[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#çocuk

çocuk haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, çocuk haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Dünya Çocuk Hakları Günü’nde çocukları anlayamamak Haber

Dünya Çocuk Hakları Günü’nde çocukları anlayamamak

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER - Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, üzerinde yaşadığımız dünya ise çocukların özgürce yaşaması için uygun değil. Açlık ile boğuşan, savaşlar ve yoksulluk altında ezilen, ailelerinden uzakta yaşamak zorunda kalan; aileleri, yakınları tarafından tacize uğrayan, katledilen, suça sürüklenen ve özgürlüğünden mahrum kalan çocukların sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Verilere göre Türkiye hapishanelerinde 12-18 yaş arası 165’i kız çocuğu olmak üzere toplamda 3 bin 690 çocuk bulunurken, 16 bin 39 kadın mahkûmun yanında ise 0-6 yaş grubundan en az 759 çocuk yaşıyor. Gelişme çağında, sosyal yaşamı tanımada geri planda kalan bu çocukların dezavantajlı olarak sosyal yaşama başlaması tartışılması gereken bir konu... İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Çocuk Hakları Merkezi’nden Sorumlu Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Zöhre Dalkıran, 0-6 yaş grubundan 759 çocuğun sosyal yaşama adapte edilmesi için gereken alanın sağlanması gerektiğini dile getirirken, Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Sevda Alankuş ise çocuğun sosyal yaşamda yaşadığı zorluklara dikkat çekti. ÇOCUKLAR DAHA AĞIRINI YAŞIYOR İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Çocuk Hakları Merkezi’nden Sorumlu Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Zöhre Dalkıran, hapishanede kalan 16 bin 39 kadının yanında bulunan 759 çocuğun yetişkinlerden daha fazla sıkıntı yaşadığını belirterek “Mevcut dosyalardan yaptığımız bilgi ediniminden bir çıkarımda bulunabiliriz. Suça sürüklenen çocukların çok büyük bir kesimi hem kendileri hem de aile olarak ekonomik yoksunluk yaşayanlar. Dolayısıyla sosyal ekonomik durumlarıyla hukukla uyuşmazlık içine girmeleri söz konusu oluyor. Biz suç ile çocuk kelimesini aynı cümlede kullanmak istemiyoruz. O yüzden böyle hukuki itilafın tarafı olmuş çocuk, hukuki uyuşmazlığa karışmış çocuk gibi tabirlerin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Hiçbir çocuğun hapishanede olmaması gerekiyor. Okullarında, parklarında ve evlerinde güvenli bir şekilde yaşaması gerekiyor. Mecburen oralarda kalıyorlarsa da çocuk dostu bir yaklaşımla oraların, çocuklarının yaşayabileceği yerler haline gelmesi gerekiyor. Ama ilk öncelik çocukların okullarında, parklarda ve evlerinde güvenli bir şekilde yaşaması. Bütün mekanizmanın buna göre kurgulanması lazım. Bütün toplumsal ceza hukuku sistemimiz, medeni kanun sistemimiz, Çocukları Koruma Kanunumuz hepsi bu perspektiften olmalı. Ama maalesef ki hapishanede yaşayan bu çocuklar bir yetişkinin yaşadığı sıkıntıları bir çocuk olarak belki daha ağırını yaşıyor. Eğitimden ve oyun alanlarında mahrum bir şekilde, akranlarıyla bir arada olamamasından dolayı hem ruhsal gelişimleri hem de fiziksel gelişimleri çok ciddi zarara uğruyor” değerlendiresinde bulundu. YETERİNCE KONUŞAMADIKLARIMIZA BAKIN Çocukların sosyal yaşamda yaşadığı sorunlara değinen Alankuş, “Yakınlarda yeni bir kitap çevrildi, ismi ‘Çocuk Düşmanlığı’, yazarı Elisabeth Young-Bruehl. Kitabın çevirmeni, yazarın İngilizce’de ‘childism’ olarak kullandığı kavramı ‘çocuk düşmanlığı’ olarak çevrilmiş. Literatürde bu kavramın henüz yaygın kullanımı yok benim bildiğim, ancak farkındalıklarımız değişen iletişim ve sosyalleşme biçimleri içinde artıyor ve kavramlarımız bazen mevcut durumları açıklamada yetersiz kalıyor. Yazar kavramı, çocukları mülklerimiz olarak görüp, haklarının tanınmaması olarak tanımlıyor ve kavramın mutlaka çocuklara nefreti çağrıştırmaması gerektiğini de söylüyor. Eğer bu son bir yıldır konuştuklarımız olmasaydı ben de çocukların uğradığı istismarları, emek sömürüsünü, ‘tasarruf tedbirleriyle’ açıklanan hijyen sorunlarını, derin yoksulluğun sonucu olarak iyi beslenemeyen çocuklara okullarda bir öğün yemek bile verilememesini, çocuk pornografisini haberlerde izlediğimiz ağır vakalar ile karşımıza çıkmasaydı bu kavramı kullanırken tereddüt ederdim. Ama şu konuştuklarımıza ya da aslında yeterince konuşamadıklarımıza bakın, İzmir’de bir özel okulda bir çocuk akran zorbalığı nedeniyle intihar ediyor; 8 yaşında bir kız çocuğu öldürülüyor ve cansız bedeninin bulunmasından bu yana neredeyse 3 ay geçtiği halde, bütün bir köy ağızbirliği etmişçesine ve çok muhtemelen ailenin bir veya iki erkeğini korumak için ağzını açıp faili itiraf etmiyor. Aşağı yukarı aynı sıralarda 2 yaşındaki bir kız bebek cinsel istismar nedeniyle hayatını kaybediyor. Ev diyemeyeceğimiz bir barakada 5 çocuğuyla yaşam mücadelesi veren bir kadın, evinden yarım saat uzaklaştığında elektrik sobasından çıkan yangın nedeniyle en büyüğü 5 yaşında 5 çocuk hayatını kaybediyor” diye konuştu. ZENGİN’E TEPKİ AK Parti Milletvekili Özlem Zengin’in Selçuk’ta yaşanan olay hakkında söylediği sözlere tepki gösteren Alankuş, çocukların yaşadığı yoksulluğa vurgu yaparak “Bir hiyerarşi zinciri içerisinde aslında hepimizin sorumlu olduğu bu ölümlerde liste başında gelmesi gereken iktidar kanadından kadın milletvekili, ‘Her şeyin yoksulluğa bağlanamayacağı, annenin hayat biçimine de bakılması gerektiği’ gibi bir yorumda bulunabiliyor. X’de yapılan yorumlarda o kadar çocuğu niye doğurmuş o zaman denilebiliyor. Beterin beteri de var, basının ‘Yenidoğan çetesi’ olarak adlandırdığı adını başka türlü koyamadığım vahşettin zanlıları yenidoğan birimindeki çocuklar üzerinden para kazanabilmek için ‘çekin fişini’ diyebiliyor ve daha kim bilir neler işiteceğiz.  İşte bu ortamda tam da Dünya Çocuk Hakları Günü’nde çocuklara yönelik hak ihlallerinin adını artık yazarın çağrısına katılarak ‘çocuk düşmanlığı’ olarak koymakta bir beis yok diyorum. Kitap ABD odaklı ancak kanımca genel durumu özetliyor. Şunu da ekleyeyim, ırkçılık da dahil her düşmanlaştırıcı ideolojide olduğu gibi çocuk düşmanlığının da toplumsal cinsiyet ve sınıf boyutu var. Yani kız çocuklarının mağduriyeti daha katlı bir mağduriyet Narin örneğinde olduğu gibi, burada işte iddia edeyim, öldürülen bir oğlan çocuk olsaydı faili çoktan bulunmuştu. Ya da soba faciası nedeniyle çıkan yangın 5 çocuklu bir kadının barakasında değil de orta sınıf bir aile de elektrik kaçağı nedeniyle çıkmış olsaydı kimse öncelikle anneyi suçlamaz veya niye ‘5 çocuk yaptınız o zaman’ demezdi. Yani her konuda olduğu gibi bu konuda da çifte standartla yargılıyoruz ve çocuk düşmanlığı altında da ‘yaşçılık’ altında olduğu gibi kadın düşmanlığını yeniden üretiyoruz. Derin yoksulluktan da yoksulları sorumlu tutuyoruz” değerlendirmesinde bulundu. MEDYANIN GÖREVİ Alankuş, çocuk hakları konusunda medyanın görevine de vurgu yaparak “Dünya nüfusunun üçte birini çocuklar oluşturuyor, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü ve Türkiye’nin de imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi 1989 yılında kabul edildiğinden bu yana 35 yıl geçmiş, bu sözleşme her konuda ‘çocuğun yüce menfaatinin’ esas alınması gerektiğini söylüyor ancak durumumuz bu. Son olarak bir iletişimci sıfatıyla şöyle söyleyeyim, habercilere ‘çocuk düşmanlığına’ giren çocukları eksik-yurttaş olarak gören her hak ihlalini ve ihmali, istismarı pro-aktif ve sorumlu, çocuk odaklı bir gazetecilikle takip etmeleri gerekiyor” sözlerini tamamladı.  

Yoksulluk çocukları okuldan uzaklaştırdı Haber

Yoksulluk çocukları okuldan uzaklaştırdı

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER - Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) verilerine göre 2023-2024’te eğitim dışındaki çocuk sayısı yüzde 38,4 artarak yaklaşık 612 bin 814’e yükseldi. Bu sayıyla eğitim dışındaki çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesine çıktı. 2023-24’te eğitim dışındaki çocukların yüzde 53,6’sı erkek, yüzde 46,4’ü kız çocukları oluşturdu. Geçtiğimiz yılda ise yüzde 49,9 erkek, yüzde 50,1’ni kız çocuğu olmak üzere 442 bin 643 çocuk eğitimin dışında kaldı. Eğitim dışında kalan çocuk sayısında görülen artış ve bu artışın ağırlıklı olarak erkek çocuklarda olması eğitimciler tarafından ekonomik krizin eğitimden kopuşta etkili olduğu belirtiliyor. Erkek çocuklarının eğitim yerine hane giderinde yardımcı olması, kız çocuklarının yine mali sıkıntılar nedeniyle eğitim alması yerine erken ve zorla evlilikler ile ev içi bakım yükü sırtlarına bindiriliyor. Yaş gruplarına göre bakıldığında ise 6-9 yaş grubunda yaklaşık 73 bin 872 çocuk, 10-13 yaş grubunda yaklaşık 86 bin 269 çocuk, 14-17 yaş grubunda yaklaşık 452 bin 672 çocuk eğitim dışında kaldı.  EĞİTİMDEN UZAKLAŞILIYOR İki eğitim-öğretim yılı arasında öğrenci sayısındaki değişim en fazla 2006 doğumlularda görülüyor. Bu gruptaki çocukların net okullaşma oranları son bir yılda yüzde 8,3 puan düştü. Bu grubunu yüzde 5,2 puan düşüşle 2007 doğumlular, yüzde 3,9 puan düşüşle 2006 doğumlular takip ediyor. Bu durum eğitimden erken ayrılmanın özellikle 15 yaştan itibaren arttığına işaret ediyor. Türkiye’de 15 yaşın resmî çalışmaya başlama yaşı olması bunu artıran sebeplerden biri olarak yorumlanıyor. Artan yoksulluk nedeniyle çocuklar aile yardım etmek, ailelerin eğitim masraflarını karşılayamaması yine çocukların eğitimden uzaklaşmasını sağlayan etkenlerin başından geliyor. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) İzmir 2 Nolu Şube Başkanı Zeliha Danyeli, yoksullaşmaya vurgu yaptığı konuşmasında eğitime yeterince bütçe ayrılmamasını eleştirdi. 3 ÇOCUKTAN 1’İ OKULA GİDİYOR Artan yoksulluk ve eğitim masraflarından dolayı dar gelirli ailelerin çocuklarını okula gönderemediğini söyleyen Danyeli, “Çocukların okuldan uzaklaşmasının en büyük sebeplerinden biri her geçen gün artan yoksulluktur. Ülkenin içinde yaşadığı ekonomik kriz halkı her geçen gün daha da yoksullaştırıyor. Bu yoksullaşma çocukların nitelikli bir eğitim ve öğretim görmelerini de engelliyor. Eğitim masrafları kayıt parası adı altına başlıyor ve bazı okullarda talep edilen kayıt parası velilerin ödeyemeyeceği miktarlarda oluyor. Çünkü Millî Eğitim Bakanlığı (MEB)’in okullara ayırdığı ödenek kurumlardaki masrafları karşılamıyor. Bu masraflarda velilerden alınan paralar ile karşılanmaya çalışılıyor. Özellikle de yoksul aileler bu paraları karşılanmakta zorlanıyorlar. Bununla birlikte aynı zamanda temel giderler olan okul kıyafetleri, kırtasiye giderleri yemek masrafları her yıl giderek artıyor. Geçen yıla oranla bu masraflar yüzde 70 oranında arttı. Ülkede yaşayan yoksul aileler çocuklarının temel eğitim giderlerini karşılamakta zorlanıyorlar. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in belirlemiş olduğu açlık sınırının altında 36 milyon insan yaşıyor. Yaşanan bu ekonomik krizde ister istemez yoksul ailelerin çocuklarının nitelikli bir eğitim öğretim almalarının önünde engel oluyor. MEB’in tasarruf tedbirleri kapsamında okul servislerine mesafe sınırı getirmiş olması da çocukların eğitime erişimini engelledi. Özellikle dezavantajlı bölgelerde okuyan kesimlerin bu servis paralarını ödemeleri mümkün olmayınca kendi çocuklarını okula göndermeme gibi bir durum ortaya çıktı. Bazı velilerimizle konuştuğumuzda 2-3 çocuğu olan aileler bazen 2, bazen 1 çocuğunu okula gönderiyor, kalan çocuklarını okula gönderemiyor” diye konuştu. ÇOCUKLAR UCUZ İŞ GÜCÜ  Çocukların ucuz işgücü olarak kullanıldığını belirten Danyeli, anayasal olan eğitim hakkı için MEB’in yeterli bütçe ayırması gerektiğini ifade etti. Danyeli, “Yoksulluğun artmasıyla birlikte evin ihtiyaçları karşılanamıyor. Aileler de çocuklarını okuldan uzaklaştırılıp ve çalıştırmak zorunda kalıyor. Çocuklar ucuz iş gücü olarak sermayenin beklentisi yönünde çalıştırılıyor. EĞİTİM-SEN olarak MESEM’lere de karşıyız. MESEM uygulamasıyla öğrenciler bir gün okula ve dört gün de ucuz iş gücü olarak işletmelerde çalıştırılıyorlar. Aslında bu da çocuk işçiliğinin meşrulaştırılmış adıdır. MESEM lere yoksul ailelerin çocukları gidiyor. Çocuklar akranlarıyla birlikte nitelikli bir örgün eğitim görmekten uzaklaşıyorlar. Hem zihinsel gelişimleri hem de sosyolojik gelişimleri sekteye uğruyor. Özellikle de büyük kentlere göç eden yoksul aileler yoksullaşmanın ve aynı zamanda temel ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından dolayı çocuklarını kayıt dışı olarak bazı işletmelerde çalıştırmak zorunda kalıyor. Kız çocuklarının eğitim-öğretimden uzaklaşmasıyla birlikte evdeki bakım yükü artıyor eve daha çok hapsediliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaşandığı bir ortamda yaşıyoruz. Bununla birlikte kız çocuklarının evdeki bakım yükü artıyor, erken evlendiriliyor ve çocuk yaşta anne oluyorlar. Bununla birlikte erkeklerin şiddetine, istismarına daha fazla maruz kalıyorlar. EĞİTİM-SEN olarak eğitimin her çocuğun temel anayasal hakkı ve devlet tarafından da bir kamusal sorumlulukla karşılanması gerektiğini söylüyoruz. Bu hakkın ihlal edilmemesi için eğitimin ticarileştirilmesi yerine mutlaka kamusal bir anlayışla tüm çocukların sağlıklı, güvenli, tam donanımlı, parasız, ulaşılabilir eğitim almasını sağlamak devletin temel görevlerinden bir tanesidir. Bundan dolayı devletin eğitim masraflarını üstlenerek her çocuğun eğitim hakkını koruma altına almalıdır” diyerek sözlerini tamamladı.  

İstismarın gölgesinde çocuktan anneler Haber

İstismarın gölgesinde çocuktan anneler

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER - Türkiye’de çocuk yaşta doğum sayısı alarm veriyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 2023 yılında 15 yaşından küçük 130 çocuk doğum yaparak çocuk anne oldu. Daha da içler acısı olan ise çocuklardan 4’ü ikinci doğumunu gerçekleştirdi. 15-17 yaş grubunda ise 6 bin 505 çocuk “anne” oldu. CHP Genel Başkan Yardımcısı, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Meclis’te 2023 yılında çocuklara yönelik cinsel istismar nedeniyle 92 bin 103 suç kaydı oluşturulduğunu ve bu suçlarla ilgili 69 bin 773 şüpheli hakkında işlem yapıldığını açıklamıştı. Her Yer Çocuk Derneği Başkanı Sedanur Uğur, yasal olarak caydırıcı yasaların olmadığından dolayı çocuk annelerin sayısının arttığını söyledi. Uğur, çocukların aile içindeki yapılan bazı hareketlerin normalleştirildiğini bundan dolayı da çocuğun ilk etapta taciz ve tecavüzü anlamadığı için kendini suçlu hissettiğini belirtti. ÇOCUKLAR GÜVENDE HİSSETMİYOR Çocukların, taciz, tecavüz ve erken evlendirmelerden dolayı ‘çocuk anne’ sayısının arttığını dile getiren Uğur, çocukların kendilerini suçlu hissetmemesi için her türlü desteğin sağlanması gerektiğini söyledi. Uğur, “Bu konudaki yasalar aslında çok muğlakta. Yalnızca ‘16 yaşından itibaren çocuklar evlendirilebiliyor’u biliyoruz, duyuyoruz. Çocuk hamile kalıyor ve çocuk, çocuk doğuruyor aslında. Bunu yasaklayabilmeleri için önüne geçmeleri gerekiyor. Sadece evlendirmekle değil, tecavüze maruz kalıyor ve doğum yapmak zorunda kalıyor. Yaşanılan bir olayda, bir çocuk 14 yaşında hamile kalıyor. Annesine söyleyemiyor ve karnında bebek büyüyor. Doğum yapmak zorunda kalıyor. En nihayetinde tecavüzü önlemek ve çocukları bu konuda bilinçlendirmek gerekiyor ama bakıldığında 14 yaşındaki bir çocuğu da doğum kontrol eğitimi nasıl vereceksin. Bu konuda yasaların çıkması gerekiyor. Caydırıcı cezalar verilmeli. Dernek olarak çocuklarla çalışıyoruz. Birçok çocuk kendini güvensiz hissediyor. Yaşanan bu durum Şirin’den, Narin’den ya da tecavüz edilen kadınlardan ayrı değil. Kendini güvensiz hissediyor çünkü nasıl bir ülkede yaşadığını, nasıl bir gerçeklikte yaşadığını biliyor ve bu nedenle de güvensiz hissediyor. Önleyici bir olgunun olmamasıyla birlikte de aslında bu suç katmerlenerek artıyor. Çocuk işçiliğinde de böyle, doğum yapan kız çocuklarında da böyle. Çocukların doğum yapmasını engellemek için tacizi, tecavüzü ve çocuk yaşta evlendirmeyi engellemek gerekiyor. Hiçbiri yasal değil. Çocuklara nasıl yaklaşılmalı konusunda ve kendini suçlu hissetmemesi için elimizden geleni yapmalıyız” diye konuştu. KENDİNİ SUÇLU HİSSEDİYOR Aile içinde yapılan bazı hareketlerin çocuk tarafından normalleştirdiğini söyleyen Uğur, bu durumda çocuğun taciz ve tecavüzü ilk etap anlamadığının altını çizdi. Uğur, “Aile içerisinde çocuk tacize maruz kaldığında hızlıca bu durumu açıklayamıyor. Çocuklarla çalışırken hafif bir güven ortamı oluşturulduğunda taciz veya tecavüz sinyalleri veren çocuklar var maalesef. Çocukların güvendikleri veya sorunlarına cevap alabildikleri bir ortam yok. Bu nedenle de çocuk sessiz kalıyor, kendini suçlu hissediyor. Kendinden yaşça büyük biri ona zarar verdiği için kendini inanılmaz suçlu hissediyor. Kız çocuğu bazı dokunmaları normalleştirilebiliyor. Çocuk oldukları için farklılıkları ayırt edemiyorlar. Bu nedenle de kız çocuğu o dokunmaları normal algılıyor ama başka boyutlara ilerlediğinde bunun normal olmadığını fark ediyor. Bu nedenle çocuklarla bedenime dokunma eğitimleri gerçekleştiriyoruz. Bedenini koruma veya özel alanına sahip çıkma gibi önleyici eğitimler veriyoruz. Ancak çocuklara yapılanların önüne sadece eğitimle geçemeyiz. Bu korkunç olayları önleyecek bu doğumların önüne geçecek cezaların verilmesi gerekiyor. Bu konuda her türlü adım ivedilikle atılması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. TRAVMA OLARAK KALIYOR Çocuk yaşta yaşanan travmatik olayların ömür boyu kişilerin üzerinde kalıcı hasarlar bıraktığını belirten Uğur, “Çocukluk kavramı diye bir olgu var. Bu da 0-18 yaştır. Çocuğun çocukluğunu yaşayabilmesi, gelişim hakkının getirdiği sorumlulukların yetişkinler tarafından karşılanması gerekiyor. Ama karşılanmadığında 14 yaşında işçileştirilebiliyor, 16 yaşında evlendirilebiliyor bu çocuklar. O yüzden de çok hızlıca çocukluk döneminden çıkıyorlar. Ve bu doğum meselesi de aslında çok büyük bir travma olarak çocukta kalıyor. Çocuk direkt olarak yetişkin sorumluluğu aldığı bir biçimde büyüyor. Çocuk hamile kalıyor ve bunu kimseye söyleyemiyor. Çünkü kimseye güvenemiyor. Ve eminin ki aldırma mevzusu gündeme geldiğinde izin verilmeyecektir. Ancak ne yaşarsa yaşansın çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerekiyor” dedi.  

Uzmanı uyardı: Çocuklarda dijital oyun bağımlılığına dikkat! Haber

Uzmanı uyardı: Çocuklarda dijital oyun bağımlılığına dikkat!

Türkiye'de 6-15 yaş kategorisindeki çocukların yüzde 91,3'ü internet kullanıyor. Bu yaş grubundaki çocukların yüzde 74'ü dijital oyun oynadığını, yüzde 90,8'i de bu oyunları düzenli oynadıklarını aktardı. Düzenli dijital oyun oynayan çocuklara bu duruma ilişkin kişisel düşünceleri sorulduğunda dikkat çeken cevaplar ortaya çıktı. Buna göre 6-15 yaş kategorisindeki çocukların yüzde 46,3'ü ebeveynlerinin kendilerinin çok fazla oyun oynadığını düşündüklerini, yüzde 35,6'sı oyun oynamanın, sorumluluklarını aksatmaya neden olduğunu ifade etti. Çocukların yüzde 23,4'ü ise dijital oyun oynamadığı zaman kendisini huzursuz ve mutsuz hissettiğini belirtti. Bağımlılık ile ilgili tehlike sinyalleri Prof. Dr. Hakan Türkçapar, dijital oyun oynamadığında kendini mutsuz hissettiğini beyan eden çocukların oranının yüksek olduğunu söyledi. Türkçapar, dijital oyunları geliştiren kişilerin, ışık, renk, tasarım veya puan gibi çeşitli unsurlarla çocukların ilgisini bu oyunlara çektiğini söyledi. Dünyada ve Türkiye'de dijital oyun bağımlılığının arttığını ifade eden Türkçapar, "Çocuk, dijital oyun oynamadığında kendini kötü ve huzursuz hissediyorsa bu durum bağımlılık işareti olabilir. Oyun oynama süresinin fazlalığı, bu oyunların çocuğun sosyal ilişkilerini etkileyecek düzeyde olması bağımlılık ile ilgili tehlike sinyalleridir." diye konuştu. Kişiliğin 6-15 yaşlarında ortaya çıkmaya başladığını dile getiren Türkçapar, ilk yaşlarda çocukların akıllı telefon, bilgisayar veya tablet gibi elektronik cihazlardan tamamen uzak tutulmasının tavsiye edildiğini belirtti. Türkçapar, okul çağındaki çocukların bu cihazları kısıtlı kullanmaları gerektiğine dikkati çekti. Ebeveynlerin çocuğu dikkatle izlemesi önemli Kent yaşamında zamanının çoğunu kapalı ortamlarda geçiren çocukların dijital dünyaya yöneldiğine işaret eden Türkçapar,  "Çocuklara spor yapabileceği, parklarda vakit geçirebileceği, arkadaşlarıyla ilişki kurabileceği daha geniş olanaklar sağlamak gerekiyor. Bağımlılık geliştirmeyecek çocuklar da fazla maruz kalmaktan dolayı bu oyunlara yönelebiliyor. Burada ebeveynlerin çocuğu dikkatle izlemesi önemli. Aile, çocuklarının hangi oyunları oynadığına, kimlerle konuştuğuna bakmalı. Çocuğa 'yapma', 'oynama' demekle sorun çözülmez. Belli bir program dahilinde çocukların eğitiminde aile, okul, devlet ve tüm toplumun seferberliği gerekiyor." şeklinde konuştu.

Eskişehir'de sokakta çalıştırılan 121 çocuk okulla buluşturuldu Haber

Eskişehir'de sokakta çalıştırılan 121 çocuk okulla buluşturuldu

Vali Hüseyin Aksoy, gazetecilere, geçen yıl 9 Ekim'de sokakta çocukların çalıştırılmasını ve dilendirilmesini yasaklayan emir çıkardıklarını, 20 Ekim'de ise yayınladıkları genelgeyle birçok kuruma görev ve sorumluluk verdiklerini ifade etti. Çocukların sokaklardan kurtarılarak okullara kazandırılması, suça bulaşmaması yönünde bütün kurum ve kuruluşlarla iş birliğiyle çalışma başlattıklarını ifade eden Aksoy, "Sokaklar çocuklar için riskli ve tehlikelidir. Onların olması gereken yer okullardır. Son bir yılda 193 çocuğa sokakta müdahale edildi." diye konuştu. Aksoy, bu çocukların Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünün Çocuk İlk Kabul Birimine teslim edildiğini, sosyal inceleme süreci başlatılarak ailelerine tebligatta bulunulduğunu aktardı. Amacımız çocuklarımızın eğitim hayatına devam etmelerini sağlamak Eğitim çağındaki çocukların okula kazandırılması konusunda yoğun gayret içinde olduklarını, bu amaçla isim listelerinin İl Milli Eğitim Müdürlüğüne iletildiğini aktaran Aksoy, "İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz ilgili okullar ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerimizle koordineli şekilde bu çocuklarımızın okullara kazandırılması hususunda yoğun bir gayret içinde çalışıyor. Tespit edilen bütün çocuklarımız İl Sağlık Müdürlüğüne iletiliyor. Sağlık taraması yapılan çocuklar için gerekli çalışmalar yürütülüyor. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne iletilen çocukların katılabileceği sportif faaliyetler tespit edilip spor kulüplerine, gençlik merkezlerindeki faaliyetlere yönlendiriliyorlar. Sokağın olumsuz etkilerinden çocukların kurtarılması adına yoğun bir gayret var. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğümüzün uzmanları çocukların ailelerine yönelik sosyal inceleme yapıyor. Biz de ihtiyaç varsa ailelere yardımda bulunuyoruz. Sokaklarda çalışırken okullarını ihmal eden 121 çocuğumuzu eğitim kazandırdık. Sosyal ve kültürel kurslara katılan çocuk sayımız 94, sağlık taraması yapılan çocuk sayısı 95, aşıları eksik olduğu tespit edilen ve aşıları yapılan çocuk sayısı 91'dir. Amacımız çocuklarımızın sokakların risklerinden kurtarılarak eğitim hayatına devam etmelerini sağlamak." dedi. Vali Aksoy, Eskişehir halkının da çalışmalar destek verdiğini ve sokakta çalıştırılan çocuklarla ilgili 112 Acil Çağrı Merkezi'ne 199 ihbarın yapıldığını sözlerine ilave edildi. Okula çok iyi adapte oldular Proje kapsamında çalışma hayatından alınarak okula kazandırılan M.M. (14) ile A.M'nin (13) eğitimlerine devam ettiği Tepebaşı ilçesi Ata Ortaokulunda geçen yıl müdür yardımcısı olarak görev yapan Tufan Özden ise öğrencilerin birçok sosyal aktiviteye katıldığını belirtti. Çocukların pek çok konu başlığında sosyal hayata dahil olduğuna dikkat çeken Özden, "Okula çok iyi adapte oldular. Şu an gezip oynuyorlar, beden eğitimi derslerinde arkadaşlarıyla aktiviteler yapıyorlar. Dışarıda arkadaşlarıyla görüşmeye başladılar, kendileri de bu konuda çok mutlular. Bizim katabileceğimiz şeylerin yüzde 50'sini yapabildiğimizi düşünüyorum. Daha yapmamız gereken çok şey var. Şu an müzisyen olan çocuklar oldu. Güzel sanatlarla ilgilenen çocuklarımız oldu. Futbol kulüplerinde oynayan çocuklarımız dahi var." dedi.

Çocuklarda görülen ishale dikkat Haber

Çocuklarda görülen ishale dikkat

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nazlı Karakullukçu Çebi, mevsim geçişlerinde çocuklarda sıklıkla görülen ishal konusunda açıklamalar yaptı. Çocuklarda ishalin en sık sebebinin virüsler olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Çebi, “İshal, daha çok mevsim geçişi dönemlerinde gözlenir. Sulu kakaya; ateş, kusma, karın ağrısı ve iştahsızlık da eşlik edebilir. Bakteri ve parazitlerin sebep olduğu ishaller mikrobun bulaştığı yiyecek-içecek veya temas etmiş ellerin ağıza götürülmesi ile bulaşır. Virüslerin sebep olduğu ishaller temas ile kolayca bulaşabilmektedir. İshal sık karşılaşılan ve nadiren ciddi seyreden bir hastalık olmakla birlikte küçük bebeklerde ateş ve kusmanın eşlik ettiği durumlarda çocuk doktoruna başvurmak oldukça önemlidir” dedi. Bir veya iki gün sürebilir Çocuklarda ishalin genellikle 24-48 saat içinde düzelen kusma atağı ile başladığını ifade eden Uzm. Dr. Çebi, “Belirtiler bir veya iki gün süren hafif ishal ve bulantıdan, birkaç gün süren şiddetli ve bol sulu dışkılamaya kadar değişkendir. İshal, genellikle 24 saat içinde en az üç kez gözlenen yumuşak kıvamlı veya sulu dışkılama olarak ifade edilmektedir” dedi. Yüksek ateş, kas ve baş ağrısı görülebilir Uzm. Dr. Çebi, çocuklarda ani başlangıçlı ishalin yaygın belirtileri hakkında: Yumuşak kıvamlı veya sulu dışkılama, dışkılama ile rahatlayan ve kramplar halinde gelen karın ağrısı atakları, bulantı ve kusma, yüksek ateş, kas veya baş ağrısı.” İshalin genellikle 3-5 gün sürdüğünü ve bu sürenin bazen daha uzayabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Çebi, “Yumuşak kıvamlı dışkılama, bağırsaklar normal düzenine dönmeden bir hafta kadar daha sürebilir. Bazı çocuklar, akut ishalden sonra zaman içinde düzelen geçici bir laktoz intoleransı geliştirirler; bu durumda süt içtikten veya süt ürünleri tükettikten sonra yumuşak kıvamlı dışkılarlar” şeklinde konuştu. Hızlı ve yüzeysel soluma dehidratasyonun şiddetli olduğunu göstermekte Dehidratasyon (sıvı kaybı) belirtileri hakkında konuşan Uzm. Dr. Çebi, “İdrar çıkışında azalma, ağız kuruluğu, gözyaşında azalma, göz kürelerinde çöküklük, halsizlik ve huzursuzluk sıklıkla gözlenebilen dehidratasyon belirtileridir. Ancak, acil tıbbi yardım alma gereksinimi ifade eden uykuya meyilllilik, soluk veya alacalı bir cilt, soğuk el ve ayaklar, ıslak bez sayısında ciddi azalma, hızlı ve yüzeysel soluma gibi belirtiler dehidratasyonun şiddetli olduğunu göstermektedir” dedi. Şekerli, yağlı salçalı gıdalar verilmemeli Bol su tüketiminin öneminden söz eden Uzm. Dr. Çebi, “Çok sulu sümüksü ve kanlı dışkı, siyah-katran rengi dışkı, idrar yapamama ya da idrar renginde kırmızılık önemlidir. Bu durumu çocuk doktorunuzla mutlaka görüşmelisiniz. Evde bol su ve anne sütü ile sık besleme uygulanmaktadır. Şekerli, yağlı salçalı gıdalar verilmemelidir. Yağlı gıdalar, meyve suları ve çok şekerli içecekler ishali arttırabilir. İshale yönelik ilaç tedavisi doktorunuz önermedikçe gerekli değildir. Destek için doğal ya da ilaç formunda probiyotikler kullanılabilir. 1 yaşından küçük bebekler, kanlı ishal, kusma ağızdan beslenememe, uyuklama hali, halsizlik, ağız kuruluğu, idrarda azalma ve yüksek ateş durumunda hemen çocuk doktoruna başvurulmalıdır, gözetim altında tutulmalıdır” dedi.

Çocuklara teknoloji kullanımını yasaklamak çözüm değil Haber

Çocuklara teknoloji kullanımını yasaklamak çözüm değil

Dr. Öğretim Üyesi Hale A. Kahyaoğlu Çakmakcı, çocukların teknoloji kullanımında ailelerin dikkat etmesi gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulundu. Fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişiminde geriliğe yol açabiliyor Çocukluğun ilk yıllarında kesinlikle ekran kullanımı önermediklerini vurgulayan Çakmakcı, “0-2 yaş grubu bebeklik dönemi için teknoloji kullanımının herhangi bir biçimini biz uzmanlar önermiyoruz. Çocuğu sakinleştirmek, ebeveynin işlerini halledebilmesi için ona zaman kazandırmak gibi amaçlarla çocukların eline verilen telefon ve tabletler fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişiminde geriliğe yol açabiliyor. Bu dönemde yapılacak en güzel şey bakım verenin bebeğiyle kuracağı duygusal bağ, sohbetler, açık havaya çıkartılması ve birlikte oyunlar oynamalarıdır. 1 buçuk yaşındaki bir çocukla gülme, gıdıklama, temas etme ya da küplerle yapılar inşa etme gibi etkinlikler teknolojiyle geçirilecek zamanın alternatifi olacaktır” şeklinde konuştu. Yaş gruplarına göre teknoloji kullanımının farklılık göstereceğini belirten Çakmakcı, günlük kullanımın 3-6 yaş arasında yarım saat, 6-9 yaş arasında 45 dakika, 10-15 yaş arasında 1 saat, lise döneminde ise 2 saatle sınırlı olması gerektiğini söyledi. Çocuğun telefon, tablet ve bilgisayar karşısında geçirdiği süre kadar içeriklerin de önemli olduğunu belirten Çakmakcı, “Çocuğun gördüğü, izlediği, model aldığı ve taklit edeceği içerikler önemlidir. Çocuklar gördükleri her şeyi kaydederler ve ilerde benzerini yapma eğiliminde olurlar. Çok hızlı öğrenirler ve hızlı uygulamaya koyulurlar. Seçeceğiniz oyunlar, izleteceğiniz influencer’lar gibi olmaya çalışacağını unutmamak gerekir” dedi. Çocuk model alan bir varlıktır Teknoloji kullanımının sınırlandırılmasında ailenin tutarlı yaklaşımının önemli olduğunu ifade eden Çakmakcı, “Çocuklara anlayabileceği bir dilde zararları açıklanabilir ama ailelerin de tavsiye ettiği şeyleri kendilerinin uygulaması ve örnek olması gerekiyor. Çocuk model alan bir varlıktır. ‘Ödevlerin var o yüzden teknoloji kullanamazsın, bitir sonrasında izin veririm’ şeklindeki açıklama maalesef sorun kaynağını ‘ödev’ haline getirmektedir. Verilen mesaj içeriğine dikkat ederek uygun açıklama yapılmalıdır” dedi. Eğer bir sorun varsa çocuk oyuna başladıktan sonra oyunu durduramaz hale gelir Çocukta sorunlu teknoloji kullanımı olduğu konusunda bazı işaretlerin olabileceğini belirten Çakmakcı, “Eğer bir sorun varsa çocuk oyuna başladıktan sonra oyunu durduramaz hale gelir ve daha da fazla oynama isteği yaşamaya başlar. Kullanımı doyuma ulaşacağı belirli bir saatin altına düşmemeye başlar. Çocuk oyun oynamak için zaman oluşturabilme adına ödevlerini yapmaz ve bazen öyle ilerler ki oyun oynamak için uyku süresini azaltma, kişisel bakımı olan yıkanma ve diş fırçalama gibi sorumluluklarını yerine getirmemeye başlar. En sonunda da okula gidemez hale gelebilir” uyarısında bulundu ve davranış değişikliklerine dikkat edilmesi gerektiğini aktardı. Çocukların en büyük ihtiyacı olan şey, her şartta sevildiklerini hissetmektir. Sorunlu teknoloji kullanımının yasak ve engellemelerle çözülmesinin mümkün olmadığını belirten Çakmakcı, “Öncelikle ailenin çocuk için model olduğu unutulmamalı, teknoloji kullanımı konusunda öncelikle ebeveynler kullanım konusunda dikkatli olmalıdır. Çocuğun teknoloji kullanımına yönelik verilen büyük tepkiler, ciddi cezalar ve yasaklar durumun daha da kötüye gitmesine ve öfke tepkilerinin artmasına neden olur. İnterneti kesmek ya da tableti elinden almak gibi davranışlar yoksunluk oluşturabilir ve büyük kavgalar çıkabilir. Böyle durumlarda bir uzmana başvurulmasını öneririz. Her zaman unutmamak gerekir ki çocukların en büyük ihtiyacı olan şey, her şartda sevildiklerini hissetmektir. Çocukla durumun önemini konuşmak ve endişelerinizi paylaşmanız, birlikte kararlar almanız, ona da fikirlerini sormanız çok önemlidir” dedi. Altta yatan nedeni, uzman değerlendirmesi ile tespit edilebilir Sorunlu teknoloji kullanımının arkasında bazı psikolojik sorunların yatabileceğini belirten Çakmakcı, “Ergenlik dönemindeki gençlerde görülen bu tip davranışların içe kapanıklık, yalnızlık, aile bağlarında kopukluk, yüz yüze ilişkiler yerine sanal arkadaşlığı tercih etmelerinden mi kaynaklandığı, yoksa zaten bu genç bireyin içine kapalı, düşük özgüvenli, sosyal becerileri zayıf, depresif ya da yalnız olduğu için teknolojiyi sorunlu şekilde kullandığı bir uzmanın değerlendirmesiyle tespit edilecektir” diye konuştu. Dr. Öğretim Üyesi Hale A. Kahyaoğlu Çakmakcı, daha küçük yaştaki çocukların sınır konulmadan teknoloji kullanmasının da konuşma geriliğinden otistik spektrum özelliklerine kadar birçok gelişimsel soruna yol açabileceği uyarısında bulunarak “Uyarandan eksik olan çocuğun fiziksel, ruhsal, nörolojik problem geliştireceğini tahmin edebiliriz” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.