İzmir Barosu kadına şiddet için yürüdü: Münferit değil cins kırımı

İzmir Barosu İstanbul'da canice katledilen İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil için yürüdü. Yapılan basın açıklamasında, “Kadın cinayetleri münferit bir olay olmaktan çıktı, artık cins kırım oldu. Kadını yaşamanın her alanında koparmada çalışan bir bakış acısıyla mücadele ediyoruz” ifadelerine yer verildi.

Haber Giriş Tarihi: 07.10.2024 20:31
Haber Güncellenme Tarihi: 07.10.2024 20:31

SEMİ TEKTAŞ Türkiye’de son günlerde meydana gelen kadın cinayetlerine karşı İzmir Barosu ayağa kalktı.

İzmir Barosu önünde düzenlenen basın açıklamasına, İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, kadın örgütleri, STK’lar, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda kadın katıldı.

MÜNFERİT DEĞİL CİNS KIRIMI

İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz basın açıklaması öncesinde yaptığı açıklamasında , “Günün bu saatinde yine İzmir Barosu'nun önündeyiz. Son bir hafta içerisinde 10 kadın katledildi. Biz bunu uzun zamandır gündemde tutmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki ülkenin içinde bulunduğu koşular ve yöneticiler söylenen sözleri ciddiye almaksızın farklı düzenlemeler yapıyorlar. Biz sorunun ve olduğunu ve çözümü biliyoruz. Kadın cinayetleri münferit bir olay olmaktan çıktı artık cins kırım oldu. Kadını yaşamanın her alanında koparmada çalışan bir bakış acısıyla mücadele ediyoruz. Ne yazık ki gelinen süreçte bizleri eşit yurttaş olmak, yaşam hakkını savunmak için mücadele ederken, kadınları yok sayan bir anlayış ile mücadele ediyoruz. Cumhuriyetin 101. Yılındayız ama biz hala kadın haklarını, cinsiyet ayrımını konuşuyoruz. Kadını yok sayan bir anlayış ile mücadele ediyoruz. Biz bu mücadeleye devam edeceğiz. Korkmadan, bıkmadan devam edeceğiz. Bu mücadele sonunda hepimiz yasa önünde eşit yurttaşlar olarak yan yana bulunmaya ve barışı yaşamaya devam edeceğiz” ifadelerine yer verdi.

FAİLLERİ CESARETLENDİREN YASALARDIR

Kadınların çeşitli sebepler ile katledildiğini söyleyen İzmir Baro Başkanı Yardımcısı Zöhre Dalkıran, “Biz artık öldürülen kadınların isimlerini tek tek saymak istemiyoruz. Son bir hafta içinde erkekler tarafından 10’dan fazla kadın katledildi. Sayılması gereken, kadınların isimleri yahut cinayetler değil. Katledilen tek bir kadın dahi olsa vereceğimiz tepki aynı. Yıllardır bunun artık bir cins kırım olduğunu, kadına yönelmiş şiddete karşı tavizsiz bir mücadele verilmesi ve tüm önlemlerin alınması gerektiğini söylüyoruz. Artık neredeyse katliama varan ölümler,  münferit vakalar değildir. Erkekler çeşitli sebeplerle; kimi zaman kadınlar kendilerinden ayrıldıkları için, kimi zaman ayrılmadıkları için, kimi zaman yemekte tuz olmadığı için, kimi zaman yemeğin tuzu fazla olduğu için, kimi zaman eve geç geldiği için, kimi zamansa evde çok vakit geçirdiği için, kimi zaman hasta oldukları için, kimi zaman işten atıldıkları, psikolojileri bozuk olduğu için, kimi zaman aldatıldıkları için, kimi zaman ekonomik durum kötü olduğu için, kimi zamansa ekonomik durumu çok iyi olduğu için, kimi zaman kılık kıyafetlerine dikkat etmediği için, kimi zaman kılık kıyafetine özen gösterildiği için kadınları öldürüyor! Yani erkekler her durumu kadınlara şiddet uygulamanın, kadınları katletmenin bahanesi olarak kullanıyor. Buna cevaz verense eril, erk düşüncenin cezasızlık politikasına hizmet edecek şekilde düzenlenmiş, failleri cesaretlendiren infaz yasasıdır. Cezasız kalmış ilk suçtan daha cesaret veren bir şey olamaz. Buna rağmen her gün yasalarımıza kadına yönelmiş ayrımcılığı daha da artıran düzenlemeler getiriliyor, kadına yönelmiş şiddete, ayrımcılığa karşı verilen yasa teklifleri ise reddediliyor” diye konuştu.

KADINLAR İKİNCİ SINIF İNSAN MUAMELESİ GÖRÜYOR 

Dalkıran, “Sayılan sebepler değişiyor ancak şiddet değişmiyor ve kadın cinayetleri son bulmuyor. Bir kere daha söylüyoruz ki sebepler münferit gibi görünse de kadın cinayetleri ve kadına yönelik erkek şiddeti sistematiktir. Aynı gerekçelerle her gün en az üç erkek, kadınlar tarafından öldürülmüyor! Kadınlara yönelmiş şiddet ve kadın cinayetleri hep aynı failler tarafından, erkekler tarafından, işleniyor. Bu cinayetlere sebebiyet veren, erkekler tarafından neredeyse tüm kadın cinayeti dosyalarında mahkemelerde öne sürülen yukarıda saydığımız ezberletilmiş bahaneler değil kadınlar ve erkekler arasındaki güç dengesizlikleridir. Bu güç dengesizliği, tarihsel ve toplumsaldır. Kadınlar tarih boyunca eğitim hakkı, ekonomik güç, toplumsal roller ve bakım emeği nedeniyle sürekli ikinci sınıf insan muamelesine, ayrımcılığa ve dolayısıyla da şiddete maruz kalmışlardır;  halen de bu ayrımcılık ve şiddetle mücadele ediyorlar” değerlendirmesinde bulundu.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VURGUSU

Dalkıran, “Bu tarihsel süreçteki güç dengesizliğini aşmak, eğitimde, politikada, gündelik hayatta kadınları desteklemek ve şiddete karşı mücadele etmek sadece tek tek kadınların değil, devletlerin,  dolayısıyla en başta devletin organlarını işlevsel hale getirmekle yükümlü hükümetlerin görevidir. Şiddetin kaynağını bulacak olan, şiddet karşı mücadeleyi verecek, verilen mücadeleleri değil cinayetleri, şiddeti önleyecek olan, kadınları güçlendirecek koruma ve önleme tedbirlerini alacak olan da devletler ve hükümetlerdir. Ülkemiz 2011 yılında imzalayarak adını verdiği tam da bu aşamaları ve tedbirleri konu eden İstanbul Sözleşmesi’nden usulsüz bir karar ile çekilerek aslında şiddete karşı mücadele sorumluluğundan geri adım attığı gibi şiddet uygulayan erkeklerin/ cinayet işleyen faillerin de elini güçlendirmiştir. Biz, öldürülen her kadının ardından taziye mesajları ve üzüntü bildiren açıklamalar duymayı değil, sorumluluklarınızı yerine getirmenizi bekliyoruz! Biz, kadına yönelmiş şiddetle, kadın cinayetleri ile her alanda her şekilde mücadele ederken, basın açıklamalarını bu mücadelemizi daha görünür kılmak ve kadınların hiçbir zaman yalnız olmadıklarını onlara tekrar tekrar duyurmak için yaparken sizin sadece göstermelik taziye mesajları ve açıklamalarla kenara çekilmenizi kabul etmiyoruz!” ifadelerine yer verdi. 

6284 UYGULANSIN

Dalkıran, “Kadınlara yönelmiş şiddeti artıracak, faillere hazır bahaneler sunan “bir tokattan ne olur”, “aile kurumu her şeyden önemlidir, kadın ailenin korunması için erkeğin isteklerini yerine getirmelidir”, “k²adınlar da bu haklarını çok abartıyor, her yerde kadın hakları diyorlar ne olmuş yani bir kere dokunduysa, fotoğrafını çektiyse”, “kadınlar sezaryen doğum yaparsa annelik bağı kuramaz, normal doğurmalıdır” gibi söylemlerinizden ve kamu spotlarınızdan vazgeçin! Çünkü biz bunları dile getirmekten, sürekli görmezden gelmeye çalıştığınız kadına yönelmiş ayrımcılık ve şiddete karşı mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz!  Sizden açıkça derhal İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden uygulamaya koymanızı, 7/24 ücretsiz Alo Şiddet hattını açmanızı, bu hattın işlevsel olmasını, en önemlisi de hatta irtibat kurulanların denetiminin iyi yapılmasını, hatta irtibat kurulanlar tarafından yapılabilecek ayrımcılık ve yöneltilebilecek şiddete karşı baştan önlem alınmasını, KADES üzerinden alana ulaşan kolluk kuvvetlerinin de aynı şekilde hem eğitimden hem de denetimden geçirilmesini,  6284 sayılı koruma yasasını  etkin uygulamanızı; sığınak sayı ve kapasitelerini derhal artırmanızı, kadınlara barınma, kreş, iş desteği sağlayarak şiddetten uzak hayat kurmalarını desteklemenizi, baroların ve adalet bakanlığının adli yârdim bütçelerini artırmanızı, karakol ve adli yargının tüm birimlerinde kadına yönelmiş şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadele eğitimlerini artırmanızı, kültür, gelenek, din ve sözde “namusun” şiddet eylemlerine bahane olarak ileri sürülemeyeceğini hükümet olarak, tüm temsilcilerinizle sürekli vurgulayarak kamu çalışmaları ve açıklamalar yapmanızı, kadın örgütleri ve barolarla iş birliği yaparak çalışmanızı acil olarak talep ediyoruz. Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin durdurulması için mücadele sadece İstanbul Sözleşmesi’nin getirdiği bir yükümlülük değildir. Aynı zamanda 10, 17 ve 41. maddeler başta olmak üzere Anayasal bir zorunluluktur. Türkiye’de ve dünyanın her yerinde, kadına yönelmiş şiddetle mücadelenin yolu, hiçbir bahane ve ayrımcılığa yer bırakmadan şiddeti önleme, kadınları şiddete karşı koruma, failleri cezalandırma ve şiddete karşı bütünlüklü politikalar üretilmesiyle mümkündür. Ülkelerin kültürleri ve gelenekleri kadına yönelmiş şiddetin bahanesi olamaz. Yaşam hakkı, tüm uluslararası sözleşmelerde yer alan en temel insan hakkıdır. Haklarımızdan da tüm kadınlarla birlikte hesap sormaktan da hak aramaktan da vazgeçmeyeceğiz! Kadınların adalete erişme taleplerine ilişkin dosyalarda bu gerekçelerle müdahillik taleplerinde bulunmaya, kadınların kazanılmış haklarını çoğaltmaya, onları savunmaya, kadına yönelmiş erkek şiddetine karşı kadınların, çocukların ve LGBT+ların yanında olmaya, dayanışmaya ve mücadeleye de devam edeceğiz!” diyerek sözlerini tamamladı.