İzmir depreminin ardından İzmir Barosu'ndan hukuk devleti vurgusu

İzmir’de 4 yıl önce meydana gelen 30 Ekim depreminin yıl dönümünde İzmir Barosu tarafından basın açıklaması gerçekleştirildi. Gerçekleşen basın açıklamasında İzmir Baro Başkanı Av. Sefa Yılmaz Türkiye’nin bir hukuk devleti olma mücadelesinin önemine değindi

Haber Giriş Tarihi: 30.10.2024 14:56
Haber Güncellenme Tarihi: 30.10.2024 14:56

İzmir’in 30 Ekim 2020 tarihinde yaşadığı ve 117 kişinin hayatını kaybettiği büyük depremin üzerinden 4 yıl geçti. Deprem felaketinin yıl dönümünde, İzmir Baro Başkanı Av. Sefa Yılmaz, baro üyeleri ve hayatını kaybedenlerin yakınları kayıpları anmak ve süregelen hukuki sürece dikkat çekmek amacıyla bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasında, 4 yıllık sürede yaşanan gelişmelere ve hala devam eden sorunlara vurgu yapan Av. Yılmaz, depreme karşı alınmayan önlemler, yapı güvenliği konusundaki eksiklikler ve imar affı gibi uygulamaların halkın can güvenliğini tehdit ettiğini belirtti. Türkiye’nin bir hukuk devleti olma mücadelesinin önemine değinen Av. Yılmaz, bu alandaki eksikliklerin sadece afetlerde değil, günlük hayatta da yurttaşların güvenliğini riske attığını vurguladı.

DÖRT YILDA NELER OLDU?

30 Ekim İzmir depremi ile ilgili basın açıklamasında konuşma gerçekleştiren İzmir Baro Başkanı Av. Sefa Yılmaz, “Geçtiğimiz 4 yıl önce saat 14.51’de İzmir’de yaklaşık 15 saniye süren 6,6 bazı bilim insanlarına göre 7 şiddetli bir sarsıntı yaşandı. Bu depremde 117 yurttaşımızı kaybettik. Kaybettiğimiz yurttaşlarımız ve bunların arasında da 3 meslektaşımız vardı. Ben yitirdiğimiz canları buradan saygıyla anmak istiyorum her şeyden önce. Evet üzerinden tam 4 yıl geçti. 4’üncü yılı tamamladık. Dört yılda neler oldu? Hepimiz takip ediyoruz yakından. Biz İzmir Barosu olarak da takip ediyoruz. Baromuzun avukatları da çok yakından takip ediyor. Gerek hukuk gerekse ceza davalarına. Çok yeni tarihte sonuçlanan bir yargıtay dosyası var. Onun dışındaki bütün dosyalarda yargılamalar devam ediyor. Özellikle Rıza Bey'e baktığında 39 cana mal oldu. Orada yapılan uygulamaların ne kadar olumsuz ne kadar hukuka aykırı olduğu yönünde ne yazık ki 4 yıl sonra mahkeme yeni bir ara kararıyla yapılan güçlendirmenin ruhsatı tabi olup olmadığını aslında yargılama konusu olan ilgini belediyeden sordu. Bu belediyenin kamu görevlileri aynı dosyada yargılanıyor. Yani muhatabına, sanığına bunu sormak kadar hukuk dışı ya da hukuka aykırı bir düşünce ya da davranış biçimini kabul etmemiz aslında mümkün değil. Ne yazık ki böyle” ifadelerine yer verdi.

‘BU İŞİN FITRATINDA BU VAR’ DİYEN ANLAYIŞ HALA DEVAM EDİYOR

Daha önce imar affı adı altında düzenlemeler yapıldığına değinen Av. Yılmaz, “Bu ülkede, ülkemizde deprem dirençli konutlar, iş yerleri, meskenler yapmak yerine ne yazık ki deprem direnci olmayan ancak sonradan eklentilerle farklı şekillere büründürülen tamamlanan yapılara, binalara yapı kayıt belgesi vermek suretiyle canların yitirilmesinin artmasına sebebiyetler verildi. Biliyorsunuz 3 defa imar affı adı altında birtakım düzenlemeler yapıldı. Aslında imara aykırı olan deprem direnci olmayan bu yapılara ne yazık ki yapı kayıt belgeleri vermek suretiyle mezarlık haline çevirdiler ve bunu büyük bir şenlikle duyurdular. Şenlikler içerisinde bu yapı kayıt belgeleri de verdiler. Neden yaptılar bunu? Evet, bütçeye para sağlamak, gelir elde etmek için ve elde edilen yaklaşık 40 milyar TL’nin ki bu resmi rakamları devletin açıkladığı rakamlar olarak biliyoruz. Ne yazık ki o paraların dahi bütçede yer almadığını depremde yitirilen ve yok olan evleri yok olan işte işyerleri yok olan yurttaşlara katkı olarak sunulmadığını da gördük. Yani böyle bir düzende yaşıyoruz. Deprem kadar ne yazık ki maden cinayetlerine ‘bu işin fıtratında bu var’ diyen bir anlayış hala devam ediyor. Cumhuriyet'in dün 101’inci yılını tamamladık ve biz hala deprem gerçeğini konuşmaktan ve depremin sonuçlarını sadece yurttaşa yüklemekten başka bir şey yapmıyoruz. Ne yazık ki bu alanda yapılması gereken, çalışılması gereken gerçek anlamda bu işi üstlenebilecek ve bunun sorumluluğunu taşıyabilecek alanları belirlemekten ısrarla kaçınan bir yapı tarafından ne yazık ki bu ülke yürütülmeye devam ediyor. Her alanda var. Sağlık ve eğitimde, emniyette, hukukta bu ülkede sokağa çıktığınız andan itibaren değil deprem riski elektrik akımına kapılıp ölme riskiniz var. Yıldırım çarpması sonucu ölme riskiniz var. Kaldırımda yürürken üzerinize bir aracın çıkma ihtimali var. Yani bu ülkede ne yazık ki can güvenliği olmadığı gibi hukuk güvenliğinin olmadığını da çok yakından biliyoruz” diye aktardı.

HUKUK DEVLETİ OLMAK İÇİN MÜCADELEYİ SÜRDÜRMELİYİZ

Türkiye Cumhuriyeti’nin artık bir hukuk devleti olmadığını vurgulayan Av. Yılmaz, “Türkiye’nin hukuk devleti olmamasının sonuçları, bugün yaşadığımız bütün üzüntülerin sebebi. O yüzden her zaman söylediğimiz gibi 101’inci yılını tamamladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nde geleceğe olan umutlarımızı yitirmeden, geleceğe olan saygımızı, sevgimizi daha ileriye taşımak adına evet yeniden hukuk devleti olmak için bu mücadeleyi sürdürmeliyiz. Bizler bu mücadelenin her zaman yanı başında olduk, meslektaşlarımız da olduk. Yurttaşlarımızın yanında olduk, hak ihlallerine uğrayanların yanında olduk ve bundan sonra da olmaya devam edeceğiz” sözlerine yer verdi.