Sırtımda ilham perisi değil GEÇİM SIKINTISI VAR

Yaptığı mısır heykeliyle sosyal medyada dikkat çeken ressam ve heykeltıraş Albaş, bir belediye başkanının “Bu resimleri nasıl yapıyorsunuz, sırtınızda bir ilham perisi mi var?” sorusuna verdiği yanıtla sanatın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir geçim kaynağı olduğunun da altını çiziyor. Albaş, "Sırtımda ilham perisi değil, üç çocukla bir kadın var " diyor...

Haber Giriş Tarihi: 27.09.2024 09:25
Haber Güncellenme Tarihi: 27.09.2024 10:05
Kaynak: HABER MERKEZİ
Sırtımda ilham perisi değil  GEÇİM SIKINTISI VAR

GÖNÜL MORSÜNBÜL- ÖZEL HABER İstanbul Alibeyköy’deki fıskiyeli mısır heykeli ile sosyal medyada yoğun ilgi gören ressam ve heykeltıraş Orhan Albaş, yaptığı açıklamalarla eleştirel bir bakış açısı sunuyor. “Önünden geçen 1 milyon kişiden 800 bini ‘Bu ne ya?’ diyor. Ben de diyorum” sözleriyle yaptığı heykelin evrensel estetik anlayışından uzak olduğunu vurgulan Albaş, “Resim, sanat, estetik, zarafet, kadın, sevmek, sevilmek günah… Ne bekliyorsun? Böyle bir yerde ben mısır heykeli yapmışım. Daha ne istiyorsun?” sözleriyle Türkiye’deki sanatın ve sanatçının sosyo- ekonomik bağlamını sorguluyor.

Sanatın toplumdaki yeri üzerine derinlemesine bir tartışma başlatan ressam ve heykeltıraş Orhan Albaş ile Türkiye’de sanatın değeri ve sanatçıların yaratım sürecinde yaşadıkları sorunlar üzerine konuştuk.

‘ÇOK ŞAKACISINIZ’ DEDİ, OYSA...

1971 yılında Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde doğan Albaş, hayatın yükünü henüz çocukken taşımaya başladığını söylüyor. Anadolu’da yoksul insanların çocuklarına sahip çıkamadıklarına dikkat çeken Albaş, “Anadolu’da iki tür çocuk vardır: İyi olmak isteyen bir de kaderine isyan eden çocuk. Ben iyilerden olmak istedim” diyor. 30 yaşında İstanbul’a gelen sanatçı Albaş, bir sanatçı olarak yaşadığı zorlukları şu sözlerle açıklıyor: “Param yoktu, evim kiraydı, 3 çocuk… Tek bildiğim iş var, sanatım. Bir belediye başkanı sordu: ‘Bu resimleri nasıl yapıyorsunuz, sırtınızda bir ilham perisi mi var?’ Yok dedim, sırtımda 3 çocukla bir kadın var; resim yapmak zorundayım. ‘Çok şakacısınız’ dedi. Şaka yapmak gibiydi her halim. Berbere gidecek param yoktu, uzayan saclarımı her gittiğimde 2 kat para isteyen berber yüzünden kestiremedim. İnsanlarsa tarz yapıyorum sandı.” Mısır Heykeli ile gündeme gelmesini tesadüf olarak görmediğini belirten Orhan Albaş, “Söylemlerim de davranışlarım da Türkiye’nin gerçeği olan büyük bir şaka gibidir” diyor.

SANATÇI OLARAK GEÇİNMEK İMKANSIZ

Türkiye’de ressam ve heykeltıraş olarak nitelikli bir yaşam sürdürebilmenin oldukça istisnai bir durum olduğuna dikkat çeken Albaş, “Ailenizden zenginseniz bu ihtimal güçlü olabilir. Ancak sıfırdan başlayan bir insanın resim, heykel yaparak bu ülkede geçinebilmesi oldukça zordur. Öğretmen veya akademisyen olarak düzenli bir maaşla çalışmıyorsanız sanatçı olarak bu piyasada var olabilmeniz oldukça zordur. Sanatçı adı altında birçok taviz vermeniz gerekebilir. Türkiye’de ressam veya heykeltıraş olarak yaşamınızı idame ettirmeniz zorun ötesinde imkansızdır. Tesadüfen birkaç kişi belki kurtulur. Diğerleri bu zulmü her türlü yaşayacaktır” diyor. Albaş’ın bu açıklamaları Türkiye’de sanatın ekonomik gerçekliği üzerine düşünmemizi sağlıyor.

TEK BİR AKIL YÖNETİYOR

Türkiye’de yaşanan tüm sorunların ana kaynağının tek bir akıl tarafından yönetilmek olduğuna dikkat çeken Albaş, şunları söylüyor: “Bu ülkede bir akıl inşa edilmiş. Tek bir akla göre bütün akıllar bağlanmış. Herkes o akla göre hareket ediyor. Bu akıl nasıl bir akıl? bunu sorgulamak gerekiyor. Bu ülkede bir akıl var ve bu akılın takıldığı yer tarikatlardır. Oy deposu olan bu tarikatların İslam’la alakası olmayan uydurdukları ana fikir, tek bir fikirde toplanıyor ve her akıl sahibi o aklın yolundan işlerini ve hayatlarını o tek akla göre düzenliyor. Herkes öğretilen o akla göre davranıyor. Ona göre sanat yapıyor, ona göre ticaret yapıyor, ona göre alıyor, veriyor... derken ülke bugün kaosta. Demokratik, laik bir ülke olmaktan çıkmış durumda. Bu yüzden her şey tarumar olmuş vaziyette. Bunun içinde sanat da var eğitim de var, kültür de var, yargı da var...

GERİLEMEKTE OLAN BİR ÜLKEYİZ

Türkiye’deki toplumsal yapının eleştirisini yapan sanatçı, insanları beş ana gruba ayırıyor ve çoğunluğun yoksulluk ve cehalet içinde yaşadığını vurguluyor. Sanatın, toplumun ruhunu besleyen bir unsur olduğunu belirterek, “Bir millet sanat yapmıyor, sanattan anlamıyorsa zarafeti, nezaketi yoktur” diyor. Öte yandan sanatın ve eğitimin, toplumların geleceğini şekillendirecek en önemli unsurlar olduğunu savunan ve Türkiye’deki mevcut durumu eleştiren Albaş; tarikatçı aklın, bu ülkeyi son sürat geri götürdüklerini bu nedenle gelişmekte olan değil, gerilemekte olan bir ülke olduğumuzu belirtiyor.

GEÇİM DERDİ DAHA BASKIN

“Türkiye’de sanatı yorumlama biçimi helal- haram noktasını geçmez” diyen Albaş, çoğunluğun muhafazakar kesimlerden oluştuğu toplumlarda bireylerin bilinç altına resmin günah, sanatın ise haram olduğu bilgisinin yüklendiğini söylüyor. Orhan Albaş, bu tarz toplumlarda sanatçıların sanat eseri üretmekten önce hayatta kalma mücadelesi verdiklerine dikkat çekerek, “Günah ve haram denilerek ‘yasaklanan’ bir şeyin üreticisi, yaratıcısı olarak var olmaya çalışıyorsunuz. Tabi ki her ressam veya sanatçı aynı koşullara sahip olamıyor. Aileden zengin değilseniz, devlet memuru değilseniz, nasıl hayatta kalacaksınız? Dolayısıyla yaptığınız eserleri insanların beğenisine göre yapmak zorunda kalıyorsunuz. Biri diyor ki ‘Annemin resmini yap’, yapıyorsunuz. Başka biri diyor ki ‘Babamın resmini yap’ yapıyorsunuz. Böyle böyle hayatta kalıyorsunuz. Öte yandan evrensel normlara uygun sanat eserleri ortaya koyamadığınızı görüyorsunuz. Geçim derdi daha baskın oluyor.”

HİÇBİR ESERİMİ BEĞENMİYORUM

Evrensel normlara uygun sanat eserleri üretecek koşullara sahip olmadıklarına vurgu yapan Albaş, “Mısır Heykeli videomda söylediğim gibi, ben de üretilen heykelleri gördüğümde ‘Bu ne ya?’, ‘Yaptım ama ben de beğenmedim’ diyorum. Çünkü evrensel normlara uygun bir sanat eseri üretecek koşullara sahip değiliz. Bu koşullara sahip olmadığımız için de ben ve benim gibi heykeltıraşlar özgün eserler üretemiyoruz. Hangi eserini beğeniyorsunuz diye sorarsanız, hiçbir eserimi beğenmiyorum. Yaptığım heykellerin birçoğu akademik olmadığı için ‘Beğeniyorum’ desem yalancı olmuş olurum. Bu heykeller toplumun genel beğenisine sunulan ürünler. Akademik desen değil, sanatsal desen değil, toplumu yükseltecek değerlere sahip desen değil...” Türkiye’de yapılan heykellere yönelik eleştirilere değinen Albaş, “Belediyeler biz sanatçıların fikirlerinden ziyade toplumun beğenilerine göre bir şeyler yapmamızı istiyor. Biz hayalimizi değil, belediyeler ne sipariş ediyorsa onu yapıyoruz. Bunlar sanatsal eserler değil. Daha çok figüratif ürünler; yani mısır gibi, elma gibi, armut gibi... Belediyelerin sanattan anlamak gibi bir lüksü ve çabası da yok. Belediye bünyesinde kültür sanat müdürleri var. O kültür müdürleri de çoğunlukla güzel sanatlar mezunu değiller. Onlar ne istiyorlarsa, biz sanatçılar da geçimizi sağlamak adına onların istediklerini yapmak zorunda kalıyoruz.”

DAYAK YEMEMEK TEMEL ŞİARIM

Türkiye’de bırakın sanatçı olmayı, insan olarak bile kalmanın zorluklarından bahseden Albaş, “Bu ülkede kedi olmak, köpek olmak, ağaç olmak bile bahtsızlık. Kaldı ki sanatçı olmak...” diyor. Türkiye’de sanatçıların evlerine astıkları resimler nedeniyle aileleri tarafından bile tepki gördüklerini belirten sanatçı Albaş, “Toplumun geneli bizim evimiz gibidir. Bu yüzden biz akademisyenler veya sanatçılar olarak evimize koyamadığımız resimleri, kamusal alanlarda da paylaşamıyoruz. Paylaştığımızda da çoğu zaman olumlu tepkiler alamıyoruz. Müzik, resim, heykel gibi sanatla uğraşan kişiler toplum tarafından çoğu zaman farklı argümanlarla örneğin, dinsizlikle, inançsızlıkla suçlanabiliyorlar. Toplumun zihin dünyasından farklı olduğunuzda dışlanırsınız. Sanatçılar için dayak yememek çok önemlidir. Bedri Baykam’ın bıçaklanması, Feshane’deki ressamların dövülmesi utanç vericidir. Benim en büyük şiarım dayak yememektir.”

BU ÜLKEDE ÖZGÜRLÜKTEN BAHSEDEN ŞAKACIDIR

Bir sanatçı olarak özgürlük hakkında değerlendirmelerde bulunan Albaş, “Özgürlük havada uçan kuşlar içindir, kimse bir kuşu köşeye sıkıştıramaz. Bizim kanatlarımız yok, bu ülkede özgürlükten bahseden de şakacıdır. Kötülük tutsak etmiş, bir bulaşıcı hastalık gibi her yeri sarmış” diyor. Genç sanatçılara bir an önce yabancı dil öğrenerek yurt dışına çıkmalarını tavsiye eden sanatçı Orhan Albaş, “Bu gerçekçi bir tavsiyedir. Çünkü Türkiye’de yaşarsanız çok zorluk çekersiniz. Bu zorluklar kaldırılabilir durumda değil. Sıkıntılar haddinden fazla çoğaldı. Bizim yapmamız gereken çocuklara ve gençlere yabancı diller öğretip onları sanatla, bilimle buluşturmak. Yurt dışında birçok imkana ulaşmak, kendini geliştirmek ve nitelikli bir yaşam sürdürmek ülkemize nazaran çok daha kolay. Bak elin yabancısına evlatlarına neler bırakmış; İlim, bilim, inovasyon fabrika... Bizimkiler ise tarikat ve cemaat…

İZMİR’DE HEYKEL YAPMAK İSTİYORUM

İzmir’de de bir eseri olmasını çok istediğini söyleyen Albaş, “İzmir, çağdaş, modern, laik şehirlerimizden biri. Doğası, insanı, bakış açısı... İzmir yaşamak isteyip de yaşayamadığım, güzel insanların memleketidir. İzmir 20 yıldır cezalandırılıyor. İktidar oy alamadığı için İzmir’i yok sayıyor. Bu nedenle İzmir, kurtuluş mücadelesini, kurtuluş savaşını hala vermektedir. İzmir’de doğru heykeller olduğunu biliyorum. Tabi ki İzmir’de bir eserim olsun isterim. İzmir’den teklif alırsam seve seve bir heykel yapmak isterim” diyor.

KİMSENİN ZAMANINI ÇALMAK İSTEMİYORUM

İstanbul’un Gaziosmanpaşa ilçesinde Küçükköy’de, Eflin Sanat Merkezi adlı atölyesinde toplamda 45 dakikada dünya standartlarında ders verdiğini söyleyen sanatçı Albaş, etkin ve verimli sanat eğitiminin önemine dikkat çekerek sözlerini şöyle tamamlıyor: “Zaman çok kıymetli, gereksiz teferruat bilgisiyle kimsenin zamanını çalmak istemiyorum.”

Kaynak: HABER MERKEZİ

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.