[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Depremler

Depremler haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Depremler haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kayıp yakınları: En azından bir mezarları olsaydı… Her gün aynı acı! Haber

Kayıp yakınları: En azından bir mezarları olsaydı… Her gün aynı acı!

ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş merkezli depremlerde resmi sayıya göre 50 bin kişi hayatını kaybetti. Yakınlarından haber alamayan ise onlarca aile var. Hepsi başvurularını yaptı, DNA örneklerini verdi ancak bir yanıt alamadılar. Sevdiklerinin cansız bedenlerine bile ulaşamayan kayıp yakınları, haftalardır mezarlıklar, savcılıklar ve hastaneler arasında mekik dokuyor. Belirsizliğin can yakıcı olduğunu söyleyen kayıp yakınlarından Kılıç ve Cananoğlu, “Öldüklerini bilsek, cenazelerimizi alabilsek, gideriz mezarlarına duamızı okuruz. Ama belirsizlik çok zor. İnsanlar ölülerini buldukları için şanslı olduklarını düşünüyorlar artık. En azından bir mezarları olsaydı. Her gün aynı acıyı yaşıyoruz” sözleriyle duygularını dile getirdi. AYNI BİNADAN 25 KİŞİ KAYIP Hatay’ın Antakya ilçesindeki İlke Apartmanı, kayıp ilanlarında adı en sık geçenlerden. 30 daireden oluşan binada toplamda 108 kişi yaşıyordu. Depremde yerle bir olan binadan yalnızca 10 kişi sağ çıkabildi, 25 kişi ise hala kayıp. Aradan 2 ay geçmesine rağmen bu apartmanda yaşayan sevdiklerine ulaşamayan kayıp yakınlarından biri de Hande Kılıç… Kılıç, depremin yaşandığı günden bu yana abisi (Mustafa Kılıç), yengesi (Hasret Kılıç) ve yeğeninden (Asel Kılıç) haber alamıyor. 5 Şubat günü Hatay’dan İstanbul’a döndüğünü belirten Kılıç, “Binada 30 daire var. 108 kişi yaşıyor ve sadece 10 kişi sağ çıkabildi. 25 kişi kayıp ve diğerleri öldü. Binada yangın başladığında çok sayıda kişi yanmış bir şekilde çıkarıldı. Bina enkazı 6 gün sonra kaldırıldı. Anladık ki kayıplar var, üstelik sadece bizim ailemizde de değil. Bütün kayıp aileleri bir Whatsapp grubu kurdular. Kayıp sayısı ilk başta 28 idi. Sonra 3 kişi bulundu. DNA eşleşmesi yapıldı, kimsesizler mezarlığına gömülmüş o 3 kişi. Geriye kalan 25 kişi hala kayıp. Örneğin 3 kişilik bir aile; anne bana bulunuyor DNA eşleşmesiyle fakat çocukları kayıp. Binada kayıplar olduğu için ekipler 2-3 kez gelip detaylı araştırma yaptı. Acaba bu kişilerin bedenleri parçalarına mı ayrıldı diye. Koku alan köpeklerle geldiler, profesyonel ekipler geldi. Ama bulunamadı. Kepçe operatörleri de enkazı kaldırırken dikkatli ve yavaş davrandılar. Bu yüzden binanın enkazı 1 hafta sürdü” dedi. 2 GÜN YARDIM GELMEDİ İlk günler yardım gelmemesine tepki gösteren Kılıç, “Arama kurtarma çalışmaları hemen başlamadı. 2 gün boyunca hiçbir şekilde yardım gelmedi. O günden sonra gelen yardım da insanların tanıdıkları aracılığıyla gelenlerdi. Örneğin bir asker vardı, arkadaşı enkazda olduğu için gelmişti. Başka biri kepçesini alıp enkaz altındaki kuzenine ulaşmak için gelmişti. 2 ay önce DNA örnekleri verdik. Babam sürekli Adli Tıp’a gidip eşleşme olup olmadığını soruyor. Bir yandan hastaneleri de arıyoruz ama hiçbirinde kayıtlı çıkmıyorlar” ifadelerini kullandı. BELİRSİZLİK ÇOK ZOR Yakınlarının yaşayıp yaşamadığına dair belirsizliğin can yakıcı olduğunu vurgulayan Kılıç, şunları söyledi: “Ama kulaktan dolma bazı haberler alıyoruz. Bazıları diyor ki deprem ilk olduğu anda AFAD yetkilileri binada yangın çıktığını görünce durup bazı insanları alıp götürmüşler. Ve diğer binalardan sağ çıkan insanlar binanın yıkıldığını görünce enkazdan kurtarabildikleri kurtarıp hastanelere götürmüşler gibi haberler duyuyoruz. Mesela yan binada oturan biriyle konuşmuş annem ve demişler ki, depremden sonra arabada bekliyorduk ve insanlar o yıkılan binadan yaralıları çıkarıp arabalarına bindirip hastanelere götürüyorlardı. Doğruluğu nedir bilmiyoruz tabii ki. Ama bunlar bize hep umut veren şeyler. Nerdeyse 70 gün oldu ama hala umutla bekliyoruz. Belirsizlik çok zor. Öldüklerini bilsek, cenazelerimizi alabilsek, gideriz mezarlarına duamızı okuruz. Ama bu belirsizlik durumu çok zor. İnsanlar ölülerini buldukları için şanslı olduklarını düşünüyorlar artık.” O KADAR ÇOK KAYIP VAR Kİ! Aynı apartmandaki kayıp yakınlarını arayanlardan biri de Filiz Cananoğlu. Kardeşi (Semra Kamçılı), eniştesi (Mehmet Kamçılı) ve yeğeninden (Su Kamçılı) 2 aydır haber alamıyor. Neredeyse tüm akrabalarının evlerinin yıkıldığını ve kendisinin de şu anda Mersin’de bir KHK Yurdu’nda kaldığını dile getiren Cananoğlu, “Çoğu akrabamız ise dışarlarda, çadırlarda… Depremzedelere evini açanlar da oldu. Hepimiz bir yere dağıldık. Kız kardeşime, enişteme ve yeğenime aradan 2 aydan fazla zaman geçmesine rağmen hala ulaşamadık. DNA örneği verdik ancak hala bir haber gelmedi. Onların evi ilk etapta yıkıldı. Hatay’da o kadar çok kayıp var ki… Hala enkaz altında insanlar var çünkü enkaz kaldırma çalışmaları bitmedi. Enkazlar kaldırıldıkça cenazelerimiz çıkıyor” diye konuştu. BÖYLESİ DAHA ZOR Depremde yıkılan binada daha sonra çıkan yangın sonucu çoğu cesedin tanınmaz hale geldiğini kaydeden Cananoğlu, “İlk 3 gün arama kurtarma çalışması yapılmadı. Herkes kendi imkanlarıyla kazıyıp çıkardı yakınlarını. Bizim öyle bir şansımız da olmadı. Kız kardeşimin binasında çıkan yangın tam 3 gün sürdü. Çıkan cenazelerin çoğu teşhis edilemedi. Bizim gibi o binadaki yakınlarını arayan çok kişi var. Yarın tekrar Hatay’a gidip verdiğimiz DNA örneklerinin sonucunu soracağız. Cenazelerimiz yandı mı, enkaz kaldırılırken kepçeyle mi gitti hiç kestiremiyoruz. Öldüler mi ölmediler mi onu da bilmiyoruz. Böylesi daha zor. Rabbim kimsenin başına vermesin. Gecemiz gündüzümüz belli değil. En azından bir mezarları olsaydı. Ama öldüler mi, kaldılar mı, acaba bir hastaneye mi götürüldüler, yaşıyorlar mı sorularıyla baş başa kaldık. Başvurmadığımız yer kalmadı. Her gün aynı acıyı yaşıyoruz” sözleriyle yaşananlara isyan etti.

Prof. Dr. Sözbilir'den depremlerle ilgili yeni değerlendirme Haber

Prof. Dr. Sözbilir'den depremlerle ilgili yeni değerlendirme

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ile Hatay'ın Defne ilçesi merkez üslü yaşanan depremlerin çok segmentli kırılmaya örnek olduğunu, son 100 yılda bu ölçekte gerçekleşen ender depremler olarak kayıtlara geçtiğini söyledi. 6 Şubat'ta 7,7 büyüklüğündeki Pazarcık ile 9 saat sonra 7,6 büyüklüğündeki Elbistan merkezli depremlerin ardından 20 Şubat'ta Defne merkezli 6,4 büyüklüğünde bir ana deprem yaşandığını hatırlatan Sözbilir, depremlerin ardından bölgede farklı dallardan birçok bilim insanıyla çalışmalar yaptıklarını ifade etti. DEPREMLER NASIL OLUŞTU? Depremleri değerlendiren Sözbilir, şunları kaydetti: "Birinci depremde Pazarcık, Amanos, Erkenek ve Narlı segmenti birbirini tetikleyecek şekilde çok kısa sürede kırılarak 7,7 büyüklüğündeki depremi oluşturdu. Bundan 9 saat sonra da Sürgü Fayı bir transfer niteliğinde çalışarak oradaki stresi yan taraftaki faylara iletti ve Doğanşehir ve Çardak fayı birlikte kırılarak 7,6 büyüklüğündeki depremi meydana getirdi. Özellikle ilk depremde ciddi anlamda yıkım olmuştu ama ikinci depremde, ilk depremde yıkılmayan binalar da yıkıldı. 20 Şubat'ta ana depremler sınıfında değerlendirilen üçüncüsü Defne'de 6,4 büyüklüğünde bir deprem daha oldu. Bu tür büyük ölçekli, çok segmentli kırılma dediğimiz mekanizma dünyada birkaç yerde gözlenmiş ama bu ölçekte son 100 yılda ender depremlerden biri olarak kayıtlara geçmiş oldu. Bölgede, bu sistemin içerisinde henüz kırılmamış çok sayıda fay parçası da var." Sözbilir, bölgede yaptıkları zemin ölçümlerinde 7,7 büyüklüğündeki depremin 7,3 metre, 7,6 büyüklüğündeki ikinci depremin de 6,6 metre uzunluğunda yer değiştirmelere neden olduğunu saptadıklarını söyledi. CAN VE MAL KAYBINI ARTTIRAN NEDENLER Sözbilir, depremden sonra çeşitli üniversitelerden farklı dallardaki bilim insanlarının çalışmaları sonucu ortaya konan görüşlerin hemen hemen ortak olduğunu dile getirdi. Diri fay üzerinde yapılaşma, zemin sıvılaşması ve yapı denetimi yetersizliğinin can ve mal kaybını arttıran nedenler olarak dikkat çektiğini kaydeden Sözbilir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yapı denetimi yetersizliği çok önemli bir parametre olarak karşımıza çıktı. Jeolojik zemin etütlerindeki denetim yetersizliği, yapının yapılma sırasındaki ve bittikten sonraki denetim yetersizliği günümüzde en çok konuşulan konulardan bir tanesi oldu. Bana göre Türkiye'de yapı denetimi ciddi anlamda çökmüş durumda. Mutlaka bunun düzeltilmesi gerekiyor diye düşünüyorum." AA

Depremzede Bozkurt: Haber

Depremzede Bozkurt: "Gelecekten umudum yok"

AYSELİN UZUN-RÖPORTAJ Yüzyılın felaketi olarak akıllarda yer eden Kahramanmaraş merkezli depremlerden, 11 kent ve milyonlarca kişi etkilenmişti. Bu kentlerin arasında en çok hasar alan kentlerden biri de Hatay’dı. Hatay’da yaşayan ve ailesi göçük altında kalan Elif Bihter Bozkurt, babası ve ablasını kaybetti. Deprem gecesini ve sonrasını anlatan Bozkurt, çaresiz kaldığı o anları gazetemize anlattı. Bozkurt, “Enkazın başında beklemek de enkaz altında kalmak gibi acı veriyor. Yaşadığım en zor durumdu ve hiç bitmeyeceğinden eminim. Bu yaşananlardan sonra sadece geçmişi özlüyorum. Gelecekten umudum yok” diyerek ölümün soğukluğuyla tanıştığı anları aktardı. Depremin ilk anlarında neler hissettiniz, yaptığınız ilk şey neydi? Korku, telaş, ölüyorum hissi, pişmanlık, şok, mide bulantısı, baş dönmesi. Depremle beraber duvarlarımız patladı, binamızın yan yattığını düşündük, sırılsıklam yağmur sularının altında kaldık... Bitmek bilmedi yıkıldıkça yıkıldı, sallandıkça sallandık. Deprem yavaşladı, bittiğinden emin olduk ve yavaş hareketlerle önce eşim ardından ben ayağa kalktık. Sanki sallanan bir denge tahtasının üstündeymişiz gibi sallanıyorduk, bir yanlış hareketle yıkılacakmışız gibiydi. Evden çıkmamız gerekiyordu, ağır hareketlerle ilerledik, etraf karanlık, telefon yok cüzdan anahtar hiçbir şey yok. Önümüzü göremeden ilerlemeye başladık, dış kapıya yöneldik kapı açılmadı. Mutfağın perdesini açık bırakırdım genelde oraya yürüdük, uzaktan baktık karşı bina ayakta duruyor, demek ki biz de ayaktayız diye düşündüm. Kaçmamız lazım dedik ve tekrar kapıya yöneldik. Karanlıkta dışarıya çıkmaya çalışırken, bir yandan da, ailem kaçabilmiş midir acaba diye düşündüm. Kapıyı güç kullanarak açabildik. Pijamalarımızla sırılsıklam koşarak uzaklaştık ve gözüm ailemi aradı. Deprem sonrasında ailenizin göçük altında olduğunu nasıl öğrendiniz, ilk tepkiniz neoldu? Evden kaçıp, bahçeye çıktığımda ailemin beni orada bekleyebileceğini düşündüm ancak kimse yoktu. Her yerde çığlık sesleri vardı, yaralılar, yardım edin diyenler… Geri döndüm, Behzatoğlu apartmanı diye çığlık çığlığa kaldım. Burası diye 4 katlı apartmandan 2 kat gösterdiler bana. Bağırıyorum, ağlıyorum, Miraç, Fırat, Figen diye sesleniyorum sürekli.Bir yandan durmaksızın yağmur yağmaya devam ediyordu, eşim ailemin olduğu binaya doğru ilerledikçe bir korku kaplıyordu. Babamdan annemden ablamdan hiçbir iz yoktu. Eşimin ailesine de ulaşamıyorduk ya onlarda da aynı durumdalarsa diye çok korktum. YALNIZ KALDIĞIMI O AN HİSSETTİM Aileniz kaç gün enkaz altında kaldı ve bu süreçte neler yaşadınız? Annem Figen Karaca, ablam Miraç Karaca ve babam Fırat Karaca enkaz altında kalmıştı. Annem depremden 12 saat sonra komşularımıza sesini duyurmuş. İsmini söyleyerek seslenmiş komşumuza. Oradan bir insan nasıl adını söyleyebilirdi ki diye şaşırdık duyunca. Sesini duyan komşularımız, annemi sağ salim çıkartmak için çaba harcamışlar ve annemi kurtarmışlar. Biz haberi aldığımızda annemin yanına gitmek istedik bulunduğumuz yere yaklaşık 10 dk. Yürüme mesafesindelerdi ancak oldukları yere ulaşmamız 1 saat sürdü. Annem kurtulunca ailemin geri kalanının da kurtarılacağını düşündük. Fakat çalışmalar zorlaştı, hava şartları zaman kaybettirdi, çok yağmur yağıyordu. Yağmur dinince enkazın olduğu alana gittik. Bağırdık, ses yok. Umut yerini bu sefer de umutsuzluğa bırakmıştı, yetmezmiş gibi yağmurdan ıslandık ve soğuktan titriyorduk. Bu sebeple Adana’ya diğer ablamın evine gittik. Bir şeyler yedik. Köy evindeydi ablamın ailesi akrabaları. Orada kaldık, uyuyamıyoruz zaten korkumuz çok fazla. Sürekli sallanıyor hissi. Gece ablam ve babamdan bir haber geldi güvenli bölgedeler diye. Sabah olmadan yola çıktık 4 gibi. Ne umutlarla. Gelen haberle hep beraber güvenli bölgeye gittik. Babamı ve ablamı aramak için. Ancak haber yalan çıktı. Babam ve ablam orada değildi. Hadi dedik eve bakmaya gidelim. Saatler sürüyor bunlar. En az 1 saat yürüme mesafesinde park edebiliyoruz aracı. Gittik baktık evde hiçbir değişiklik yok. Ailemin evinin üstüne devrilen apartmanda yangın başlamış. Baktık ablama ve babama. Yoklar ne ses var ne yardım. Hiçbir şey yok! Tekrar Adana’ya gittik annem dinlenmeliydi. Sabahı yine zor ettik. Erkenden çıktık yola. Yangın büyümüştü. Yangın ailemin apartmanına sıçramıştı. Bu böyle olmayacak dedik, bir şeyler yapmak zorundaydık. Paylaştık itfaiye lazım yangın var diye. Yok, ne itfaiye var ne bir yardım. Gönüllü genç bir ekip geldi akşam 8 gibi. Onlar baktılar apartmana yangın var, itfaiye arayalım dediler. Koşa koşa caddeye gittik, itfaiyelere derdimizi anlattık aldığımız cevap; bizim suyumuz yok. Biz arama kurtarma olarak geldik. Diğer itfaiye aracına gidiyoruz yine aynı. Polise gidiyoruz benim telsizim sadece ekibim için diyor. Hiçbir şey yapamadan geri döndük. Yangın sönmedi. Gözümüzün önünde ailemin apartmanı yanıyordu. İnsanlar bizim için çabalıyordu ama yok, ne gelen var ne giden. İtfaiye yok, AKUT, AFAD yok. Yardım hala gelmemişti üstelik apartmanımızın önünden geçen bu binadan uzak durun diyordu. İkindi vakti JAK ve AFAD geldiler. Ses dinlediler, içerde yaşayan varmış. Bize öyle ümit verdiler ancak yangın devam ediyor gitmek zorundayız dediler. Hiç kimse apartmana girmedi. Bir yandan üzülüyoruz. Her yerde battaniyelere sarılı ceset kokuları vardı. Korkunçtu. Birisi seslendi ‘Behzatoğlu apartmanı Bihter?’ diye. Benim dedim, kendilerini tanıttılar RİVA Arama Kurtarma Derneği (RAK-DER) gönüllü ekibiymiş. Arkadaşımın sayesinde bulmuşlar bizi. Bu apartman için geldim dediler ve ailenizi enkazın içinden çıkartmadan gitmeyeceğiz dediler. Çalışmalar başladı. Toplam 4 gün boyunca evimizde hiçbir çalışma olmadı ta ki RAK-DER gelene kadar. Cuma günü sabah saatlerinde çalışmaya başladılar. 10 Şubat saat 11.51’de babamın cansız bedenine ulaştılar. Bir battaniyeye sarmışlar. Teşhis yapmasını istediler ablamdan, ancak yüzünü göstermediler sadece elini gördük, dokundum öptüm. Ölüm soğukluğuyla o an tanıştım. Ablanız babanızdan ne kadar süre sonra çıkarıldı? Ablam Miraç için tüm gün bekledik, bir umut. O gün bitti, yangın bir yandan devam ediyordu. Bir yandan soğuk hava, bir yandan da babamın artık olmayışı, bizi çok yıprattı. Gece korkunç şeyler yaşadık, çok tekinsizdi ortalık, yağmalar oldu. Darplar oldu. Sinirlerimiz çok bozulmuştu, uykusuzduk. Gün ağarsın diye dua ettik durduk. Sabah oldu, cumartesi günü 11 Şubat. Ekip çalışmalara kaldığı yerden devam etti. Etrafımızdaki kokular dayanılmaz düzeye geldi. Ceset, moloz, tuvalet (hala ortada tuvalet yapılabilecek bir yer olmadığı için herkes kaldırıma bir enkazın yanına yapıyordu) kokuları. Çalışmalar devam ederken, saatler geçti ve canlı çıkanların sayısı azaldı. Bu sebeple de umudumuz azalmıştı. Bir süre sonra dış etkenlerin de etkisiyle, beynimiz bizimle oyun oynamaya başladı; acaba Miraç ablam çıktı mı? Acaba Miraç bir hastanede ve bilinç kaybı mı yaşıyor diye düşündük. Öğleden sonra, birini buldular, o apartman enkazında toplam 4 kişi vardı, çıkarılan kişiyi teşhis ettik, ablam Miraç’tı. Yine sadece elini görebildik. Bu sefer öpemedim, kan vardı elinde, kendisi kan görse bayılırdı… Annemin enkaz altında 12 saat boyunca konuştuğu Yaren’e ise hiç ulaşılamadı, çünkü evlerinde yangın vardı. Arama kurtarma ekibi ne zaman geldi ve size donanım bakımından yeterli miydiler? JAK ve AFAD 9 Şubat Perşembe günü ilk defa geldi. Ekipmanları da yoktu. Ekip gönderecek dediler ses var dediler ama göndermediler. Gittiler. SAHİPSİZ CENAZELER GÜNLERCE BEKLEDİ Hatırladığınız ve unutamam dediğiniz anlar hangileriydi? Geç kalınmasını unutamam. Antakya ölüme terk edildi, günler geçti bir itfaiye gelmedi, babamın cenazesinde olamadım unutamam. Ölüm soğuğunu aklımdan çıkmadı. Hayat plan dinlemiyormuş, her şey sadece andan ibaretmiş. Son denen şey çok yakınmış bunu anladım. Benim gelin çıktığım arabanın arka koltuğunda cenaze aracı olmadığı için ablamın cenazesini taşıdık. Bu sırada sahipsiz cenazeler yol kenarında günlerce bekledi. Biz en azından cenazelerimizi defnettik diye şükrettik.

İşte Türkiye tarihinin en sarsıcı depremleri Haber

İşte Türkiye tarihinin en sarsıcı depremleri

Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından başlattığı yardım seferberliği ile örnek bir dayanışma sergileyen Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), bölgedeki bilim insanlarının araştırmaları neticesinde yayımladığı raporlar ile deprem gerçeğine ve riskli unsurlara dikkat çekmeyi sürdürüyor. Bu çerçevede DEÜ’nün “Saha Çalışmaları Yerbilimsel Deprem Ön Raporu” adıyla yayımladığı en son raporunda, DEÜ’lü bilim insanlarının sismik gözlem çalışmaları, ana şok ve artçı depremlerin faylar üzerindeki dağılımları ile detaylı saha gözlemlerinden oluşan araştırma verilerine yer verildi. Deprem araştırmalarında Türkiye’nin önde gelen yükseköğretim kurumlarından biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), depremlere yönelik bilimsel araştırma raporları ile kamuoyunu bilgilendirmeyi sürdürüyor. Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından “Saha Çalışmaları Yerbilimsel Deprem Ön Raporu” adıyla yeni bir rapor daha yayımlayan DEÜ, Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) içindeki Amanos, Türkoğlu-Pazarcık ve Erkenek segmentleriyle, Çardak ve Sürgü fayları ile Antakya Fay Zonu çevresindeki yerbilimsel tabanlı saha çalışmalarını kamuoyuyla paylaştı. TÜBİTAK 1002-C Doğal Afet Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı desteği ile DEÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji ve Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üye ve yardımcılarının iş birliğinde hazırlanan raporda, Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep ve Malatya illerini içerisine alan deprem etki alanındaki 15 günlük saha gözlemlerinden oluşan araştırma verileri yer alıyor. "En sarsıcı depremdi" Beş bölümden oluşan raporla ilgili değerlendirmelerde bulunan DEÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ökmen Sümer, Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin sosyoekonomik ve çevresel etkileri bakımından Türkiye tarihinin en sarsıcı depremleri olduğunu belirtti. Aletsel dönem içinde ise sol yanal faylanma mekanizmalarına sahip dünyadaki en büyük depremlerden ikisinin Kahramanmaraş depremlerinde yaşandığı ifade eden Sümer, “Depremlerin büyüklüğü ve yeryüzünde meydana getireceği yerbilimsel etkiler dikkate alınarak üniversitemiz öz kaynakları, Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Nükhet Hotar’ın yönlendirmeleri ve TÜBİTAK desteğiyle, incelemelerde bulunmak üzere deprem bölgesine giderek birçok alanda saha çalışması gerçekleştirdik. 1939 Erzincan depremi (Mw: 7,9) ve 1999 Kocaeli-Düzce depreminden (Mw: 7,4) daha sarsıcı olan bu depremler, Türkiye’nin tektonik konumu itibariyle bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır” dedi. BİLİM REHBER EDİLMELİ Depremin yaralarını sarmayı sürdürürken, bir yandan afete dirençli şehirlerin ve yapıların inşa edilmesinde bilimin rehber edilmesi gerektiğini hatırlatan Sümer, “Tarihsel dönemden bugüne kadar devam eden depremler Türkiye’nin bir gerçeğidir ve ülkemizin deprem tarihi dikkate alındığında, meydana gelen bu büyük felaket jeolojik alt yapı itibariyle sonuncu da olmayacaktır. Bu şuurla, deprem öncesinde ve sonrasında, meydana gelen kayıpları azaltmak ve kamuoyu farkındalığı oluşturmak için, bir Araştırma Üniversitesi olan Dokuz Eylül Üniversitesi bilim insanları olarak üzerimize düşeni fazlasıyla yapacağımızı, bilimsel bakış açısıyla çalışmalarımızı sürdüreceğimizi belirtmek isteriz” açıklamasında bulundu. Saha çalışmalarında yüksek görüntü çözünürlüklü İnsansız Hava Araçları (İHA) aracılığıyla depremlerle ilgili önemli keşiflerin tespit edildiğini aktaran Sümer, “Depremlerin meydana getirdiği sismotektonik ve sismogravitasyonel deformasyon etkilerini sahada yerinde gözlem ve GNSS verileriyle kalibre edilen RTK modüllü yüksek çözünürlüklü görüntüleme özelliğine sahip İHA uçuşlarıyla belgeledik. Arazi çalışmalarımızın ardından gerçekleştirilen ofis çalışmaları ile elde edilen veriler, uzmanlarımız tarafından derlendi ve depreme dair önemli keşiflerin yer aldığı bir rapor haline getirildi” ifadesini kullandı. RAPORA NEREDEN ULAŞILIR? Sümer, rapora ilişkin bilgilendirmesinin devamında şunları kaydetti: “Yeni gelişen yüzey kırıklarının yer yer eski fay sarplıklarını ve/veya breşik zonları takip ettiği görülse de, genelde daha önce çalışmamış deformasyon alanları oluşturduğu yorumlanmıştır. Sismogravitasyonel deformasyon yapıları ise gerek ilgili yapısal süreksizlere yakın konumlarda gerekse uzak alanlarda oldukça yoğun şekilde gözlenmiştir. Bu yapılar kendi aralarında sıvılaşma yapıları (sismitler) ve kütle harekeleri şeklinde iki ana başlık altında değerlendirilmiştir. Yapılan ön değerlendirmelerde sıvılaşma yapıları sırt tipi, yarık tipi, kum volkanları ve bacaları şeklinde, kütle hareketleri ise rotasyonel ve ötelenme tipi heyelanlar, kitle kaymaları, kaya düşmesi, kaya devrilmesi, döküntü akması, döküntü çığı, toprak akması ve yanal yayılma yapıları olarak yorumlanmıştır. Sıvılaşma ve yanal yayılma yapılarının özellikle Amik Ovası içinde, kütle hareketlerinden heyelan ve kitle kaymaları tipi deformasyonların ise baskın olarak Hatay il sınırları güneyindeki Miyosen - Pliyosen yaşlı sedimenter kayalarda yoğunlaştığı gözlenmiştir.” Kahramanmaraş depremlerinde meydana gelen ana şokların konumu ile ana neotektonik yapılar üzerindeki dağılımı, ana şok ve artçı depremlerin faylar üzerinde gösterimi, Türkiye ve yakın çevresindeki ana neotektonik yapıları gösteren bölgesel haritalar ve depremlere ilişkin sismotektonik ve sismogravitasyonel yapılar ile birçok araştırma içeriğinin paylaşıldığı rapora https://haber.deu.edu.tr/yerbilimsel-on-rapor/ adresinden ulaşılabileceği belirtildi. İHA

En sarsıcı depremler araştırılıyor Haber

En sarsıcı depremler araştırılıyor

Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından başlattığı yardım seferberliği ile örnek bir dayanışma sergileyen Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), bölgedeki bilim insanlarının araştırmaları neticesinde yayımladığı raporlar ile deprem gerçeğine ve riskli unsurlara dikkat çekmeyi sürdürüyor. Bu kapsamda DEÜ’nün “Saha Çalışmaları Yerbilimsel Deprem Ön Raporu” adıyla yayımladığı en son raporunda, DEÜ’lü bilim insanlarının sismik gözlem çalışmaları, ana şok ve artçı depremlerin faylar üzerindeki dağılımları ile detaylı saha gözlemlerinden oluşan araştırma verilerine yer verildi. Deprem araştırmalarında Türkiye’nin önde gelen yükseköğretim kurumlarından biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), depremlere yönelik bilimsel araştırma raporları ile kamuoyunu bilgilendirmeyi sürdürüyor. Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından “Saha Çalışmaları Yerbilimsel Deprem Ön Raporu” adıyla yeni bir rapor daha yayımlayan DEÜ, Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) içindeki Amanos, Türkoğlu-Pazarcık ve Erkenek segmentleriyle, Çardak ve Sürgü fayları ile Antakya Fay Zonu çevresindeki yerbilimsel tabanlı saha çalışmalarını kamuoyuyla paylaştı. TÜBİTAK 1002-C Doğal Afet Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı desteği ile DEÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji ve Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üye ve yardımcılarının iş birliğinde hazırlanan raporda, Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep ve Malatya illerini kapsayan deprem etki alanındaki 15 günlük saha gözlemlerinden oluşan araştırma verileri yer alıyor.  “EN SARSICI DEPREMDİ” Beş bölümden oluşan raporla ilgili değerlendirmelerde bulunan DEÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ökmen Sümer, Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin sosyoekonomik ve çevresel etkileri bakımından Türkiye tarihinin en sarsıcı depremleri olduğunu belirtti. Aletsel dönem içinde ise sol yanal faylanma mekanizmalarına sahip Dünya’daki en büyük depremlerden ikisinin Kahramanmaraş depremlerinde yaşandığı ifade eden Sümer, “Depremlerin büyüklüğü ve yeryüzünde meydana getireceği yerbilimsel etkiler dikkate alınarak Üniversitemiz öz kaynakları, Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Nükhet Hotar’ın yönlendirmeleri ve TÜBİTAK desteğiyle, incelemelerde bulunmak üzere deprem bölgesine giderek birçok alanda saha çalışması gerçekleştirdik. 1939 Erzincan depremi (Mw: 7,9) ve 1999 Kocaeli-Düzce depreminden (Mw: 7,4) daha sarsıcı olan bu depremler, Türkiye’nin tektonik konumu itibariyle bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır” dedi.  BİLİMİN REHBERLİĞİNDE YENİDEN İNŞA Depremin yaralarını sarmayı sürdürürken, bir yandan afete dirençli şehirlerin ve yapıların inşa edilmesinde bilimin rehber edilmesi gerektiğini hatırlatan Sümer, “Tarihsel dönemden bugüne kadar devam eden depremler Türkiye’nin bir gerçeğidir ve ülkemizin deprem tarihi dikkate alındığında, meydana gelen bu büyük felaket jeolojik alt yapı itibariyle sonuncu da olmayacaktır. Bu bilinçle, deprem öncesinde ve sonrasında, meydana gelen kayıpları azaltmak ve kamuoyu farkındalığı yaratmak için, bir Araştırma Üniversitesi olan Dokuz Eylül Üniversitesi bilim insanları olarak üzerimize düşeni fazlasıyla yapacağımızı, bilimsel bakış açısıyla çalışmalarımızı sürdüreceğimizi belirtmek isteriz” açıklamasında bulundu. YÜKSEK ÇÖZÜNÜRLÜKLÜ İHA’LAR İLE ÇALIŞILDI Saha çalışmalarında yüksek görüntü çözünürlüklü İnsansız Hava Araçları (İHA) aracılığıyla depremlerle ilgili önemli bulguların tespit edildiğini aktaran Sümer, “Depremlerin meydana getirdiği sismotektonik ve sismogravitasyonel deformasyon etkilerini sahada yerinde gözlem ve GNSS verileriyle kalibre edilen RTK modüllü yüksek çözünürlüklü görüntüleme özelliğine sahip İHA uçuşlarıyla belgeledik. Arazi çalışmalarımızın ardından gerçekleştirilen ofis çalışmaları ile elde edilen veriler, uzmanlarımız tarafından derlendi ve depreme dair önemli bulguların yer aldığı bir rapor haline getirildi” ifadesini kullandı. DETAYLARI ANLATTI Sümer, rapora ilişkin bilgilendirmesinin devamında şunları kaydetti: “Yeni gelişen yüzey kırıklarının yer yer eski fay sarplıklarını ve/veya breşik zonları takip ettiği görülse de, genelde daha önce çalışmamış deformasyon alanları oluşturduğu yorumlanmıştır. Sismogravitasyonel deformasyon yapıları ise gerek ilgili yapısal süreksizlere yakın konumlarda gerekse uzak alanlarda oldukça yoğun şekilde gözlenmiştir. Bu yapılar kendi aralarında sıvılaşma yapıları (sismitler) ve kütle harekeleri şeklinde iki ana başlık altında değerlendirilmiştir. Yapılan ön değerlendirmelerde sıvılaşma yapıları sırt tipi, yarık tipi, kum volkanları ve bacaları şeklinde, kütle hareketleri ise rotasyonel ve ötelenme tipi heyelanlar, kitle kaymaları, kaya düşmesi, kaya devrilmesi, döküntü akması, döküntü çığı, toprak akması ve yanal yayılma yapıları olarak yorumlanmıştır. Sıvılaşma ve yanal yayılma yapılarının özellikle Amik Ovası içinde, kütle hareketlerinden heyelan ve kitle kaymaları tipi deformasyonların ise baskın olarak Hatay il sınırları güneyindeki Miyosen Pliyosen yaşlı sedimenter kayalarda yoğunlaştığı gözlenmiştir.” Kahramanmaraş depremlerinde meydana gelen ana şokların konumu ile ana neotektonik yapılar üzerindeki dağılımı, ana şok ve artçı depremlerin faylar üzerinde gösterimi, Türkiye ve yakın çevresindeki ana neotektonik yapıları gösteren bölgesel haritalar ve depremlere ilişkin sismotektonik ve sismogravitasyonel yapılar ile birçok araştırma içeriğinin paylaşıldığı rapora ulaşmak için; https://haber.deu.edu.tr/yerbilimsel-on-rapor/ HABER MERKEZİ

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.