Muhabir-Berkay Erden / Milyonlarca insanın her gün bir arada bulunduğu trafik ortamı birçok kavga ve sürtüşmeye de ev sahipliği yapıyor. Trafiğin içinde bulunan her kişinin birbirine gösteremediği tahammül nedeniyle oluşan olumsuz durumlara “Yol şiddeti” denildiğini aktaran Psikoloji Bölümü Doktor Öğretim Üyesi Alev Aktaş, sürücüsüz araçların bile maruz kaldığı yol şiddeti hakkında bilgilerini paylaştı. Yol şiddetine ilk adımın genelde yolu paylaşamama nedeniyle atıldığı aktaran Alev Aktaş, “Trafikte yaşanan saldırganlık ya da öfke hali ülkemizde oldukça yaygın bir konu. Özellikle motorlu taşıt sürücüleri arasında bu daha sık yaşanıyor. Bu genelde yol kavgası, yol hiddeti, yol öfkesi, yol şiddeti diye adlandırabileceğimiz bir kavram. Genelde yolu paylaşamama durumu sonucu başlıyor. Bu bazen ufak çap ile sınırlı kalabileceği gibi ileri boyutlara da geçebiliyor. Fiziksel saldırılara yol açabiliyor ya da kişi aracında herhangi bir ateşli silah veya sopa bulunduruyorsa silahlı bir eylem haline de gelebiliyor bunun sonucunda yaralanmalar hatta ölümler yaşanabiliyor. İnsanlar bir noktadan sonra saldırganlığa yatkın kişiler olmamalarına rağmen kendilerini korumak için araçlarında bir silah taşımaya başlayabiliyor” şeklinde konuştu.
Trafikte yaşanan olayların sadece motorlu taşıt sürücüleri arasında yaşanmadığına dikkat çeken Aktaş, yayaların da içinde bulunduğu ve üzerlerinde bir araç gereç olmayan “savunmasızlar” olarak adlandırılan grubun da yol şiddetti olaylarına dahil olduğuna dikkat çekerek; “Motorlu araç sürücülerine burada motosiklet sürücüleri de dahil ettiğimizde; motor sürücüleri aradan geçme, sağından geçme gibi hareketlerde bulundukları zaman çok ciddi sürtüşmeler olabiliyor. Saldırılar genelde küfürle başlar, trafik içinde birbirini takip etme şeklinde devam edip araçlar durdurulunca fiziksel şiddete varan, ölüm tehditleri savrulan durumlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla trafik ortamı riskli hale geliyor. Yol şiddetinde tabi ki sadece motorlu araç sürücüleri yok başka gruplar da var biz bunlara ‘diğer yol kullanıcıları’ diyoruz. Bir de bunları ‘savunmasız yol kullanıcıları’ olarak adlandırıyoruz çünkü bu grubun üzerinde bir araç gereç yok özellikle yayalar var mesela bu grupta. Yayalar ile motorlu araç sürücüleri arasında sürtüşme sıklıkla yaşanıyor. Genelde yaya geçitleri gibi yaya öncelikli yerlerde yine yol kavgası tablosu çıkıyor karşımıza. Burada yayalara yönelik saldırgan bir durum söz konusu olabiliyor. Yaya mağdur olduğu durumda da karşılık olarak tepki gösteriyor mesela arabayı tekmeleyip camına sert bir cisim ile vurabiliyor. Ülkemiz için çok düşük olasılıkla durumu şikayet de edebiliyor” ifadelerinde bulundu.
Teknolojinin gelişmesiyle trafiğe birçok yeni üyenin katıldığına dikkat çeken Alev Aktaş, bunlardan biri olan otonom sürüşlü araçların da şiddete mağdur kaldıklarının altını çizdi. İnsanların kendilerince trafiğin bir parçası olmayan unsurlara karşı daha kolay tepki gösterdiğini söyleyen Aktaş, “Scooterlerin kullanabildiği alanlarda motorlu taşıt sürücüleri onlara yönelik bir sabır gösteremiyor; sanki onlar o trafiğin bir parçası olamayacakmış gibi davranıyorlar. Dolayısıyla onları sürekli korna ile uyarma, taciz etme gibi hareketlerde bulunuyorlar. Bu durum bisiklet sürücüleri için de geçerli. Buradaki önemli bir konu da otonom araçlar ile ilgili. Teknolojinin ilerlemesiyle araçlardaki bazı özellikler sürücünün yapması gereken işi aza indiriyor. Esasen sürçünün arabayı kullanmasını kolaylaştıracak bu özellikler bazen aşırı rahatlığa veya özgüvene sebep olabiliyor dolayısıyla daha dikkatsiz davranışlarda bulunabiliyorlar araçlarına güvendikleri için. Otonom sürüş ülkemizde yaygınlaşmadı ama yaygınlaşan ülkelerde şöyle bir şey var; sürücülerin sürücüsüz araçlara karşı bir öfke davranışı sergileyebiliyorlar. Otonom sürüşte sonuçta hatasız değil bir hata yaptığı zaman karşı da bir muhatapta olmadığı için insanlar daha fazla tepki verebiliyorlar. Bu yönde veriler olduğu gibi bunun tam tersi bazı verilerde var otonom sürüşün şiddet olaylarını azaltacağı yönünde ama henüz değerlendirme yapmak için erken” şeklinde görüşlerini aktardı.
Ticari sürücüleri kötü alışkanlıklara yönelebiliyorİşi gereği yolda olan ve trafikte daha çok vakit geçiren ticari araç sürücülerinin yaşadıkları stresle baş etmek için yanlış yollar seçebildiğini belirten Alev Aktaş, “Ticari araç sürücüleri vakitlerinin çoğunu trafikte geçiriyorlar onlarla ilgili sıklıkla basına kavga haberleri de düşüyor. Onlar aslında trafik ortamına daha alışkın oldukları için bir süre sonra daha sabırlı olmalarını beklememiz lazım ancak Türkiye’de özellikle de büyükşehirlerdeki trafik koşulları o kadar belirsiz ilerliyor ki; birçok insan kurala uymadığı için stres düzeyleri ve öfkeyi gösterme biçimleri şiddetli olabiliyor. Bu grupta bazen kötü alışkanlıklar mesela kendini sakinleştirmek için doktor kontrolü olmadan ilaç kullanımı, uyanık kalmak için aşırı kahve kullanımı, bazılarında alkol kullanımını çok yoğun görüyoruz veya madde kullanımı öyküleri de var. Bu sorunlara yorgunluk ve uyku sorunları da eklenince bu kişiler şiddete daha meyilli hale gelebiliyor. Ticari araç sürücüleri 5 yıl geçerliliği olan psikoteknik belgesi alsalar da bu uygulamada da eksiklikler mevcut. Burada iyi bir psikolojik değerlendirme ve eğitimden geçmeleri gerekiyor çünkü onların saldırganlık gösterebilecekleri bir olayla karşılaşma ihtimalleri daha yüksek. Bu insanların bu tarz bir duruma düşünce ne yapmaları gerektiğinin eğitimini almaları gerekiyor. Hukuki düzenleme belki de bu işin ana unsuru başka bir yolla bu olayların azaltılması çok zor” diye konuştu.
Toplum şiddeti normalleştirmiş durumdaYollarda yaşanan şiddetin toplum tarafından normal olarak görüldüğüne dikkat çeken Aktaş, en sakin bireyin bile ortama uyum sağlamak için trafikte agresifleşebildiğini belirtti. Yol şiddetinin bir kültür haline geldiğini dile getiren Alev Aktaş; “Bu durum sıklıkla yaşandığı için toplumda maalesef kanıksanmış durumda. Bunu artık kültür olarak da kabullenmiş durumdayız. Biri size yol vermediğinde ona küfür edebilirsiniz, ona şiddet uygulayabilirsiniz bu ülkemizde ne yazık ki normalleşmiş durumda. Aynı kadına şiddette olduğu gibi basında çok sık yer alınca trafiğe aktif bir şekilde katılmayan insanlar için bile durum kabullenilmiş bir hale geliyor. Eğitim sisteminde bu konunun erken dönemlerde işlenmesi lazım. Bilgilendirici ve caydırıcı uygulamalar olmalı. Öfke, saldırganlık bizim doğuştan getirdiğimiz insanın aslında bir parçası. Burada önemli olan bu duyguların çok aşırı ve kontrolsüz bir şekilde yaşanması. Trafikte yaşanan sorunların temelinde de bu var. Normalde aile hayatında, iş hayatında daha sakin normal yaşayan insanlar trafiğe çıktığında yani o sürücü koltuğuna oturduğunda ‘başka birine dönüşüyorum’ veya ‘daha agresif oluyorum’ şeklinde ifadelerde bulunuyorlar. Bunu biz psikolojik olarak iki şekilde ele alıyoruz. Birincisi kişiyi durumsal faktörler etkiliyor olabilir. Bu tarz şeyler ülkemizde normalleştiği için esasında sürücü normale uyum sağlıyor olabilir. Biz bunu sosyal uyum ile açıklıyoruz trafik sosyal bir ortam ve kişi buna ayak uyduruyor. Diğer yandan bunu psikodinamik eğilimler ile açıklıyoruz. Derinlerde bastırdığımız bazı dürtüler, duygular vardır trafik bunların ortaya çıkabilmesi için bir alan oluşturuyor çünkü trafikte anonim oluyorsunuz. Eviniz, iş yerinizde karşınızdaki kişiye bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyorsunuz duygularınızı bastırdığınızda trafik patlama noktanız olabiliyor. Sosyal medyadakine benzer bir şekilde anonim olduğunuz için kimse de bir şey demediği için trafikte bazı davranışları daha kolay yapar hale gelebiliyorsunuz” şeklinde bilgiler aktardı.
En büyük etken insanBireyi şiddete sevk eden en büyük etkenin insan olduğunu vurgulayan Aktaş, bireyi etkileyen diğer unsurlarında göz ardı edilmemesi gerektiğini söyledi. Trafik kazalarında insan, çevre ve araç etkileşiminin birlikte değerlendirildiğini söyleyen Alev Aktaş sözlerini şu ifadeler ile bitirdi; “Trafikte insan, araç ve çevre etkileşimi vardır. Trafik kaza istatistiklerine baktığımız zaman bazı kazalarda çevre faktörü öne çıkarken genelde kazaların çoğu insan kaynaklı oluyor. Ama biz psikologlar olarak üç unsurun da etkileşimine önem veriyoruz. Örneğin kişinin aracında bir sorun olabilir ya da aracı daha yeni aldığı için aracını daha iyi tanımıyor olabilir. Araçtan kaynaklanan bu problem sürücünün performansını etkileyebilir. Yaşadığı stresten bir an önce kurtulmak için daha hızlı araba sürebilir; o sırada daha öfkeli daha saldırgan olabilir. Yolun fiziksel olarak kötü olduğu noktalar yıllar geçtikçe azalsa da gözden kaçan noktalar olabiliyor. Özellikle sürücünün yolu tanımadığı yerlerde, o yol hakkında yeterli bilgi ve deneyime sahip olmadığı yerlerde; sürücüler bu kazaya karışabiliyorlar. Yani trafiği oluşturan her bir faktörü birbirinden ayırmadan değerlendirmemiz gerekiyor. Trafik levhalarının yerinde ve yeterli olması, yol çalışmalarının önceden bildirilmesi gibi faktörler sorgulanabilir faktörler. Trafik kazalarında kusur hesaplaması yapılırken bunlar genelde dikkate alınıyor. Yine de insan faktörü burada en belirleyici olanı. Yaş, cinsiyet, eğitim ve deneyim durumu gibi özellikler çok önemli.”