbingi uyguluyorlar. Kahvaltımız su, ekmek, peynir. Böyle bir vicdansızlık olamaz. Tek başınayım, ailem yok. Kadın başıma mücadele veriyorum. Eşyalarımı koymak için bir depo yeri göstermelerini istedim. İzin verilmedi. Burası benim 8. yerim. Konteyner dışında bize sağlanan başka hiçbir imkan olmadı. Gaziantep’te de kimsem kalmadı. Buradan çıkardıkları takdirde camilere sığınacağım. Gaziantep’te kiracıydım. Evim ağır hasarlı olarak kayıtlara geçti. Sığınacak bir yer istiyoruz. Başka hiçbir şey değil. Siyasiler çıkıp depremzedelere şöyle böyle yardımlar ettik deyip, reklamlarını yapıyor. Bu yardımları biz neden görmüyoruz? İzmir Valiliği’ne sesleniyorum, bu kadar insanı mağdur etmeyin. Onların vebalini kaldıramazsınız.”
KENDİMİZİ YA YAKACAĞIZ YA DA İNTİHAR EDECEĞİZ
30 Ekim İzmir Depremi’nin mağdurlarından Hatice Urtekin, hak sahibi olduğunu gösteren belgeyi paylaşarak, “Bornova Gediz Caddesi’nde oturuyordum. Binam yıkıldıktan sonra buraya yerleştim. 3 yıldır eşim ve çocuklarımla birlikte burada kalıyorum. Fakat şimdi ‘çıkın’ diyorlar. Hak sahibi olmamıza rağmen hiçbir hakkımızı alamadan çıkarılmak isteniyoruz. Elektriklerimizi kestiler, suyumuzu da bugün keseceklermiş. Cumhurbaşkanlığına, Valiliğe o kadar çok seslendim ki o yüzden onlardan ümidi kestim, ben buradan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e seslenmek istiyorum. İzmir bu kadar düşmüş olamaz. Şurada bulunan 10-15 kişiye yer bulamayacak kadar aciz olamaz. Gücü olan gitti, olmayanlar kalmaya devam etti. Kaldığımız yerler villa, han, konak, çiftlik değil ki kalmakta ısrarcı olalım. Mecbur olduğumuz için gitmek istemiyoruz. ‘Eşyaları toplayıp, gidin’ deniliyor. Nereye gideceğim? Ne bir depo var, ne de kalacak yer. Ben hak sahibiyim, dilerseniz tüm evraklarımı da gösterebilirim. Valilik hak sahibi olmadığımızı iddia ediyor, yalan! Kendimizi ya yakacağız ya da intihar edeceğiz” dedi.
İMKANIMIZ OLSA BU KONTEYNERDE 5 DAKİKA DURMAYIZ
Diyarbakır’dan gelen Umut Çeri de, “Geldiğim günden beri huzura dair tek bir şey görmedim. Tek başıma yaşıyorum. Günlerdir elektriğimiz yok, şimdi ise sıra suya geldi. Perşembe günü de komple bizi gönderecekler. Oksijen tüpüne bağlı insanlar var. Keşke içeriye girip bir görseler derdimizi. Öyle uzaktan ‘onların bir sorunu kalmadı’ demek kolay. Hangi insan burada yaşamak ister ki? Hapishane gibi. Mecbur olduğumuz için buradayız. Çocuklar sefil halde. Okula gitmek istemiyorlar. Bize değilse bari çocuklara, eğitime bir saygıları olsun. Mum ışığında oturalım diyoruz, çocuklar bari mum ışığında ödevlerini yapsın istiyoruz ona da izin vermiyorlar. Konteynere zarar verecek diye gördükleri an söndürmemizi istiyorlar. Eşyalarımızı koyacağımız nakliye araçlarının dahi girişlerini yasaklamışlardı. İktidarından muhalefetine, lütfen bizim sesimizi duyun. Biz insanız yahu insan! İmkanımız olsa bu konteynerde 5 dakika durmayız” çağrısında bulundu.
İZMİR’E BU KADAR İNSANI SIĞDIRAMADILAR
İzmir depremzedelerinden Yağmur Bal ise, “Emine Erdoğan buraya geldi ve insanlara söz verdi, ‘Kimse sizi buradan çıkaramayacak’ dedi. O sözlerin karşılığının olmadığını görüyoruz. Makineye bağlı insanlar var, hasta kişiler söz konusu. Elektrik yok ve onlar nasıl yaşamlarını idame edecekler. ‘Bugün de suyunuz kesilecek, hazırlıklı olun’ dendi. Çocuklarımız kokuyor, bazı arkadaşlarımız ise evlatlarını soğuk suyla yıkamak zorunda kalmışlar. ‘Yemeğimizi yapamıyoruz, ısınamıyoruz. Açın elektrikleri’ dememize rağmen ‘Bizi ilgilendirmiyor’ cevabını alıyoruz. Kendi ülkemizde mülteci olduk. Asıl depremi burada yaşıyoruz. Keşke o büyük depremde ölüp gitseydim, canım bu kadar yanmazdı. Isınmak için ateş yakıyoruz. Ardından kolluk kuvvetlerinin tehdidiyle karşılaşıyoruz. Bir İzmir’e bu kadar insanı sığdıramadılar. Güneydoğu’dan gelenlere deniyor ki, ‘Sizin misafirliğiniz bitti’. Madem böyle bir zulüm yapacaktınız bu kadar insanı niye buraya hapsettiniz? Burası bir iş adamınınmış. ‘Boşaltın’ demiş. Alışveriş merkezi yapacakmış. İnşaata başlayacakmış. Gözleri betona doymadı bir türlü. Devletin yeri mi bitti sanki. Konteyneri taşıyacak başka yerler kalmadı mı?” sorusunu yönlendirdi.
YA BİZE TOKİ’DEN EV VERİN YA DA İŞ
İzmir depremzedesi Fatma Alan da son olarak, “İzmir Valiliği açıklama yapmış, ‘Bunlar depremzede değil’ demiş. Kiminin evi yıkıldı, kiminin de ağır hasarlı… Ve bu belgelerle de kanıtlı. Daha ne istiyorlar? Eşim yanımızda değil, iki çocukla ortada kaldım. Ev temizliğine giderek geçimimi sağlıyorum. Canımız yok mu bizim, bu nasıl bir vicdan? Verilen sözleri tutmadılar. Kırgınız, öfkeliyiz! Kış kapıda, sokakta kalmamız onları rahat mı ettirecek? Çok doluyum, o yüzden çok da konuşmak istemiyorum. Kelimelerim çok ağır olacak yoksa. Ya bize TOKİ’den ev verin ya da iş. Geçici yardımları istemiyoruz” sözlerini kullandı.
BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Uzmanlardan 7 şehre deprem uyarısı!