Çoğunlukla geleneksel yapıdaki ailelerde yetişen kadınlarda görülen Sindirella Sendromu, toplumun genel yapısını da ortaya koyuyor. Buna göre toplumumuzdaki çoğu kadın, kendi bağımsızlığının sorumluluğunu almaktan kaçınarak bir kurtarıcının, -teoriye göre beyaz atlı prensinin- gelip kendisini kurtarmasını bekliyor. Bu durum Sindirella Sendromu olarak açıklanıyor. Sindirella Sendromu ifadesi, ilk kez ünlü yazar Agatha Christie tarafından, bir cinayet romanında ortaya atılıyor. Peki pek çoğumuza tanıdık gelen Sindirella Sendromu nedir? Detaylarını inceleyelim…
SİNDİRELLA SENDROMU NEDİR?Sindirella Sendromu, çoğunlukla kadınlarda görülen, bir gün bir kurtarıcının (prens ya da kahraman) gelip tüm sorunlarını çözeceğine ve hayatını düzene sokacağına dair bir inancı ifade eden psikolojik durum olarak açıklanabilir. Bu sendroma sahip olan kişiler, kendi hayatlarını yönetmek ve kontrol etmek yerine, dışarıdan gelecek bir kurtarıcıyı beklerler. Teori adını, masaldaki Sindirella karakterinden alır, çünkü bu karakter de bir prensin hayatını tamamen değiştireceğine inanır. Sindirella Sendromu, bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirmesini engellerken bağımsızlığına ket vurur ve özgüven eksikliğine yol açar.
Sindirella Sendromu’na yakalanan kişiler, bağımsız bir yaşam sürmek yerine dışarıdan gelecek bir kurtarıcıya bel bağlarlar. Peki Sindirella Sendromu kendisini nasıl belli eder? Sindirella Sendromu’nun bazı belirtilerini derledik. İşte onlardan bazıları…
Kurtarıcı Bekleme:
Sindirella Sendromu’na sahip olan kişiler, kendi sorunlarını kendileri çözmek yerine bir başkasının gelip tüm problemlerini halletmesini beklerler.
Bağımsız Karar Verememe:
Bu kişiler, kendi başına karar almakta zorlanırlar ve kendi hayatlarıyla ilgili kararlar alırken sürekli olarak başkalarının rehberliğine ihtiyaç duyarlar.
Düşük Özgüven:
Bu kişilerin kendilerine güvenleri yoktur. Düşük özgüvenleri nedeniyle, kendi hayatlarını kendilerinin değiştirebileceklerine olan inançları da yoktur.
Fedakarlık ve İhmal:
Bu kişiler, kendi ihtiyaçlarını çoğunlukla göz ardı ederek başkalarının mutluluğuna öncelik verirler. Ve kendilerinden önce başkalarını düşünürler.
Hayalperestlik:
Gerçekçi olmayan beklentilere girerek, hayatlarını değiştirecek bir olayın olacağına veya bir kişinin geleceğine dair aşırı hayal kurarlar.
Pasiflik:
Bu kişiler kendi hayatlarıyla ilgili aktif adımlar atmaktan kaçınırlar. Çoğunlukla pasif kalarak duruma boyun eğerler.
Sosyal Onay Arayışı:
Bu kişiler, sürekli olarak dışarıdan onay alma ihtiyacı duyarlar ve başkalarının fikirlerine fazlasıyla değer verirler.