[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#bebek

bebek haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, bebek haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İzmir'de böcek ilacı 1 yaşındaki bebeğin ölümüne neden oldu! Haber

İzmir'de böcek ilacı 1 yaşındaki bebeğin ölümüne neden oldu!

İzmir'in Konak ilçesindeki bir apartmanda haşere ilaçlamasının ardından zehirlenen 1 yaşındaki erkek bebek yaşamını yitirdi. Olayın yaşandığı bina ile yanındaki apartmanın tahliye edildiği, burada yaşayanlara geçici barınma imkanı sunulduğu bildirilen açıklamada, "Ayrıca AFAD Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) ekiplerince ilaçlama yapılan bölgede havalandırma çalışmalarına başlanmıştır. Konuyla ilgili adli tahkikat sürmektedir" denildi. VALİLİKTEN AÇIKLAMA İzmir Valiliği, Konak'ta bir apartmanda yapılan haşere ilaçlaması sonrası meydana gelen zehirlenme olayına dair açıklama yaptı. İzmir Valiliği'nin açıklaması şu şekilde: "İlimiz Konak ilçesi Kahramanlar Mahallesi 1413 Sokak’ta bulunan bir apartmanda 12.11.2024 tarihinde apartman sakinlerince yaptırılan haşere ilaçlamasının ardından, 14.11.2024 günü 11:30 sıralarında bazı vatandaşlarımızın ilaçlamadan etkilendiği, 112 ihbar hattına bildirilmiştir. Yapılan araştırmada, apartman sakinlerinden 1 yaşındaki erkek bebek T.A.K.’nın zehirlenerek hayatını kaybettiği tespit edilmiştir. İlaçlamadan etkilenen; apartman sakini G.U.’nun tedavisine Alsancak Devlet Hastanesinde devam edilmektedir. Vefat eden bebeğin babası R.K. ve annesi R.K. tedavilerinin ardından taburcu olmuştur. Olayın yaşandığı apartmanı ilaçlayan firmanın 3 personeli gözaltına alınmış, söz konusu apartman ile yandaki 2 apartman tahliye edilerek, tahliye edilen vatandaşlarımıza valiliğimizce geçici barınma imkânı sunulmuştur. Ayrıca AFAD Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) ekiplerince ilaçlama yapılan bölgede havalandırma çalışmalarına başlanmıştır. Konuyla ilgili adlî tahkikat sürmektedir." HAVALANDIRMA ÇALIŞMASI Öte yandan güvenlik önlemi alınan ve araç trafiğine kapatılan mahallede, AFAD Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer ekiplerince tahliye edilen apartmanlarda havalandırma çalışmaları yapıldı. Apartmanlarda yaşayan bina sakinlerinin bölgede çalışmaların bitmesini beklediği görüldü. Olayın yaşandığı binanın yanındaki apartmanda yaklaşık 20 yıldır ikamet eden Nesrin Yağcı, İlaçlamadan haberlerinin olmadığını söyleyerek,  "İşten geldim. Yoğun bir koku aldım. Acaba doğal gaz mı diye düşündüm. Ondan mı rahatsız oluyorum dedim. Evi havalandırdım, açtım. Hiçbir bilgim yok. Akşamüstü bir mide bulantısı başladı. Ayakta duramıyorum. Keşke o anda doktora gitseydim. Bilemediğim için şu anda ben de kendimi suçlu hissediyorum. Bilseydim belki de bu kadarı olmazdı. Kokuyu aldığım anda çağırsaydım, kokunun ne olduğunu anlarlardı. Şu an herkes mağdur durumda. Karşı tarafın en büyük cezaları almasını istiyorum. Ölen bebeğin annesi ve babası için gerçekten büyük bir acı. Onlar için inşallah kanun elinden geleni yapacaktır diye düşünüyorum" dedi.  Apartman sakinlerinden Sezgin Işıkadalı da 25 yıldır burada yaşadıklarını belirterek, şunları söyledi: "Aile dün akşam evlerine dönüyor. Kapı cam kapalı diye onlar da rahatlıkla yatıyorlar. Sabah bebeğin dudakları morarmış, kalbi durmuş. Hepsi zehirlenmiş. Üst kattaki bir kişi de zehirlenmiş. Onu da ambulansla götürdüler. Maalesef bebek öldü. Apartmanımız boşaltıldı. Çevresinde ilaçlama yapılan apartmanlar tedbir amacıyla tahliye edildi. Halam inemediği için ambulansa getirdiler. Onu bırakmamak için biz de dışarıda bekliyoruz."  SABAH YAPILAN ÖLÇÜMLER YÜKSEK ÇIKTI AFAD Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) ekipleri, sabahın erken saatlerinde tekrar binaya girerek ölçümler yaptı ve insan sağlığına zararlı değerlerin hala yüksek olduğunu belirledi. İlaçlama faciasının ardından firmadan 3 görevli gözaltına alınırken, bölgede esnaf olan Hüseyin Omay, olayın şokunu yaşadıklarını söyleyerek, “Ben de olay anında buradaydım. Karşıda esnafım. Ambulans geldi ve bebeği çıkarttıklarını gördük. Kalp masajı falan yaptılar. Tahtakurusu varmış binada. Binadakilerin hepsi zehirlenmiş. Burada bizim de gözümüz yandı, bayağı etkiledi. Ağır koku her yeri sarmıştı” ifadelerini kullandı. Bir başka esnaf Hakan Omay da, şunları söyledi: “İlaç firması binada böcek çıkınca ilaçlama yapmış. Binadaki diğer apartman sakinlerinin bilgisi yokmuş. Biz esnafız, koku bizi de etkiledi. Binalar tahliye edildi.” BU BİR KATLİAM Kaldırıldığı Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Hastanesi'nde yaşamını yitiren bebek Toprak Altay Kınalı'nın cenazesi, Adlı Tıp Kurumu'ndaki işlemlerinin ardından Mezarlıklar Dairesi Başkanlığı Gasilhanesi'ne getirildi. Ailesi tarafından teslim alınan bebeğin cenazesinin bugün öğle vakti Pınarbaşı Mezarlığında defnedileceği öğrenildi. İlaçtan etkilenen Gizem Umay Pala'nın tedavisinin Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi'nde sürdüğü, hayati tehlikesinin bulunmadığı öğrenildi. Bebeğin cenazesini teslim almak üzere gasilhaneye gelen anne ve babaya eşlik eden ölen bebeğin amcası Ramazan Kınalı, apartmandaki bir dairede tahtakurusu nedeniyle ilaçlama yapıldığını, alt katında oturan kardeşi ve ailesinin zehirlendiğini söyledi. Bilinçsiz şekilde ilaçlamanın yapıldığını, apartmandakilerin ilaçlama öncesi bilgilendirilmediğini söyleyen Kınalı, öfkeli olduklarını, sorumsuzluğun hesabının sorulması gerektiğini dile getirerek, "Tahtakurusu için böyle bir ilaç olamaz. Bütün apartman, mahalle etkilendi. Cenazemizi kaldıralım, acımızı yaşayalım ondan sonra adli süreç olarak ne gerekiyorsa yapacağız. İlaçlama bizim evimizde değil, üst komşumuzun eve ilaçlanıyor. Kendisi daireden çıkıp gidiyor. Bu ilaç havalandırmadan alt katta benim kardeşimin oturduğu daire ve bir üst kattaki daireye sızıyor. O aile de zehirleniyor, yaralı yataktan kalkamıyordu. Acımız büyük ve en büyük cezaları almaları için elimizden geleni yapacağız. Benim 1,5 yaşında yeğenim öldü. Söylenecek başka bir şey yok. Kardeşimin evini de tahtakurusu basmıştı, bütün eşyaları attı, değiştirdi. Ufak şekilde ilaçlamasını yapmıştı, hiç kimseye zarar gelmedi. Bu bir katliam" dedi. Gözaltına alınan ilaçlama işine aracılık yapan E.G, ilaçlama yapan ziraat mühendisi B.Ö ve ilaçlamaya yardımcı olan çalışan E.G'in emniyetteki işlemleri sürerken, olay sonrası ifadelerine başvurulan ilaçlamanın yapıldığı dairenin sakini 2 kişinin ise savcılık talimatıyla serbest bırakıldığı bilgisi edinildi.

Yenidoğanda yoğun bakım süreci nasıl işliyor? Haber

Yenidoğanda yoğun bakım süreci nasıl işliyor?

Yeni doğan çetesi operasyonu tüm Türkiye'yi sarsarken olay sonrası yenidoğanlarda yoğun bakım süreci de gündeme geldi. Dünya gözü açan bebeklerden kimi erken doğan kimi ise riskli gebelikler ya da doğum sırasında gelişen problemler nedeniyle yoğun bakıma alınarak tedavileri gerçekleştirilirken uzmanlar da bu sürece ilişkin bilgi verdi. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan (Neonatoloji) Bölümü'nden Uzm. Dr. Gülşen Acar da yenidoğanda yoğun bakım işleyişine ilişkin konuştu. Uzm. Dr. Acar, ekiplerin miniklerin yaşama tutunması için 7/24 kesintisiz takip yaptıklarını, yüksek riskli bebeklere yönelik çeşitli tedaviler gerçekleştirdiklerini ve kimi bebeklerin "İzolasyon alanı" olarak adlandırılan noktalarda izlendiğini aktardı. Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı. Dr. Burcu Bursal ise enfeksiyon süreçlerine ilişkin bilgi verirken dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı. İleri düzeyde yenidoğan tedavi basamaklarını uygulayabilmekteyiz Yenidoğan bebeklerde süreçlere yönelik konuşan Uzm. Dr. Gülşen Acar, “Yenidoğan yoğun bakım üniteleri, doğumdan sonra ilk 28 gündeki hasta bebeklerin tedavi edildiği hastanelerin en kritik ünitelerinden biridir. Biz yenidoğan bebeklerin özellikle de erken dönemde solunum problemlerini, enfeksiyonları, çok küçük doğmuş; prematüre bebekleri özel cihazlarla, özel tedavi yöntemleri ve özel bir ekiple takip ederek tedavilerini gerçekleştiriyoruz. 30 kuvöz, 12 yataklı yenidoğan servisi olmak üzere toplam 42 yatak kapasitesiyle yenidoğan yoğun bakım ünitemiz mevcut. Özellikle 3 ve 4'ncü düzey yenidoğan yoğun bakım kısmında çok riskli bebeklerin takibini yapmaktayız. Tabi ki bu riskli bebeklerin takibinin yapılması için hastanenin fiziki alt yapısı ve teknolojik donanımının yeterli olması gerekir, bu bir zorunluluktur. İleri düzeyde yenidoğan tedavi basamaklarını uygulayabilmekteyiz, bir ekip çalışması olarak yapıyoruz. Hastanemizde bulunan çocuk cerrahisi, kardiyoloji, beyin cerrahisi, göz hastalıkları, çocuk radyolojisi uzmanımız ve diğer ilgili birçok yan dalların iş birliğiyle ve tabi ki teknolojik donanımın bize verdiği avantajla birçok bebeğimize fayda sağlamayı amaçlıyoruz. Bunu sağladığımız zaman ekstra mutluluk ve gurur vermekte. Bebeğin daha doğumhaneden transportu esnasında bile o uygun ısı ve nem dengesi o andan itibaren sağlanmaya çalışılıyor” dedi. Ailelere de bebeğin klinik durumuna göre çok ayrıntılı bilgi veriyoruz “Hemşire arkadaşlarımız da yenidoğan yoğun bakım ünitesinde çalışmadan önce çok ciddi eğitimlerden geçiyorlar” diyen Uzm. Dr. Acar, “O yüzden haftasına, bebeğin klinik durumuna göre hep dengeli bir şekilde bakım sağlanıyor. Bütün tedavileri de bebeğin özelinde veriyoruz. İhtiyacı ve gerektiği kadar vermeye özen gösteriyoruz. Kesintisiz, düzenli, oldukça muntazam bir destek sağlanabilmekte. İleri derecede prematüre olan, çok düşük doğum ağırlıklı bir bebeğin yaklaşımıyla 1'inci düzey yatırmış olduğumuz, yeni doğan sarılığı olan, daha stabil bir bebeğin yaklaşımı çok farklılık gösteriyor. Yatış anından itibaren ailelere de bebeğin klinik durumuna göre çok ayrıntılı bilgi veriyoruz. Kuvözün ısı, nemine kadar her bebeğin haftası, klinik tanısı, durumuna göre tedavi planı da değişiklik gösteriyor. Hem vicdani sorumluluğumuz gereği hem mesleki sorumluluk adına en az aileleri kadar titiz davranmaya çalışıyoruz çünkü bebekler bize bir emanet. Enfeksiyon riskine karşı bazen bazı sınırlamalar getiriyoruz, özellikle 3,4'üncü düzeyde yatan bebekler için ziyaret saatlerini daha sınırlı tutuyoruz, bunun bebeğin faydası için olduğunu ayrıntılı olarak ailelere aktarıyoruz, her gün düzenli olarak ailelere bilgi veriliyor. İş zaten daha hamilelik sürecinde başlıyor, kadın doğum takibinin düzenli yapılmasıyla beraber başlıyor, ailelerin bilinçli olması çok önemli” dedi. Yenidoğan emmiyorsa çok dikkatli olmak lazım Bebeklerde ateş, emme bozukluğu gibi durumlara yönelik konuşan Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı. Dr. Burcu Bursal, antibiyotik kullanımının zamanında ve uygun tanıda çok önemli işlevler gördüğünü kaydetti. Gereksiz yere antibiyotik kullanılmaması gerektiğini aktaran Uzm. Dr. Bursal, “Antibiyotikleri kullanmamız gereken zamanda gerekli, uygun tanılarda, uygun dozda ve sürede kullanmak çok önemli. Sağlık Bakanlığı'mızın da bu konuda çalışmaları var. Hastanemizde yenidoğan, çocuk yoğum bakım hepsiyle birlikte çok güzel bir iş birliği içindeyiz. Yenidoğanlar çok hassas bir popülasyon, bir enfeksiyonu olan yenidoğanı düzgün bir antibiyotikle tedavi etmezsek ciddi sonuçlara yol açabilir. Her türlü teknolojik aletimiz ve olanağımız, kültür laboratuvarımız mevcut. Yenidoğan emmiyorsa çok dikkatli olmak lazım, emme refkleksi çok önemli. Annenin bebeğin huzursuz olduğunu söylemesi, ateşinin olması, hastaneye başvurduğundaki fizik muayene bulguları çok çok önemli. Bir yenidoğanda emme bozukluğuna eşlik eden ateş varsa bir hekime başvurmak gerekir. Hasta olduğunu düşündükleri bebekleri mutlaka hastaneye getirmeleri lazım. Antibiyotiklere başlamadan etkeni belirlemek için kültür dediğimiz tahliller alıyoruz, bizim için çok yol gösterici oluyor” dedi.

Anne-bebek bağı doğum şekli ile ölçülemez Haber

Anne-bebek bağı doğum şekli ile ölçülemez

YAREN GÜZELKAN-ÖZEL HABER- Sağlık Bakanlığı, son dönemde artan sezaryen doğumlara karşı olarak, “Sağlıklı olan normal doğumdur” temalı kamu spotu yayınladı. “Annecim Başardık” başlığıyla yayınlanan bu video, sosyal medyada gündem oldu. Ancak tam da bu videonun hemen ardından bebeklerin ölümüne sebep olan “yenidoğan çetesi” skandalı, doğumla ilgili tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. Anne adayları artık “nasıl doğum yapılacağı” kadar, “nerede doğum yapılacağı” konusunda da ciddi endişeler yaşıyor. Özellikle sezaryen doğum yapmış anneler, bakanlığın videosunun yanlış algılar yarattığını, anne ile bebek arasındaki bağı zayıflattığı iddiasının kabul etmediklerini belirterek tepki gösterdi. Psikolog, Aile ve Çift Danışmanı Elif Merve Aslan ise bu tarz içeriklerin toplum ruh sağlığını olumsuz etkileyebileceğini vurgulayarak “Gebelik ve doğum süreci; fizyolojik, sosyal ve ruhsal değişikliklerin yaşandığı kompleks bir süreçtir. Bu videolar bazı tıbbi gereklilikler nedeni ile vajinal doğum yapamayan/yapmaması gereken kadınları yanlış yönlendirebilir” ifadelerini kullandı. BU BEDEN BİZİM Gümüşhane’de ikamet eden 26 yaşındaki Nazlı Döner, 2021 yılında Alanya’da özel bir hastanede sezaryen doğum yaparak bir erkek bebek dünyaya getirdi. Döner, hamilelik sürecinde yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “Hamileliğim döneminde Gümüşhane’de özel bir klinikte hamilelik sürecim izlendi ve oğlumun boyu uzun olduğu için içerde dönemedi ve doğum kanalına giremedi. Benimde o süreçte kalbimde sıkıntı çıktığı içinde sezaryen doğumu doktorumuz önerdi. Ailem de Alanya’da yaşadığı için ben doğumumu yapmak için yanlarına gittim. Oğlum 3 kilo 800 gram doğdu ve boyu 54 santimetreydi. Doktorum benim ve çocuğumun sağlığını düşündüğü için bu yöntemi seçti.” ENDİŞE VE KAYGI Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı videoyu eleştiren Nazlı Döner, “Bebek dünyaya geldiği andan itibaren anne ile arasında inanılmaz bir bağ oluşuyor ve muhteşem bir duygu yaşıyorsun. Ben hamilelikte nasıl doğum yapacağım diye değil, ‘ona yetebilecek miyim onu koruyup kollayabilecek miyim ya ona yetemezsem iyi bir anne olamazsam hasta edersem’ gibi milyonlarca soruyla boğuştum. Benim oğlum doğuştan besin alerjili ve laktoz intoleranslı bir bebek. Aynı zamanda ileri derece atomik dermatiti var ve kronik astım alerjik bir çocuk. Kıyafetteki elastan, yün, örgü kıyafetler ve daha birçok şeye alerjisi var. Bunları yaşamış ve hala yaşıyor olan bir anne için bu konuda geri düşünen, sezaryen doğumu doğumdan saymayanlara sesleniyorum: ‘Sezaryen demek bedenimizin 8 kat kesilmesi demek.’ Vücudunuzdan bir canlı bir beden çıkıyor. ‘Sütün gelecek mi, gelmeyecek mi?’ diye düşünüyorsun. Ben oğlumu rahatsızlığından dolayı hiç emziremedim. Sezaryenden sonra ayağa kalktığımda bütün organlarım bir anda yere düştü gibi hissettim ve kendime bakmam gerekirken onunla ilgilendim her şeye yetişme çabasında oldum” açıklamasında bulundu. “Normal ya da sezaryen doğum diye ayrım yapılması yanlış mı?” sorusuna cevap veren Döner, “Yanlış sonuçta her bebek dünyaya gelirken nasıl gelmesi gerektiğini kendisi seçiyor. Tabi ki de normal doğum çok iyi ama bazen hem anne hem de bebek için en iyisini doktorumuz seçer o yüzden bu beden benim bizim istediğimiz şekilde doğum yapmaya hakkımız var ve şunu da söylüyorum toplumumuzda eğer doğuma kadar kadınları küçük göstermeye, sınıflandırmaya başladıysak daha bunlar iyi günlerimiz” dedi. HASSAS VE ÖZENLİ OLMALI Hastanelerde yaşanan sorunlar sıkça gündemde yer alırken nasıl doğum yapılacağından ziyade nerede doğum yapılacağı konusuna ilişkin açıklamalarda bulunan Döner, “Devlet hastanelerinde bence sadece kadın doğum için özel bir alan olmalı. Bir kadın doğum yaptı hadi hastaneden çıksın mantığı olmamalı. Yabancı ülkelerde görüyoruz 1 hafta veya 15 gün anne ve bebek birbirine alışana kadar anne bilgili kişilerden bebeğin bakımı için eğitim alıyor. Hem annenin lohusalık dediğimiz süreci daha kolay geçirmesini hem de psikolojik olarak rahatlaması sağlanıyor. Bence ülkemizde de hastanelerin bu konuda biraz daha hassas ve özenli olması gerekiyor. Sırf bu yüzden ben doğum yapacağım zaman ilk hastane sonra da doktoru tercih ettim” diye konuştu. ARAMDA BAĞ YOK MU? İkinci çocuğuna hamile olan Necla Dalkara ise normal doğum ile sezaryen doğum ayrımı yapılması konusunda konuşarak şu ifadeleri kullandı: “Her ikisi de doğum süreci, canınızdan can gidiyor. Doğumdan sonra bebeği bize getiriyorlar ve bebek kokumuzu aldığında ağlamasını kesiyor. İşte o anne ile bebek arasında bağ başlıyor. Nasıl doğum yaptığımız önemli değil, biz anneyiz onlar da bizim dünyaya getirdiğimiz evlatlarımız, aramızdaki bağın doğumla ilgisi yok!” Sezaryen doğumu kolay bir doğummuş gibi yorumlayanlara tepki gösteren Necla Dalkara, ilk çocuğunu normal doğum yaparak dünyaya getirmek istediği halde bazı değerlerinin iyi seyir etmediği için acil ameliyata alındığını söyledi. Dalkara, “Sezaryen doğum yaptım diye çocuğumla benim aramda bir bağ yok mu” sorunu yöneltti. ‘NORMAL DIŞI’ ALGISI OLUŞTURULMAMALI “Son günlerde fazla tepki çeken videonun içeriğinde yer alan vajinal doğumun ‘normal’ olduğu, sezaryen doğumun ‘normal dışı’ bir yöntem olduğu algısı oluşturulmaktadır” diyerek sözlerine başlayan Psikolog, Aile ve Çift Danışmanı Elif Merve Aslan, “Sezaryen yapan annelerin başarısız, bebekleri ile de bağ kuramayacağı öne sürülüyor. Videoda belirtilenin aksine, anne-bebek arasındaki bağ, sadece doğum şekli ile belirlenen değil; doğum sonrası anne ve bebeğin tensel teması, göz teması, bebeğin beslenme ve ihtiyaçlarının doğru zamanda tutarlı bir şekilde karşılanması, sevgi ile kucaklanması, bol gülümsemeli yaklaşım bağı kuvvetlendirir” dedi. RUH SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLEYEBİLİR Vajinal yolla doğumun teşvik edilmesinin normal olduğunu ancak bunun ayrıştırıcı ve etiketleyici bir dille yapılmasının ve alternatif doğum şeklinin kötülenmesinin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Psikolog Aslan, “Gebelik ve doğum süreci fizyolojik, sosyal ve ruhsal değişikliklerin yaşandığı kompleks bir süreçtir. Bu videolar bazı tıbbi gereklilikler nedeni ile vajinal doğum yapamayan/yapmaması gereken kadınları yanlış yönlendirebilir. Kadın bedeni üzerinde baskı kuran, kadınların birincil bakım veren rolünü üstlenen cinsiyetçi yaklaşımların başta kadın ve çocuklar olmak üzere toplum ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir” açıklamalarında bulundu.

Sağlıkta özelleştirme öldürüyor: Sadece yenidoğanlar mı var? Haber

Sağlıkta özelleştirme öldürüyor: Sadece yenidoğanlar mı var?

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER/ Yenidoğan bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve bazı bebeklerin ölmesine neden olan yenidoğan çetesi ilgili her geçen gün yeni detaylar ortaya çıkmaya devam ediyor. Olayın açığa çıkması toplumda infiale neden oldu. Devlet hastanelerinde yeterli ekipmanların olmaması, MR ve ultrason sıralarının gelmemesi, randevu bulunamaması, sağlık çalışanı yetersizliği gibi birçok nedenden dolayı vatandaşlar özel hastanelere yönelmek mecburiyetinde kalıyor. Son yıllarda gittikçe artan özel hastane sayıları sağlıkta özelleştirme eleştirilerini de beraberinde getiriyor. Yenidoğan ölümlerinde sayının fazlalığından endişelenen vatandaşlar, benzer haksız kazançların yoğun bakım ünitesini kullanan yaşlı, kronik veya çeşitli hastalığı olan hastalardan da sağlanıp sağlanamadığını merak ediyor. Haksız kazanç için hastalarına uygun olmayan işlemlerin uygulanıp uygulanmadığı soran vatandaşlar, sorularına cevap arıyor. İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Nuri Seha Yüksel, Türkiye’deki birçok özel hastane sahibinin yurt dışı kaynaklı olduğunu belirtirken “Biz kaç bebek öldü bilmiyoruz. Kaç hastanede, kaç hastamızın, kaç yaşlı hastamızın, kaç kronik hastamızın başına ne geldi bilmiyoruz” dedi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İzmir 2 No’lu Şube Eşbaşkanı Başak Edge Gürkan ise “Bugün yenidoğan çetesi çıktı, yarın belki diyaliz çetesi ya da başka bir çete çıkacak. Çıkarsa da bu sistem açısından çok da şaşırtıcı olmaz” diye konuştu. YÜKSEL: ŞEHİR HASTANELERİ ÇIKMAZI Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinin yüzde 12’sinin şehir hastanelerine gittiğini söyleyen Yüksel, Türkiye’deki birçok hastanenin sahiplerinin yurt dışı kaynaklı olduğunu belirtti. Yüksel, “Sağlıkta Dönüşüm Projesi, Dünya Bankası’nın Türkiye’ye tavsiye ettiği bir programdı. AK Parti iktidara geldikten hemen sonra bu projeyi uygulamaya başladı. Proje sağlığın özelleştirmeye başlamasının ilk aşamalarındandı. Daha sonra çıkan yasalarla birlikte, genel sağlık sigortasının çıkması, sigorta hastanelerinin devlet hastanesine dönüştürülmesi bu özelleştirmenin adımlarıydı. Önce sağlık kurumları özelden hizmet satın almaya başladılar. Sonra özel hastaneler vatandaşa, ‘Kimliğinizi alırsınız, bütün hastanelere rahatça gidebilirsiniz’ dedi. Başka sağlık kurumlarında hizmet alma konusunda bir özendirme oldu. Bu süreci yaşadık. Sonraki dönemde şehir hastaneleri gibi yapılar oluşturuldu. Sağlık Bakanlığı bütçesinin neredeyse yüzde 12’si bu hastanelere aktarıldı. Devlet eğitimden ve sağlıktan elini çekmeye çalışıyor. Mümkün olduğu kadar bu iki konuda kendini dışarıda tutmaya çalışıyor. Tam Amerikan modeli olmasa da özel sigortalar, tamamlayıcı sigortalar, genel sağlık sigortası var ve o alanlara yapılan ödemelerle devlet ayrı bir fondan bu işin sürdürülmesini hedefliyor. Bu noktada hem dışarıdan hizmet satın alıyor hem de diğer hastanelerle anlaşma yapıyor. Burada kazanan büyük sermaye sahipleri oluyor. Türkiye’de birçok özel hastanesinin sahipleri yurt dışı kaynaklı. Böyle bir süreci yaşıyoruz. Bu aslında daha üst akılın sağlık yoluyla daha çok para kazanmak için uygulattığı, dayattığı bir sistem” diye konuştu. KAÇ BEBEK ÖLDÜ BİLMİYORUZ İstanbul’da yaşanan özel hastane skandallarında kaç bebeğin hayatını kaybettiğini belli olmadığını dile getiren Yüksel, yaşlı ve kronik hastaların bu işlemlere maruz kalabildiği ihtimalinin olduğunu söyledi. Yüksel, “Siz bir sürü özel hastaneye ruhsat veriyorsunuz. Özel hastanelerle anlaşma yapıyorsunuz. Kendi hastanenize yatırım yapmak yerine, devasa hastanelere büyük paralar yatırmak yerine ilin ilçenin ihtiyacı olacak büyüklükte, bilimsel olarak da kabul edilebilen 400-600 yataklı birçok hastane yapabilirsiniz. Bunların içine gerekli yeterli yoğun bakım ünitelerini oluşturabilirsiniz. Ama devlet tercihini bundan yana kullanmıyor. Ne yapıyor? Kamu özel ortaklığı hastaneleri, şehir hastanelerini kuruyor ve kaynaklarını oraya aktarıyor. Burada en büyük mağduriyeti tabi halk yaşıyor. Biz yıllardır ‘Sağlıkta yönüşüm ölüm getirir’ demiştik, demeye de devam ediyoruz. Çünkü süreci görüyorduk. Hakikaten de ölüm getirdi. Bebeklerimiz öldü. Biz aslında ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Öyle bir gerçeğimiz de var. Biz kaç bebek öldü bilmiyoruz. Kaç hastanede, kaç hastamızın, kaç yaşlı hastamızın, kaç kronik hastamızın başına ne geldi bilmiyoruz. Sigortaları, SGK yapıyor. Hangi gerekçeleri yapıyorlar, denetleniyorlar mı? Denetleyenlerde bu çarkın bir dişi. Onlarda bu sisteme dahil. Sistemi nasıl kıracaksınız. Böyle bir krizi yaşıyoruz. Bu sistem sürdükçe biz bunu yaşayacağız. Devlet hastanelerinden yeterli hizmet alınamaması ne yaratıyor? Randevu alınamaması, görüntüleme yöntemlerinde uzun süreli randevuların verilmesi insanları çaresiz olarak özel kurumlara itiyor. İnsanlar buralarda tedavi olabilmek için özel sağlık sigortası veya tamamlayıcı sigorta yapmaya ihtiyaç duyuyor. Burada hem sigorta sistemi hem de özel sağlık sistemi para kazanmaya devam ediyor. Sağlık sisteminde bir şeyler ters gidiyor gibi geliyor ama bu işi planlayanlar için her şey yolunda. O kadar güzel bir çark var ki her şey onların daha çok para kazanması için tasarlanmış durumda. Kaybeden halk oluyor, kaybeden vatandaş oluyor, bebeklerimizi kaybediyoruz, canlarımızı kaybediyoruz. Böyle bir süreci maalesef yaşıyoruz” açıklamasında bulundu. GÜRKAN: YOĞUN BAKIM YATAKLARI DOLU Yoğun bakım tedavi masraflarının SGK tarafından karşılanmasından dolayı hastanelerde yoğun bakım yataklarının dolu olduğunu söyleyen Edge Gürkan, “Sağlıkta özelleştirme ya da sağlıkta piyasalaştırma dediğimiz projenin maalesef ki acımasız sonuçlarını yaşıyoruz. Bu kadar kar ve para üzerine kurulu bir sistemde sağlık hizmeti mi verilmeli yoksa para mı kazanılmalı? Özel hastaneler sonuçta para kazanmak üzerine kurulu kurumlar. Normalde öncelenen hastanın sağlığı olması gerekirken özel hastanelerde maalesef öncelenen para oluyor. Bugün yenidoğan çetesi çıktı, yarın belki diyaliz çetesi ya da başka bir çete çıkacak. Çıkarsa da bu sistem açısından çok da şaşırtıcı olmaz. Bu olayların yoğun bakımda olmasının sebebi de yoğun bakım hizmetinin tamamen SGK tarafından ödenmesi olduğu için ve bu yoğun bakım hizmeti de yüksek tutarlı bir bakım. Yoğun bakım yatakları da bu yüzden bu kadar dolu. Hiçbir yerde yoğun bakım yatağı bulunamıyor. Özel hastaneler hastanın yoğun bakıma ihtiyacı var mı yok mu diye bakmaksızın herkesi oraya yatırıyor. Biz sendika olarak yıllardır ‘sağlıkta ticaret ölüm demektir’ diyoruz. Bugün de en acı şekilde bu sloganımızın gerçekliğini gördük. Keşke görmeseydik. 2000’li yılların başlarında ortaya çıkmış bir Sağlıkta Dönüşüm Projesi var. Sağlık Bakanlığımız da bu projeden övünerek bahsediyor. Sağlık göstergelerinin ne kadar iyi olduğunu sağlıkta ne kadar geliştiğimizi ne kadar iyi hizmet verdiğimizi durmadan anlatıyor. Ama Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sonuçlarının böyle olacağını 20 sene önce söylüyorduk. 20 sene sonra Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile bunların yaşanıyor olması şaşırtıcı değil. Bu kadar piyasalaşmış ve bu kadar para üzerine kurulu bir sistemde farklı sonuçlar beklemek zaten yanlış olur” dedi.

Bebek ölümlerinin araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu Haber

Bebek ölümlerinin araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu

Genel Kurulda, siyasi parti gruplarının "bazı özel sağlık kuruluşlarında yaşanan bebek ölümlerinin tüm yönleriyle araştırılması, özel sağlık kuruluşlarının yenidoğan, çocuk engelli ve yaşlılara yönelik işlemlerinin incelenmesi" ile ilgili önergelerinin birleştirilerek ele alınmasına yönelik Danışma Kurulu önerisinin kabul edilmesinin ardından milletvekilleri söz aldı. Saadet Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ, toplumun kendisini iğneli bir fıçının içindeymiş gibi hissettiğini belirterek, iktidarın politikalarını eleştirdi. İnsanların kime güveneceğini bilemez hale geldiğini ifade eden Özdağ, ülkenin bilinçli ve planlı şekilde kötülüğe teslim edildiğini öne sürdü. Sadece "yenidoğan şebekesi" olmadığını, "kanser, tıbbi cihaz/malzeme, kalp krizi, laboratuvar, diyaliz, ilaç şebekeleri" gibi şebekeler de bulunduğunu iddia eden Özdağ, bahsi geçen hastanelerde olaylar yaşanırken SGK ödemelerinin sürdüğünü söyledi. Araştırma komisyonu kurulmasını doğru bulduğunu vurgulayan Özdağ, "İnşallah bu araştırma komisyonu sonucunda hazırlanacak rapor TBMM'ye iner ve ona uygun kanunlar yaparız; ardından da Türkiye'de bu problemlerin bir daha neşet etmemesi için hep beraber çalışırız." diye konuştu. İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, "Maalesef, Türkiye hiçbir şeyin korunamadığı bir ülke haline geldi; çocuklar korunamıyor, kadınlar korunamıyor, sınırlar korunamıyor ve maalesef kişisel veriler korunamıyor." ifadesini kullandı. Verdiği onlarca soru önergesine ilgili bakanlardan cevap alamadığını söyleyen Çömez, 20 Mayıs 2024'te bu konuyla ilgili önergesine de cevap verilmediğini, parlamentonun sorumluğunun yasama ve denetleme olduğunu belirterek, Meclis Başkanlığınca, soruları yanıtsız bırakan bakanlara hesap sorulmasını istedi. Meclisin sorumluluğu olduğunu dile getiren Çömez, "Gelin bu alçak çetelerle hep beraber mücadele edelim ve bu ülkeyi hep beraber temizleyelim." dedi. Cinayet işleyen yaratıklar insanlığın yüz karalarıdır MHP Bursa Milletvekili Fevzi Zırhlıoğlu, bebek ölümlerine neden olanları "katil sürüsü" olarak nitelendirerek, "Yenidoğan bebekler üzerinden SGK'den günlük 8 bin lira alabilmek için yoğun bakımda tutup ölümlerine neden olan, insanın aklına getiremeyeceği hiçbir temiz vicdanın kaldıramayacağı yöntemleri kullanarak cinayet işleyen yaratıklar insanlığın yüz karalarıdır." şeklinde konuştu. Soruşturmayı yürüten savcıya ilkeli ve samimi duruşundan dolayı teşekkür eden Zırhlıoğlu, salgın döneminde çalışmalarıyla örnek olan sağlık çalışanlarının, bu olaydan ötürü baskı altında hissetmemesini istedi. Zırhlıoğlu, konu hakkında Meclis araştırması açılarak olayın hem hukuki hem vicdani hem de her boyutuyla araştırılıp incelenmesi ve sistemde bulunan boşlukların doldurulması gerektiğini belirtti. DEM Parti Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ, 2003'te sağlıkta dönüşüm programıyla sağlık sisteminin özel sektörün insafına terk edildiğini ileri sürerek, "Geldiğimiz noktada ise maalesef kısır bir döngüyle, yılda 1 milyar hasta başvurusu olan, halkın sağlık sorunlarına çözüm bulamayan, çürümüş bir sistem ve sağlıksız bir toplum ortaya çıktı." diye konuştu. Bozdağ, sadece toplumun sağlık hakkını hiçe sayan çete üyelerinin değil, sorumluluğu olan herkesin hesap vermesi ve yargılanması gerektiğini söyledi. Bu sistem niye çalışmadı, niye denetlenmedi CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, herkesin vicdanını yaralayan, yürekleri kanatan, 85 milyonun kabullenemediği çok büyük bir acının yaşandığını belirterek, bu konunun üstüne gidilmesi gerektiğini kaydetti. Sağlık sisteminde sorunlar olduğunu söyleyen Emir, "Elbette ki bugün 30 yıl öncesinden birçok alanda daha iyiyiz, bunun altında yatan bir sürü sebep var ama 90'lı yıllara göre çok daha kötü olduğumuz, çok daha üzüleceğimiz noktalar da var." dedi. Araştırma önergesinin sadece 47 sanık için verilmediğini dile getiren Emir, "Bu sistem niye çalışmadı, niye denetlenmedi, niye göz ardı edildi, niye SGK anlaşması iptal edilmedi, niye bu hırsızlara bu paralar ödenmeye devam edildi, dinlendi de bu ölümler göz göre göre niye durdurulmadı; bunları konuşmak istiyoruz. Bunların sorumlularını bulalım, bir daha böyle ölümler olmasın istiyoruz." ifadelerini kullandı. Bu karanlık yapılar bir daha asla gün yüzü göremeyecektir AK Parti İstanbul Milletvekili Ümmügülşen Öztürk, bir anne ve bir çocuk doktoru olarak masum bebeklerin hayatını ticari bir malzemeye dönüştüren bu vahşi yapıya karşı duyduğu öfkeyi, kelimelere sığdırmakta zorlandığını dile getirdi. Ailelerin emanet ettiği en değerleri varlıkların bebekleri olduğunu dile getiren Öztürk, şöyle konuştu: "Onlara şifa vermek sadece bir meslek değil, aynı zamanda derin bir sevgi ve büyük bir sorumluluktur. Yavrularımızı yaşatmak, onların hayatlarına dokunmak bizim için kutsal bir görevdir ancak bu kutsal görevin tam tersine hareket eden, masum bebeklerimizi kirli çıkarlarına alet eden, onları ticari bir mal gibi gören bu çete hepimizi derinden yaralamıştır. Bu acımasız suç örgütü insanlığın vicdanına karşı büyük bir suç işlemiştir. Hiçbir doktorun, hiçbir sağlık çalışanının, hatta hiçbir insanın kabul edemeyeceği bu vicdansızlık hepimizi derinden sarsmıştır. Bu çete, yalnızca devletimizi dolandırmakla kalmamış, toplumun bizlere olan güvenini zedelemek için büyük bir çaba sarf etmiştir." Böylesi bir vahşet karşısında vicdanı olan hiçbir insanın sessiz kalamayacağını belirten Öztürk, "Bu çürük elmalar mesleğimizin onuruna ve sağlık sistemimizin sağlam yapısına asla gölge düşüremeyecektir. Bizler sağlık sistemimizi korumak için bu çürük elmaları tek tek ayıklayacak, bu çetelerin kökünü kazıyacağız. Türk adaleti hak ettikleri en ağır cezayı verecek ve bu karanlık yapılar bir daha asla gün yüzü göremeyecektir." dedi. Öztürk, sağlığın, siyasi çekişmelerin ötesinde herkesin ortak sorumluluğu olduğunu vurgulayarak, vatandaşların güven içinde sağlık hizmeti almasını sağlamak için ortak hareket etmeleri gerektiğini söyledi. Görüşmelerin ardından tüm siyasi parti gruplarının kabul oyuyla Meclis araştırma komisyonu kuruldu. 22 üyeden oluşacak komisyonun çalışma süresi 3 ay olacak ve gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilecek. Genel Kurul'da daha sonra tüketicilerin korunmasına yönelik kanun teklifinin görüşmelerine geçildi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.