Suçlular neden aramızda geziyor?

Suçlular aramızda mı geziyor? Suç işleyen insanlar cezasız kalıp yine suç işlemeye devam mı ediyor?

Haber Giriş Tarihi: 27.09.2024 09:02
Haber Güncellenme Tarihi: 27.09.2024 09:02

Şiddet eylemlerinin medyada sıkça yer bulması ve bu eylemlerin detaylarının açığa çıkmasıyla birlikte toplum tarafından bu eylemleri gerçekleştiren kişilerin neden sokakta gezdiği zaman zaman sorgulanıyor. Toplum tarafından suç işleyen insanların cezasız kaldığı şeklinde bir algının oluştuğu bu durumları hukuki boyutuyla ele alan Avukat Muhammet Emin Karataş, oluşan cezasızlık algısının Türk Ceza Kanununun ve Uluslararası Hukukun iyi anlaşılmaması sonucu olduğunu söylerken, konu hakkında haklı eleştiriler olabileceğini belirtti.

NASIL SERBEST KALIYORLAR?

Yapılan uygulamaların farklı mağduriyetlerin önüne geçtiğini beliten Avukat Karataş, “Toplumumuzda güncel bir problem olan, suç işleyen kişilerin nasıl serbest olduğu sorunu ve bunun akabinde gelişen, toplumda cezasızlık algısı, ne yazık ki son yıllarda sıkça tartıştığımız konulardan birisidir. Üzülerek söyleyebilirim ki, toplumda bu algının oluşmasına neden olan ve hatta kimi zaman gerçekten suç işleyen insanların sokaklarda rahatça dolaşabilmesine olanak sağlayan, eleştirebileceğimiz birçok etken var. Konunun hukuki yönünün toplum tarafından anlaşılması için ceza hukukundaki bazı prensiplerin ve yargılama süreçlerinin nasıl olduğunun anlaşılması gerekiyor. Son zamanlarda ne yazık çok kez gündem olan, suç işleyen insanların ceza almadığı düşüncesi yani toplumdaki cezasızlık algısı bazı yönleriyle haklı eleştiriler aldığı kadar, bu uygulamalar hukuki olarak daha fazla mağduriyetlere yol açılmasının önüne geçmektedir. Şunu da unutmamak gerekir ki hakimlerimizin karar verirken sorumluluk ve görevleri somut gerçeğe ulaşarak kanunu uygulamasından ibarettir” şeklinde konuştu.

YARGI SİSTEMİ NASIL İŞLER?

Toplum tarafından soruşturma ve yargılama aşamalarının iyi anlaşılmadığını söyleyen Avukat Karataş, soruşturma evresinde kişinin tutuklanmasının, onun suçlu olduğu anlamına gelmeyeceğini belirtti. Yargı sisteminin soruşturma ve yargılama evresi olarak ikiye ayrıldığı bilgisini aktaran Avukat Karataş, “Soruşturma evresini en kısa tanımla; suç haberinin alınıp, savcılık yönetiminde kollukça suça ilişkin araştırmaların yapılması ve delilerin toplanması evresi olarak düşünebiliriz. Kovuşturma evresi ise soruşturma evresi sonrası kişinin yargılandığı ve hakkında iddia edilen suça yönelik hüküm verildiği evre diyebiliriz. Toplumumuzda cezasızlık algısının yer etmesindeki en büyük etkenlerden bir tanesinin de, soruşturma evresinin tam olarak anlaşılamamış olması kanaatindeyim. Şöyle ki; soruşturma evresi şüpheli diye adlandırdığımız kişi ve kişiler hakkında bir ceza hükmü verdiğimiz değil; suçun oluşup oluşmadığı, suçun kanunumuzdaki karşılığı, suçu kimin işlediği ve  tüm her şeyin tespitini sağlayıp delilleri toplamaktan ibaret olan evre olarak tanımlayabiliriz. Bunun yanında soruşturma evresinde bazı şartların varlığı ile şüphelinin tutuklanması veya bazı adli kontrol hükümleri uygulanabilir. Yani şüphelinin tutukluluğu ile bir suçtan hüküm yemesi farklı kavramlardır” ifadelerinde bulundu.

TUTUKLAMA NE ZAMAN YAPILIR?

Soruşturma aşamasında şüphelilerin tutuklanması için somut olgular ve kuvvetli şüphenin gerekli olduğunu aktaran Avukat Karataş, Narin’in cinayetinde ilk tutuklamaların cansız bedenin bulunması ile gerçekleştiğine dikkat çekti. Kuvvetli şüphenin yanında kişinin tutuklanması için kaçma olasılığının da değerlendirildiğini söyleyen Avukat Karataş, “Tutuklama yapılabilmesinin ilk şartı kişinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde somut olgulara dayalı kuvvetli suç şüphesinin bulunmasıdır. Bu kuvvetli suç şüphesinin varlığı yanında kişinin kaçması veya kaçması şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı, delillerin karartılacağı şüphesinin oluşması ile ancak tutuklama işlemi yapılabilmektedir. Ayrıca kanunda sayılan katalog suçlar dediğimiz örneğin ‘kasten öldürme’ suçu da ‘kuvvetli suç şüphesinin varlığı’ halinde bir tutuklama sebebidir. Şüpheli hakkında suç şüphesiyle savcılık tarafından bir soruşturma dosyası açılmış olabilir veyahut kovuşturma aşamasında sanık olarak yargılanıyor olabilir. Tutukluluk şartlarının varlığı mevcut değil ise bu kişi hakkında bir hüküm verilene kadar özgürlüğünün sınırlandırılması kaba tabirle sokakta istediği gibi gezebilme hakkının elinden alınması mümkün değildir. Durumu tam olarak izah edebileceğimiz, ne yazık ki bir Narin örneği mevcut. Tüm Türkiye'nin konuştuğu her ne kadar da ilk zamanlar işin doğrusu ve bu cinayete kimlerin ortak olduğu bilinmese bile, birçok söylenti hatta kuvvetli şüpheler mevcut idi. Narin yavrumuzun ilk kaybolduğu ve cansız bedeninin henüz bulunmadığı kısımda soruşturma evresi başlatılmış olup, henüz bir tutuklama mevcut değildi. Çünkü ortada söylentiler ve detaylarını bilmediğimiz bir çok delil mevcut ise de kuvvetli suç şüphesinin varlığı ve bu şüphenin kimlerin üzerinde olduğu mevcut değildi. Fakat cansız beden bulunduktan sonra yapılan incelemelerle olayın bir cinayet olduğu, yani bir suçun varlığı ortaya çıkmış oldu. Bunun akabinde ise dosya içerisinde toplanmış diğer tüm delil ve beyanlarla bazı kişilere yönelik tutuklamalar gerçekleşmiştir. Ülke gündemimizde önemli bir yer etmiş ve ne yazık ki küçük yavrumuz Narin'in vahşice ölümüyle sonuçlanan bu olay konumuza yerinde bir örnek olmuştur” dedi.

HERKES MASUMDUR

Yargılama süreci devam ettiği müddetçe herkesin hukuk önünde masum kabul edildiğini söyleyen Avukat Karataş, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bu konunun yer aldığının altını çizerek, “Öncelikle hukuken bakıldığında ceza yargılamasının ilkelerinden olan ölçülülük ilkesi ile inceleyecek olursak, kişinin kesin suçlu olduğunu veya suçunun ne tür bir yaptırım ile karşılık bulacağını bilmediğimiz durumda kişiye yani sanığa orantısız bir tedbir verilmesi mantıken ve hukuken doğru olmayacaktır. Bir başka durum ise Avrupa İnsan Hakları ve Anayasamızca korunan bir hak olan masumiyet karinesidir. Bu karine kişinin yetkili ve görevli olan bir mahkemede hükmü verilinceye kadar masum olduğunun kabul edildiği ilke ve görüştür” şeklinde ifadelerde bulundu.

BAZI CEZALAR PARA CEZASINA ÇEVRİLEBİLİR

İşlenen her suçun hapis cezası ile sonuçlanmadığını aktaran Avukat Karataş, kısa süreli hapis cezalarının adli para cezasına çevrilebileceğini belirtti. Adli para cezasının kanunen zorunlu olarak veya hakim insiyatifi ile uygulandığını söyleyen Avukat Karataş, “Kovuşturma aşamasının son bulması ve kesinleşmesi ile verilen hükmün infaz edilmesi aşamasına geçilmektedir. Ceza yargılamasında infazı kısaca kişi veya kişiler hakkında verilen hükmün uygulanması olarak tanımlayabiliriz. Türk Ceza Kanunu’muzda bazı şartların varlığı halinde verilen cezai hükümler birtakım değişikliklere uğrayabilmekte ya da uygulanmayabilmektedir. Türk Ceza Kanununda ‘Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre  adli para cezasına çevrilebilir’ denmektedir. Burada hakkında kısa süreli yani 1 yıl veya daha az hapis cezası verilmiş kişinin hürriyeti bağlayıcı bir ceza olarak değil de maddenin devamında sayılan seçeneklerden birine çevrilebileceği dile getirilmiştir. Bu kanun hükmü bazı şartlarda zorunlu, bazı şartlarda ise hakim inisiyatifi ile uygulanmaktadır” şeklinde konuştu.

HÜKMÜN AÇIKLANMASI GERİYE BIRAKILABİLİR

Suç işlediği kesnleşen kişilerin bazı durumlarda ise denetim sürecine girdiği bilgisini aktaran Avukat Karataş, kanunen şartların sağlanması durumunda hükmün açıklanmasının geriye bırakılabileceğini dile getirdi. Kişinin 5 yıllık denetim süreci içerisinde bu şartları sağlamaya devam etmesinin zorunlu olduğunu söyleyen Avukat Karataş, açıklamalarını şu sözler ile noktaladı; “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması gerekir. Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması, mahkemece verilen ceza hükmünün, sanığın 5 yıllık denetim süresi boyunca Ceza Muhakemesi Kanununda belirlenen ve mahkemece takdir olunan koşullara uyması şartıyla beklemeye alınarak açıklanmamasıdır. Tabi kişi ve kişiler hakkında hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının uygulanabilmesi için birtakım şartlar mevcuttur. Kişi karar için sunmuş olunan koşulları yerine getirmez ise hüküm açıklanmaktadır aksi halde hüküm açıklanmaz ve uygulanmaz.”