Son yıllarda artış gösteren polis intiharları vahim bir tablo oluştururken, geçtiğimiz haftalarda üç gün içerisinde 3 polis intiharının yaşanması durumun ehemmiyetini arttırdı. Peki, polis intiharlarının başlıca psikolojik nedenleri neler? Mesleği icra etmeden önce polislik için psikolojik eğitimlerden geçiliyor mu? Sosyal medya ve basın-yayın kuruluşları polislikte dahil bazı meslekler üzerinde belirleyici rol oynuyor mu? Polis intiharlarının önüne geçebilmek adına kimler, hangi görevleri üstlenmeli?
Konuya ilişkin görüşlerine yer verdiğimiz Uzman Klinik Psikolog / Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, önemli uyarı ve taleplerde bulundu.
Olataş, sözlerine şöyle başladı: “Ne yazık ki her geçen gün ülkemizde başka bir trajedi ile karşılaşıyoruz. Yine maalesef ki bu trajik olaylar insanlarımızın canına mal olmakta ve çeşitli duygusal yıkımlara sebep olmakta. İntihar denilen olgu aslında bir insanın yaşadığı umutsuzluk durumunda gelmesi en zor olan ve en son olan durumdur. Bir insanın yaşayabileceği en kötü durum hiçbir kurtuluşa dair umut ve ümidin kalmadığına dair kalıcı bir inanca sahip hale getirilmesidir. Ayrıca bu kişiye çevresinden sağlanan sosyal destek mekanizması da yoksa işler çok daha hızlı bir şekilde kötüye gider. İntiharı konuşmak kolaydır; ancak bunun eyleme dökülebilmesi bir o kadar zordur. Umudun tamamen yok olması, gerçek anlamda tükenmişlik ve tam anlamıyla yalnız hissetmek bir insanı intihar yoluna sokabilmektedir. Bahsini etmiş olduğumuz polislerimiz büyük ihtimalle az evvel bahsini ettiğim umutsuzluk ve ümitsizlik batağından çıkmak için çok çaba sarf etmelerine rağmen; kendileri ya da etraflarından bir çözüm bulamamaları sebebi ile son çare olarak bu girişimde bulunmuşlardır.”
Konuşmasına devam eden Olataş, “Polislik eğitiminde temel düzeyde psikoloji dersleri olduğunu biliyoruz. Bu dersler daha çok sosyal psikoloji ağırlıklı olmakla beraber, kısmen de olsa rehberlik çalışmaları da müfredatta yer almakta. Sanırım esas sorun derslerin sadece ders olarak kalmasında ve esas olabilecek ihtiyacın yani meslek eğitiminde ve sonrasında bu zorlu mesleği yerine getirirken gerekli ve nitelikli psikolojik desteğin sağlanamaması. Ülkemizde ne yazık ki psikolojik destek ve psikolojik sağaltım hizmetleri bir lüks durumunda. Bunun bir sürü sebebi var. Ancak en temelde özellikle insanla ve daha da önemlisi kırılgan ve/veya risk grubundaki insanlarla çalışan kişilere kurumlarınca yeterli psikososyal desteğin verilememesi yatmaktadır. Bu meslekleri icra eden kişiler hem iş hayatlarında hem de gündelik hayatlarında çeşitli zorluklarla karşılaşırken diğer insan gruplarına kıyasla başa çıkabilme konusunda daha da zorlanmaktadırlar. Bu sebeple bahsini etmiş olduğumuz çeşitli çöküntülerin okul zamanından sonra, mesleğe başladıktan itibaren ve meslekte yıllar geçtikçe yaşanıyor olabileceğini varsaymak mümkün olabilir” bilgisini paylaştı.
Öte yandan, sokak ortasında polislerin darp edildiğine ilişkin bazı videolar sosyal medyaya yansıyabiliyor. Polislik mesleğinin itibarsızlaştırılmaya çalışılmasının bu kutsal mesleği sürdürenler için zorlayıcı bir unsur olabileceğini kaydeden Olataş, “Bir mesleği değersizleştirmek bir süre sonra o mesleği yapanları değersizleştirmeye gider. Mesleği icra eden kişiler mesleklerini yaparken değersizlik hissini ne kadar fazla hissederlerse bu durum onlarda çeşitli duygusal-psikolojik çöküntü yaşamalarına sebep olur. Bu çöküntü durumuna erken dönemde müdahale edilmez ve bu kişilerin iyi olma hallerine gerekli destek sağlanamazsa meslekte yaşanan değersizlik ve çöküntü hali kişinin gündelik yaşamına da sirayet eder. Bunun sonucunda da hayatın genelinde çeşitli duygusal ve psikolojik sorunların altında kendini ezilmiş ve biçare olarak görürler. Buna bağlı olarak da ne mesleklerini ne de gündelik hayatlarını sağlıklı bir şekilde yürütmeleri mümkün olmaz” yorumunda bulundu.
BASIN VE POLİSLİK MESLEĞİSosyal medya ve basın-yayın kuruluşlarının polislikte dahil bazı meslekler üzerinde belirleyici rol oynadığını hatırlatan Olataş, şunları ekledi: “Çünkü biz sıradan insanlar, normal hayatımızda icra etmediğimiz meslekleri, normal hayatımızda karşılaşamayacağımız kişi ve durumları çeşitli sosyal medya ve basın-yayın kuruluşları aracılığı ile tanıma fırsatı buluyoruz. Burada bizlere neyin nasıl sunulduğu oldukça önemlidir. Çünkü bizler orada gördüklerimiz ile bir değerlendirme yapıp, kendi içimizde yargı sistemi geliştirip, iyi-kötü, haklı-haksız, değerli-değersiz olgularını oluşturuyoruz. Bu sebeple gündelik sıradan insanlara bir şeyi sunarken nasıl sunulduğuna dikkat edilmesi hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluktur. Konumuz olan polislik mesleğinin ve bu mesleği icra edenlerin saygınlığının ve sağlığının korunabilmesi adına sosyal medyaya ve basın-yayın kuruluşlarına oldukça büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bahsini ettiğimiz mecraların etkisi düşündüğümüzden, tahmin ettiğimizden de büyük olmaktadır. Bu özeni hayatın her alanında gösterebildiğimiz zaman toplumsal iyi oluş ve bireysel iyi oluş yolunda ciddi bir yol kat etmiş olacağız.”
HER ŞEY O İLK ADIMI ATMAKLA BAŞLARPolis intiharlarının önüne geçebilmek adına kimlere, hangi görevlerin düştüğünü de belirten Olataş, “Burada çok yönlü ve eklektik bir şekilde eyleme geçmek gerekmektedir. Bunun için de işin esas muhatapları ile yani emniyet mensupları ile bir araya gelmek ve onların taleplerini sadece dinlemekle kalmayıp; onların ihtiyaç duydukları biyolojik, psikolojik ve sosyal destek mekanizmalarının oluşturulması gerekmektedir. Daha da önemlisi bahsini ettiğim bu mekanizmanın sadece görüntüde kalmaması ve işlevsel bir şekilde bütün ilgili topluluğu kapsaması ve süreklilik taşıması temel ilke olarak kabul edilmelidir. Esasında devletin bütün organlarında benim bahsini ettiğim çalışmaları ve hatta daha fazlasını yapabilecek çeşitli enstrümanlar ve mekanizmalar mevcuttur. Her şey o ilk adımı atmakla başlar. O ilk adım atıldıktan sonra da devamı ve güzel kazanımlar mutlaka gelecektir... Yaşamda en önemli ve en kıymetli olan şey bir canlının hayatıdır. Biz insan olarak insanların hayatta kalmasına ne kadar değer verirsek aslında kendi var oluşumuza da o kadar değer vermiş sayılırız. Bu sebeple bir insanı yaşatmanın önemini anlatmaya söz yetmez. Hele ki bahsini ettiğimiz yaşamlar bizlerin yaşam güvenliğini sağlayan yaşamlarsa daha da dikkatli davranmak ve ona göre hareket etmek hem bir vatandaşlık hem de bir insanlık görevidir” mesajını iletti.