Kentten köye yolculuk… Artan maliyetler, bulunamayan işçi, heba olan mahsul, kuruyan ova!
Modern yaşamın getirdiği kaygılardan biri de şehirlerin daha da kalabalıklaşması… Kentlerin ve insanın telaşından, gürültüsünden kurtulmak için doğaya kaçış revaçtayken, sığınak olarak görülen köyler ise bu yorgun zamanın insanlarını kucaklamaya başladı… Tarım ve hayvancılıkla adından söz ettiren Bayındır ilçesine bağlı Çırpı da kentleşmenin getirdiği zorlukların önünde mücadele eden köylerden…
İzmir’den kalkıp Çırpı Köyü’ne yerleşen iki çiftçi kadın: Yaprak ve Evrim… Biri Güzelbahçe’deki deniz manzaralı evini bırakıp tarlalara girmeyi tercih etti, diğeri ise kentteki geçim kaygısının üstesinden gelemediği için köyde ruhuna bir mola vermek istedi! Tarladan özenle toplanan ürünleri halkla buluşturan iki emekçi kadını ziyaret ettik… Çiftçilikte yaşanan sorunlara ve köy yaşamının getirdiği zorluklara da değinen kadınlar iki önemli konu üzerine eğildi: İşçi maliyetleri ve kuruyan ova!
HAYALLERİ PEŞİNDE KOŞMAK İÇİN İSTİFA EDEN…
Eşinin öncülük ettiği bir meyve-sebze işleme firması aracılığıyla köy yaşamına ve tarım yolculuğuna nasıl başladıklarını anlatan Yaprak Pelin Eczacının, “Eşimin 5 yıl önce buraya gelmesiyle çiftçilik serüvenimiz başladı. Sonraki yıllarda zorlanmaya başladığı için ben de destek amaçlı bu sene tamamen köye yerleşmeye karar verdim. Bayındır Hasköy’de tarlamız var. Çırpı’da ise yaşıyoruz. Oğlumun okul kaydını da buraya aldık. Eşimle birlikte Bayındır’da tarımla iç içe bir hayat sürdürme mücadelesindeyiz… Sağlıklı ve taze ürünleri doğaya zarar vermeden üreten, üniversite mezunu bir çiftçi ile kurumsal bir şirkette çalışırken hayalleri peşinde koşmak için istifa eden iki girişimcinin hikayesi bu aslında… Hem kendi ürettiğimiz hem de doğaya saygılı ve sağlıklı ürünler üreten çiftçilerden tedarik ettiğimiz ürünleri halkla buluşturmak için buradayız” dedi.
ÇİLEK VE TATİL YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜRMEDİ
Tarım sektöründe derinleşen sorunlara eğilen Eczacının, “Bu krizden etkilenmemek mümkün değil. Çilek ve tatil yüzümüzü ne yazık ki güldürmedi. Ramazan tatili dolayısıyla çilek karardı, mahvoldu. Bayram tatillerinin uzun sürmesi, çilek fiyatlarının çok fazla düşmesi, talebin azalması ve fabrikaların tüm bunlara çanak tutması bizi çok etkiledi. Çilekten 3-4 yıldır hatta belki daha uzun bir süredir kar elde edemiyoruz. İşçilik maliyetleri çok yüksek, işçilerle alakalı ciddi sorunlar söz konusu. İşçi bulmakta sorun yaşıyoruz, işçiler verdikleri sözleri tutmuyor. Disiplinli çalışmıyorlar, işverenin dediklerini yapmıyorlar. Tek bir işçiye yapacakları görevi belki 10 kere anlatıyoruz ve bu artık yıpratıcı bir hal alıyor. Tatillerin bu denli uzun sürmesi piyasayı düşürüyor; hallerin kapanması, pazarların kapanması talebin de azalmasına yol açıyor” cümlelerine dikkat çekti.
İŞÇİ EMEĞİ YOK OLUP GİDİYOR
Tezgâha gelene kadar mahsullerin içler acısı bir şekle dönüştüğünü kaydeden Eczacının, “Durumun ehemmiyetini daha iyi anlayabilmeniz için şöyle bir örnek vereyim. Geçen gün pazara gittim, tezgahtaki enginarlar yenilmeyecek durumdaydı. Enginar olsun, çilek olsun… Tatil sürecinde ürünlerin toplanmaması hem üreticiye hem pazarcıya hem de alıcıya zarar! Bunlar dayanıklılığı çok yüksek sebze-meyveler değil. Ürünü beklettiğiniz an kartlaşmaya başlıyor. Bu ise tüketicinin hoşuna gitmeyen bir durum. Enginar da işçilik isteyen bir mahsul. Bu şekilde hem ürün hem de işçi emeği yok olup gidiyor. Tatillerin sadece memurların yararına olduğunu düşünüyorum. Olan yine günün sonunda ne kadar kar elde edeceğini kara kara düşünen üreticiye oluyor” eleştirisinde bulundu.
ÇIKAN MAHSULÜN NE TADI KALDI NE DE…
Maliyetlerdeki artışa da değinen Eczacının, “Gübreye, fideye gelen zamlar belimizi büktü. İşçi maliyetleri ise hepsinin önüne geçiyor! Yevmiyeler çok artmaya başladı. Bir işçi yevmiyesi neredeyse 620 lirayı aştı. Elbette ki hakları ancak bizler karşılamakta güçlük çekiyoruz. Çünkü sağlanan herhangi bir destek yok. Zaman içerisinde tarım işçisinin profili de değişti. Ve bu noktada sosyal medya çok fazla etkili olmaya başladı. Herkes lüks yaşamak, herkes patron olmak istiyor. Bu nedenle işçi sınıfı yok olmaya yüz tutuyor. Kimse tarlada bulunmayı tercih etmiyor… Yanımıza gelirken tarlalardan muhakkak geçmişsinizdir. Çileğin kokusunu alabildiniz mi? Hayır. Çıkan mahsulün ne tadı kaldı ne de görüntüsü. Tarlalar da suyun ciddi bir şekilde azaldığını görüyoruz, duyuyoruz. Ova kuruyor! Bu ova kurumaya başladı. Yeraltı sularında ciddi sıkıntılar var. Tarım alanlarında suyu bulmakta zorlanıyoruz. Çiftçiler olarak endişeliyiz. Ekilen mahsullerin ise sürekli sulanması gerekiyor. Çiftçi için büyük kayıp! İlerisi karanlık görünüyor” serzenişinde bulundu.
İZMİR’DEKİ HAYAT ŞARTLARI ZORDU
Kurulan firmanın muhasebe işlerini yürüten ancak birçok üretim sürecinde yer alan Evrim Özelbir ise şunları kaydetti: “İzmir’de yaşıyordum, yaklaşık 6 yıl önce Bayındır Çırpı’ya taşındım. 2 kızım var. İzmir’deki hayat şartları çok zordu. Ev kirası, bakıcı, geçim kaygısı derken büyük meblağlar ile boğuşmaya başladım. Tek başıma 2 kız çocuğunu yetiştirmek güç hale geldi. Babam Bayındır Arıkbaşı’nda yaşıyordu. Onun vesilesiyle buraya geldim. Muhasebeciyim. Bayındır’da tarım işleri ağırlıkta olduğu için köyde çalışmaya başladım. Çırpı’da çok fazla yapılaşma, çok fazla kültürden insan var. Burası köyün yerlilerinin dışında, Roman ve doğu kökenli vatandaşlardan da oluşuyor. Haliyle bir gruplaşma ortaya çıkıyor. Örneğin, köyün yerli halkı gidip Roman bir vatandaştan alışveriş yapmak istemiyor. Bu gruplaşmalar ise beraberinde çatışmaları getiriyor.”
HİZMETTEN MAHRUM EDİLMEK İSTEMİYORUZ
Yerel yöneticilerin köylere bakışını da değerlendiren Özelbir, “Bundan önceki yerel yönetim sunduğu vaatlerin hiçbirini yerine getirmedi. Yollarımız neredeyse çöküyor. Ben motorla işe gidip geliyorum ve defalarca kaza atlattım. Seçime son 10 gün kala bir önceki yönetimin çalışmalarını gördük. Ondan öncesi ve sonrası yok. Umarım bu yeni yerel yönetim köylerde de insanların yaşadığını unutmaz. İnşallah gelen gideni aratmaz. Bayındır halkı tarımla, hayvancılıkla geçimini sağlıyor. Bu insanlara destek sağlayan her yönetimin yanındayız. Hizmetten mahrum edilmek istemiyoruz. Seçim zamanı adaylar daha çok nüfusu yoğun olan köylere gidiyor. Bunu da istemiyoruz. Bir kişi dahi olsa o köye el uzatmak zorundasınız” cümlelerine dikkat çekti.