Minimal İnvaziv Üroloji Derneği'nin Kurucu Başkanı Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, Antalya'da gerçekleştirilen "8. Ulusal Minimal İnvaziv Ürolojik Cerrahi Kongresi"nde önemli açıklamalarda bulundu. Her erkeğin hayatının bir döneminde prostat kanserine yakalanma riski olduğunu belirten Prof. Dr. Bilen, bunun kişinin prostat kanserinden öleceği anlamına gelmediğini ifade etti. Bilen, şunları söyledi: “80-90 yaşına gelmiş her erkekte prostat kanseri olduğunu görebilirsiniz, ancak bunlar genellikle belirti vermez. Hekimler, erken dönemde gelişen ve kişinin yaşamını etkileyebilecek prostat kanserlerini tespit etmeye çalışıyorlar. Prostat kanseri, diğer kanserler gibi hızlı seyretmeyen ve ölümcül olmayan bir kanser türüdür. Tüm ölüm oranları prostat kanserinde yaklaşık yüzde 12-13 civarındadır, ancak bu oran akciğer kanserinde neredeyse yüzde 50'ye ulaşır. Bu, korkulacak bir rüya değil, her erkeğin karşılaşabileceği bir durumdur. Amacımız, prostat kanserinin neden olduğu ölümleri önlemek için mücadele etmek. Bu nedenle, saha çalışmalarımızla erkekleri 50 yaşından itibaren kontroller için çağırıyoruz.”
"Erken Teşhisle Etkin Tedavi Mümkün"
Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, aile öyküsü bulunan kişilerde prostat kanserinin daha erken dönemlerde ortaya çıkabileceğini belirterek şunları söyledi: "Bu durumda olan kişilerin 40 yaşından sonra kontrole gelmeleri önemlidir. Erken dönemde gelişen prostat kanseri, 10-15 yıl içinde ölümcül olabilir. Erken teşhis konulabilirse tedavi çok daha etkili olabilir. Kontrol ve tedavi için toplumda utanma sorunu olduğunu düşünmüyorum. Erkeklerin ürologlara geç başvurma nedenleri arasında birçok faktör bulunmaktadır. Bunların arasında doktora ulaşım sorunları ve şehirde yaşamamak gibi etkenler bulunmaktadır. Ancak son zamanlarda insanlar daha fazla doktora başvuruyorlar."
"Türkiye, Avrupa'da Önemli Bir Sağlık Merkezi"
Bilen, tanı sayısının artmasıyla birlikte tedavi oranlarının da yükseldiğini vurgulayarak şunları dile getirdi: “Tanısı konulan hastaların yaşam kaliteleri de iyileşiyor. Gelişen sağlık sistemi bu başarının bir sonucudur. Ülkemizde tanı ve tedavi alanında büyük ilerlemeler kaydedildi. Türkiye, Avrupa için önemli bir sağlık merkezi konumundadır. Ülkemiz, hem yabancılara hem de vatandaşlarımıza erken teşhis ve tedavi imkanları sunmaktadır. Sağlık sektöründe olduğu gibi robotlar da son 20 yılın en popüler ürünleri arasındadır. Bu ürünler çok özel ve maliyetlidir. Ancak oldukça etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Robotlar işimizi büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. El titrememiz azalmış, cerrahi alanları daha iyi görebiliyoruz. Açık cerrahide ulaşılması zor olan bölgelere daha kolay erişim sağlıyoruz. Dokuları daha hassas bir şekilde çıkarabiliyoruz. Ülkemizde de yaygın bir şekilde kullanılmaktadırlar, ancak erişimi herkes için kolay değildir.”
"Hekim-Hasta İlişkisinde Teknoloji Etkisi"
Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, konuşmasına şöyle devam etti: "Teknolojinin ilerlemesi hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırdı. Telefonların insan ilişkilerine girmesiyle birlikte sağlık teknolojileri de doktor-hasta ilişkisine girmeye başladı. Pazarlama stratejileri, hastaları daha fazla ön plana çıkarmaktadır. Hastalar, sağlıklarına kavuşmanın yolu olarak artık doktorlardan ziyade teknoloji ürünlerine güvenmekte. Ancak hekim-hasta ilişkisi, göz teması, kişisel temas, empati, dinleme ve duygusal bir bağ kurma üzerine kuruludur. Bu bağlamda hekim ve hasta birlikte bir yolculuğa çıkarlar, birlikte üzülürler ve birlikte karar verirler. Bu, bir yaşam mücadelesidir. Ancak hastaların güveninin teknolojiye kayması, hekimlerin de pazarlama stratejilerinde teknolojiyi öne çıkarması, hekim ile hasta arasındaki bağı zayıflatmaktadır. Hasta artık hekim değil, robot istemekte ve hekimler de hastaların sorunlarını robotların teknik kusurlarına bağlamaktadır. Bu, hekimlik sanatından uzaklaşmayı beraberinde getirir. Günümüzde robotları kullanıyor olabiliriz ancak gelecekte robotlar, biriktirdikleri bilgi ile yapay zeka aracılığıyla ameliyatlar gerçekleştirmeye başlayacaklar. Bu durumda hekimler, hastalarından daha da uzaklaşacaktır."