Yaşar Üniversitesinde düzenlenen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliğinde uzmanlar, psikolojik ve hukuki açıdan kadın-erkek eşitliğine değindi. Programda, kadınların çalışma hayatında yaşadığı zorluk ve ayrımcılıklar konuşuldu. Selçuk Yaşar Kampüsünde gerçekleşen etkinlik yoğun ilgi gördü.
Açılış konuşmasını yapan Yaşar Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, “Bize toplumda verilen bazı yükler ve girmemiz gereken kalıplar var. Bu kalıpları sorgulamamız gerekir. Tarımla ilgili araştırma yapmak üzere kadın çalışanların görev yaptığı sahaya gittik. Onlara sorular sorduk, bazıları her işi kendilerinin yaptığını; fakat hallerinden memnun olduğunu söyledi. Bakıyoruz, yanlarında eşleri varken bunları söylüyorlar. Derinlemesine gittiğimizde, eşleri olmadan daha rahat kendileri ifade eden bir grup olduğunu gördük. Fark ettik ki, o kalıplara aslında isteyerek girmemişler. Bir kısım bu görevden şikayetçiyken, bir kısım da toplumun onlara uygun gördüğü yükleri şapka değiştirerek benimsiyor. Kadınların bu toplumda aldığı yüklerin hafiflemesi; erkeklerin yanlarında daha çok var olmasıyla olur” dedi.
"Kalıpları yıkmak belki yüz yılları alacak ve bu da bizim çabalarımızla olacak"
Uzman Psikiyatrist Dr. Arzu Erkan, “Kalıplarla Yaşamak” konulu konuşmasında, şunları söyledi:
“Kalıplar üzerinden anlıyoruz dünyayı, bunlara ihtiyacımız var. İçine doğduğumuz toplumdan, yetiştiriliş biçimimizden hareket alıyorlar; ama en çok da medyanın ve sosyal medyanın yönlendirmesiyle şekilleniyorlar. Bu kalıplardan çıkmak için başka kalıplara yaslanıyoruz. Son derece emek verilmiş işlerin takdir edildiğini görüyoruz; ama aslında bu da bir kalıp. Hep bir başarılı olma baskısı altında oluyoruz. Hem anne olmak hem sağlıklı ve kariyer sahibi olmak hem de iyi görünmek gibi. Kalıplar bizi bir yere sıkıştırmaya çalışıyor. Günümüzde sosyal medyanın ve medyanın hayatımıza çok girmesi ve her şeyin çok hızlı yaşanmasıyla bence bu kalıplar değişiyor. Kadınların kendini görünür kılması, bunların hepsinin insan için olduğunu göstermesi önemli. Kalıpları yıkmak belki yüz yılları alacak ve bu da bizim çabalarımızla olacak. Kalıpları yıkar tarzda davranma cesareti gösterdikçe ve bu cesareti birbirimize bulaştırabildikçe olacak.”
Dr. Erkan, toplumun zihnine yerleşen kalıpların kadınların hayatını zorlaştırdığına dikkat çekerek, “Kadınlar için boşanmak tabu olabiliyor. Çok nadirdir bir babanın çocukları için boşanmadığı. Bir baba 15 günde bir çocuğunu görüyorsa, ne kadar iyi bir babadır; fakat bir kadın hayatını organize ederek diğer rollerle birlikte harika bir biçimde var olsa da sistem her zaman onu suçlu hissettirmeye çalışır. Birçok erkeğin günümüzde bu kalıpları yıkarak terapiye başvurması ise beni çok memnun ediyor. Çalıştığımızda çoğunlukla inkar halinde olduklarını görüyoruz. Kalıpların dışına çıktıklarında kendilerini kötü hissediyorlar” diye konuştu.
Çalışabilir kadınların sadece yüzde 20'si maaş alıyor
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serkan Odaman da, şunları söyledi:
“Çalışma hayatıyla uğraştığım için cinsiyet eşitliğinin çok vahim durumda olduğunu görüyorum. Anayasa; çocukları, ruhi yetersizliği olanları ‘çaresiz, zayıf ve korunmaya muhtaç’ olarak değerlendiriyor. Bunların arasına kadınları da koyuyor. En başta burada bir problem var. Kadınların korunmaya muhtaç olarak değerlendirilmesi. Bir pozitif ayrımcılığın yapılması için böyle acı bir maddenin konmuş olması üzücü. Çalışabilir yaştaki kadınların sadece yüzde 20’si ücretli olarak çalışıyor. Avrupa Birliğinde ise kadınların yüzde 56,3’ü ücretli olarak bir işte çalışıyor. Türkiye’nin üç katı oranında bir fark var. En büyük sorunlardan biri evde çalışma konusu. Evde çalışan kadınlar görünmez durumda ve iş kanununa tabi değildir. Evlerde çocuk bakıcılığı, temizlik, yemek gibi hususlarda çalışan kadınlar görünmez kadınlar. Hem iş kanunun dışında bırakılmış, aynı zamanda sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmamışlar.”
İş yaşamında kadınların karşılaştığı en büyük sorunları öne çıkaran Prof. Dr. Odaman, “İşe alma esnasında kadınlara yapılan ayrımcılıklar var. Sadece kadın olduğu için işe alınmama oranının çok yüksek olduğunu biliyoruz. Gerekçe ise doğum yapabilecek olması, doğum izni yapması, rutin kontrol için hamilelik süresince ücretli doktor izni olması, sonrasında işe dönmeme ihtimali, 6 aya kadar ücretsiz izin hakkı olması. Kadınların işlerini en çok kaybettikleri dönem hamilelik ve doğum dönemi oluyor. Sadece hukuk kurallarıyla bir şeyleri başarmanız mümkün değildir. Toplumu o noktaya getirmiyor olmak gerekir” dedi.
Yurt dışında da pek çok restoranın mutfağında görev yapan Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi ve Mutfak Şefi Selin Güloğlu de mutfakta kadınların yaşadığı ayrımcılık ve zorbalık konusuna değinerek, şunları söyledi:
“Ben de dahil birçok kadın meslektaşım sektörde cam tavan sendromuyla karşı karşıya kalıyor. Kadınları sorunlu olarak değerlendiriyorlar. Hep izin istiyor, doğum yapıyor gibi; fakat erkeklere müsamaha gösteriliyor. Aynı şartları kadınlar için sağlamıyorlar. Sektörde erkekler çok kısa sürede yükselirken, kadınlar 3-5 yılda ancak yükseliyor. Profesyonel anlamda mutfakta kadınlar ciddiye alınmıyor. Kadın şeflerin en çok duyduğu şey 'Sen öyle anlamışsındır' sözüdür. Kadınların fiziksel ve psikolojik zorbalığa uğraması hakkında bir akademik araştırma yaptım. 15 kadın şef ile yaptığım görüşmeler sonucunda, bu kadınların yüzde 70’inin şefleri tarafından aşağılandığı ortaya çıktı. Hepsi kadınların hakkının erkekten daha az olduğunu söylemiş. Yaşadıkları bu ayrımcılıklar nedeniyle de bu 15 kadının birçoğu ya sektör değiştirmiş ya da evlenip işi bırakmış.”
Programa ayrıca; Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Huriye Toker, Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi ve Mutfak Şefi Selin Güloğlu, İZİKAD Başkan Vekili Avukat Aybige Çalık, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.