İklim krizinin yarattığı tehlikeler, bugünümüzü ve yarınlarımızı her geçen daha çok tehdit etmeye devam ediyor. Bizler bu konuda hem kendimizi hem de geleceğimizi düşünmeden sadece günü kurtarmak için bir şeyler yapıyoruz. Bu konuda çözümler bulabilmek için uzmanların yıllarca konuştuğu konu ise ‘sürdürülebilirlik’. Sürdürülebilirlik konusu yeni bir konu değil. İnsanoğlunun kendi eliyle doğaya ve atmosfere verdiği zararların önüne geçilebilmesi için yıllarca konuşulan konuların başında geliyor. Dünyada değişen iklimler, azalan su kaynakları, sağlıksız gıdalar ve artan hastalıklar aslında sürdürülebilirlik kavramının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Sürdürülebilirliğin insan ve doğa için önemine dikkat çekerek önlem alınmadı takdirde gelecek nesilleri ciddi tehlikelerin beklediğini belirten Uzman sürdürülebilirlik danışmanı Dilek Aşan, “İklim değişikliği, dünyamızın karşı karşıya olduğu en büyük küresel sorunlardan biridir. İnsan faaliyetleri nedeniyle atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarının artması, dünya çapında iklim sistemlerinde bozulmalara ve uzun vadeli değişikliklere yol açmaktadır. Gelecekteki potansiyel etkilerin en aza indirilmesi için iklim değişikliğiyle mücadele etmek, sürdürülebilirlik çabalarını artırmak ve sera gazı salınımını azaltmak büyük önem taşımaktadır” dedi.
GELECEKTEKİ POTANSİYEL ETKİLERİ AZALTMAK İÇİN…
Sürdürülebilirlik kavramını önemine dikkat çekerek insanoğlunun doğaya verdiği zararla birlikte iklim değişikliklerine sebep olarak aslına kendine zarar verdiğini ifade eden Aşan, “Sanayi devriminden beridir insanoğlunun teknoloji ve üretimle birlikte gezegene zarar verdiği bir çağı yaşıyoruz. Lojistik, ısınma, barınma ve sanayi gibi genel olarak bütün üretim süreçlerinde fosil yakıt kullanımından dolayı atmosfere zehirli sera gazların salınmasına sebep oluyor. Sera gazları dediğimiz ise karbondioksit, metan, azot ve perflorokarbon gibi insan sağlığına ciddi zararları olan ve hasta eden gazları içeriyor. Zaten günümüzde yaşadığımız çoğu birçok hastalığın sebebi hava ve su kirliliğinden kaynaklanıyor. Bununla birlikte sera gazları iklim değişikliklerine de sebep oluyor. İklim değişikliği, dünyamızın karşı karşıya olduğu en büyük küresel sorunlardan biridir. İnsan faaliyetleri nedeniyle atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarının artması, dünya çapında iklim sistemlerinde bozulmalara ve uzun vadeli değişikliklere yol açmaktadır. Artan hava sıcaklıkları, aşırı hava olayları, deniz seviyesi yükselmesi, buzulların erimesi ve su kaynaklarının azalması gibi etkileri, insanları, ekosistemleri ve ekonomiyi etkilemektedir. Gelecekteki potansiyel etkilerin en aza indirilmesi için iklim değişikliğiyle mücadele etmek, sürdürülebilirlik çabalarını artırmak ve sera gazı salınımını azaltmak büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.
ATILAN ADIMLARA GEÇ KALDIK
Avrupa’da ve Türkiye’de sürdürülebilirlik alanında yapılan çalışmaları değerlendiren Aşan, “Avrupa’da sürdürülebilirlik adına yapılan anlaşmalara biz çok geç katıldık. Paris anlaşmasını bile daha 2 yıl önce imzaladık. Kurul 2019 yılında, 2050 yılına net sıfır kıta olma hedefiyle yola çıkarak Avrupa Birliği sınırına ihraç edilecek bütün ürünler için ‘Sınırda Karbon Düzenleme’ mekanizması ile Yeşil Mutabakat sözleşmesini ortaya çıkardı. Bu sözleşmenin 2 ana amacı var. Birisi emisyon ticaret sistemi kurulu kurmak. Yani doğaya salınan karbon emisyonuna ‘kirleten öder’ mantığıyla kirletene bir bedel ödetmek. Biz de bir şekilde ihraç eden ülke konumunda olduğumuz için sınırda karbon düzenleme mekanizması bizim için de çalışıyor. Türkiye 2021’de AB için Yeşil Mutabakatını imzaladı. İmzaladıktan sona bakanlıkların önderliğinde bir eylem planı yapıldı. Bu eylem planında en önemlileri, çevrenin korunması, döngüsel ekonomi ve sosyal adalet üzerine düzenlenen toplantılarda sosyal kalkınma amaçlarının yerine getirilmesi gibi hedefler var. Bu amaçla Organize Sanayi Bölgelerinin yeşillenmesi, yeşil turizm sertifikalandırılma denetimleri ve yeşil ulaşım gibi çeşitli sektörlerde çalışmalara başlandı. Sınırda karbon düzenlemesi karbon üretimi arttıkça üreticiden daha fazla vergi aldığı için aslında Türkiye’de ki ihracatçıların ürettiği ürünlerdeki karbonu nötr etmelerini sağlıyor.
İŞLETMELER SORUMLULUK ALMALIDIR
Türkiye’de sürdürülebilir anlayışın firmalara göre değişiklik gösterdiğine dikkat çekerek, yenilikçi ve kurumsal bir anlayışı ilke edinmemiş firmaların yok olmaya mahkûm olduklarını söyleyen Aşan, “Sürdürülebilir kalkınmayı hedef edinmiş firmalar olduğu kadar, bilgisizlikten veya bu duruma tam olarak inanç sağlayamamış firmalar ve bireylerde var. Ben devletin desteğiyle çok yakın zamanda sürdürülebilirlik konusunda farkındalığın artabileceğini düşünüyorum. Bizler Avrupa’nın net sıfır hedefine uygun olarak çalışmak istiyorsak bir şekilde bu farkındalıkla yola çıkmak zorundayız. Yeşil Mutabakat bizim için bir fırsat. Bu fırsatı iyi değerlendirerek daha olumlu sonuçlar alabiliriz. Bu yüzden regülasyonların ve denetimlerin daha net ve ciddi olması gerekir. Böylece firmalarımız denetlenecekleri için işlerini mecburen ciddiye alacaktır. Eğer bir kuruluş geri kalmak istemiyorsa, öğrenmeli, farkında olmalı ve değişime çabucak adapte olmalıdır. Ülke olarak bazı şeyleri başkalarında arıyoruz. Firmalarımız belki kapandıktan sonra sorunu elemana, devlete, rakibe atabilirler ama sonuç olarak mantalitelerinde kurumsallaşma, yenilikçilik yoksa bir şekilde yok olmaya mahkumdurlar. Sürdürülebilir bir gelecek için işletmelerin sorumluluk almaları gerekmektedir. Kaynakları verimli kullanmalı, atık yönetimini geliştirmeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmalı ve etik iş uygulamalarını benimsemelidirler” dedi.