Bir yıl arayla iki kitap
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ Türk Dili ve Edebiyat Öğretmenliğinde 32’nci yılını dolduran Yazar Akın Ersöz, bu yıllar içerisine iki adet kitap sığdırdı. Birer yıl arayla biri öykü diğeri roman türünde eser veren yazarın son kitabı “Gizemli Mektuplar” kısa bir süre önce raflarda yerini aldı. İlk kitabı “Aşina Karşılaşmalar” ile çıkışını yapan yazar, “Gizemli Mektuplar” ile de ciddi bir okur kitlesine ulaştı. İçeriği ile dikkat çeken kitap Mühür Yayınları’ndan çıktı. Şimdilerde Ersöz, yeni bir kitap hazırlığı içerisinde. Kendinizden söz eder misiniz? Samsunluyum. 32 yıllık Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim. Öğretmenliğe Rize'nin Çamlıhemşin İlçesi’nde başladım. Üç yıl sonra Bitlis'in Güroymak İlçesi’nde görev yaptım. Bir yıl da Ankara’da bulundum. Yaklaşık beş yıl süren gurbet yaşamından sonra yıllardır Samsun’da görev yapıyorum. Sekiz yıldır da mezun olduğum Samsun 19 Mayıs Lisesindeyim. Evliyim ve iki çocuğum var. Yazıyla olan maceranız nasıl başladı? Yazının içinde doğdum. Babam da edebiyat öğretmeni ve şairdir. Yayınlamış şiir kitabı var. Belki bende ona bir öykünme ya da benzeme isteği olabilir. Babamın dergilerde de yazılarını görüyordum. Ama bana bu bilinçli olmamış gibi geliyor. Üniversite son sınıfta yazdığım bazı yazılar Ankara'daki dergilerde yayınlanınca sonrası geldi. Tiyatroculukta “Sahne tozu yutmak” gibi bir deyim var, onun gibi işte. Dergiler bu konuda pozitif anlamda tetikliyor. Nasıl edebi akımlar dergiler etrafında şekillenmişse, yazan kişiyi motive ediyor. Yazmaya çok önce başladım ama yayımlanmasıyla profesyonellik kazanmışım gibi düşünüyorum. Öncesini de çok fazla saymıyorum. İlk eserlerinizi üretmeye ne zaman başladınız? İlk kez 1989 yılında Amasya Taşova’daki bir gazetenin eki olan Kültür-Edebiyat’ta yazılarım yer aldı. Uzun bir zaman o dergiye yazılar gönderdim. Mayıs 1990’da yazı yolculuğuma yeni bir pencere açıldı. Bir dönem İzmir’de de yaşamış yazar Metin Kökten’in öncülüğünde yayınlanmaya başlayan ve Çaltı’dan uzun bir zaman sonra Samsun’un ilk edebiyat dergisi Kuzeysu’nun hem yazarı hem yayın kurulu üyesi hem de düzeltmeni oldum. Bu arada üç-dört sayı yazar Zekeriya Çavuşoğlu’nun çıkardığı Samsun Sanat dergisinde yazılarım yayınlandı. Nisan 1991’de yazı serüvenime Barbar Mizah dergisi girdi. Karikatürist arkadaşlarım Erhan Yaşar Babalık, Murat İlhan, Mehmet Gölebatmaz ve Sönmez Yanardağ çıkaracakları dergiye davet ettiklerinde şaşırdım. Ben Cin Ali çizmekten öteye çizgi becerisi olmayan bir kişiyim. Ekonomik nedenlerden dolayı uzun soluklu olamayıp üç sayı çıkan derginin çıkış yazısını ben yazmıştım. Ayrıca mizah öyküleri de yazdım dergiye. Yazıya ara vermiyor ve az da olsa üretiyordum. Gezi yazıları, Samsun’a dair yazılar, öyküler çeşitli dergilerde yayınlandı. Samsun Eğitim Platformu, Samsun Kültür ve Sanat bunlardan bazıları. Temmuz 2015’ten sonra yazı yolcuğuma Edebiyat Nöbeti ivme kazandırdı. Celal Karaca’yı Kuzeysu’dan tanıyordum. Dergi çıkarmaya soyunması bu işi Bafra’da yapması alkışlanacak bir çabaydı. Dergiyle organik bağım olmasa da elimden geleni yapmaya çalışıyorum. İnanıyorum ki bu günlerde üç yaşını dolduran Edebiyat Nöbeti yazın dünyamızın önemli dergilerindendir. NEDEN ÖYKÜ VE ROMAN Birçok yazım türü varken neden öykü ve roman türlerini seçtiniz? Hemen her gencin yaptığı gibi lise sıralarında şiir yazma hevesim vardı. Önce babamın şiirlerini okuyunca sonra Türk edebiyatının Nazım Hikmet gibi, Orhan Veli gibi, Cahit Sıtkı gibi, Ahmet Arif gibi çok sevdiğim şairlerinin şiirleriyle tanışınca şiir türünde okur olarak kalmanın doğru olacağı yargısına vardım. Öğretmenliğimin ilk günlerinden başlayarak günlük tuttum. Rize’nin dağlarında, Bitlis’in yaylalarında, seyahatlerimde günlüklerim arkadaşım oldu. Bazen o günlüklerden, anılardan durum öyküleri oluştu. Bugün hala yolculuklarımda günlük tutarım. Kısaca yazmaya öyküyle başladım. İlk kitabım olan “Aşina Karşılaşmalar” çoğu o günlüklerden beslenen öykülerden oluşuyor. Roman türüyle tanışmam “Aşina Karşılaşmalar” kitabımdaki bir öyküyü kısa roman oluşturma çabasıyla başladı. Kısaca benim ilk göz ağrım öyküdür. Bize ilk kitabınız Aşina Karşılaşmalar’dan söz eder misiniz? Aşina Karşılaşmalar kitabı nasıl oluştu? Geçen yıl çalıştığım okulda kültür-edebiyatla yakından ilgilenen edebiyat öğretmeni arkadaşım Şenol Akgün'le sohbet ederken ona takıldım ve “Sen şiir yazıyorsun biliyorum, ben de öykü yazıyorum. Gel ortaya çıkaralım, birbirimizin yazılarını değerlendirelim” dedim. O şiirlerini gün yüzüne çıkarmadı ama benim yazılarımı büyük bir titizlikle inceledi, değerlendirdi. Uzun konuşmalar gerçekleştirdik. Şenol, “Sen uygun görürsen kitabın adını da Aşina Karşılaşmalar düşündüm” dedi. Dosyada önce 40 civarında öykü vardı. Daha sonra bu sayı 22'ye düşürüldü. Araya yaz tatili girdi, dosyanın üzerinde yine çalıştım. Bekleme devresindeyken şair-yazar Zekeriya Çavuşoğlu “Ne bekliyorsun?” deyip yayıneviyle görüştü. Beklentim, rahat okunacak bir kitap olmasıydı. Hazırlıklar kafama yattığı gibi olunca, “Tamam” dedim. Kitabı elime aldığımda çok mutlu oldum. Bir taraftan da dahası olması için itici bir güç. Okunsun ve insanlar bir şeyler söylesin istiyorsun. Ankara'da, İstanbul'da ve İzmir'de önemli kitapevlerinden başka şehirdeki arkadaşlarım gidip kitabımı alabiliyor. Bu da beni çok mutlu ediyor. Öykülerinizde hangi tekniği kullanıyorsunuz? Nerelere dokunuyorsunuz? Benim öykü tekniğim durum öyküsü. Ben Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal gibi yaşamdan anları, kesitleri anlatmayı seviyorum. Biraz dil oyunları yapıyor, düz yazıda şiirselliğe yaklaşıyorum. Durum öyküsü tekniği, okuduğu bir cümleden haz alanların daha çok okuduğu bir türdür. Çok güzel geri dönüşler de alıyorum. Yazılarımda sevgiyi, aşkı, kavuşamamayı-kavuşmayı anlatıyorum. İçinde naif insan hikâyeleri var. Kimi zaman otobüs yolculuğu, bir kısmı Samsun'da geçen, başka bir şehirde gelişen ve yine Samsun'da biten bir öykü var. Bitlis ve Rize de var... İnsan ya başından geçenleri ya da tanık olduklarını anlatır. Örneğin Peyami Safa, 9. Hariciye Koğuşu'ndaki genç için “Benim” dememiş ya da Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur'daki Mümtaz için “Benden izler var ama ben değilim” demiş. Benimki de öyle, o ustaların söylediklerine benziyor. Son kitabınız Gizemli Mektuplar yakın bir zamanda raflarda yerini aldı? Bu kitabın içeriğinden biraz söz eder misiniz? “Aşina Karşılaşmalar” adlı öykü kitabım ağırlıklı olarak durum öykülerinden oluşsa da birkaç öyküm merak öğesinin egemen olduğu olay öyküsüydü. İlk kitabımın oluşmasındaki katkılarından söz ettiğim Şenol Akgün arkadaşım kitapta yer alan “Mektupların Gizemi” adlı öykümün roman olarak geliştirilebileceğini birkaç kez söyleyince 2017 yaz aylarında çalışarak bir kısa roman yani novella oluştu. 2018’in ilk aylarında yayınlanan “Gizemli Mektuplar” romanı ilk kez Ankara Kitap Fuarında okurla buluştu. Ben çiçeği burnunda kitabımla Tüyap Karadeniz Kitap Fuarında tanıştım. Samsun dışında Bursa, İzmir gibi büyük kentlerde de okurla buluşan “Gizemli Mektuplar” büyük ilgi topladı. Kitap fuarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? İzmir Tüyap'a katıldınız mı? Katıldıysanız izlenimleriniz nasıldı? İzmir'de nasıl bir okur kitlesi gördünüz? Fuarlar, okurlarla buluşma, yazarlarla tanışma açısından çok önemli. Yaşadığım kentte, Samsun’da dört yıldır Tüyap Kitap Fuarı düzenleniyor. Yalnızca Samsunlu değil Karadeniz’in birçok kentinden okurlar Samsun’a geliyor. Fuarlar adeta bir şölen havasında geçiyor. Bu yargım İzmir için kat be kat geçerlidir. İzmir Kitap Fuarı’na katılmadım ama önümüzdeki yıl İzmir’de olmak istiyorum. Bir yazar olarak varmak istediğiniz, hedeflediğiniz bir uç nokta var mı? Kendinizi şu aşamada nasıl görüyorsunuz? Bir yazar için en büyük mutluluk okunmaktır. Hele hele okuyucu bu eylemini kurdeşen dökmeden mutlu ve rahat bir biçimde yapıyorsa bundan iyisi yoktur. Hepimizin okumaya zevkle başladığımız ancak bitirmekte zorlandığımız kitaplar olmuştur. Ben rahat okunan ve okur deyimiyle “edebiyat parçalamayan” ama tekdüzeliğe de düşmeyen bir yazar olarak tanımlanmak isterim. Yeni bir kitap hazırlığınız var mı? Çocukluğumdan beri seyahat etmeyi, bir yerleri görmeyi severim. Gazetelerde ve dergilerde yayınlanmış gezi yazılarım da var. Bir ara seyahatlerimi kitaplaştırmak istedim ama o kadar güzel kitaplar çıktı ki vazgeçtim. İçinde seyahatlerin olduğu, merak öğesinin öne çıktığı bir roman hazırlığım var. Bakalım 2019 yılı içinde okurlarla buluşabilir mi? Türk insanı olarak sizce yeterince okuyor muyuz? Samsun’da yayınlanan bir dergiyle yaptığım röportajda “Samsun'un edebiyatla olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz?” diye bir soru sorulmuştu. Sizin sorunuz genel anlamda o soruya benziyor. Türkiye'de edebiyat neyse Samsun'da da o. Okumuyoruz, okumama bir hastalık. Samsun'da AVM'leri çıkarıp düşündüğümüzde, nitelikli bir kitapçı dahi yok. Türkiye’nin en popüler kitap mağaza zincirinin birkaç ay önce satıldığını da düşünürsek artık kitap evleri de kalmadı. Aslına bakarsanız tüm sanat alanlarının sergileneceği bir mecra da yok gibi. Edebiyattan geçinen çok küçük bir çevre var. Şiir kitapları çoğu zaman basılamıyor. Öykü ve roman türleri biraz daha şanslı bu konuda. Benim soracaklarım bu kadar. Bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Bu söylediklerinize ek olarak belirtmek istedikleriniz var mıdır? İLKSES Gazetesi okurlarına seslenme olanağı bulduğum için ben teşekkür ederim. Tüyap İzmir Fuarı’nda görüşebilmek dileğiyle hoşça kalın.