SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER - Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belediye kreşlerinin kapatılması kararı almasının yankıları sürüyor. Bakanlık kararını Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karara dayandırırken muhalif kamuoyunda ise muhalif belediyelere baskı yapılmasına yönelik hamle olarak nitelendirildi. Alınan karar ile yine ilk olarak kadınlar ve çocukların mağdur edileceği öngörülüyor. Çalışan kadınların sosyal hayattan iyice dışına çıkarılacağı ifade edilirken yoksul ailelerin de çocukların gelişiminde belediyeye ait kreşler bir kapı olarak görülüyordu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir İl Temsilcisi Tülin Osmanoğulları karar ile kadınların sosyal yaşamdan uzaklaştırması hedeflendiğini belirtirken İzmir Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Gülsen Özkan ise konuşmasında “Tam zamanlı ve kadınların rahatça güvenebileceği kreşlere ihtiyacımız var. Hatta böyle birkaç tane değil, her mahalle de bir kreş olması lazım” diye konuştu. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seyhan Öznur Karasu ise konuşmasında tarikat ve cemaatlere ayrıcalık tanındığını vurguladı.
Kreşler ile kadınların sosyal yaşamdan uzaklaştırılması hedeflendiğini söyleyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir İl Temsilcisi Tülin Osmanoğluları, “Selçuk’ta yanarak hayatlarını kaybeden 5 çocuk için AKP Milletvekili Özlem Zengin ‘her şeyi paraya bağlamayın, belediyenin kreşine gidebilirler’ diye bir açıklama yapmıştı. Ben hiç lafı dolandırmadan söyleyeyim: Karşınızdaki siyasi iktidar gerçekten de tam bir kadın ve çocuk düşmanı. Dertleri de kadınların sosyal hayattan tamamen çekilmesini istiyorlar. Tamamen evlere kapansınlar. Ben de belediyeden emekliyim. Bu kreşlere kimler çocuklarını gönderiyor? Gerçekten yoksul insanlar, yoksul kadınlar. Bu kreşler bazı belediyelerde yarım gün oluyor, bazılarında saatlik oluyor. O yarım günlük, saatlik süreler bile kadınlar için bir nefes alanı, sosyalleşme alanı oluyor. Ben kendim de bize başvuran, ihtiyacı olan kadınların çocukları için, çalışmak zorunda olan kadınların çocukları için belediyeleri arıyorum ve destek istiyorum. Bu kararın akla mantığa sığacak hiçbir tarafı yok. Ben bunu tamamen kadınları sosyal hayattan çekip evlere kapatıp o şiddet sarmalının içinde kalmalarını istemelerinden kaynaklandığını düşünmüyorum” diye konuştu.
Yerel yönetimlere kreşler üzerinden baskı kurulmasını doğru bulmadıklarını söyleyen İzmir Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Gülsen Özkan, “Kadınların eve kapatılmaması için bütün çalışma alanlarımızda yerel yönetimden hep tam zamanlı kreşler istedik. Geçtiğimiz günlerde bir kadın çocuğunu komşusuna teslim etti ve o çocuk komşunun çocuğu tarafından tecavüze uğrayarak öldürüldü. Tam zamanlı ve kadınların rahatça güvenebileceği kreşlere ihtiyacımız var. Hatta böyle birkaç tane değil, her mahalle de bir kreş olması lazım. Belediyelere bağlı kreşlerin kapatılmasına karşıyız. Hatta kreşlerin düzgün işleyebilmesi için bizler İzmir Kadın Kuruluşları Birliği olarak birtakım katkılarda bulunmak üzere örgütlenmiştik. Kreş kapatmak ne demek? Belediyenin yaptığı her şeye muhalif olmak doğru değil. Camilerde açılan Kur’an Kursları yasal mı? Camilere evet ama belediyelere hayır. Bu aslında çok boyutlu bir durum. Çalışan kadın çocuğunu akşama kadar güvenebileceği yerlere bırakabilmeli. Biz Halk Eğitim Merkezlerinin açtığı ana sınıflarına karşıydık. Çünkü, bir saatten sonra öğretmenin görevi bitiyordu ve gidiyordu. Ama bu yerler tam zamanlı çalışan yerler anneler mesaileri boyunca çocuklarını güven altında bırakabiliyor. Bu kreşlerdeki öğretmenler pedagojik eğitim almış, işinin ehli insanlar. Özel kreşlere gitse de aynı insanlar çalışacak, devlette de çalışsa, belediyede de çalışsa aynı insanlar olacak. Alıp da bir büro memurunu kreşe, kreş görevlisi yapmıyorlar, liyakat üzerine alınıyor. Belediyelerin psikologları var, sosyologları var. Bu konuda aldıkları elemanların hepsi deneyimli. Bir tane liyakat dışı eleman göstersinler haklılar diyeceğim” değerlendirmesinde bulundu.
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seyhan Öznur Karasu, kreşler kapanırken tarikat ve cemaatlere ayrıcalık tanındığını belirtirken “Belediyelerin açtığı kreşlere yönelik bir engelleme girişimi bu. Bu girişimde yalnızca idari bir karar ya da eğitim politikası tartışması değil, kadınların çalışma hayatındaki yerini zayıflatmaya, emekçilerin çocuklarını güvenli bir ortamda yetiştirme hakkını engellemeye dönük halk düşmanı bir saldırıdır. Kreşler 19. yüzyılda işçi sınıfının dayanışma amaçlı geliştirdiği, çocuklarını sömürüden korumak için geliştirdiği bir pratik. Bugün bu miras tam anlamıyla yaşamıyor, çok ağır aksak gerçekleştiriliyor. Tamamen yok etmeyi hedefliyorlar. Bir de unutmamak lazım. Geçtiğimiz günlerde beş küçük çocuk yanarak can verdi. Burada da kreşlerin nedenle önemli olduğunu, bu çocuklar kreşte olmalıydı anneleri çalışırken. Kadınlar 19. yüzyıldan bu yana kreş hakkını talep ediyorlar. Türkiye’de de 80’lerden itibaren her mahalleye bir kreş deniliyor. Bugün bunu engellemek aynı zamanda bir kadın düşmanlığı. Kadınların istihdamdaki yeri hala kırılganken bu tip saldırılar, kadının ekonomik bağımsızlık mücadelesini de baltalamaya yöneliktir. Bir de kadınlar bu mücadeleyi yalnızca kendi çalışma hayatları için değil, çocuklarının daha iyi bir geleceğe erişmesi için de istiyorlar. Dolayısıyla kadının çalışma yaşamında yer almasını zorlaştırmak, aynı zamanda da ataerkil düzende kadınları ev içinde hapsetme hedefinin bir parçasıdır. 6284’ün 16. maddesinde kadınların çalışma hayatında yer almasını kolaylaştıracak kreş hizmetlerini içeriyor. Bu hizmeti sınırlamak 6284’ün de ruhuna aykırı bir kadın düşmanlığı politikası. Bir de şuna bakmak lazım ki en önemlilerinden biri bu. Belediyelere karşı geliştirilen bu tutum kayyumlarla birlikte, kayyumları da dahil etmek gerekiyor buna. Çünkü belediyelere son dönemde kayyumlar atanırken biz hep ‘en çok kadın ve çocukları etkileyecek, kazanımlar baltalanacak’ dedik. Sosyal belediyeciliğin kazanımlarına birer saldırı olduğunu da belirtmiştik. Şimdi bu tutum sadece hukuki değil aynı zamanda gerici de bir tutum bu. Kreşler engellenirken aynı dönemde tarikatlar denetimsiz bir şekilde açtıkları sözde eğitim kurumlarında çocuklar için çok büyük tehlike oluşturuyorlar. Neredeyse sınırsız bir hareket alanları var. Geçtiğimiz yıl Diyanet ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında 4-6 yaş kuran kursu protokolü imzalandı. Hatta bu protokole karşı iptal davası açmıştık. Ama Danıştay reddetti. 2023 yılında 83 bin 48 çocuk için 50 milyon 789 bin 850 TL para aktarmış. 2024 yılının ilk 9 ayında ise yaklaşık 52 bin çocuk için 41 milyon 367 bin lira Diyanet’e aktarılmış. Buraları da kesinlikle es geçmemek gerekiyor. Kreşlerin kapatılması, tarikat ve cemaatlere denetimsiz alanlar yaratmasına olanak tanırken, laik ve bilimsel eğitim anlayışını da tehdit ediyor. Çocukların geleceğini dini cemaatlere, tarikatlara teslim edilmesini asla kabul etmiyoruz. Kreş hakkı, çocukların güvenliği ve kadınların özgürlüğü için vazgeçilmez bir haktır. Yeni doğan çetesinde de yaşadık bunu. Ücretsiz sağlık hakkından, kreş hakkından, eğitim hakkından vazgeçmeyeceğiz ve talebi sürekli dile getireceğiz” ifadelerini kullandı.