Köylü zirai atık cenderesinde… Yeraltı-yerüstü sularımızı zehirliyor!

Fide viyol atıkları, damlama sulama boruları, kimyasal ilaç kutuları, gübre şişeleri ve çuvalları… Tarımsal atıkların toprakta bırakılması veya dere kenarlarına atılması yeraltı-yerüstü sularımızı zehirliyor!

Haber Giriş Tarihi: 02.05.2024 11:55
Haber Güncellenme Tarihi: 02.05.2024 11:55

Hiç şüphesiz ki Torbalı ve Bayındır, İzmir’de tarım ve hayvancılık denilince akla gelen iki ilçe… 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Genel Seçiminin ardından da gündeme gelen her iki ilçenin köylerini ziyaret ederken tarlalardaki atıklar dikkatimizi çekti… Saha personellerinden aldığımız bilgilere göre sadece Torbalı ve Bayındır’da değil, Türkiye’nin birçok bölgesinde benzer durumlar yaşanıyor… Zirai/tarımsal atıklar üretici için ciddi bir tehdit oluştururken, sofralarımıza gelen gıdalar da endişe yaratıyor!

Fide viyol atıkları, bir önceki yıldan düzgünce toplanmamış damlama sulama boruları, kimyasal ilaç kutuları, gübre şişeleri ve çuvalları en çok rastlanan atıklar olurken, görüşlerine yer verdiğimiz Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu ile Sürdürülebilir Tarım Danışmanı / Ziraat Mühendisi Fatih Bülbül, köylerin bu cendereden kurtulabilmesi için yetkili bakanlık ile yerel yönetimleri işaret etti.

GEREKLİ TEDBİRLER ALINMAZ İSE…

Kimyasal zehir atıklarının sadece üretici için değil diğer canlılar için de önemli bir tehdit oluşturduğunu vurgulayan Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, “Ekolojik denge için de tehlikeli; sağlıklı bitkisel üretime yararı olan böcekleri ve bakterileri de yok ediyor… Her şeyden önce bırakın atık olarak doğada unutulmasını, kullanılması bile riskli. Çiftçiler kullanırken gerekli tedbirleri almazlarsa zehirlenmelerle karşılaşıyor. Yurt dışına ithal edilen bazı ürünler laboratuvar tahlillerinden geçerli oluru almıyor, geri gönderiliyor ve yurt içi pazarlarda tüketiliyor. Tarımsal zehir kutularının toprakta bırakılması veya dere kenarlarına atılması yeraltı ve yerüstü sularını da zehirliyor. Ve bu sular bazen içme suyu olarak da kullanılıyor” sözlerine dikkat çekti.

DÜNYANIN BİRÇOK ÜLKESİNDE BENZER PROBLEMLER VAR

Saha çalışmalarında gözlemledikleri birçok tarımsal atığın olduğunu kaydeden Çobanoğlu, “Üreticileri bu konuda uyarmaya, tarım kimyasallarını daha az (veya hiç) kullanmaları konusunda uyarmaya çalışıyoruz. Agro-ekolojik tarımsal üretim yöntemlerini elimizden geldiğince anlatmaya çalışıyoruz. Dünyanın birçok ülkesinde benzeri problemler var. Ve bizler; Dünya Çiftçi Örgütü La Via Campesina’nın bileşenleri olarak tüm dünyada çiftçileri bu konuda bilgilendirmeye çalışıyoruz. Çiftçi-Sen olarak da doğaya ve insanlara verdiği zararlardan dolayı bazı ülkelerde yasaklanan birçok tarım kimyasallarının Türkiye’de de yasaklanması için çaba sarf ediyor, yasaklama davaları açılmasına yardımcı oluyoruz” dedi.

TÜKETİCİLERİN SAĞLIKLI GIDAYA ERİŞİMİ DE ZORLAŞACAK

Çiftçi, köylü, üretici zaten zor zamanlardan geçerken böylesine sorunların meydana gelmesi onların işlerini daha da güç hale getiriyor… Tarım kimyasalları / zehirleri kullanılmaya devam edildiği sürece bu zorlukların yaşanacağını kaydeden Çobanoğlu, “Çiftçilerin / köylülerin şirketlere bağımlılığı artacağı gibi tüketicilerin sağlıklı gıdaya erişimi de zorlaşacak. Bilindiği gibi dünyanın en büyük ilaç firması Bayer dünyanın en büyük tohum şirketi Monsanto’yu satın aldı. Tohumu üretiyor, tarım kimyasallarını / zehirlerini üretiyor, bu kimyasalların zehirlediği, hasta ettiği insanları tedavi içinde ilaç üretip pazarlıyor. Dolayısıyla çiftçilerin / köylülerin bu cendereden kurtulabilmesinin (tabi tüketicilerin de…) tek yolu agro-ekolojik üretim tarzına tekrar dönmekten, mevsiminde üretip, mevsiminde tüketmekten, yerel tohumlarla yerelde üretip yerelde tüketmeyi öncelik vermekten geçiyor” bilgisini paylaştı.

YEREL YÖNETİMLERİN GÖREVİ

Tüm bu sorunların önüne geçebilmek adına kimler tarafından, neler yapılması gerektiğini de anlatan Çobanoğlu, “Bunları gerçekleştirmek birden olmaz, zaman ister. Bunları bir geçiş süreci olarak düşünmek gerekir. Bu geçiş süreci içinde dünyada birçok ülkede yasaklanan bazı tarım zehirlerinin bizde de yasaklanması lazım. Zirai ilaç bayisinden alınan zehirlerin kutularını aynı bayiye iade etmeyenlere yeni tarım kimyasallarının satışı yasaklanmalı. İlçe tarım müdürlükleri, yerel yönetimler bu denetimleri yapmalı. Yerel yönetimler bu kutular için ayrı çöp atık toplama ve imha depoları kurmalı, diğer evsel ve bitkisel atıklarla karıştırmamalı. Ama mutlaka çiftçilerin / köylülerin şirketlere ve bu kimyasallara bağımlılığını azaltacak tarzdaki eğitim, uygulama ve teşvikleri gerek merkezi iktidar gerekse de yerel yönetimler öncelikleri arasına almalı” şeklinde taleplerini sıraladı.

EKONOMİK OLARAK CİDDİ BİR YÜK

Sürdürülebilir Tarım Danışmanı / Ziraat Mühendisi Fatih Bülbül ise tarımsal atıkların yaydığı tehlikeye dikkat çekerek şunları kaydetti: “Özellikle içerisinde bulunduğumuz şu dönemde domates, biber gibi ürünlerin fidelerinin dikimi yapılıyor. Fideler, çiftçilere strafor köpükten yapılmış viyoller içerisinde teslim ediliyor ve sizin de sahada gördüğünüz üzere tarlaya sanki fideler değil de viyoller ekilmiş gibi tüm tarlalar bu atıklar ile kaplanıyor. Kolay parçalanabilmesinden kaynaklı olarak toprağa karışması da kolay oluyor. Asıl risk grubunu ise doğrudan insan sağlığını etkileyecek olan boş kimyasal ilaç atıkları oluşturuyor. Geri dönüşümü konusunda ciddi proseslerin uygulandığı bu atıklar ne yazık ki doğru ve etkili bir şekilde toplanmıyor. Çiftçilerin kendi imkanları ile bu kimyasal atıkları doğru geri dönüşüme ulaştırması ekonomik olarak ciddi bir yük! Yerel yönetimler ve ilaç satışına onay veren bakanlık bu boş atıkların geri toplanması konusunda da gerekli hassasiyeti göstermiyor. Söz konusu atıkları her zaman sokaklarda gördüğümüz atık toplayıcıları sırtlarken, hem bu kişiler açısından ciddi sağlık sorunları söz konusu hem de geri dönüşümde hangi alanda kullanıldığı hakkında herhangi bir bilgi mevcut değil.”

BAKANLIK BİR ÇÖZÜM SUNMUYOR

Sofralarımıza gelen gıdaların bu atıklardan etkilendiğini bir kez daha hatırlatan Bülbül, “Yakın zamanda yapılan araştırmalar, anne sütünde dahi mikro plastiklerin bulunduğunu gösteriyor. Atıkların güneş, yağmur, soğuk gibi etkenlerle parçalanıp tarlada kalması, mevcut ürünlere yapışması ve bu yolla tüketicilerin sofrasına ulaşması söz konusu! Arazi ziyaretleri sırasında çok sayıda atık olduğunu görebiliyoruz. Bazı çiftçiler bu duruma alışmış olsa da özellikle genç çiftçilerin yaşananlardan oldukça rahatsızlık duyduklarını fark ediyoruz. Atıkları toplasalar bile genellikle yakarak kurtulmaya çalışıyorlar, çünkü ne yerel yönetimler ne de bakanlık çiftçilere bu konuda bir çözüm sunmuyor! Sertifikalı üretim yapan çiftçiler için atıkların geri dönüşümü veya imhası sertifikasyon kapsamında zorunlu oluyor. Ayrıca denetim geçirdikleri için kendi imkanları ile en azından kendi arazilerinde atıkların bertarafı ve doğal çevrenin korunması konusunda bir gayret içerisinde oldukları görülüyor” bilgisini paylaştı.

FİDE VİYOL ATIKLARI, KİMYASAL İLAÇ KUTULARI, GÜBRE ŞİŞELERİ…

Atıkların tüm sezon boyunca arazide olmasının toprak işleme, sulama veya insan gücüne dayanan tarla işçiliklerinde zorluklar çıkardığını vurgulayan Bülbül, “Öte yandan tarlaya ekilen, dikilen ürünlerin gelişmesinde, bakım yapılmasında veya hasat yapılırken bir de atıklardan bitkiyi kurtarmaya çalışmaları onlar için zaman ve maliyet kayıplarına neden oluyor! Atıklar genellikle tarla işçileri tarafından bırakılıyor ve aslında bu atıkların toplanması tarla sahibinin sorumluluğunda. Normal şartlarda, ekim-dikim işlemi bittikten sonra işçilerin tarlaya dağılarak bu atıkları toplatması gerekiyor. Ancak her çiftçi bunu yapmıyor, çünkü işçiler genellikle kendilerine ait olmayan bu iş için özen göstermiyor… Fide viyol atıkları, bir önceki yıldan düzgünce toplanmamış damlama sulama boruları, kimyasal ilaç kutuları, gübre şişeleri ve çuvalları en çok rastladığımız atıklar” cümlelerine dikkat çekti.

SADECE BAYINDIR HALKI TÜKETMİYOR

“Söz konusu sorun sadece çiftçinin üstüne yıkılabilecek bir problem değil” ifadelerine de yer veren Bülbül, son olarak “Bu atıklar Bayındır’da diye sadece Bayındır halkı tüketmiyor. İstanbul’a da gidiyor, Ankara’ya da… Üst düzey yöneticiler veya ülke yönetiminde bulunan bürokratlar da bu besinleri tüketiyor, onlar da tüm bu zarardan etkileniyor… İzmir Büyükşehir Belediyesi çevre koruma kapsamında bir örnek proje yapıp bu atıkların doğru toplanması ve geri dönüşümüne öncülük edebilir. Bakanlık veya belediye sürekli sahada denetim ve gözlem yapamayabilir. Ama ben ve diğer birçok Ziraat Mühendisi meslektaşım her gün tarım arazilerinde çalışıyoruz. El birliği ile bu problemin üstesinden gelebiliriz” mesajını verdi.