AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER- İzmir’de 2020 yılında 117 vatandaşımızın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan 6,6 büyüklüğündeki depremin üstünden bugün tam 4 yıl geçti. Ancak deprem sonrasında yaşanan yıkım hala tüm Türkiye’nin hafızalarından silinmedi. Depremin özellikle Bayraklı ve Bornova gibi İzmir’in merkez ilçelerinde hasara yol açması ise kentin yapı stokunun depreme uygun olamadığını gözler önüne serdi.
Bu kapsamda son 4 yılda kentin yapı stoku ve depreme hazırlık konularında birçok araştırma yapıldı. Ancak geçtiğimiz haftalarda İzmir’de yürütülen Afet Risk Azaltma Planı toplantısında İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban’ın “Şehrimizde mevcut yapı stoku maalesef 30 Ekim’de yaşadığımız deprem veya ondan birkaç derece daha büyük depremde yıkıcı sonuçlara yol açabilir” açıklaması bir kez daha İzmir’in olası bir depreme hazır olmadığı gerçeği ile yüzleştirdi. Öte yandan İzmir Depremi’nin ardından 11 ilde büyük yıkıma neden olan 6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri hala yeteri kadar çalışma yapılmadığını acı bir tecrübe ile öğretti. Bu kapsamda uyarılarda bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Genel Jeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, “İzmir mevcut yapı stoku, ulaşım yolları ve alt yapısı itibariyle maalesef depreme dirençli bir kent sınıfında değerlendirilemez” şeklinde konuştu.
İlerleyen süreçte İzmir’de yine bu büyüklükte bir deprem yaşanma olasılığı var olduğunu belirten ve risk oranı en yüksek semtleri sıralayan Sözbilir, “İzmir’de 30 Ekim 2020 de gerçekleşen deprem son deprem olmadığı gibi ilk deprem de değildir. Son 100 yılda 10 yıllık aralıklarla gelişen aletsel dönem depremlerinde, özellikle 1928 Torbalı depremi (6.4), 1939 Dikili depremi (6.4) ve 1949 Karaburun-Çeşme (6.4) depremlerde can ve mal kaybı yaşanmıştır. Son 100 yıl öncesindeki tarihsel dönem depremlerinde ise, çok daha yüksek can ve mal kaybı yaşanmıştır. Dolayısıyla gelecekte de bu büyüklükte depremler İzmir’de yaşanacaktır. İzmir’de yıkıcı deprem üretme potansiyeli olan 17 adet diri/potansiyel diri fay bulunmaktadır. Bu faylardan dört tanesi, İzmir Fayı, Gülbahçe Fayı, Seferihisar Fayı ve Tuzla Fayı il merkezine yakın olduklarından bu faylardan kaynaklanacak depremlerde o oranda yüksek olacaktır. Farklı ilçelere dağılmış bir şekilde yer alan diğer faylar, öncelikle bulunduğu ilçede ciddi hasarlar oluşturabilir. Bu faylar kırıldığında, yoğun nüfusun bulunduğu il merkezi de ikincil derecede etkilenir. Bunlar Bergama Fayı, Dikili Fayı, Yeni Foça Fayı, Güzelhisar Fayı, Menemen Fayı, Kemalpaşa Fayı, Gümüldür Fayı, Dağkızılca Fayı Mordoğan Fayı, Kiraz Fayı, Tire Fayı, Beydağ Fayı, Gümüldür Fayı ve Efes Fayı’dır. Tabii bu fayların yanında İzmir Körfezi’nde ve Kuşadası Körfezi içinde de İzmir il sınırları içinde yıkıcı deprem üretme potansiyeli olan denizaltı fayları bulunmaktadır. Bununla birlikte komşu illerdeki Balıkesir, Manisa, Aydın ve Muğla illeri içindeki fayların bir kısmı da yıkıcı deprem ürettiğinde İzmir ilinin bazı ilçeleri can ve mal kaybı anlamında problem yaşayabilir. İzmir’deki en riskli bölgeler; sismik kaynak üzerinde veya yakınında konumlanmış ve deniz seviyesine yakın konumda bulunan alüvyal zemin üzerindeki bölgelerdir. Bunlar; Mavişehir, Bostanlı, Menemen, Karşıyaka, Bayraklı, Bornova, Işıkkent, Altındağ, Pınarbaşı, Kemalpaşa, Torbalı, Gülbahçe, Seferihisar, Gaziemir, Menderes, Urla, Dikili, Alsancak, Göztepe, Güzelyalı ve Konak-Hatay’ın Mithatpaşa Caddesi ile sahil kısmı arasında kalan yapı stoku, Narlıdere-İnciraltı arası, Balçova’nın deniz tarafında kalan bölümleri zemin ve fay açısından riskli alanlar olarak değerlendirilebilir” dedi.
Afet Risk Azaltma Planı toplantısında İzmir Valisi Süleyman Elban’ın açıklamalarını ele alan Sözbilir, “Valimiz Sayın Süleyman Elban’ın dediği gibi İzmir’in mevcut yapı stoku İzmir’deki sismik kaynaklardan kaynaklanacak 6.5-7.2 arasındaki depremlerde ciddi anlamda hasar görür. Yaptığımız incelemelere göre; yeniden böyle bir depremde İzmir’deki mevcut yapı stokunun yüzde 60’ı önemli ölçüde hasar alır. Yüksek oranda can ve mal kaybı yaşanabilir. Özellikle sismik hızların düşük olduğu alüvyal zeminler üzerindeki 1999 öncesi yaşlı yapılarda yüksek derecede hasar beklenmektedir. Kısacası İzmir mevcut yapı stoku, ulaşım yolları ve alt yapısı itibariyle maalesef deprem dirençli bir kent sınıfında değerlendirilemez” açıklamasında bulundu.
İzmir’in yapı stokunu güçlendirmek ve afetlere dirençli bir kent haline getirmek adına 2020 yılından bu yana gerçekleştirilen çalışmaları yeterli bulmadığını dile getiren Sözbilir, “Aslında İzmir Türkiye’de depremlere dirençli bir kent olma yolunda ilk adımı atan şehirlerden biridir. 1998-2000 yılları arasında tamamlanan Deprem Master Planı (RADIUS) projesi Türkiye’de bir ilktir. Bu projede İzmir Fayı’nın 6.5 büyüklüğünde bir deprem üretmesi durumunda oluşacak kayıpları tahmin eden bir deprem senaryosu oluşturulmuştur. Bu deprem senaryosuna göre, depremde hasar görebilecek alt yapı, üst yapıları, ulaşım yolları ve o günkü mevcut yapı stokunun hangisinin depreme dayanıksız olduğuna dair bilgiler verilmiştir. Fakat bu projede yapılması gereken eylemler olması gereken hızda yapılamamıştır. Geçen 25 yıllık sürede İzmir’in yapı stoku ve nüfus yoğunluğu iyice artmıştır. Günümüz İzmir’inde depreme yanaklı genç yapılardan oluşan yapı stoku ile depreme dayanıksız yapı stoku iç içe girmiştir. Bunun düzenlenmesi için doğal afet eksenli ciddi bir şehir ve bölge planlamasına ihtiyaç vardır. Türkiye ölçeğinde olması gereken kentleşme modeline henüz ulaşılamamıştır. Bunun bir başka nedeni de şehir ve bölge planlamada yer bilgi sisteminden ve yerbilimcilerden yeterli seviyede yararlanılamamasıdır” diye konuştu.
İzmir’de ve ülkemizin birçok şehrinde yapı stokunun depreme dayanıklı olmadığıyla ilgili genel bir kanaat olduğunu aktaran TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar ise dirençli kentler yaratmakta yerel yönetimlerin yalnız bırakıldığını belirterek “Mevcut yapılaşma düzenini ve yapı üretim süreçlerindeki eksiklikleri düşündüğümüzde, bugüne kadar taşıdığımız yapı stokuna dair endişemiz gayet doğal. Baktığımızda geçtiğimiz yıllarda 30 Ekim depremi yaşandı ve İzmir merkezden uzakta yaşanan bir depremde en çok zarar gören yapılar Bayraklı ve Bornova’da idi. Yani İzmir’in merkez ilçelerinde. Böylece, bir deprem olması halinde İzmir’de zarar görecek birçok yapı olduğunu görmüş olduk. Aslında bu bir uyarı depremi niteliğindeydi ve bu uyarı dikkate alınarak bazı çalışmalar yapıldı. Örnek vermek gerekirse; İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapı stoku envanteri ve mikro bölgeleme üzerine yapılan çalışmalar gösterilebilir. Bunların dışında kentsel dönüşüm olarak baktığımızda; bina bazında ilerleyen kentsel dönüşüm çalışmalarını örnek verebiliriz. Bu yapı güvenliği açısından kıymetli bir şey elbette ama o da tıkanma noktasına gidiyor. Çünkü bu çalışmaların maliyetlerinin karşılanması konusunda vatandaş bazı sıkıntılar çekiliyor. Alım gücünün bu denli düştüğü bir ortamda bu tarz bir çalışma sürdürülebilir olmuyor. Dolayısıyla bu çalışmaların daha uygulanabilir bir zemine çekilerek, devamının getirilmesi şart. Ayrıca her zaman belirttiğimiz gibi bu konuya siyaset üstü bakılması ve devletin bir politikası olması gerekir. Öte yandan artık devletin buna bir bütçe aktarması ve bütünsel anlamda buna destek çıkması lazım. Ancak devlet bu konuda yerel yönetimleri ve vatandaşı yalnız bıraktı. Çünkü bu sadece belediyelerin sorumlu olduğu bir durum değil. Devletin yerel yönetimlere ve vatandaşa destek olması lazımken devlet bu konuya gereken özeni göstermedi” dedi.
Tuzla Fayı’nın kırılması halinde İzmir’de şiddeti 7’nin üzerinde bir deprem yaşanabileceğini söyleyen Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Koray Çetin Önalan, “İzmir’de yıkıma sebebiyet veren depremin adı Sisam Depremidir. Yani İzmir’in kilometrelerce uzağında olan bu deprem Bayraklıdaki binaları yıkmaya yetti. İzmir henüz 7 ve üstü büyüklüklerde bir depremle karşı karşıya gelmedi. Dolayısıyla bizim Sisam Depremini baz alarak, İzmir’deki afet riskini değerlendirmemiz yanlış olur. İzmir’de bir afet riskinden bahsedeceksek, şehrimizde kırılmayı bekleyen Tuzla Fayı var. Son yapılan çalışmalar bu fayın zamanını doldurduğunu ve sismik oluşturduğunu gösteriyor. Bu kapsamda Tuzla Fayı kırıldığında şiddeti 7’nin üzerinde deprem üretecek. Bizim büyün senaryomuzu bunun üzerine kurmamız lazım. Öte yandan en çok nerelerin hazar göreceğini söylemek spekülasyon olur ancak geçmiş depremlerden aldığımız derslere göre: İzmir’de en çok zarar görecek yerler Bayraklı, Mavişehir, Bostanlı ve Alsancak’tır. Buralardaki bina stoklarının zemini kötü ve evlerin çoğu eski. Bundan dolayı olası bir deprem durumunda saydığım yerler en çok etkilenecek yerlerdir” açıklamasını yaptı.