İzmir ‘gerçek’ depreme nasıl hazırlanıyor?
Hayatın gerçeği olan doğal afetlere karşı insanların alacağı tedbirler hayati öneme sahipken; yaşadığımız coğrafyada doğal afet denilince akla ilk gelen şeylerden biri depremler oluyor. Belirli aralıklarla büyük depremler sonucu yıkımlar ve kayıplar yaşayan Türkiye’de, depreme karşı nasıl önlemler alınacağı da sıklıkla konuşulan konular arasında. Deprem riskinin yüksek olduğu ve kent hafızasında yakın zamanda yer eden bir deprem yaşayan İzmir’de depreme hazırlık konusunda yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Bengi Atak, riskli bölgelerde yapılan yapı stoku çalışmalarının kentin geneline yayılmasının önemine dikkat çekti. Afetlere daha dayanıklı kentler oluşturmak için önümüzdeki dönemde yürütecekleri çalışmalardan da bahseden Atak, konutların düzenli şekilde muayene edilmesi gerektiğini dile getirdi.
YAPI STOKU ÇALIŞMASI İZMİR’İN TAMAMINA YAYILMALI
30 Ekim Depremi’nden en çok etkilenen illerde yapılan yapı stoku çalışmaları sayesinde Bornova ve Bayraklı’da risk değerlendirilmelerinin yapıldığını aktaran Atak, bu çalışmaların İzmir’in geneline yayılmasının önemine dikkat çekerek, “Afet dediğimiz zaman Türkiye’de aklımıza ilk deprem geliyor. İzmir’de bu konuda oldukça risk altında olan bir bölge. Yerbilimcilerin bize verdiği veriler var bunlar fayların geçtiği bölgeler ve üretebilecekleri enerji ile ilgili. Bu veriler çok kıymetli olmasına rağmen bu veriler tek başına afetten bahsetmek için yeterli değil. Çünkü depremi afete dönüştüren yapı stokundaki problemlerdir. İzmir’deki yapı stokuna baktığımıza zaman ise 30 Ekim depreminden sonra Bornova ve Bayraklı ilçelerinde toplam 100 bine yakın binada kontroller yapıldı. O ilçelerde elimizde projeleri olan binalara tek tek bakılarak onların risk değerlendirmeleri yapıldı. Bu çalışmalar sonucunda da her iki ilçede de bir önceliklendirme çalışması yapıldı. İlk olarak dönüşüme nereden başlayacağımız biliyoruz bu iki ilçe için. Tabi bu İzmir’in geneli için yeterli değil, çalışmanın devam etmesi bizim İzmir’in geneli hakkında bilgi edinmemiz için çok önemli. Karşıyaka ve Konak içinde bu çalışmalar yapılacak depremden en çok etkilenen bu 4 ilçeydi çünkü. Ağır hasar alan çok binalarda bir barınma sorunu oluştu bu binalar çok hızlı şekilde yıkıldı. Orta hasarlı binalara da bakanlık 1 yıl süre tanımıştı apartman sakinlerine. Bakanlık bu binaların değiştirilmesini ya da güçlendirilmesini bekledi 1 yıl. Süre bitince de bu binaları ağır hasarlı olarak nitelendirdi. Orta hasar alan binalardan ne kadarı bu sürece girdi ne kadarı yenilendi açıkçası kaynaklar net bilgi vermiyor” diye bilgiler aktardı.
30 EKİM GERÇEK İZMİR DEPREMİ DEĞİLDİ
İzmir’de 117 kişinin ölümüne neden olan 30 Ekim Depremi’nin gerçek İzmir depremi olmadığını belirten Atak, beklenen gerçek İzmir depreminin yapı stokuna ciddi hasar verebileceğinin altını çizdi. Oda olarak önceliklerinin envanter çalışmalarının takibi olduğunu söyleyen Atak, “30 Ekim Depremi gerçek bir İzmir depremi değildi, Samos merkezli bir depremdi. Biz inşaat mühendisleri olarak depreme ivme gözüyle bakıyoruz. Samos merkezli depremin ivmesinin buradaki etkisini bizim tasarımlarımızda beklediğimiz gerçek İzmir depreminin ivmesinin 4’te biri kadardı. Biz bu kadar düşük ivmede bu sorunları yaşadıysak; tasarım depremimizde yapı stokumuz ciddi hasar alacak diye bir kaygımız var. Envanter çalışması henüz tamamlanmadığı için bununla ilgili bir oran vermemiz doğru olmaz ancak hem bakanlık hem de eski belediye başkanları tarafından yapı stokunun yüzde 70 hakkında ‘risk hissediyoruz’ açıklamaları gelmişti. Bu 30 Ekim depreminde hasar alan binaların yaşı ve özellikleri ve imar barışışından yaralanan bir mühendislik hizmeti alamamış binaların sayısından yola çıkılarak verilen bir oran. Biz İnşaat Mühendisleri Odası olarak ilk önce bu çalışmaların takibini yapmak istiyoruz” açıklamalarında bulundu.
HALKI BİLİNÇLENDİRMEYE ÖNCELİK VERİLECEK
Binalarda yapılan bilinçsiz değişiklik ve tadilatların yıkım sebeplerinden biri olduğunu dile getiren Atak, halkın bilinçlendirilmesinin önemine dikkat çekti. Oda olarak bu konuya ağırlık vereceklerini söyleyen Atak, “İkinci olarak da halkı bilinçlendirmek için farkındalık çalışmaları yapmak istiyoruz bu konuya bu dönem biraz daha ağırlık vereceğiz. Gördük ki 30 Ekim’de yıkılan 12 binada sürekli ‘burada kolon kesildi’ şeklinde konuşmalar oldu taşıyıcı sisteme zarar verildiğine yönelik. Bunu yapan kim peki? Vatandaşın yine ta kendisi. Dolayısıyla bizim onlara taşıyıcı sistemin ne demek olduğunu fark ettirmemiz gerekiyor. Öneri ve yardım alınarak yapılacak tadilatlar nelerdir bunları anlatmamız gerekiyor. Bakıyorsunuz boya badana yapar gibi odalar yer değiştiriyor, duvarlar yıkılıyor veya giriş katlarda mağaza yapılacak diye girişler duvar kaldırılarak cam yapılıyor. Buda maalesef giriş katlarda zayıflığa neden oluyor ve en yaygın yıkım şekli ile bütün bina o zayıflamış giriş katının üzerine çöküyor. Bunlar dışında temelden ve zeminden kaynaklı problemlerden dolayı da yıkımlar olabiliyor. Burada da yapılacak bilgilendirmelerle vatandaşların daha dikkatli ve talepkâr olması sağlanabilir” dedi.
ŞANTİYE ŞEFLERİ TAM ZAMANLI ÇALIŞMALI
İnşaat yapım sürecinde düzenlemeler yapılması gerektiğini söyleyen Atak, şantiye şefliğinin tam zamanlı hale getirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Yapım sürecinde mühendislerin yanı sıra ustaların da sorumluluk üstlenmesinin de faydalı olacağını söyleyen Atak, “Üçüncü olarak da yasa koyuculara bazı fikir ve öneriler sunmak istiyoruz. ‘Her şantiyeye bir şef’ projemiz var 4-5 yıldır dile getirdiğimiz. İşe ilk girdiğimde şantiye şefliğinin tam zamanlı bir iş olmadığını öğrendiğim zaman ben çok şaşırmıştım. Sorumluluğunuzda olan bir bina var ve siz oraya sadece günün belli saatlerinde hatta belki hiç gitmeden imza atarak sorumluluğunu üzerinize alıyorsunuz. Şefin orada tam zamanlı olarak bulunması yapılan işleri denetlemesi çok önemli. Ustalarında çeşitli eğitimlerle kendilerini geliştirmesi çok önemli. İnşaat sektörü çok dinamiktir sürekli teknolojik gelişmelerden oldukça faydalanır. Yapım sürecinde yer alan tüm unsurların eğitimini önemsiyor ve bu konuda rol üstlenmek istiyoruz. Sadece inşaat mühendislerine değil ustalara da imza attırılarak sorumluluk aldırılabilir bir önerimiz de bu aslında” şeklinde ifadeler aktardı.
KONUTLARA MUAYENE ŞARTI GELMELİ
Konutları yıkıp yeniden yapmak yerine düzenli bakımla daha ekonomik bir şekilde kullanılabileceğini aktaran Atak, konutların da tıpkı otomobillerde olduğu gibi belirli aralıklarda muayene girmesinin faydalı olacağını dile getirerek, “Önerilerimizden biri de şu; gelin belirli aralıklarla yapılara muayene şartı getirelim. Böylece yapının orijinal halindeki değişiklikleri yerinde görelim biz bir soruna neden olmadan önce. Yapı da sonuçta çevresel etkilere maruz kalıyor ilk yapıldığında çok güvenilirken mesela biz burada deniz kenarında yaşıyoruz bundan kaynaklı yapıda dayanım kayıpları olabilir. Bunları zamanında görüp müdahalede bulunursak daha ekonomik şekilde afete dirençli hale gelebiliriz. Yapıları 20-30 yılda bir yıkıp yeniden yapmak yerine periyodik olarak yapacağımız kontrollerle binamıza daha iyi bakabiliriz” diye konuştu.
YETKİN MÜHENDİSLİK SİSTEMİ OTURTULMALI
Mühendislerin yetiştirilmesi sürecinde bazı farklılıklar olması gerektiğini dile getiren Atak, örnek olarak Avrupa ve Amerika’yı gösterdi. Mezuniyetten sonra ilk 5 yıl mühendislerin usta-çırak tecrübesi yaşamasının önemine değinen Atak, “Afetlere karşı daha dirençli kentler üretebilmek için yetkin mühendislik konusu da var. Tıp eğitiminde dördüncü senenin sonunda pratisyen hekim oluyorsunuz ve kimse sizden bir beyin ameliyatı yapmanızı beklemiyor. Bu süreç kendi içinde çok güzel oturmuş vaziyette. Ancak mühendislik ve mimarlık alanında mezuniyetten sonra anabilim dallarına ayrılma konusu bizim ülkemizde Avrupa ve Amerika’ya kıyasla oldukça kısıtlı. Mezun olur olmaz atacağınız imza ile bir yapının sorumluluğunu almaya başlayabiliyorsunuz. Avrupa ve Amerika’da bu iş böyle değil. Mezun olduktan sonra ilk 5 yıl bir firmanın içinde çalışarak usta-çırak ilişkisi yaşıyorsunuz. Bilgi birikiminizin taze olduğunu kanıtlamak için birtakım sınavlara giriyorsunuz. Bu süreçlerin sonunda size profesyonel mühendislik diye bir tanım yükleniyor ve artık o ünvanı aldıktan sonra sorumluluk almaya başlıyorsunuz. Bu kamuyu ve mühendisin kendisini koruyan bir sistemken bir yandan da iyileşmeye ve gelişmeye teşvik ediyor. Böyle bir önerimiz de var yasa koyuculara. Bunlar nedense yapılmak istenmiyor ne zaman 6-7 yılda bir büyük deprem oluyor o zaman geliyor akıllara” şeklinde konuştu.
İMAR AFFI SOSYAL DEVLETE YAKIŞMIYOR
İnşaat hakkında yeterli bilgi ve birikimin var olduğunu söyleyen Atak, konut dışı yapıları işaret ederek “Onlar da böyle büyük sorunlar yaşamıyoruz” diye konuştu. Konutların üretim sürecinde mühendisten çok başka aktörlerin rol aldığını söyleyen Atak, imar barışının zararlarından bahsettiği açıklamalarını şu sözler ile noktaladı: “İnşaat mühendisleri olarak şu da dikkatimizi çekiyor yapı sadece konutlardan ibaret değil, köprülerimiz barajlarımız da var ama farkındaysanız onlar da böyle büyük sorunlar yaşamıyoruz. 6 Şubat depremlerinde bile hasar gören köprüler hızlıca onarılarak hizmete açıldı. Peki aynı mühendislerimiz binalarda niye bu işlere imza atıyor? Bunun nedeni bina üretim süreçlerinde mühendislerden çok başka aktörlerin rol alıyor olması ve denetim mekanizmasının yetersizliği. Bilgi birikimde bir eksikliğimiz olduğunu düşünmüyorum ancak sürecin ciddiyetini korumaktan yana eksikliklerimiz var. Bunun üzerine bir de imar barışı gibi bir konu eklenince daha kötü bir hal alıyor. Hiçbir mühendislik hizmet ve destek almadan yapılmış bir yapıya ‘gel kardeşim biz seni affedelim bu da yapı kayıt belgen’ derseniz o insanlar orada elektrik, doğalgaz bağlatır bir yaşam geliştirir. Bunun sosyal devlete yakışmayan bir davranış olduğunu düşünüyorum. Sosyal devlet öncelikle halkının can güvenliğini sağlamak zorunda. Bireyin kendi ekonomisine kendi bilgi birikimine can güvenliğini bırakmamalıdır. Devletin yönlendirmesi, destek olması hatta bizzat destek olması gerekmektedir.”