Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) hakkında önemli bilgiler sunan Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, kamuoyunda konuya ilişkin merak edilen soruları yanıtladı…
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunu, çocukluk çağında başlayan ve genellikle yetişkinlikte de devam eden nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlayan Dr. Danışman Olataş, “Bu durum, bireyin dikkatini sürdürmede güçlük, aşırı hareketlilik ve dürtüsel davranışlar gibi belirtilerle kendini gösterir. DEHB, bireyin okul, iş ve sosyal hayatını olumsuz etkileyebilir” dedi.
Belirtileri ve tetikleyici nedenleri sıralayan Dr. Danışman Olataş, “Belirtiler üç ana kategoride sınıflandırılır: İlk olarak dikkatsizlik; yani görevleri tamamlayamama, detayları kaçırma, odaklanma zorluğu yer alır. İkinci olarak hiperaktiviteyi yani yerinde duramamayı, sürekli hareket etme isteğini, aşırı konuşmayı sayabiliriz. Son olarak da dürtüsellik yani söz kesme, sırasını bekleyememe, düşünmeden hareket etme gibi durumları belirtiler arasında sayabiliriz. Tetikleyici nedenler içinde genetik yatkınlık en önemli faktörlerden biridir. Bunun yanında, hamilelikte sigara/alkol kullanımı, doğum komplikasyonları, beyin yapısındaki kimyasal dengesizlikler ve çevresel faktörler de rol oynayabilir” bilgisini paylaştı.
DEHB’nin beraberinde getireceği tehlikelere dikkat çeken Dr. Danışman Olataş, “Müdahale edilmediğinde bireyin akademik performansı, iş hayatı, sosyal ilişkileri olumsuz etkilenebilir. Ayrıca dürtüsellik nedeniyle riskli davranışlar, kazalar veya madde kullanımına eğilim görülebilir. Özgüven eksikliği ve kaygı bozuklukları gibi ek psikolojik sorunlar da gelişebilir” sözlerini ekledi.
TEKNOLOJİNİN VE SOSYAL MEDYANIN ETKİSİPeki, DEHB toplumumuzda yaygın bir durum mudur? Bu konuya da açıklık getiren Olataş, şunları kaydetti: “Evet, DEHB dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de yaygındır. Araştırmalar, çocukluk çağında görülme oranının yaklaşık yüzde 5-10 arasında olduğunu, yetişkinlerde ise bu oranın yüzde 4’e kadar indiğini göstermektedir.” Geçmiş yıllara kıyasla günümüzde bu durumun daha fazla yaşandığını kaydeden Olataş, “Günümüzde DEHB tanısı daha fazla konuluyor. Bunun birkaç nedeni var. Toplumda farkındalık artışı, eğitim ve sağlık sistemlerinde tanı araçlarının yaygınlaşması, hızlı yaşam temposu ve bilgi bombardımanının artması ve teknoloji kullanımının artışı, özellikle çocuklarda dikkat sürelerini olumsuz etkileyebiliyor” cümlelerini kullandı.
Teknolojinin ve sosyal medyanın etkisine de yer veren Olataş, “Teknolojinin özellikle de sosyal medyanın etkisi büyüktür. Sürekli hızlı ve kısa içeriklere maruz kalmak, çocuklarda dikkat süresini kısaltmakta ve hiperaktivite davranışlarını pekiştirmektedir. Ayrıca dijital platformlarda geçirilen süre, fiziksel aktiviteyi ve sosyal etkileşimleri azaltarak DEHB belirtilerini kötüleştirebilir” dedi.
“DEHB tamamen düzelebilir bir durum mudur?” sorusunu da yanıtlayan Olataş, “Tam anlamıyla ‘düzelmek’ yerine, ‘yönetilebilir’ bir durumdur diyebiliriz. Erken tanı, psikoterapi, aile desteği ve gerektiğinde ilaç tedavisi ile bireyin yaşam kalitesi önemli ölçüde artırılabilir. Yetişkinlikte de semptomlar kontrol altına alınabilir” bilgisini paylaştı. Bu noktada psikologların önemine de dikkat çeken Olataş, “Psikologlar, DEHB’ye sahip bireylerin yaşam kalitesini artırmak için terapi yöntemlerini kullanır. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) gibi tekniklerle, bireyin dikkatini toplama, dürtü kontrolü ve zaman yönetimi becerilerini geliştirmesine yardımcı olurlar. Aile terapisi de ebeveynlerin çocuklarına nasıl destek olacaklarını öğretir” yorumunda bulundu.
Ayrıca, DEHB ve otizm arasındaki ilişkiye yer veren Olataş, “DEHB ve otizm farklı bozukluklardır, ancak bazı belirtileri benzer olabilir. Örneğin, sosyal ilişkilerde zorluk veya dikkat sorunları iki durumda da görülebilir. Ancak otizm, iletişim ve sosyal etkileşimde daha belirgin yetersizlikler içerir. Tanının doğru konulabilmesi için uzman değerlendirmesi şarttır” değerlendirmesinde bulundu.
EBEVEYNLERE DÜŞEN GÖREV VE SORUMLULUKLAREbeveynlere düşen görev ve sorumlulukları anlatan Olataş, şunları ekledi: “Ebeveynlerin rolü oldukça önemlidir. Ancak temel olarak ebeveynler çocuklarının düzenli bir rutin oluşturmalarını sağlamalı; onları fiziksel aktivitelere teşvik etmeli; pozitif disiplin yöntemlerini uygulamalı; çocuklarının teknoloji kullanımını sınırlandırmalıdır. Bütün bunları yaparken de çocuklarının güçlü yönlerini desteklemeli ve daha da önemlisi sabırlı olmalıdırlar. Bu süreci yönetirken uzman yardımı almak da aileye doğru rehberliği sağlayacaktır.”
Öte yandan, eğitim kurumlarında ise kimlerin, nasıl bir rol oynaması gerektiğini de hatırlatan Olataş, “Eğitim kurumlarında rol alan herkes yani öğretmenler, kurum psikologları/rehberlik servisleri ve okul yönetimi iş birliği içinde hareket etmelidir. Tek tek neler yapmaları iyi olur diye sıralayacak olursak; öğretmenler DEHB’li çocuklara yönelik bireyselleştirilmiş öğrenme yöntemleri uygulamalı, kısa ve net talimatlar vermelidir. Okul psikologları erken tanı konusunda destek sağlamalı, öğrencilere ve ailelere rehberlik etmelidir. Son olarak da okul yönetimi DEHB farkındalığını artıran eğitim programları düzenlemelidir” çağrısında bulundu.
DEHB TANISINI SADECE BİR UZMANIN…Her hareketli çocukta DEHB olduğu düşüncesinin, oldukça yaygın ve yanlış bir algı olduğunu vurgulayan Olataş, şöyle devam etti: “Çocuklar doğaları gereği meraklı, enerjik ve hareketlidirler. Bu durum, çocukluk çağının olağan bir parçasıdır ve her hareketlilik patolojik bir duruma işaret etmez. DEHB tanısı koyabilmek için sadece hareketlilik değil, dikkat sorunları, dürtüsellik ve bu belirtilerin uzun süreli ve farklı ortamlarda gözlemlenmesi gerekir. Ayrıca bu belirtilerin, çocuğun sosyal, akademik ya da günlük yaşamını olumsuz etkilemesi önemlidir. Bir çocuğun enerjik olması, yaşına uygun bir şekilde oyun oynaması, hareketli davranışlar sergilemesi oldukça sağlıklıdır. Özellikle okul öncesi dönemde çocukların odak süreleri kısa olabilir, fakat bu bir bozukluk belirtisi değildir. DEHB tanısını sadece bir uzmanın değerlendirmesiyle koymak gerekir.”
Dr. Danışman Olataş, son olarak ise şu mesajı verdi: “Ebeveynler ve öğretmenler, hareketlilik karşısında hemen etiketlemek yerine, çocuğun davranışlarını dikkatlice gözlemlemeli ve gerektiğinde bir uzmana danışmalıdır. Gereksiz tanılar, çocukların gelişimini olumsuz etkileyebilir, özgüvenlerini zedeleyebilir. Unutmamak gerekir ki her hareketlilik DEHB değildir. Hareketli ve neşeli çocukların potansiyellerini doğru yönlendirmek, onları anlamak ve desteklemek en sağlıklı yaklaşımdır. Ancak yine de çocuğumuzda bir DEHB tanısı varsa; bu da doğru müdahalelerle yönetilebilir bir durumdur. Her bireyin potansiyeli farklıdır ve bu potansiyelin desteklenmesi, sabır ve doğru rehberlikle mümkündür. Ebeveynlerin ve eğitimcilerin bilinçlenmesi, toplumun farkındalığının artması bu süreçte büyük önem taşır.”