Veli-Der’den Türkiye’nin eğitim raporu

Başkan Turgut Aydın, “Çocuklarımızın laik, kamusal, bilimsel eğitim haklarına ilişkin ülkemiz tarihinin en büyük tahribatı yaşanıyor” dedi

Haber Giriş Tarihi: 17.01.2025 15:48
Haber Güncellenme Tarihi: 17.01.2025 16:08
Kaynak: HABER MERKEZİ
Veli-Der’den Türkiye’nin eğitim raporu

AYSELİN UZUN - Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) İzmir 2 Nolu Şubesi Karşıyaka’da gerçekleştirdikleri basın açıklamasında, “Çocuklarımız proje değil, ülkemizin geleceğidir” sloganları atarak laik, bilimsel, eşit ve parasız eğitimin önemine dikkat çekti.  Ayrıca  Türkiye’de son yıllarda örgün eğitim dışına çıkan öğrenci sayısında bir artış gözlemlendiğini de belirten Veli-Der İzmir 2 Nolu Şube Başkanı Turgut Aydın, “Eğitim dışına çıkan öğrenci sayısı mesleki eğitim merkezleri ve açık öğretim ile birlikte 1 milyon 578 bin 941’e ulaştı. Okul dışına çıkışın temel nedeni ise artan yoksulluk. Eğitim dışındaki öğrenci sayısı son 3 yılın en yüksek seviyesine çıktı” bilgisini aktardı. 

SON 3 YILIN EN YÜKSEK ORANI

Ülkemizde eğitim alanında meydana gelen tahribatın boyutuna vurgu yapan Başkan Aydın, okul dışındaki öğrenci sayısının son 3 yılda en yüksek seviyeye ulaştığını dile getirdi. Aydın, “Çocuklarımızın laik, kamusal, bilimsel eğitim hakkı ve eğitim emekçilerinin haklarına ilişkin ülkemiz tarihinin en büyük tahribatı yaşanıyor. Genel seçim sonrası eğitim alanına ilişkin kesintisiz yeni bir adım atılıyor. Atılan her adımda kaybeden eşit, parasız, nitelikli, kamusal, bilimsel eğitim, kaybeden çocuklarımız ve geleceğimiz oluyor. 2023-2024 eğitim-öğretim yılında örgün eğitim dışına çıkan öğrenci sayısı mesleki eğitim merkezleri ve açık öğretim ile birlikte 1 milyon 578 bin 941’e ulaştı. Okul dışına çıkışın temel nedeni ise; Artan yoksulluk. Eğitim dışındaki öğrenci sayısı son 3 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Saha araştırmaları çocukların okul dışına çıkmasının temel nedenleri olarak ekonomik krizi, çocuk yaşta işçiliğin, çocuk yaşta evliliklerin yaygınlaşmasını, kamusal eğitim yokluğundan ve protokollerden kaynaklı çocukların tarikat gibi köktenci yapılara mecbur bırakılması, sosyal devletin sorumluluğu olan ancak karşılanmayan hizmetlerin çocuklar eliyle gerçekleştirildiğini gösteriyor. MEB 2024 verileri ile eğitimden erken yaşta ayrılma her kademede artıyor, özellikle ortaöğretim döneminde daha da hızlanıyor. Eğitim dışına çıkan çocukların yüzde 73,9’u 14-17 yaş aralığında. Okul terkini önlemede acil kamusal önlemler gerekiyor. Yoksulluk sınırı altında geliri olan tüm ebeveynlerin çocuklarına her ay düzenli maddi eğitim desteği sağlanmalıdır. Ücretsiz okul yemeği, ücretsiz temiz içme suyu yaşama geçirilmeli, okula ulaşım tüm çocuklar için ücretsiz sağlanmalıdır.

İKİLİ EĞİTİM SORUNU DEVAM EDİYOR 

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “İkili eğitim” e ilişkin verilen sözlerin tutulmadığını söyleyen Aydın, “Son 23 yılda MEB tarafından sıklıkla dillendirilen ikili eğitime mutlaka son verileceği sözü idi. Bakanlık tarafından verilen sözlere rağmen derslik sayıları azalmakta ve ikili eğitim devam ettirilmektedir. İlkokulda öğrencilerin yüzde 42,5’i, ortaokulda yüzde 35,6’sı, imam hatip ortaokulunda yüzde 11,6’sı, genel ortaöğretimde yüzde 7’si, mesleki ve teknik ortaöğretimde yüzde 1,9’u imam hatip liselerinde yüzde 0,8’i ikili eğitimle okula devam etmektedir. Çocukların eşit ve nitelikli eğitim hakkı açısından yeterli okul inşası planlanmalı, hayata geçirilmeli, tercih edilmeyen okul türleri akademik eğitim veren okullara dönüştürülmelidir”diye konuştu. 

EĞİTİME YETERLİ BÜTÇE AYRILMALIDIR

“MEB’nın 2025 yılı bütçesi 2 trilyon 186 milyar lira olarak açıklandı. Bunun yüzde 80,1’i eğitim emekçilerine yönelik harcamaları karşılıyor” diyerek sözlerine devam eden Aydın, eğitime ayrılan bütçenin yetersizliğine dikkat çektiği konuşmasında: “9.7’si sermaye giderleri, yüzde 0,03’ü sermaye transferleri, yüzde 8’i mal ve hizmet giderleri, yüzde 2,2’si ise cari transferlere ayrılıyor. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ ne göre nitelikli eğitim hedefi için eğitime ayrılan kamu kaynakları kamu harcamalarının yüzde 15-20’si oranında olmalıdır. Ancak 2025’te bu oran ülkemizde yüzde 9,9’dur. Eğitime yeterli bütçe ayrılmamıştır ve son derece yetersiz olan MEB bütçesi enflasyon karşısında hızla erimektedir. Eğitime ayrılan bütçe güncellenmeli, eğitime yeterli bütçe ayrılmalıdır”dedi. 

EĞİTİM HAKKI TASARRUF GEREKÇESİ OLAMAZ

Okullarda başta temizlik ve güvenlik olmak üzere temel ihtiyaçların karşılanmadığını belirten Aydın, “Okulları kapatılan köy çocuklarının taşımalı eğitimle okula erişimine de tasarruf gerekçesi ile sınırlama getirildi. Kademeli olarak tüm okullarda yaygınlaştırılacağı açıklanan okul yemeği uygulamasından tasarruf gerekçesi ile vazgeçildiği açıklandı. Yine tasarruf gerekçesi ile yaygın eğitim kursları sınırlandırıldı. Özel eğitim gereksinimi olan çocuklarımızın kursları, okul dışına çıkarılarak öğrencilerin eğitime erişim hakları ellerinden alındı. Tasarruf gerekçesi ile eğitim-öğretim yılının başından itibaren yeterli öğretmen ataması yapmamak için sınıfların birleştirilmesi yoluna gidildi. Kalabalık sınıflarla çocuklarımızın nitelikli eğitim hakkı ellerinden alındı. Eğitim kamusal bir hak olmaktan çıkarıldı. Tasarruf gerekçesi ile kamusal eğitim hakkının ihlali olan tüm uygulamalar geri çekilmelidir” şeklinde konuştu.

ÜCRETSİZ OKUL YEMEĞİ, ÜCRETSİZ SU

Ücretsiz okul yemeği; pandemi, artan yoksulluk ve depremle birlikte ülkemizin en temel ve en acil gündemlerinden biri haline geldiğini söyleyen Aydın, “Eurostat tarafından 2021’de yapılan araştırmada Türkiye’de çocukların yüzde 45,2’sinin yoksulluk riski altında olduğu açıklandı. Bu oran 2015’ten itibaren artarak devam ediyor. TÜİK 2022 verilerinde üç çocuktan biri (yüzde 35,3)  ciddi maddi yoksulluk, yetersiz beslenme sorunu yaşıyor. Gıda enflasyonu OECD ortalamasında 2023’te yıllık yüzde 7 artarken, aynı oran Türkiye’de yüzde 72 arttı. Yoksulluğun, yetersiz beslenmenin en acı sonucu ise bebek ve çocuk ölümlerini arttırmasıdır. Obezite ve kötü beslenmeye bağlı bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların yaygınlaşması da sağlıksız beslenmenin sonuçlarındandır. Okul yemeğinin akademik başarıyı arttırdığı, okul terkini azalttığı, kız çocuklarının okullaşma oranını yükselttiği, çocukları psikolojik olarak desteklediği bilimsel bir gerçektir. Okullarda içme suyuna erişim, kontrol-izleme sistemleri bulunmamakta, suyla bulaşması olası toksik kirletici sayısı çok fazladır. Okullarda, okul su sistemleri, toksik kimyasal maddeleri tutma kapasitesine sahip arıtma/filtreleme sistemleri kurulmalı, okulun uygun noktalarına yapılacak çeşmeler ile çocukların suya erişimi sağlanmalıdır. Ücretsiz okul yemeği programı ve su tüm çocuklar için acilen hayata geçirilmelidir” açıklamasında bulundu. 

OKUL ÖNCESİ PARASIZ VE ZORUNLU OLMALI 

Geçtiğimiz yıl okul öncesi eğitime ulaşan öğrencilerin yüzde 12 düşerek yüzde 73’e gerilediğini vurgulayan Aydın, “Temel nedenlerinden biri 14 Ekim 2023 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan MEB Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişikliktir. Bu yönetmelikle okul öncesinde katkı payı alma düzenlendi. Okul öncesi eğitimin parasız ve zorunlu olmamasından kaynaklı yoksulluğun artışı ile birlikte okul öncesi eğitime erişebilen çocukların oranı hızla azalıyor. Okul öncesi eğitim tüm çocukların hakkıdır. Ücretsiz ve zorunlu olmalıdır” şeklinde konuştu. 

İMAM HATİPLEŞTİRMEYE SON VERİLMELİ

Türkiye’de zorunlu imam hatipleştirme politikası ve yoksulluk nedeniyle örgün eğitimin dışına çıkıldığını belirten Aydın, “Sınav sistemi zorunlu bir okullaşma politikası uygulaması haline getirildi. Her geçen yıl merkezi sınavla öğrenci alan okullar içersin de imam hatip ve meslek liselerinin oranı arttırıldı. Son adımla 66 akademik lise merkezi sınavla öğrenci alan proje okulu kapsamından çıkarıldı. 13 ilde merkezi sınavla girilebilecek tek bir Anadolu Lisesi bırakılmadı. Çocuklar zorunlu imam hatip veya zorunlu meslek lisesi seçeneksizliğine ya da özel okula gitmeye mecbur bırakılıyor. İmam hatipler, yüzde 30 ile okul terkinin en çok arttığı yerler oldu. İmam hatiplerdeki 3 çocuktan biri zorunlu imam hatipleştirme politikası ve yoksulluk nedeniyle örgün eğitim dışına çıkıyor. Genel ortaöğretimde bu oran yüzde 18,5, mesleki ve teknik ortaöğretimde ise yüzde 28,5. MEB ve siyasi iktidar rejimin ve sermayenin ihtiyacı için çocukları imam hatip ve mesleki eğitime zorunlu bırakıyor. Çocuklar bu dayatmaya tepkisini okulları terk ederek gösteriyor. Her çocuğun istediği okul ve okul türünde eğitim görme hakkı vardır. Akademik eğitim veren liselerin sayısı arttırılmalı, tercih edilmeyen okul türleri akademik liselere dönüştürülmelidir” diye konuştu. 

MESEM SONLANDIRILMALI

MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) uygulamasının çocukları okuldan koparmanın, çocuk işçiliğini yaygınlaştırmanın ve çocuk işçiliğini gizlemenin aracı haline getirildiğini söyleyen Aydın, “Haftada bir gün okulda, 4-5 gün işletmelerde, organize sanayi bölgelerinde çalıştırılan çocukların yaşadığı gerçek; okulla bağlarının kalmadığı, haftanın 6 hatta 7 günü ağır ve esnek çalışma koşullarında uzun saatler çalıştırıldıkları, çocukların çalışırken yaralandığı, iş cinayetlerinde yaşamlarını kaybettiği yerler haline geldi. Yoksulluğun çaresizliği sonucu, çocuklar asgari ücretin üçte biri bir ücrete olarak okullarını bırakmaya teşvik edilmektedir. Kamu kaynakları kamusal eğitim için, çocukların okula erişim hakları için kullanılmalı, MESEM sonlandırılmalı, ücret olarak verilen rakamlar çocuklara burs, maddi eğitim desteği olarak verilmeli, çocukların okullara geri dönüşü sağlanmalıdır” dedi. 

EĞİTİM TARİKATLARA DEVREDİLEMEZ

MEB’in kamusal sorumluluğunu hiçbir isim adı altında hiçbir yapıya devredemeyeceğine değinen Aydın, “MEB’in uzun yıllardır kamu hizmeti olan eğitimi protokoller, iş birlikleri eliyle vakıf, dernek adı altında tarikatlara, ülkü ocakları gibi yapılara ve sermayeye devretmektedir. Bu protokoller sonucunda bu yapılar okullarda kurs, yarışma, seminer, kamp, sosyal sorumluluk programları adıyla siyasal, ideolojik çalışmaları veya çocuğun ihtiyacını esas alan değil sermayenin ihtiyacının esas olduğu her tür çalışmayı sürdürmektedir. Milli Eğitim mevzuatı ve yargı kararları kamu hizmetinin kamu görevlileri tarafından üretilmesi gerektiğinin açıkça altını çizmesine rağmen kamu hizmeti ilkeleri ve yargı kararları da yok sayılmaktadır. MEB kamusal sorumluluğunu hiçbir isim adı altında hiçbir yapıya devredemez. İmzalanan tüm protokol ve iş birlikleri iptal edilmelidir” şeklinde konuştu. 

SEÇMELİ ADI ALTINDA DİN DERSLERİ

Genel seçim sonrasında çıkarılan yönetmelikle birlikte okullarda zorunlu derslerin azaltılarak seçmeli derslerin haftalık ders dağıtım çizelgelerindeki ağırlığının artmasına vurgu yapan Aydın, “Seçmeli dersler kategorileri içerisindeki dini içerikli derslerin sayıları ve ders saatleri de artırıldı. Bazı okul idarelerinin baskıya varan yönlendirmeleriyle öğrenciler dini içerikli dersleri “seçmeye” zorlanmaktadır. Ders seçim dönemleri vakıf, dernek adı altında tarikat yapılarının da müdahil olduğu bir dayatmaya dönüştürülmektedir. Seçmeli adıyla zorunlu dini içerikli ders dayatmasına son verilmeli; Her öğrencinin ilgi, istek ve yeteneğine göre özgürce istediği dersleri seçme olanağı tanınmalıdır” ifadelerini kullandı. 

EĞİTİMDE PİYASALAŞMAYA HIZ VERİLDİ

Özel okul adı altında eğitimde piyasalaşmaya gidildiğini belirten Aydın, 

“Milli Eğitim Bakanının kamuoyuna yansıyan açıklamalarında ‘Özel okullara, özel öğretim kurumlarına sınırlama getireceğiz’ açıklaması geçtiğimiz eğitim döneminde en çok konuşulan başlıklar arasında yer aldı. Ancak 3 Ocak 2025 tarihinde özel öğretim kurumları yönetmeliğinde yapılan değişiklikle bir sınırlamanın aksine, eğitimin piyasalaştırılmasına artırıldı. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında özel okulların kamu okullarına oranı yüzde 2 iken bugün yüzde 24’le Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Özel okul mevzuatında yapılan yeni düzenlemeyle, özel okul sahiplerinin okul ücretlerine sınırsız zam yapabilmesinin de önü açılmış oldu. Yönetmelik eliyle bir kez daha özel okul sahiplerine ne istedi ise verildi. Bu yönetmelik değişikliği ile MEB; bir kez daha kamusal, parasız eğitimden, velilerden, öğrencilerden, öğretmenlerden yana değil, sermayeden, özel okul sahiplerinden yana olduğunu göstermiştir. Yönetmelik geri çekilmeli, eğitimin piyasalaştırılmasına son verilmelidir” dedi. 

ÇEDES YAYGINLAŞTIRILIYOR

ÇEDES’in hem özel hem de devlet okullarında yaygınlaştığını söyleyen Aydın, “Özel öğretim kurumları yönetmeliğinde eğitimde piyasalaştırmayı hızlandıran “özel rehberlik ve psikolojik danışma merkezleri” eliyle çok sayıda protokol ve yönetmelikle ve ÇEDES’le (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) yaygınlaştırılan manevi danışmanlık, eğitimin dinselleştirilmesi uygulamalarının da yaygınlaştırılacağı amaçlanmaktadır. ÇEDES ve benzer uygulamalar biz velilerin, öğretmenlerin eylemlerine, itirazlarına rağmen tüm eğitim kurumlarında çocuklarımızın laik, bilimsel eğitim hakkı hedef alınarak sürdürülmektedir” ifadelerini kullandı. 

YAZ SAATİ UYGULAMASI SON BULMALI

Enerji tasarrufu gerekçesi ile hayata geçirilen kalıcı yaz saati uygulamasının çocukların fiziksel ve akademik gelişiminde telafisi imkansız bir yıkıma yol açtığının altını çizen Aydın, “Karanlıkta başlayan ve ikili eğitimle birlikte karanlıkta sonlanan eğitim çocuklarımızın güvenliğini de riske atmaktadır. Çocuklarımızın fiziksel, zihinsel gelişimi için, her günü karanlıkta güvenlik kaygısı ile yaşamamaları için kalıcı yaz saati uygulamasına son verilmelidir” diye konuştu. 

ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMALI

Nitelikli eğitim için öncelikle eğitmenlerin haklarının göz ardı edilmemesi gerektiğini söyleyen Aydın, “2023-2024 eğitim-öğretim yılında yalnızca 71 ilde ücretli öğretmen sayısı 66 bin 780’di. Norm kadro ihtiyacı ise 69 ilde 91 bin 484’tü. Emekli öğretmen sayısı ise 23 bin oldu. Yalnızca bu rakamlar üzerinden dahi en az yüz bin öğretmen ataması temel ihtiyaç iken yirmi bin atama yapacağı açıklandı. Çocuklarımız öğretmensiz bırakıldı. Nitelikli eğitim hakkının temel ilkesi eğitimde süreklilik ilkesi iken ücretli, sözleşmeli güvencesiz çalışma olağan hale getirildi. Nitelikli kamu hizmeti ancak kamu emekçilerinin, öğretmenlerin insanca yaşanacak bir ücret ve güvenceli çalışma hakkı ile mümkün iken öğretmenler açıklanan rakamlarla yoksulluk hatta açlık sınırının altında yaşama koşulları ile baş başa bırakıldı. Kariyer basamakları ile eşit işe eşit ücret, öğretmenliğin bir uzmanlık alanı olduğu ilkesi yok sayıldı. Mülakat, Milli Eğitim Akademisi, Akademik kurul ile liyakat ilkesi, öğretmenlerin en temel hakları ve eğitim fakültelerinin varlığı, işlevi ortadan kaldırıldı. Çocuklarımızın nitelikli eğitim hakkı için en az yüz bin öğretmen ataması yapılmalıdır. Mülakat, akademi uygulamalarına son verilmelidir. Eşit işe eşit ücret temel ilke olmalı, kariyer basamakları uygulamasına son verilmeli, hiçbir öğretmen yoksulluk sınırı altında çalıştırılmamalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal edilmeli, öğretmenlerin hakları söz, karar süreçlerinde öğretmenlerin olduğu bir süreçle güçlendirilmelidir” açıklamasını yaptı. 

LAİK KAMUSAL EĞİTİM MÜCADELESİ

Çocuklarımızın laik, kamusal eğitim hakkını kaybettiğimiz her gün aynı zamanda umutlarımızı ve ülkemizin geleceğini kaybettiğimizi vurgulayan Aydın, “Tüm velileri, laik, kamusal eğitim hakkına sahip çıkan herkesi çocuklarımız için sürdürdüğümüz eğitim hakkı mücadelemizi güçlendirmeye çağırıyoruz. Laik, kamusal eğitimi kazanmak; çocuklarımızın gelecek yaşantılarını değiştirme umuduna umut olma ve memleketimizin geleceğine sahip çıkma mücadelesini güçlendirmek ülkenin her yerinde bir araya gelmemiz ile mümkün olacak” dedi.

Kaynak: HABER MERKEZİ

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.