[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İletişim Başkanı Altun: 29 Ekim bağımsızlık aşkının sonsuzluğa kadar uzandığı bir destandır Haber

İletişim Başkanı Altun: 29 Ekim bağımsızlık aşkının sonsuzluğa kadar uzandığı bir destandır

Fahrettin Altun, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve Cumhuriyet'in ilanının 101. yıl dönümü nedeniyle sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu. Paylaşımında, adeta imkansızı başaran bir milletin destanının 101 yıl önce yazıldığını ifade eden Altun, "29 Ekim, büyük zorluklar içinde verilen bağımsızlık mücadelesinin zaferle taçlandığı, bağımsızlık aşkının sonsuzluğa kadar uzandığı bir destandır. 29 Ekim, birlik ve beraberliğimizin, ilk günkü kararlılığımızın simgesi haline gelmiş çok özel bir gündür." dedi. Barışın ve adaletin tesis edildiği bir dünya için çalışacağız Büyük bir heyecanla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 101. yılını kutlamanın gururunun yaşandığını kaydeden Altun, "Bizler, ecdadımızın bize emanet ettiği bu büyük mirası korumak ve gelecek nesillere daha güçlü bir Türkiye bırakmakta kararlıyız. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde gerçekleştirilen tarihi atılımlar, mega projeler ve Türkiye Yüzyılı vizyonumuz gelecek yüzyılımızın temellerini atmakta, hedeflerimiz yolunda motivasyonumuzu güçlendirmektedir. Ülkemizi daha güçlü bir geleceğe taşımak adına çalışmalarımıza devam edeceğiz. Birlik ve beraberliğimizi hedef alan her türlü tehditle mücadelemizi de sürdüreceğiz. Bununla birlikte bugün insanlık olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz, yalnızca bölgemizde değil küresel boyutta da barışın ve adaletin tesis edildiği bir dünya için çalışacağız. Bu duygularla milletimizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı tebrik ediyor, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, istiklal ve istikbal mücadelemize can veren tüm kahramanlarımızı rahmetle ve saygıyla yad ediyorum." ifadelerine yer verdi.

İletişim Başkanı Altun: Dijital mecralara ilişkin etkin hukuki düzenlemelere caydırıcı tedbirlere ihtiyacımız var Haber

İletişim Başkanı Altun: Dijital mecralara ilişkin etkin hukuki düzenlemelere caydırıcı tedbirlere ihtiyacımız var

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "TRT Geleceğin İletişimcileri Yarışması Ödül Töreni"nde konuşma yaptı. Altun, bugüne dek, bu yarışma dolayısıyla 400’ü aşkın proje ödül aldığını bu yıl da 12 kategoride 36 proje, ödül almaya hak kazandığını ifade etti. Altun, ödül almaya hak kazanan genç iletişimcileri canı gönülden tebrik ederek başarılar diledi. Tıpkı gençler gibi bu yarışmaya büyük önem verdiklerini, bu yarışma dolayısıyla büyük heyecan duyduklarını belirten Altun, "Genç iletişimcilerimizin hem kendilerinin hem de ülkemizin geleceğine katkı sağlayacak bu gayretlerini çok ama çok önemsiyoruz. Katkı yapan, katkı sağlayacak olan bu gayretlerin çok ama çok önemsiyoruz. Zira iletişim dünyasına hakim olacak, yön verebilecek, donanımdaki gençlerin yarının iletişim dünyasını şekillendireceklerini biliyoruz. Biz inanıyoruz ki genç iletişimcilerimiz o zihinleriyle iletişim ve medyada ezberleri tekrarlamak yerine ürettikleri özgün projelerle iletişim ekosistemine, medya ekosistemine yeni soluklar getirecek. İletişim ve medyada ihtiyaç duyduğumuz yenilenmenin, kalkınmanın sağlanmasına katkıda bulunacaklar” dedi. Özlü olduğumuz takdirde kendi hesabımıza konuşabiliriz İletişim ve medya dünyasının son yıllarda köklü dönüşümlere, değişimlere sahne olduğuna dikkat çeken Altun, “Bu süreçte bizim önümüzde çok esaslı bir soru duruyor esasında ‘Biz bu değişimin neresinde duracağız? Karşımızdaki enformasyon yağmuruna, veri bombardımanına ve dezenformasyon akışına karşı nasıl bir tutum takınacağız? Rüzgara kapılan bir figüran mı olacağız? Yoksa önümüzdeki süreçlere meydan okumalara karşı koyacak, yön verecek bunlarla mücadele edecek bir aktör olmayı mı tercih edeceğiz?’ Türkiye olarak bu dönüşüm süreçlerinde belirleyici bir aktör, bir başka deyişle özne olma zorundayız işte gayretimiz bu yönde. Zira özne olduğumuz takdirde mevcut enformasyon düzenindeki adaletsizliğe meydan okuyabiliriz. Zira özne olduğumuz takdirde yalan siyasetine dezenformasyon politikalarına karşı hakikatin savunuculuğunu yapabiliriz. Özlü olduğumuz takdirde bölgemizde, coğrafyamızda, İslam dünyasında, Türk dünyasında Bağdat'ta, Batıhan'da, Beyrut'ta, Kudüs'te veya Gazze'de yaşananları, Batılı medya tekellerini geçirerek değil sahadan kendi bilgilerimizi edinerek bütün dünyaya anlatabilir, bütün dünyaya neyin doğru, neyin yanlış olduğunu zarif bir şekilde gösterebiliriz. Özlü olduğumuz takdirde kendi hesabımıza konuşabiliriz” dedi. Bugün birçok düşünür küresel iletişim rejiminde sömürgecilerin sömürgeleştirilen insanların kendi hikayelerini anlatma hakkını nasıl ellerinden aldığını Batı'nın medyatik temsillerinin, mazlum halkların gerçek sesini ne şekilde bastırdığını Batılı bilgi üretim süreçlerinin uyguladığı şiddet aracılığıyla tüm dünyada ezilenlerin hikayesini hangi yol ve yöntemlerle gizlediğini ortaya seren birçok eserler verdiğini aktaran Altun şu ifadeleri kullandı: “Batı medyası batı dışı dünyayı egzotik içeriklerle yahut şiddet içeren imgelerle temsil ederek hem batı dışı toplumlarla ilgili hakikati çarpıtıyor hem de batının etnosantrizmini kurumsallaştırıyor. Eğer bu çarpık düzene bizler itiraz etmez ve kendi hikayemizi anlatmak imkanından mahrum kalırsak bu cesareti kendi hikayemizi anlatma cesaretini göstermezsek bu takdirde hem kendi varlığımızı tehlikeye atarız hem de hakikete ihanet etmiş oluruz. Oysa Aldous Huxley’in dediği gibi 'hakikatin saklanması, insanları köleleştirir; hakikatin ifşası ise insanları özgürleştirir’.” Hep birlikte yalanın hüküm ferma oluşuna şahitlik ediyoruz Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde küresel dünya düzenindeki adaletsizlikle sömürgeci politikalarla mücadele ederken aynı zamanda bu adaletsizliği ayakta tutan medya emperyalizmiyle ve onun tanımlama tekeliyle de mücadele ettiklerini belirtti. Sanal felaket koşulları hakikat düşüncesinin tahrif edildiği bir insanlık durumunu anlattığını bildiren Altun, “‘Sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. ‘Jean Baudrillard böyle diyordu. ‘Sanal felaket koşulları.’ Hiç kuşkusuz sanal felaket koşulları hakikaten hatta hakikat düşüncesinin tahrif edildiği bir insanlık durumunu anlatıyor. Dijitalleşmeye yapay zekanın yaygınlaşması ne yazık ki hakikat karşıtı bir enformasyon, ekosistemine hazırlıyor. Hep birlikte yalanın hüküm ferma oluşuna şahitlik ediyoruz. Bir yanda içerik enflasyonu yaşanırken öte yandan sahici içeriklere ulaşmak giderek zorlaşıyor. Bu süreçte kamu sağlam denetim de kamu çıkarı adına denetim de günden güne zorlaşıyor. Dolaşıma giren şey hakikat mi? Yoksa hakikati tarif eden hakikat düşüncesini bilen anlamsızlaştıran, yalan, manipülasyon veya dezenformasyon mu? Bu soru önümüzde bütün çıplaklığıyla duruyor. Şurası çok açık ve net. Maruz kaldığımız dezenformasyon bombardımanında önümüze düşen içeriğin doğruluğunu teyit etmek, mecranın yapısı, işleyişi ve hızlı dikkate alındığında özellikle kullanıcılar için oldukça meşakkat bir iş bu nedenle kamusal denetleme ve düzenleme süreçlerine sağlıklı bir şekilde işleyen kamusal denetim ve düzenleme süreçlerine ihtiyacımız var. Bu ve benzeri zorlukları aşabilmek adına biz örneğin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı altında dezenformasyonla mücadele merkezini kurduk. Bunu yaparken amacımız yalanın, manipülasyonun, dezenformasyonun tespiti ve doğru bilginin ulusal ve uluslararası kamuoyuyla hızlı bir şekilde bütün boyutlarıyla paylaşılmasıydı. Fakat kamusal yarar adına sadece doğrulama ve teyit mekanizmalarıyla yetinemeyiz. Elbette doğrulama ve mekanizmaları hakikate hizmet namına son derece kullanışlı araçlardır. Fakat bunların ötesine geçmek mecburiyetindeyiz” diye konuştu. Dijital mecralara ilişkin etkin hukuki düzenlemelere caydırıcı tedbirlere ihtiyacımız var Sosyal medya başta olmak üzere dijital mecralara ilişkin etkin hukuki düzenlemelere caydırıcı tedbirlere ihtiyaç olduğunu belirten Altun, “Zira bizler Cumhurbaşkanımızın bugünkü konuşmasında ifade ettiği gibi ‘gençlerimizi sosyal medyanın ve dijital mecraların karanlık teslim edemeyiz.’ Bu platformların şiddeti, vahşeti özendiren, yaygınlaştıran mecralara dönüştükleri ne yazık ki açıktır. Şunu da bu vesileyle özellikle belirtmek isterim ki bu süreçte konvansiyonel medya kuruluşlarından da sorumlu yayıncılık ilkesi gereğince hareket etmesini bekliyoruz. Televizyon kanallarımız, gazetelerimiz reyting uğruna şiddeti kötülüğü tüm detaylarıyla dramatize ederek sürekli bir şekilde kamuoyunun gündeminde tutamazlar, tutmamalıdırlar. Geleneksel medya kuruluşlarımız sosyal medyadan önlerine düşen görüntüleri filtresiz şekilde daha geniş kitlelere yaymamak noktasında çok daha özenli olmak durumundadırlar. Küçük ve maddi hesaplar uğruna gençlerimizin popüler kültür ve dijital mecralar eliyle zehirlenmesine, bu yapılar için birer meta olarak görülmesine müsaade edemeyiz” şeklinde konuştu. Hukukun yaşayan bir kültür olduğunu ve yeni ihtiyaçlara göre yeni hukuki düzenlemelere, yasalara ihtiyaç olduğunu ifade eden Altun, “Zira kullanışlar kadar sosyal medya platformları da yalan, manipülasyon ve dezenformasyon içerikli paylaşımlardan sorumludur. Hatta çok daha fazla sorumludur. Ne var ki söz konusu platformlar, toplumsal sinir uçlarıyla oynayan kutuplaşmaya sebebiyet veren şiddeti, vahşeti, ırkçılığı, yabancı düşmanlığını, İslam karşıtlığını tetikleyen içeriklere göz yummakta, ne yazık ki göz yummakta hatta bize öyle geliyor ki bu içerikleri teşvik etmektedir. Kendilerini birer hakem gibi yansıtmaya çalışsalar da çoğu kez dünya siyasetinde birer oyuncu perde arkasından süreçlere müdahale etmeye gayret eden bir aktör gibi hareket etmeye çalışmaktadırlar. Dijital platformların terör ve şiddet propagandasına dahi etkin bir denetim mekanizması kurmaktan kaçındığını, talep edilmesine rağmen bu türden paylaşımları kaldırmadığını, algoritmalar marifetiyle toplumu bir arada tutan temel değerleri hedef alan paylaşımların görünürlüklerini arttırdıklarını biliyoruz. Görüyoruz Bunlara şahitlik ediyoruz. Bu yapıların oluşturduğu siber tehditlere, hibrit tehditlere karşı siber vatanımızı korumak asli vazifemizdir. Siz genç iletişimcilerimizin de bu bilinç ve duyarlılıkla hareket etmesini bekliyoruz” açıklamalarında bulundu. Soykırımcılarla katillerle mücadele etmeye devam edeceğiz Kimi dijital mecralarda olduğu gibi birçok batılı konvansiyonel medya kuruluşu da çifte standartlı yaklaşımını sürdürdüğünü söyleyen Altun, “Tam bir yıl geçti. Gazze'de bir yıldır devam eden soykırım sürecinde ne yazık ki batılı hükümetlerin batılı medya şirketlerinin İsrail'in savaş suçlarına olan desteği durmadı katlanarak arttı. Batılı medya kuruluşları ve hükümetler ne yazık ki İsrail savaş ve soykırım makinesine destek verdi. Kasıtlı bir şekilde gazetecileri sağlık çalışanlarının kundaktaki bebekleri, kadınları hedef alan İsrail daha birkaç gün önce Türk gazetecileri tekrar hedef aldı. İsrail güçlerinin koruduğu işgalci bir terörist TRT Haber'in yayınına müdahale ederek gazeteci arkadaşlarımızı tehdit etti. Yine bir gün sonra bu kez İsrail güçleri doğrudan aynı muhabir arkadaş yayın yapmalarını engellemeye çalıştı. Karşımızda işgalci ve istilacı bir yapı var sömürgeci bir yapı var. Bu yapının İsrail'in suçlarını da cürümlerini de herkes biliyor. Ve soykırım bilinmesin. Bu cürümler görünmesin diye gazetecileri ve ailelerini 7 Ekim'den bu yana bu İsrail hedef alıyor. Şu ana kadar İsrail Gazze'de iki yüze yakın gazeteci kardeşimizi katletti. En son Anadolu Ajan Muhabiri Hasan Hamad, İsrail bombardımanını fotoğraflamaya çalışırken hedef gözetilerek şehit edildi. Hakikati dünyaya duyurmaya çalışan gazetecilerin İsrail tarafından bu kadar pervasızca katledilmesine Filistin televizyonunun Gazze muhabiri Selman El Beşir yeleğini kasketini çıkararak isyan etmişti. Beraber çalıştığı gazeteci arkadaşının ailesiyle birlikte öldürüldüğünü öğrenince canlı yayında üzerindeki yeleğini çıkararak gazetecilerin uluslararası koruma altında olduğuna dair konuşulan her şey slogan olmaktan öteye geçmiyor demişti. Bir büyük yalanı bütün dünyaya haykırmıştı esasında. Çok haklı bir o kadar da trajik bir Fakat biz inanıyoruz ki güneş balçıkta sıvanmaz. Hakikat tüm çıplaklığıyla, tüm yakışıklılığıyla, İsrail'in peşine bırakmayacak. Gerek İsrail'in işbirlikçilerinin şunu artık anlaması gerekiyor. Bizler cesaretle, hakikat ve adalet şuuruyla bölgede soykırımcılarla katillerle mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi. Gazze'de 200’e yakın gazeteci öldürülürken sessiz kalan küresel şebekeye karşı bizler buradaki kötülüğü, buradaki çifte standardı ifşa etmeye, haykırmaya devam edeceklerini bildiren Altun sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bizler Gazze'de olduğu gibi Batı Şeria'da da Kudüs'te olduğu gibi Lübnan'da da iletişim kanallarını açık tutacak ve İsrail'in saldırılarını dünyaya duyurmaya devam edeceğiz. Bölgemizde kalıcı barışın, istikrarın adaletin tesisi ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi daha adil bir dünyanın inşa edilmesi için iletişim ve medya alanında üzerimize ne düşüyorsa bütün bunları yapmaya gayret sarf edeceğiz. Bugün hem ülkemiz hem bölgemiz hem de tüm dünya için siyasetten ekonomiye, kültür sanattan, iletişim ve medya alanına kadar birçok alanda yapılacak işler ve ulaşılacak hedefler var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak geleceği daha iyi ve daha adil bir şekilde inşa etmenin bugünün gençlerine yatırım yapmaktan geçtiğini çok iyi biliyoruz. Daha insani daha müreffeh ve daha adalet bir zemin inşa edilmesi için bugün burada olduğu gibi gençlerimizi her alanda desteklemeyi sürdüreceğiz. Aşkta, şevkle ve heyecanla üreten gençlerimizin arkasında durmaya devam edeceğiz. “ Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Zahid Sobacı, TRT Geleceğin İletişimcileri Yarışması ödül töreninde yaptığı konuşmada, yarışmanın 10. yılına ulaşmasının gurur verici bir başarı olduğunu belirtti. Sobacı, yarışmanın, genç iletişimcilerin projelerini hayata geçirebileceği önemli bir platform sunduğunu ve bu yılki “İletişim Kampanyası” kategorisinin “60. Yılda TRT” temasıyla düzenlendiğini vurguladı. TRT’nin, yayıncılık tarihindeki 60 yılı geride bırakırken, hem geçmişin birikimlerini hem de geleceğin iletişimci adaylarını desteklemek için önemli adımlar attığının altını çizen Sobacı, TRT Geleceğin İletişimcileri Yarışması’nın, her yıl daha fazla üniversite ve öğrencinin katılımını sağladığını ifade etti. Bu yıl, 130 üniversiteden 2618 öğrencinin, 1702 eserle katıldığı yarışmanın, gençlerin yenilikçi fikirlerini ortaya koyabilmesi açısından büyük bir öneme sahip olduğunu belirtti. İletişimin geleceğini şekillendirecek gençler Sobacı konuşmasında iletişimin teknolojik gelişmelerle paralel olarak dönüştüğü günümüzde, genç iletişimcilerin, doğru ve etik iletişim anlayışıyla topluma yön verebilecek potansiyele sahip olduklarını ifade etti. Özellikle, Gazze’deki son bir yıl içinde yaşanan insanlık dramına değinen Sobacı, medya ve iletişim araçlarının doğruluğu ve insan haklarını savunma noktasındaki kritik rolünü hatırlatarak, genç iletişimcilere büyük bir sorumluluk düştüğünü söyledi. 2025 yılı için yarışmanın yeni teması “Dijital Okuryazarlık” TRT Genel Müdürü, gençlerin oluşturdukları projelerin sadece belleği güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda Türkiye'nin kültürünü ve değerlerini geleceğe taşıyacaklarını vurguladı. Sobacı, iletişim alanındaki yenilikçi fikirlerin ve taze bakış açılarını teşvik etmeye devam edeceklerini belirterek, 2025 yılı için yarışmanın yeni temasını “Dijital Okuryazarlık” olarak açıkladı. TRT’nin uluslararası alanda da önemli bir kamu yayıncılığı rolü Sobacı, TRT’nin yalnızca Türkiye’de değil, uluslararası alanda da önemli bir kamu yayıncılığı rolü üstlendiğini ve dünyanın dört bir yanına ulaşan yayınlarla Türkiye’nin sesi olmayı sürdüreceklerini ifade etti. TRT’nin, TRT World, TRT Arabi ve diğer yabancı dildeki platformlarıyla küresel izleyici kitlesine seslendiğini belirten Sobacı, bu sayede dünyanın farklı coğrafyalarına Türkiye'nin değerlerini tanıtma gayretinde olduklarını belirtti. TRT akademi ile geleceğe yatırım TRT Genel Müdürü, 2023 yılında açılışı yapılan TRT Akademi'nin gençlere eğitim fırsatları sunduğunu ve bu platformun, genç iletişimcilerin kendilerini geliştirmeleri ve profesyonel kariyerlerine sağlam adımlarla başlamaları için önemli bir kaynak teşkil ettiğini vurguladı. Sobacı, TRT Akademi’nin, yetenekli genç iletişimcileri keşfetme ve onları profesyonel dünyaya kazandırma yolunda önemli bir adımdan daha fazlası olduğunu söyledi. Birlikte daha parlak bir geleceğe adım atacağız TRT Genel Müdürü, gençlere hitaben yaptığı konuşmasında, “Hayallerinizi gerçeğe dönüştürmek için doğru zaman şimdi. TRT ailesi olarak, bu yolda yanınızdayız ve birlikte daha parlak bir geleceğe adım atacağız” dedi. Sobacı, gençlerin yarının iletişimcileri olarak topluma değer katacaklarına olan inancını yineleyerek konuşmasını tamamladı.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: İsrail hakikati de katletmeye çalıştı Haber

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: İsrail hakikati de katletmeye çalıştı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 45 bin çocuk, kadın ve yaşlıyı katleden İsrail'in dezenformasyon bombardımanıyla hakikati de katletmeye çalıştığını belirterek, "Lakin biz İsrail'in dezenformasyon politikasına, stratejisine karşı çok güçlü bir şekilde mücadele verdik, vermeye devam ediyoruz. Ve gün sonunda gür sedası galip geliyor ve gelecek. Bütün baskılara rağmen üniversitelerde İsrail'in soykırımına yönelik tepkiler devam ediyor. Diğer taraftan istilacı ve işgalci kimliğinin yanına soykırım gibi büyük bir utancı da ekleyen İsrail'e, İsrail'i destekleyen uluslararası Batılı sisteme, devletlere rağmen İspanya, Norveç ve İrlanda, Filistin devletini tanıdığını ilan ediyor. Bu gelişmeler tüm baskı ve yıldırma girişimlerine rağmen dezenformasyonla mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdürmemiz gerektiğini bize apaçık göstermektedir." dedi. Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğünde düzenlenen "Bab-ı Ali Okulu: 21. Yüzyılda Dezenformasyon Tehdidi ve İletişim Stratejileri" programının açılışında yaptığı konuşmada, bu yıl ikincisi düzenlenen Bab-ı Ali Okulu'nu sosyal bilimler alanındaki lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik bir eğitim programı olarak tasarladıklarını söyledi. Geçen yıl programa birçok öğrencinin katıldığını ve sertifikalarını aldığını anlatan Altun, bugün açılışını yaptıkları programın da yine aynı şekilde iletişim alanında uzmanlaşmak isteyen, tecessüs sahibi öğrencilerin teveccühüne mazhar olacağına inandığını ifade etti. Charles Dickens'ın başyapıtı olan "İki Şehrin Hikayesi" romanına "Hem çağların en iyisi hem de en kötüsüydü. Hem akıl çağı hem de aptallık çağıydı. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık çağıydı. Umudun baharıydı ama aynı zamanda umutsuzluk kışıydı." sözleriyle başladığını aktaran Altun, "Dickens'ın bu tasviri zannediyorum hepimize içinde yaşadığımız bu çağı hatırlatıyor. Bir taraftan insanlık çağının zirvelerinde gezinirken diğer taraftan türlü kötülüklere düçar oluyor. Bir yandan bilişim, yapay zeka, uzay teknolojilerindeki gelişmeler aydınlık bir gelecek vadederken öte yandan da insanlık, tarihinin en çetrefilli meydan okumalarıyla sorunlarıyla yüzleşiyor." diye konuştu. Altun, hem bugüne hem de geleceğe ilişkin iyimser ve kötümser senaryoların pek çoğunun merkezinde hep iletişim ve medya alanındaki gelişmelerin yer aldığına dikkati çekti. Modern dönemde en temel insani etkileşimlerden demokratik çoğulculuğa kadar iletişim ve medya endüstrisinin türlü nimetlerini insanlığın tecrübe ettiğini dile getiren Altun, bu yüzden yaşanılan çağın "iletişim çağı" ile "enformasyon toplumu" gibi farklı terkiplerle nitelendiğini söyledi. Altun, 1990'lardan itibaren internetin, 2010'lardan sonra ise sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla insani etkileşim imkanlarının artmasına, iletişimin demokratikleşmesine daha çok referans verilmeye başlandığına işaret ederek, şöyle devam etti: "Ne var ki çok zaman geçmeden yaşanan gelişmeler, yeni küresel iletişim ekosistemi içinde fırsatlar yanında tehditlerin de varolduğunu konuşmamız gerektiğini bizlere gösterdi. Oysa ki kitle iletişim süreçleri içinde fırsatlar kadar tehditlerin de yer aldığını daha erken dönemlerden itibaren biliyorduk. Daha 1960'lı yıllarda, örneğin Marshall McLuhan, enformasyonun küresel alandaki yayılımıyla birlikte insanlık ailesinin tek bir bilinç tarafından tek tipleştirildiğini, manipüle edildiğini, yönlendirildiğini söylemişti. Bir başka deyişle internet ve sosyal medya öncesinde de kitle iletişim araçlarının küreselleşmesiyle birlikte farklı renklere, dillere, inançlara ve kültürlere sahip milletlerin tek tipleşmesinden, tek bir zihniyetin diğer zihniyetleri tahakküm altına almasından dem vurulduğuna sıklıkla şahitlik ettik. Ne var ki bu türden eleştiri ve değerlendirmeler yeni medya düzeniyle dijital medya ekosisteminin inşasıyla birlikte çok daha yoğunlaştı. Gelinen noktada, uluslararası alanda iletişim ve medyanın etkilerinden bahsederken çok daha net şekilde kitle iletişim araçlarının insana ait çeşitlilikleri, değerleri, kültürel ögeleri aşındırarak karikatürize ettiğini, farklı yaşam şekillerini ve zihniyetleri aynileştirdiğini, tek tipleştirdiğini görebiliyoruz." "Dezenformasyon, modern toplumların bugün gerçek anlamda demokrasi krizi yaşamasının müsebbibidir" İletişim Başkanı Altun, bunlara ek olarak dijital medya düzeni içinde yeni yeni tehditler ve meydan okumalarla karşılaştıklarını belirterek, "Kuşkusuz bu meydan okumaların en büyüğü hakikatin sıradanlaşması, önemsizleşmesi, yalanın hakikatin yerini almasıdır. Bir anlamda hakikat krizidir. Bu krizi, bu meydan okumayı besleyen başlıca unsur ise 'çağımızın vebası' olarak ifade edebileceğimiz dezenformasyondur." dedi. Bu nedenle bu seneki "Bab-ı Ali Okulu" programının ana temasını "21. Yüzyılda Dezenformasyon Tehdidi ve İletişim Stratejileri" olarak belirlediklerinin altını çizen Altun, sözlerini şöyle sürdürdü: "Program boyunca dezenformasyonun iletişim stratejilerindeki yerini, diplomatik ilişkilerdeki rolünü, siyasal ve sosyal süreçlerdeki olumsuz etkilerini etraflıca ele alacağız. Ve elbette dezenformasyonla mücadele stratejileri de alanında uzman kişilerce ortaya konacak. Biz, bu türden programlarla hatırı sayılır bir süredir dezenformasyon tehdidine dikkat çekerken bir yandan da yabancı hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların bu tehlikeyi ve onunla mücadeleyi gündemlerine almaya başladıklarını da görüyoruz. Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu dezenformasyonun gelecekte savaş, olağanüstü hava koşulları ve enflasyon gibi tehlikelerden daha büyük bir küresel tehdit olduğunu vurgulamıştır. Bu tehdidin daha da büyüyeceği öngörüsünde bulunmuştur. Diğer yandan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi, dezenformasyonun insan haklarına zarar veren başlıca etmenlerden birine dönüştüğünü vurgulamıştır." Altun, yaşanılan çağın iletişim ve bilişim çağı olmasının yanı sıra aynı zamanda bir dezenformasyon çağı olduğuna dikkati çekerek, şunları anlattı: "İletişim ve medya alanındaki yeni teknolojik gelişmeler dezenformasyonun yayılmasını yine maalesef hiç olmadığı kadar artırmıştır, kolaylaştırmıştır. Örneğin, bugün tek başına yapay zeka uygulamaları dezenformasyonun yayılımını devasa ölçülerde hızlandırmış durumda. Araştırmalara göre, sadece Mayıs 2023'ten bu yana yapay zeka tarafından üretilmiş dezenformasyon içerikli sitelerin sayısı 49'dan 802'ye yükselmiş durumda. Dezenformasyon faaliyetlerinin bu denli artmasının, siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel ve insani açıdan maliyetler doğurması kaçınılmazdır. Dezenformasyon, esasında hem insanların duygularına hitap eden provokatif içeriklerle hem de sosyo-politik süreçleri yönlendirmeyi hedefleyen radikal müdahalelerle tarihin akışına etki etme çabasıdır. Dezenformasyon, sebebiyet verdiği hakikat kriziyle modern toplumların bugün gerçek anlamda bir demokrasi krizi yaşamasının da müsebbibidir." İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin vefatı sonrası "milli yas" dezenformasyonu Demokrasiyi, "özgür bireylerin siyasal alana serbestçe katılmaları ve doğru bilgilerle siyasal karar alma süreçlerine yön vermeleriyle teşekkül eden, işleyen bir sistem" olarak tanımlayan Altun, "Eğer ki bireylerin bilgi kaynakları manipüle edilir ve yalan içeriklerle bireyler etki altına alırsa bu takdirde siyasal özneden değil, manipüle edilmiş medya tüketicisinden söz edebiliriz. Bu da her şeyden önce toplumların kendi kaderine hükmetme, kendi geleceklerini tayin etme noktasında sağlıklı bir ortak irade geliştirmelerine engel olur. Ve bütün bunlar demokratik sistemler yerine otokratik yapıların kendilerine alan açmaları sonucunu beraberinde getirir." değerlendirmesini yaptı. İletişim Başkanı Altun, ulusal ve uluslararası medya ile iletişim süreçlerine bakıldığında dezenformasyon ürünü haberlere ve uydurulmuş haber içeriklerine rastlandığını anlattı. Bunu en son İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin vefatı sonrası yapılan dezenformasyonlarda gördüklerini dile getiren Altun, şu ifadeleri kullandı: "İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı üzerine, daha önce görevde olan başka ülke liderlerinin vefatında yapıldığı gibi bir günlük yas ilan edildi. Bunun akabinde, bazı medya organları İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı için 'Milli Yas' ilan edilirken, 6 Şubat depreminde 'Milli Yas' ilan edilmediğine ilişkin yalan haberleri dolaşıma sokmaya başladı. Mesela geçmişte, 6 Şubat için 'Cumhurbaşkanı Milli Yas ilan etti.' diye haber yapan bir medya organı çekinmeden 'Depremde ilan edilmeyen yas niye şimdi?' diye manşet atabildi. Bir televizyondaki ana haber spikeri ise izleyicilerinin gözünün içine baka baka ne yazık ki bu yalanı tekrarladı. Neyse ki tam yayın esnasında programın editörü, Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizin iddianın dezenformasyon olduğunu, 6 Şubat depremleri sürecinde yine Cumhurbaşkanı'mızın '7 gün Milli Yas ilan edildiği' yönündeki bilgilendirmesini ana haber spikeriyle paylaştı ve o da yalan haberini düzeltti. Elbette bu yalan haberin düzeltilmesi olumlu bir durumdu ama düzeltmek zorunda kaldı fakat özür dilemedi, geçiştirdi. Halbuki hakikat geçiştirilmez." "İsrail, dezenformasyon bombardımanıyla hakikati de katletmeye çalıştı" Altun, tüm bu dezenformasyon yağmuruna rağmen "ulusal ve uluslararası alanda hakikatin sesi kısılmasın" diye mücadele verdiklerini ve umutlarını kaybetmediklerini, büyüttüklerini vurgulayarak, Batı üniversitelerindeki İsrail zulmüne direnen öğrencilerin, Filistin'i tanıdığını ilan eden ülkelerin bu umudun diri olduğunun somut nişanesi olduğunu söyledi. İsrail'in, Gazze'de 230 gündür işlediği suçları örtmek için dezenformasyonu bir silah olarak kullandığının altını çizen Altun, "45 bin çocuk, kadın, yaşlıyı katleden İsrail, dezenformasyon bombardımanıyla hakikati de katletmeye çalıştı. Lakin biz İsrail'in dezenformasyon politikasına, stratejisine karşı çok güçlü bir şekilde mücadele verdik, vermeye devam ediyoruz. Ve gün sonunda gür sedası galip geliyor ve gelecek. Bütün baskılara rağmen üniversitelerde İsrail'in soykırımına yönelik tepkiler devam ediyor. Diğer taraftan istilacı ve işgalci kimliğinin yanına soykırım gibi büyük bir utancı da ekleyen İsrail'e, İsrail'i destekleyen uluslararası Batılı sisteme, devletlere rağmen İspanya, Norveç ve İrlanda, Filistin devletini tanıdığını ilan ediyor. Bu gelişmeler tüm baskı ve yıldırma girişimlerine rağmen dezenformasyonla mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdürmemiz gerektiğini bize apaçık göstermektedir." diye konuştu. Altun, "Dezenformasyon, demokratik sistemlerin korunması için de mücadele edilmesi gereken, küresel bir sorundur. Eğer dezenformasyonun hakim olduğu bir medya ve siyaset düzeni varsa orada ayrımcılık, nefret söylemi vardır. Orada sivil toplumun parçalandığını, siyasal rekabetin yerini ideolojik düşmanlıkların aldığını, linç kültürünün yaygınlaştığını ve bireylerarası, toplumlararası ilişkilerde güven erozyonu yaşandığını görürsünüz. Bütün bu nedenlerle dezenformasyonun ne olduğunu bilmeli, tanımalı ve onunla mücadele etmeliyiz." ifadelerini kullandı. "Türkiye İletişim Modeli'miz dezenformasyonla mücadele etmemizi mümkün kılan stratejileri barındırmaktadır" Dezenformasyonla mücadelede atılması gereken adımların "kurumsal düzlemde alınması gereken tedbirler" ve "kişilerin dezenformasyona karşı yapması gerekenler" olarak iki noktada toplanabileceğini belirten Altun, kurumsal düzlemde medya okuryazarlığı duyarlılığının geliştirilmesi, yeni medya mesleklerinin standartlarının belirlenmesi ve hukuki altyapının güncel medya-iletişim ekosisteminin ihtiyaçlarına göre güncellenmesi gibi tedbirlerin bu noktada önem arz ettiğini vurguladı. İletişim Başkanı Altun, diğer yandan dezenformasyonla mücadelede bireysel düzeyde dikkat edilmesi gereken hususların da göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret ederek, şunları söyledi: "Bu bağlamda, herhangi bir haberin doğruluğundan emin olmak için söz konusu haberin kaynağına bakmak ve kaynağının güvenilir olup olmadığını kontrol etmek hayati önemdedir. Yine haberin kaynağına kim veya neresi olduğuna mutlaka bakmak durumundayız. Haberlere eleştirel bakmak, şüpheyi, merakı elden bırakmamak zorundayız. Eski haberlerin yeni gibi yayınlanma ihtimaline karşı haberlerin tarihlerini kontrol etmeliyiz. Paylaşım yaparken içeriğin doğruluğundan mutlaka emin olmalıyız. Sosyal medya paylaşımlarında hukuki ve ahlaki sorumluluğun kullanıcıda olduğunu bilmek, dezenformasyon içerikli bir haberi üretmek kadar onu yaymanın da bir suç olduğunu bilmek, dezenformasyon sarmalına kapılmamak için alınması gereken tedbirlerden biri olarak zikredilebilir." Hakikatin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı ve adına "post truth" yani "hakikat sonrası çağı" adı verilen bu çağda bu küresel soruna karşı bireysel ve kurumsal düzlemde mücadele etmenin İletişim Başkanlığı olarak en önemli faaliyetlerinde biri olduğuna dikkati çeken Altun, "Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde hayata geçirdiğimiz Türkiye İletişim Modeli'miz, bu noktada birçok farklı enstrümanla dezenformasyonla mücadele etmemizi mümkün kılan stratejileri bünyesinde barındırmaktadır. Ulusal ve uluslararası nitelikte, hakikati merkeze alan yayınlarımızla sempozyum, panel ve çalıştay gibi çok boyutlu faaliyetlerimizle Başkanlığımız bünyesinde faaliyet gösteren Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizle 7 gün 24 saat hakikat nöbetini tutmaya devam ediyoruz. Bab-ı Ali Okulu programı da bu çerçevede değerlendirilmeli, hakikat mücadelemizin bir unsuru olarak telakki edilmelidir." ifadelerini kullandı. Fahrettin Altun, Bab-ı Ali Okulu programının hakikatperver ve nitelikli medya mensuplarının yetişmesine katkı sunacağına yürekten inandığını ifade ederek, programda emeği geçenleri tebrik etti, programın verimli geçmesini diledi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: Soykırıma gençlerin verdiği mesajlar hakikati en çıplak şekliyle gören yaklaşım Haber

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: Soykırıma gençlerin verdiği mesajlar hakikati en çıplak şekliyle gören yaklaşım

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde alanında uzman genç gazeteci, akademisyen, sivil toplum örgütü üyeleri ve girişimcilerin seslerini duyurması ve fikir alışverişinde bulunulması amacıyla düzenlenen TRT World NEXT Forumu'nda konuştu. Forumun, gençleri edilgen değil temel bir aktör, nesne değil özne olarak gören bir yaklaşımı olduğunu belirten Altun, bugünün küresel dünyasının belki en önemli kavramının belirsizlik olduğunu, belirsizlik çağında yaşandığını ve insanlığın çeşitli kaoslarla karşı karşıya kaldığını ifade etti. Altun, bütün dünyada normlarını yitirmiş uluslararası bir düzenden bahsedildiğine işaret ederek, bu düzende kuralların ne yazık ki belgelerde kaldığını dile getirdi. Dünyada adalet ve hakikat krizi olduğunun altını çizen Altun, "Bütün bu krizler, bütün bu yaşadığımız kaotik ortam, bütün bu belirsizlikler aslında hepimize şu soruyu sorduruyor, 'Bizi ne bekliyor? Bundan sonra hangi meydan okumalarla karşı karşıya kalacağız? Dünyamız hangi krizlere gebe? Bizler birey olarak kendimiz, ailemiz, çevremiz bu krizlerden nasıl etkilenecek?' Her birimiz, bu tarihin hızlandığı, mekanların birbirine yakınlaştığı bu dönemde bir kaotik ortamda kendimizi, çevremizi, ailemizi, ülkemizi hatta değerlerimizi korumak adına uğraş veriyoruz." diye konuştu. Altun, bugün korumacılığın, küresel anlamda egemen değer haline geldiğini, bunu gerek küresel ve bölgesel aktörlerin ülke siyasetlerinde gerekse daha küçük ulus devletlerinin siyasetlerinde gördüklerini söyledi. Batılı modernliğin norm kriziyle karşı karşıya kaldığını dile getiren Altun, daha önce kurumlarıyla uluslararası alanı dizayn eden Batılı modernliğin, bugün bu kurumlarıyla uluslararası düzeni şekillendiremediğine işaret etti. Altun, İsrail'in Gazze'ye saldırısıyla ilgili, "İsrail'in Gazze'deki soykırımı karşısında hiçbir somut adım atamayan ve siyonizmin tamamen esareti altına girmiş bir uluslararası sistemle karşı karşıya kaldık. Uluslararası sistem esas itibariyle bütün seküler, bütün aydınlanmacı söylemine rağmen siyonizmin sözüm ona dini diskuruna teslim oldu. Bu dini diskur üzerinden esas itibarıyla bugün uluslararası sistemin Gazze'de yaşanan soykırımı meşrulaştırmaya çalıştığına şahit olduk." ifadelerini kullandı. Adalet ve hakikat kriziyle afetler, diğer salgın hastalıklar, terörizm, savaşlar, ekonomik krizler, düzensiz göçler ve yabancı düşmanlığının dünyayı esaret altına aldığını belirten Altun, bu sorunlar karşısında sistematik işleyen, fonksiyonel bir uluslararası düzenin olmadığını ve düzen arayışının da bulunmadığını kaydetti. "Hakikatten yana çok açık tavır almak durumundayız" Altun, çelişkilerin ve belirsizliklerin belirgin hale geldiği bu dönemde, çalışmak ve üretmek zorunda olduklarını, haktan, adaletten, hakikatten yana çok açık tavır almaları gerektiğini vurguladı. Bunlara ek olarak teknolojik devrimler yaşandığını anımsatan Altun, bu teknolojilerin varlığıyla beraber insansızlaşma ve kültürsüzleşme riskiyle karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Ne olursa olsun dezenformasyona müsaade etmeden iletişimden yana, gelir adaletsizliğine müsaade etmeden üretimden ve kalkınmadan yana, insansızlaşmaya, kültürsüzleşmeye müsaade etmeden teknolojik gelişmelerden yana tavır ortaya koymak durumunda olduklarının altını çizen Altun, bunun da farkındalıkla yapılması gerektiğini anlattı. "İletişimin ötekisi sessizlik değil, gürültüdür" İletişim Başkanı Altun, gençlerin teknolojiyle daha yoğun muhatap olduğu belirterek, şöyle devam etti: "Baktığımızda, en başından sanayi devriminden, bugün yapay zeka devrimine kadar yaşadığımız, muhatap olduğumuz bütün teknolojik devrimler, toplumların hayatına çok önemli katkılar yapan unsurlar. Fakat aynı zamanda bu teknolojiler küresel anlamda adaletsizliği ve yine küresel anlamda hakikat krizini derinleştiren unsurlara dönüşmüş durumda. Biz nasıl ki bir teknofili, yani teknoloji seviciliği yapmayacaksak, elbette teknofobi, yani bir teknoloji korkusu içerisinde de yaşamayacağız. Çünkü teknofili de teknofobi de bu anlamda teknolojik determinizmin, yani teknolojinin, kültürlerin ve insanların üstünde olduğu ve onları her halükarda, her şartta belirlediği yaklaşımının birer ürünüdür. Hayır, biz insanlığı, kültürü savunacağız ve teknoloji karşısında insansızlaşmayı ve kültürsüzleşmeyi ne olursa olsun reddedeceğiz. Kültüre inanacağız, insana inanacağız ve sadeliğin gücüne inanacağız. Çünkü hepinizin malumudur, iletişimin aslında ötekisi sessizlik değildir. İletişimin ötekisi gürültüdür. Bu gürültülü ortamda bizler sağlıklı bir iletişim için gerçek diyalog zeminleri için ne olursa olsun insana, kültüre ve sadeliğin gücüne inanacağız, güveneceğiz. Her şeyden önce burada biz, hakikat ve adalet namına bunu yapacağız." Dünyadaki sistemlerin her şeyden önce gençleri birer hedef, ideolojilerini yayacak nesneler olarak gördüğünü belirten Altun, "Ürettiklerini tüketecek, sorgulamadan daha fazla tüketecek müşteriler olarak gördü. Aslında ikincil unsurlar, pasif nesneler olarak varsaydı. Bunu reddetmeliyiz. Her şeyden önce bu uluslararası aksak sistemin önümüze koyduklarını sorgusuz tüketen genç formasyonunu kabul etmemeliyiz ve etmediğinizi görüyorum." şeklinde konuştu. Altun, bunların gençlerin adalet, hakkaniyet, sadelik, heyecan, hayret ve merhamet duygularıyla kayıtlı olan yapısını, aslında onları hak ve adalet mücadelesinde daha direngen, daha güçlü bir toplum kesimi haline getirdiğini kaydetti. Bunun Türkiye'de 15 Temmuz 2016'da görüldüğünü dile getiren Altun, şöyle konuştu: "15 Temmuz'da silahlı kuvvetlerin içine sızmış bir terör örgütü Türkiye'de darbe yapmaya kalktı. Bu darbeyi gençler başta olmak üzere, Türkiye'de toplum, sivil insanlar bastırdı ve başarısız olmasını sağladı. Elbette Cumhurbaşkanı'mızın oradaki dirayetli tutumu ve öncelikle bunun altını özellikle vurguluyorum, gençlerin gösterdiği güçlü tepkiyle birlikte bu darbe başarısızlığa uğradı. Türkiye'de bugün demokratik bir süreç işlemeye devam ediyorsa Türkiye'de bugün Türkiye Yüzyılı diyerek birçok kazanımdan bahsediyorsak o gün orada; ki gençlerimiz de şehit oldular, Allah rahmet eylesin, onların sayesindedir." "Gençlerin merhametine, adalet duygusuna ve direncine ihtiyacımız var" Altun, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yine bugün bütün dünyada gördüğümüz üzere, İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırıma gençlerin verdiği, vermeye devam ettiği mesajlar, gerçekten gençlerin merhametini, gençlerin hakikati en çıplak şekliyle gören yaklaşımını, adaletli tutumunu ortaya koyan bir yaklaşım. Bu nedenle biz bu enerjiye güvenmeliyiz. Bugün içinde olduğumuz dünyada gençlerin merhametine, sadeliğine, adalet duygusuna ve direncine ihtiyacımız var. Bu dünyada bu gençlerin, sizlerin küresel anlam işbirliğine ihtiyacımız var. Açık ve samimi diyaloğunuza, göz hizasında ilişkiler kurmanıza ihtiyacımız var. Sizlerin uluslararası alandaki sivil inisiyatiflerde var olmanıza ihtiyacımız var. İnsanlık olarak buna ihtiyacımız var. Küresel sömürü düzenine karşı bir güç oluşturmanıza, diğer taraftan yabancı düşmanlığına, ırkçılığa karşı, bütün dünyada ortak bir şekilde ses vermenize insanlık olarak ihtiyacımız var." Aydınlanmacı aklın kibrinin, modern dönemde yıkımlar, savaşlar ve ağır tahribatlar ürettiğini belirten Altun, "Bugün tahribatların hala biz faturasını ödüyoruz. Yeni ve ağır tahribatların yine bugün gerek Karadeniz'de gerek Orta Doğu'da izleriyle karşı karşıyayız. Bunlara karşı direngen olmalıyız. Yaşadığımız dünyayı dönüştürmeye dair enerjimizi canlı tutmalıyız. Adalet mücadelemizi ve hakkaniyet mücadelemizi küresel bir dil oluşturarak yürütmek durumundayız. Bu konuda bizlere düşen ne varsa bu konuda yapabileceğimiz ne olursa biz burada elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz, çalışacağız." şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: TRT dijital medya konusunda öncü bir kuruluş Haber

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: TRT dijital medya konusunda öncü bir kuruluş

ATO Congresium'da düzenlenen TRT 60. Yıl Gala Programı'nda, Fahrettin Altun, Türkiye'nin modernleşme tarihinin medya tarihiyle iç içe geçtiğini belirtti ve kitle iletişim araçlarının gelişimiyle devletin, toplumun ve siyasetin serencamında önemli değişimlerin yaşandığını ifade etti. Tanzimat'tan bugüne iletişim tarihi içerisinde 4 önemli dönemden bahsedilebileceğini belirten Altun, "Gazete yayıncılığı, radyo yayıncılığı, televizyon yayıncılığı ve dijital yayıncılık. Bu tarihi seyir içinde Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu asli bir rol oynamıştır. TRT 60 yıl önce, 1 Mayıs 1964'te kurulmuş ve 1990'lı yılların başına kadar televizyon ve radyo yayıncılığı yükünü tek başına sırtlamıştır. TRT, alternatifi olmayan bir okul işlevi görmüştür." ifadelerini kullandı. Özel radyo ve televizyonların kurulduğu ilk yıllarda, ihtiyaç duyduğu insan kaynağını TRT'den karşıladığını anımsatan Altun, yayıncılık faaliyetlerine ek olarak eğitim ve araştırma alanında da TRT'nin önemli katkıları olduğunu ifade etti. TRT'nin yarım asrı aşan yayınlarıyla Türkiye'nin son 60 yıllık siyasal, toplumsal ve kültürel serencamını da gözler önüne serdiğini belirten Altun, şöyle devam etti: "Bu kapsamda, TRT Türkiye'nin sevinçlerine olduğu kadar, darbelere, sıkıyönetim dönemlerine, ulusal ve uluslararası krizlere de şahitlik etmiştir. Şahitlik etmekle kalmamış, çalkantılı süreçlerden en çok etkilenen kurumların başında gelmiştir. TRT, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde büyük bir atılım içerisine giren ülkemizin yeni konumuna uygun olarak milletimizin, gönül coğrafyamızın ve insanlığın yararına önemli adımlar atmıştır. TRT, büyük ve güçlü Türkiye'nin bir kurumu olarak habercilik, belgeselcilik, dizi ve film sektörlerinde güçlü içerikler ve markalar üretmiştir. TRT bunu yaparken, sadece ulusal alanda ve konvansiyonel medyanın sınırları içinde kalmamış, aynı zamanda yetkin bir uluslararasılaşma ve dijitalleşme sürecini de hayata geçirmiştir. 'Uluslararasılaşma ve dijitalleşme.' Bana göre bu iki kavram TRT'nin son dönemine damgasını vuran iki önemli kavramdır. Bugün TRT, TRT World başta olmak üzere, geçen hafta açılışını yaptığımız TRT İspanyolca Dijital Haber Platformu, TRT Arapça, TRT Rusça, TRT Afrika, TRT Balkan, TRT Fransızca’nın da aralarında olduğu 41 dil ve lehçede yaptığı yayınlarla küresel bir içerik üreticisidir. Küresel bir medya markasıdır. Şunu çok açık ve net bir biçimde dile getirmeliyiz. Modern dönemde, küresel adaletsizliği besleyen unsurlar içinde medya emperyalizmi en temel sorun alanlarından birini teşkil etmektedir." "TRT, sıhhatli bir iletişim akışına katkı sunmaktır" Dünya kamuoyunun algısını yönetmede belki de en sinsi gücün, medyanın söylem ve anlatı oluşturma gücü olduğunu ifade eden Altun, "Batı dünyası bugün bu güçten kendi emperyal amaçlarını kamufle etmek için faydalanmaktadır. Söz gelimi, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan haber ajansları, basınla birlikte sömürgeciliğin keşif kolunu oluşturmuşlardır." dedi. İletişim ve medya alanında Batı tahakkümünün tartışma konusu olmasının ancak 1970'lerle birlikte mümkün olduğunu söyleyen Altun, "Bu yıllarda çok sesli ve çok kültürlü enformasyon akışı talepleri yükselmeye başlamıştır. Türkiye, o dönemde bu taleplere cevap vermeye çalışmış, ne var ki bu gücü ancak 2010'lardan sonra kendisinde bulabilmiş ve TRT World başta olmak üzere uluslararası medya markalarını bünyesinden çıkarmıştır. Buradaki en temel amaç, uluslararası barış, adalet ve hakkaniyet ortamının oluşumuna katkı sunacak sıhhatli bir iletişim akışına katkı sunmaktır." ifadelerini kullandı. TRT'nin, Batılı medya organlarının üzerini örttüğü veya görmezden geldiği hemen her konuda uluslararası topluma doğru bilgileri, yerinde ve zamanında ulaştırdığını söyleyen Altun, şöyle konuştu: "Bugün Amerikan üniversitelerinde yaşanan İsrail protestoları Batılı medya tekelleri tarafından görmezden gelinmekte, üstü örtülmeye çalışılmaktadır. TRT bu olayları en başından itibaren yerinde izlemekte ve böylelikle uluslararası alanda bir hakikat mücadelesi vermektedir. TRT gibi kurumlarımız, üniversite öğrencilerinin, akademisyenlerin İsrail'in soykırımına karşı ayaklanmasını bütün dünyaya anlatmaya çalışmaktadır. Bu çok değerli bir çabadır, hakikat namına, adalet namına çok değerli bir çabadır. Öyle inanıyorum ki TRT bu çabaya devam edecektir. Şartlar ne olursa olsun, biz bunu çok açık şekilde söylüyoruz ve Sayın Cumhurbaşkanımızdan bunu net bir şekilde öğreniyoruz, biz hakikat nöbetimizi sadece ulusal alanda değil, küresel düzlemde de tüm kurum ve kuruluşlarımızla sürdürmekte kararlıyız. Günümüzdeki iletişim ekosisteminin bir ayağı uluslararasılaşma ise diğer bir ayağı da dijitalleşmedir. Dijitalleşme öncesi medya ekosisteminde tek yönlü iletişim hakimdi. Gazeteler, televizyonlar, dergiler yayınlarıyla özne durumundaydı, hedef kitlenin ise bunları okumak veya izlemek dışında bir seçeneği yoktu. Günün sonunda dijitalleşme olgusunun hayatımıza girmesiyle birlikte medya kuruluşları, kitleyi pasif bir tüketici değil, aynı zamanda bir özne olarak kabul etmek zorunda kaldı. Bununla birlikte dijitalleşme yeni meydan okumaları beraberinde getirdi. Dijitalleşmeyle birlikte dezenformasyon, yalan ve kurgusal içeriklerin hızla yaygınlaşabildiği bir medya eko-sistemi inşa edildi." "Dijital medya konusunda öncü bir kuruluş oldu" Bu yönüyle dijitalleşmenin medya sektöründe hem yeni imkanları beraberinde getirdiğini hem de ciddi risklerin gün yüzüne çıkmasına yol açtığını ifade eden Altun, "TRT bu süreçte, dijitalleşmenin hem imkanlarından yararlanmayı hem de risklerini yönetmeyi tercih etti. TRT gerek habercilik alanında gerekse de dizi ve film yayıncılığı alanında birçok yeni dijital marka üretti. Bu itibarla, TRT, TABİİ başta olmak üzere dijital platformları, çok yönlü ve çeşitli iletişim kanallarıyla dijital medya konusunda öncü bir kuruluş oldu." dedi. TRT'nin, Türkiye İletişim Modeli'nin en önemli taşıyıcı unsurlarından biri olduğunu söyleyen Altun, "Bu vasfıyla TRT, öyle inanıyorum ki hak ve adalet eksenli iletişim ve medya kültürümüzü en doğru şekilde Türkiye Yüzyılı'nda taşımayı sürdürecektir. Son yıllarda hayata geçirdiği çalışmalarla ve yaptığı atılımlarla TRT, bu kapasiteye, bu birikim ve tecrübeye ziyadesiyle sahiptir. İnanıyorum ki TRT, iletişim ve medya sektörünün mevcut ve muhtemel eğilimlerini belirlemeye devam edecektir." değerlendirmesini yaptı. Televizyon dizisi ve sinema yapımlarının daha da nitelikli hale getirilmesi, bunların kültürel diplomasinin ve Türkiye'nin yumuşak gücünün etkili birer enstrümanı kılınması gerektiğini vurgulayan Altun, "Haktan, hakikatten, adaletten ve kaliteden taviz vermeden alanında öncü ve yenilikçi çalışmalar ortaya koymalıyız. Küresel medya dilini, imtiyazlı elitlerin dayattığı ezber tanımlardan, kavramlardan ve hakikat nazarında karşılığı olmayan söylemlerden arındırmalıyız. Hakikat kriziyle ve bunun en önemli ayaklarından birisi olan dezenformasyonla mücadele etmeyi sürdürmeliyiz. Bu mücadelede, hızlı ve etkin çözümler sunacak araçlar geliştirmeliyiz." diye konuştu. Altun, kamuoyunu tüketim toplumu, yayıncılığı ise tüketim metası olarak kayıtlayan çarpık anlayışa karşı, medyanın içeriklerini toplumun kültürel ve entelektüel derinliğini artıracak şekilde üretmeye devam edilmesi gerektiğini vurguladı. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü de kutlayan Altun, şunları kaydetti: "Sayın Cumhurbaşkanımızın da mesajlarında belirttiği gibi, 'helal rızık peşinde koşan tüm işçi ve emekçi kardeşlerimizin' bayramını tebrik ediyorum. Nisan ayında Beşiktaş'ta bir gece kulübünün inşaatı esnasında çıkan yangında can veren 29 işçi kardeşimizi de bu vesileyle rahmetle anmak istiyorum. 1 Mayıs İşçi Bayramını vesile kılarak taşkınlık oluşturmak isteyen, provokasyon peşindeki kimi marjinal çevrelerin bu işçi kardeşlerimizi hatırlamamasına elbette şaşırmadık ve şaşırmıyoruz. İdeolojik saplantılar, siyasi aidiyetler hakikatle olan ilişkimizi perdelememeli. Sahici olmalı, hakikat için mücadele etmeliyiz. Bu mücadelenin asli aktörlerinden biri de sizlersiniz, TRT çalışanlarıdır." Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, gala öncesi TRT 60. Yıl Özel Sergisinin açılışını yaparak, serginin hayırlı olmasını diledi.

Fahrettin Altun: İsrail uluslararası hukuk ve normlardan muaf tutulmamalıdır Haber

Fahrettin Altun: İsrail uluslararası hukuk ve normlardan muaf tutulmamalıdır

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, yazılı açıklamasında Uluslararası Adalet Divanının yerinde bir karar vererek İsrail'i, işlediği savaş suçlarından sorumlu tutma yolunda güçlü bir adım attığını vurguladı. Divanın kararının İsrail'in etnik temizlik teşebbüslerine sessiz kalan ve adeta suç ortağı olan birçok Batılı hükümetin başarısızlığı ve çifte standardı açısından önemli bir istisna olduğuna işaret eden Altun, şunları kaydetti: "Kararı memnuniyetle karşılıyor ve İsrail'in işlediği suçlardan sorumlu tutulup, binlerce masum Filistinli sivil için adaletin önünün açılacağını umuyoruz. Masumlara karşı işlenen suçların faillerinin cezalandırılması için her türlü çabaya destek vermeye devam edeceğiz. Bu karar göstermelik değil, imza sahibi ülkeler için yasal bağlayıcılığı olan bir karardır. Umuyoruz ki bu karar İsrail'in saldırganlığına ve Filistinlilere uyguladığı soykırım ve mülksüzleştirme politikalarına karşı caydırıcı bir unsur olur. Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yönlendirmesi ve liderliğinde bir an evvel kalıcı bir ateşkesin sağlanması için yoğun bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz." Egemen ve bağımsız Filistin vurgusu Fahrettin Altun, egemen, bağımsız ve toprak bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin güvence altına alınması için uluslararası müzakerelerin başlatılması çağrısında bulunarak, bunun aynı zamanda kalıcı barışa ulaşmanın tek yolu olduğuna inandığını belirtti. "Uluslararası Adalet Divanında İsrail'e karşı açılan bu dava, Batılı hükümetleri İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçlara karşı uyandırma potansiyelini taşıyor. İsrail artık uluslararası hukuk ve normlardan muaf tutulmamalıdır." ifadesini kullanan Altun, bir kez daha acil ateşkes, sınırsız insani yardım akışının sağlanması ve 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen, toprak bütünlüğü haiz bir Filistin devletin kurulması çağrısında bulundu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.