[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Depresyon

Depresyon haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Depresyon haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Polikistik yumurtalık hastalarında Haber

Polikistik yumurtalık hastalarında "depresyon, kaygı, yeme bozukluğu" riski daha yüksek

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, AA muhabirine, polikistik over sendromunda beyin ve hormonların ilişkisini gösteren yeni çalışmalar hakkında açıklamalarda bulundu. İspanya'nın Sevilla kentinde gerçekleşen Avrupa Nöroendokrinoloji Kongresi'nde bu alanda yapılan yeni çalışmaların ele alındığını aktaran Yıldız, Türkiye olarak Hacettepe Üniversitesinde yürütülen araştırmaların sonuçlarını açıkladıklarını söyledi. Yıldız, polikistik over sendromunun, doğurganlık çağında kadınlar içinde en sık görülen hormonal bozukluk olduğunu belirterek, "Bu sorun, dünyada 120 milyondan, Türkiye'de ise 5 milyondan fazla kadını etkilemektedir." bilgisini verdi. Bu sorunun olduğu kadınlarda, erkeklik hormonlarının kanda yükselmesi, o yüksekliğe bağlı vücutta tüylenmede artış, sivilcelenme, ciltte yağlanma, saç dökülmesi ve kolay kilo alma gibi durumların görülebildiğini anlatan Yıldız, "Bunun yanında ikinci olarak hastalık yumurtlama bozukluğu ile kendini gösterebilir. Bu durum ergenlik döneminden itibaren adet düzensizliği ile ortaya çıkmaktadır. Üçüncü kriter ise ultrason yapıldığında, çatlamamış yumurtaların oluşturduğu çoklu kist görüntüsüdür. Bu üç kriterden ikisinin varlığı ile tanı koyuyoruz." diye konuştu. Yıldız, bunun dışında tanı kriterlerine bir maddenin daha eklendiğini ifade ederek, "Artık, bu hastalığın tanısı için ultrason yaptırmak şart değil. Kanda tek bir hormon ölçümü de ultrasondaki yumurtalık kistleri görüntüsünün olup olmadığını ortaya koyuyor. Bu da 'AMH' ismi verilen bir hormon." dedi. Çevresel faktörler de etkili Bu sorunun, kronik bir hastalık olduğundan yaşam boyu sürdüğünü belirten Yıldız, belirti ve bulguların ergenlik dönemi, üreme çağı, yetişkinlik ve orta ileri yaşta farklılık gösterdiğini söyledi. Yıldız, "Aynı hastada genç yaşlardan yaşlılığa doğru değişen tabloyla farklı bulguları görmek mümkün. Bu nedenle kronik bir hastalık diyebiliriz, diyabet ve obezitenin kardeşi diye tanımlamak mümkün." ifadelerini kullandı. Hastalık gelişiminde genetik faktörlerin etkili olduğunu, aile öyküsünün önem taşıdığını dile getiren Yıldız, sözlerine şöyle devam etti: "Çevresel faktörler de etkili, çocukluk döneminde özellikle bel çevresinden fazla kilo alımı, düzensiz ve dengesiz beslenme önemli risk faktörleri. Hastalığın yol açtığı tüm problemlerin çözümü var ama önemli olan erken dönemde doğru tanı konulması. Uluslararası verilere göre bir PKOS'lu kadın doğru tanı alana kadar ortalama 3-4 doktora başvuruyor. Hastanın yakınmalarına göre değişiklik gösteren tedavi, hormonal ilaçlar, çocuk istendiğinde kendiliğinden gebelik sağlanamazsa yardımcı üreme teknikleri ve ilerleyen yaşlarda obezite ve diyabet gibi metabolik hastalıklara yönelik tedaviler şeklinde uygulanıyor." Bu hastalıktaki yumurtalık kistlerinin diğer yumurtalık kist hastalıklarından farklı olduğunu aktaran Yıldız, bu kistler çatlamamış yumurtalardan oluştuğu için herhangi bir cerrahi müdahaleye gerek olmadığını, hastalığın hormonal tedavisiyle kendiliğinden zaman içinde yok olabildiklerini söyledi. Prof. Dr. Yıldız, hastalıkla mücadelede sağlıklı ve dengeli beslenme ile hareketli yaşam ve egzersizin en önemli yöntemler olduğunu vurguladı. Türkiye'de her 4 PKOS'lu kadından birinde depresyon geliştiği tespit edildi Hastalığın kendisinin ve bulgularının psikolojik olarak da hastalar üzerinde etki yarattığına ilişkin bilimsel çalışmalar yapıldığını anlatan Yıldız, "Yeni PKOS Uluslararası Kılavuzu'nda ilk kez psikolojik etkilenmenin de değerlendirilmesi gerektiğini vurguladık. Avrupa Nöroendokrinoloji Kongresi'nde PKOS'un beyin üzerindeki etkilerini değerlendirdik." dedi. Kongrede, Hacettepe Üniversitesinde yapılan araştırma sonuçlarını da paylaştıklarını dile getiren Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hacettepe Üniversitesinde yapılan araştırmanın sonuçları, PKOS'lu kadınlarda sağlıklı kadınlara göre depresyon, kaygı bozukluğu, yeme bozukluğunun yaklaşık 4 kat daha sık görüldüğünü ortaya koydu. Bu durum hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiliyor. Yaptığımız çalışmada, Türkiye'de her 4 PKOS'lu kadından birinde depresyon geliştiği tespit edildi. Depresyon olup olmadığı da ancak bu alanda da tarama yapılmasıyla mümkün oluyor. Bu nedenle, Uluslararası Kılavuz'da, bu çalışmayla birlikte, PKOS'lu kadınların üreme sağlığı ve metabolik açıdan değerlendirilmelerinin yanı sıra mutlaka psikolojik açıdan da değerlendirme yapılması gerekliliği yer aldı." Yıldız, söz konusu araştırmaya yaş ve vücut kitle endeksi açısından eşleştirilmiş 226 PKOS tanılı ve 85 PKOS'u olmayan sağlıklı kadının katıldığı bilgisini vererek, "Araştırma sonucuna göre, PKOS'lu kişilerde sağlıklı kadınlara kıyasla 7 kata varan oranda artan ve yüzde 28'e ulaşan depresyon sıklığı saptandı. Ayrıca depresyonla obezitenin, insülin direncinin ve metabolik risk parametrelerinin de ilişkili olduğu tespit edildi. Bu, PKOS ve depresyon birlikteliği durumunda daha fazla insülin direnci, obezite ve metabolik hastalık riski altında olmak anlamına geliyor." diye konuştu.

Doğru kitaplar ile anksiyete ve depresyon iyileştirilebilir Haber

Doğru kitaplar ile anksiyete ve depresyon iyileştirilebilir

Doç. Dr. Alişan Burak Yaşar, depresyon tedavisinde genellikle antidepresan ilaçların kullanıldığını belirtiyor ve psikoterapiye ulaşmakta zorluk çeken hastalar için bibliyoterapinin önemli bir ek "ilaç" olduğunu ifade ediyor. "Sorunlarla ve Semptomlarla Başa Çıkma Mümkün" Doç. Dr. Alişan Burak Yaşar, "Bireylerin terapist ile az ya da hiç etkileşime girmeden psikolojik değişim süreçleriyle ilgili bilgiler ve öneriler sunan 'Kitapla Terapi' veya diğer adıyla 'Bibliyoterapi' yaklaşımının, bireylerin zorluklarını daha iyi anlamalarına, davranışlarını geliştirmelerine ve günlük yaşamdaki sorunlarla başa çıkmalarına yardımcı olabileceğini belirtiyor. Bu alanda önemli bir birikim var" dedi. "Her Kitap Değil, Kişisel Gelişim Kitapları Değil!" Depresif ve kaygı sorunlarını hedeflediğimizde, kitap seçiminin son derece kritik olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Alişan Burak Yaşar, "Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi, Kabul Kararlılık Terapisi ve Şema Terapi çerçevesinde hazırlanmış kendi kendine yardım kitapları, bu tekniklere uygun olmayan kişisel gelişim kitaplarından farklı bir öneme sahiptir. Doğru kitapları seçmek çok önemlidir" diye ekledi. "Bibliyoterapi, Depresyonun Yeniden Ortaya Çıkma Riskini Azaltıyor" Doç. Dr. Alişan Burak Yaşar, bibliyoterapinin kullanım kolaylığı, erişilebilirlik, düşük maliyet ve sağlık uzmanlarına olan ihtiyacın azalması gibi önemli avantajlara sahip olduğunu belirtiyor. Dr. Yaşar, "Yapılan araştırmalar, psikososyal müdahalelerin ve psikoterapide uygulanan ilaç tedavisi ile birleştirildiğinde veya ilaç azaltma döneminde tedaviye eklendiğinde, depresyonun yeniden ortaya çıkma riskinin azaldığını göstermektedir" diye açıklıyor. "Anksiyete ve Depresyon Tedavisinde Etkinliği Kanıtlandı" Doç. Dr. Alişan Burak Yaşar, anksiyete ve depresif belirtiler üzerindeki etkilerini inceleyen bir makalede, bilişsel davranışçı terapi temelli kendi kendine yardım psikoterapi kitaplarının etkisini araştırdıklarını belirtiyor. Yaşar'a göre, bu çalışma, başlangıçta sadece hafif bozukluklarda etkili olduğu düşünülen bibliyoterapinin, hafif ve orta dereceli depresyon ve anksiyete gibi çeşitli klinik durumların tedavisinde etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Doğum sonrası depresyon nedir? Haber

Doğum sonrası depresyon nedir?

Doğum sonrası depresyon (DSD), birçok yeni anne için sessiz bir sorundur. Bebeklerinin doğumu sonrası yaşadıkları bu duygusal dalgalanmalar, bebeğe odaklanmaları gereken bu dönemde kendilerini ihmal etmelerine neden olabilir. İşte DSD hakkında bilmeniz gerekenler: Uzman Klinik Psikolog Hatice Börek konu hakkında önemli bilgiler verdi. DSD, doğum sonrası annelerin yaşadığı ciddi bir depresyon türüdür. Hormonal değişiklikler, uyku eksikliği, yeni sorumluluklar ve destek eksikliği gibi faktörler DSD'yi tetikleyebilir. Bu durum annelerin kendilerini üzgün, enerjisiz ve çaresiz hissetmelerine yol açar. Doğum sonrası depresyon belirtiler nelerdir ? DSD'nin belirtileri şunları içerebilir: Sürekli üzüntü ve hüzün. İştah kaybı veya aşırı yeme. Uykusuzluk veya aşırı uyuma. İlgisizlik ve ilgisizlik hissi. Doğum sonrası depresyon tedavisi DSD tedavi edilebilir bir durumdur. Psikoterapi, ilaç tedavisi veya her ikisi kullanılabilir. Ayrıca aile ve arkadaşlarının desteği, yeni annelerin bu dönemi atlatmalarına yardımcı olabilir. Doğum sonrası depresyon, yeni annelerin yaşadığı bir gerçeklik olabilir, ancak yardım ve destekle üstesinden gelinebilir. Anneler, kendi zihinsel sağlıklarını önemsemeli ve bu zorlu dönemde yardım aramalıdır. Uzman Klinik Psikolog Hatice Börek, '' Doğum sonrası depresyon hakkında daha fazla bilgi almak ve destek kaynaklarına ulaşmak önemlidir. Unutmayın, bir annenin iyi olması, bebeğinin iyi olması için temel bir adımdır.'' dedi. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Çocuğunuzu okula kahvaltı yaptırmadan göndermeyin

Sonbahar depresyonu ile başa çıkmanın yolları Haber

Sonbahar depresyonu ile başa çıkmanın yolları

Güneşli günlerin yerini alan yağmurlu günler ile birlikte ruh sağlığınız sizin için alarm veriyor olabilir. İçimizi ısıtan güneşli günlere veda edip sonbahar aylarına adım attığımız şu günlerde; iş sorumluluklarımızın artması, hormonal değişiklikler, gün ışığından daha az yararlanma ve havaların serinlemesiyle birlikte sonbahar depresyonu açığa çıkabiliyor. Araştırmalara göre sonbahar depresyonu her yıl milyonlarca kişiyi etkiliyor. Mevsime bağlı olan olumsuz duygudurum, erkeklere oranla kadınlarda tam 4 kat fazla görünüyor. Mevsimsel depresyon; güneşli günlerin geride kalmaya başlaması, erken kararan hava, değişen hava durumu birçok kişinin kendisini kötü hissetmesine ve endişeli bir ruh haline bürünmesine neden oluyor. Sonbahar depresyonu kendini bu belirtiler ile gösteriyor ! Sonbahar depresyonu yazın sona ermesinin ardından serin havaların gelmesiyle birlikte kişilerin yaşadığı sürekli mutsuzluk, cinsel isteksizlik, yorgunluk, iştahsızlık ve aşırı uyku hali olarak açığa çıkabiliyor. Sonbahar depresyonu herkese aynı düzeyde ortaya çıkmamakla birlikte bazı bireyleri daha fazla etkilediği söylenebilir. Çoğu zaman sonbahar aylarında başlayan bu durum kışa kadar devam edebilir ve süreç uzayabilir.  Sonbahar depresyonu ile başa çıkmak için neler yapılabilir ? - Karamsarlık ve aşırı kaygının da beraberinde geldiği sonbahar depresyonundan kaçınmak için bireylerin anın farkındalığına vararak yaşama çalışmaları, çeşitli hobilerini devam ettirerek ya da yenilerine başlayarak ruhsal ve düşüncesel olarak güvenleri alanlarını oluşturmaları önerilir. - Vücudun vitamin ve minerale ihtiyacı olduğunu unutmayın, beslenmenize dikkat etmeli ve bağışıklık sistemini güçlendirmelisiniz. Su içmeyi ihmal etmemelisiniz. Akşamları kahve tüketiminden kaçınmalısınız.  - Kişi kendisine vakit ayırabilmeli, keyif alabileceği adımlar atmalıdır. Örneğin güzel bir film izlemek, sevdiği bir yemeği yapmak, arkadaşlarla vakit geçirmek sıralanabilir. - Gün ışığından daha çok yararlanmaya çalışın, açık havada zaman geçirmeyi arttırın. Hava şartlarının sizi engellemesine izin vermeyin.  - Bedensel ve ruhsal açıdan rahatlamayı sağlayacak faaliyetlerde bulunun.  Uzman Psikolog Kaan Üçyıldız, ''Sonbahar depresyonunun belirtilerini en aza indirebilmek için kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olacak uğraşlar edinmek faydalı olacaktır. Mevsimsel özellikli depresyonun geçici olduğunu hatırlamalı, gün ışığını yeterli alabilmek ve sağlıklı beslenmek, uyku düzeni oluşturmak sizlere yardımcı olacaktır. Eğer yaşadığınız depresif duygu durum uzun süre ediyor ve yaşam kalitenizi etkiliyorsa bir uzmandan destek almanız gerekli olacaktır.'' dedi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Telefonla tuvalete girmek hastalıklara davetiye çıkarıyor

Antidepresan nedir? Haber

Antidepresan nedir?

Antidepresan son zamanlarda Türkiye’de yaygınlaşan bir kelime olarak görülüyor. Antidepresanın ne demek olduğunu bilmeyen vatandaşlar arama motorlarında hızla aranmaya başlandı. Bizde sizler için antidepresan ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi haberimizde derledik… Antidepresan nedir? Antidepresan neden kullanılır. İşte detaylar…  Gün içerisinde veya zamanla insanın mutlu veya mutsuz günleri olabiliyor. Anca bu süreç daha da uzun sürdüğü zaman depresyona yol açabilmektedir. Antidepresanlar da bu süreçte devreye giriyor. Psikiyatrik tedavi alanında veya depresyon gibi ruhsal rahatsızlıklarında kullanılan antidepresan ilaçları, doktor gözetiminden geçer. Depresyon, çoğunlukla enerji düşüklüğü, ilgi kaybı, uyku bozukluğu ve özgüven eksikliği gibi semptomlarla belirginleşerek zihinsel sağlık bozukluğuna yol açabilir. Burada devreye antidepresanlar girerek bu belirtileri daha aza indirmek veya ortadan kaldırmak için kullanılır.  Ancak uzman bir doktora gözükmeden ilaç kullanılmaması önemlidir. ANTİDEPRESAN’IN YAN ETKİLERİ NELERDİR? Antidepresan ilaçlarının kullanılmasında elbet yan etkileri de bulunuyor. Çünkü bu ilaçlar, beyindeki sinir hücrelerinin arasındaki iletişimi etkileyerek depresyonun neden olduğu kimyasal dengesizlikleri düzenlemeye yardımcı olur. Birçok antidepresan ilacı bulunduğu gibi farklı yan etkileri de bulunuyor. Eğer doktorunuzun verdiği antidepresan ilacının yan etkileri fazla ise, mutlaka yeniden doktorunuza görünün. Her ilaçta olduğu gibi antipedrasan ilacının kutusu içerisinde prospektüsü vardır mutlaka okuyunuz.  Tüm antidepresan ilaçları ilgili doktor kontrolünde ve doktorun önerdiği dozda kullanılmalı. Genellikle görülen yan etkiler şu şekildedir: Uykusuzluk Ağız kuruluğu İshal veya kabızlık Hazımsızlık ve mide ağrıları Huzursuz bacak sendromu Bulanık görme İştah kaybı Baş dönmesi Aşırı terleme Vücuttan tuz kaybına bağlı belirtiler Aşırı yemek yeme Baş ağrısı Çarpıntı Baş dönmesi Cinsel istekte azalma   ANTİDEPRESAN NASIL KULLANILIR? Genellikle hekimler, düşük dozdan başlayarak ilerlemeyi tercih ederler. Antidepresanlar ağızdan ilaç formunda satılır. Genellikle etkisi en az bir haftalık düzenli kullanımda ortaya çıkar. Bazen bu faydası 2-3 hafta sonra da görülebilir. Ancak ilerlediğiniz zamanlarda bir etkisi görülmediyse doktorunuz ile görüşerek ilacın değiştirilmesini veya dozunun artırılması gerekebilir. Depresyon tedavisi 6 aya kadar da uzayabilir fakat hastanın durumuna göre de hayat boyu ilaç kullanması gerekebilir. BU İÇERİK DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Ağrılarınızın sebebi depresyon olabilir

Ağrılarınızın sebebi depresyon olabilir Haber

Ağrılarınızın sebebi depresyon olabilir

Uzman Psikolog Tülinay Seçkin, ruhsal sıkıntılar yaşayan kişilerde birtakım bedensel sıkıntıların da ortaya çıkabileceğini belirterek, "Ruh ve beden sağlığının bir bütün olduğunu düşünürsek, ruh sağlığımızı etkileyen her şey beden sağlığımızı da etkileyecektir. Aynı şekilde kendimizi ruhsal olarak iyi hissetmiyorsak buna bedensel problemlerde etki edecektir” dedi. Uzman Psikolog Tülinay Seçkin Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan araştırmada vücuttaki kronik ağrı, herhangi bir fizyolojik kökeni olmayan kronik ağrıların, depresyonu arttırdığını, tetiklediğini ve aynı şekilde depresyon yaşayan kişilerinde fazla ağrılarının olduğunu söyledi. Cilt reaksiyonları, kronik ağrılar ve nefes almada güçlük gibi kötü ruh sağlığının zamanla bağışıklığı da azaltan bir durum olduğunu söyleyen Seçkin “Vücudun fonksiyonlarını azaltıp fiziksel rahatsızlıklara karşı savunmasız hale getiriyor. Herhangi bir fiziksel rahatsızlık olduğundan daha ağırlaştırabiliyor. Anksiyete, depresyon, uykusuzluk, sindirim sıkıntıları, sırt ve kas ağrıları gibi sorunlara da yol açıyor” diye konuştu. Araştırmalar ruhsal bozuklukların fiziksel hastalıkları, fiziksel hastalıkların da ruhsal hasatlıkları etkilediğine dikkat çeken Seçkin, bunun bir döngü olduğunu söyledi. Seçkin, "Doğru tutum ve gerekli tedaviyle üstesinden gelmek mümkün. Fiziksel ve ruhsal sağlık arasındaki dengeyi korumak çok önemli. Vücutta herhangi bir stres varsa, özellikle bu stres kronik bir hale gelmişse, beyin kimyasında da bazı değişikliklere sebep oluyor. Bu inme, kalp hastalıkları, kronik hastalıklar gibi sorunları da tetikleyebiliyor. O yüzden burada dikkat etmemiz gereken biraz daha ruh ve beden sağlığını, negatif duyguların ya da kötü bir zihinsel durumun bizi nasıl etkilediğini, mesela kronik bir hastalık da kişiyi etkileyebilir” şeklinde konuştu. Sağlıksız bir bedenin ruhsal sağlığı da etkilediğini belirten Seçkin, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Obezite olan insanda panik atak olur, kaygı bozukluğu olur kabul görmeme, kötü görüntü gibi bu kişinin ruhsal sağlığını da etkileyebilen bir durum oluyor. Aslında bu bir döngü. Ruhsal ve fiziksel sağlık bir bütün o yüzden bunu ele alırken de ikisinde bütünsel yaklaşmak gerekmekte. Peki, burada neler yapılabilir? İlk olarak kişinin duygularını ifade etmesi, duygularını dışa vurması önemli. Özellikle egzersizlerden, sporsal aktivitelerden faydalanmasını öneriyoruz. Kişinin egzersizlere yönelmesi vücudundaki bağışıklığı olumlu anlamda etkileyebilecek, kan dolaşımını artıracak. Buda stres hormonlarının azalmasına neden olacak. Burada kendisine iyi gelecek aktiviteleri yapmasını öneriyoruz.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Karpuz çekirdeğine dikkat! Oldukça faydalı

Depresyonun kişiyi engelleyen bir sesi var Haber

Depresyonun kişiyi engelleyen bir sesi var

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğt. Üyesi Elvan Çiftçi, depresyonda olduğunu düşünen kişilere, depresyonu daha kolay atlatabilmeleri için önerilerde bulundu. Depresyonu dinlemek gerekir  Bazen insanların zor zamanlar yaşayabilir. Bu da depresyon riskini ortaya çıkarır. Herkesin böyle zamanlarda depresyona girmeyebileceğini ancak kısa süreli de olsa depresif hissedebileceğini belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğt. Üyesi Elvan Çiftçi, “Eğer depresyon belirtilerini kendinizde fark ettiyseniz öncelikle bu depresyonun sizde neden uyandığını, neden gerçekleştiğini görme ihtiyacınız var.” dedi. Çiftçi, bazen depresyonu dinlemek gerektiğine, dikkat çekti ve “Bu süreçte yeni bir uyanmaya da geçebilirsiniz, hayatınızı yeniden şekillendirebilirsiniz.” ifadelerini kullandı. Hareket etmek depresyonun geçmesine yardımcı oluyor  Depresyonla mücadele eden kişilerin öncelikle kendilerine dikkat etmeleri gerektiğini vurgulayan Çiftçi, “Depresyonun nedenlerini düşünmeniz aslında sizin için uyarıcı sinyaller. Hayatı yeniden gözden geçirmeyle ilgili size verilmiş özellikler olarak düşünülebilir. Kendinize ve yaşadıklarınıza karşı açık, kabul edici ve sevgi dolu olmakta fayda var. Ne kadar istemeseniz bile, depresyon sizi dibe çekerken yapmanız gereken şey hareket etmekten geçiyor. Ne kadar çok hareket ederseniz depresyonunuzun o kadar hızlı bir şekilde geçmesine yardımcı olursunuz. Egzersiz yapmak hafif depresyonlarda ilaç kadar faydalı. Harekete geçmek sadece fiziksel anlamda düşünülmemeli. Karşılaştığınız insanlarla konuşarak, dikkatinizi odaklayarak, yürürken hafızanızı kullanarak da motor korteksle beraber beyinin diğer bölgelerini aktifleştirerek depresyona karşı kendinizi korumuş olursunuz.” açıklamasını yaptı. Genellemelerden uzak kalınmalı başarılara odaklanılmalı Bugün yaşanılanların yarının göstergesi olmayabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Elvan Çiftçi, “Depresyon sürecinde kendinizi yakından takip etmeniz gerekebilir. Günlük tutabilirsiniz, bugün sizin için küçük gözüken bir şey anlamlı ve değerli olabilir. Depresyonla birlikte dünya sizin için karanlık, acı dolu ve kaygılı bir hale gelebilir. Kendinize küçük hedefler belirleyerek adım atmakta fayda var. Genellemelerden uzak kalın, neleri başardığınıza odaklanın. Sizin için küçük görünebilir ancak bunları yapmaya devam ettiğiniz zaman depresyonun döngüsünü kırmaya başlayacaksınız.” dedi. Hep aynı şeyleri yapmaktan uzak durulmalı Depresyonun kişiyi engelleyen bir sesi olduğuna değinen Çiftçi, “Sizi bir yere gitmenizden alıkoyan, ‘gitsen ne yapacaksın, insanlara yük olacaksın’ gibi sizi durduran, insanların arasına karışmanızı engelleyen özellikleri mevcut. Burada depresyonun sesini değil sizin doğru olan sesi dinlemeniz önemli. Depresyona karşı ‘haklı olabilirsin ama şuan burada yatıyor olmamdan daha iyi bir seçenek’ ya da ‘insanlara yük olmayacağım’ gibi kendinizle daha barışık olduğunuz bir sürece girmenizi tavsiye ederim.” dedi. Yatağınızı toplamak, bulaşıkları kaldırmak gibi ulaşabilir hedefler oluşturulması gerektiğini sözlerine ekleyen Çifti, “Bunları yapmaya devam ettiğiniz zaman hayatınız rutine girmeye başlar. Hoşunuza giden şeyleri yapın, hobilerinize zaman ayırın, arkadaşlarınızla görüşün, gitmeyi sevdiğiniz yerlere gidin, müzik dinleyin. Depresyon sürecinde hep aynı şeyleri yapmaktan uzak durun, yeni şeyler deneyin ki zihninizde farklı açılar ile beraber aktifleşmeye başlasın. Depresyon sürecinde hafıza ve dikkati kullanmak depresyonun getirdiği hafıza ve dikkat problemlerine yardımcı olabiliyor. Gönüllü aktivitelere katılabilirsiniz. Yapılan çalışmalar gönüllü aktivitelere katılan insanların tansiyonlarının daha düşük, depresif hallerinin daha az olduğunuz gösteriyor.” önerisinde bulundu. Antidepresan kullanımı doktor kontrolünde olmalı  Antidepresan ilaçların kullanımına da değinen Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğt. Üyesi Elvan Çiftçi, bu ilaçların bağımlılık yapmayacağını, bağımlılık yapan türdeki ilaçların devlet kontrolünde kırmızı ya da yeşil reçeteli olarak satıldığına vurgu yaptı. İlaçların doktor kontrolünde başlayıp, doktor kontrolünde kesiminin planlandığının altını çizen Çiftçi sözlerini şöyle tamamladı: “Antidepresan ilaçlar intihara sebep olmaz. İntihar düşünceleri depresyonun bir parçasıdır. Ağır depresyonlarda intihar fikirleri olan hastalarla yüz yüze geliriz. Antidepresan ilaç kullanımında dikkat edilmesi gereken nokta, depresyon devam ederken ilaç kullanımıyla beraber enerji miktarı artacağı için hastanın var olan intihar düşüncelerinin harekete geçme riski ortaya çıkıyor. Bu yüzden bu tür hastaları çok yakından takip etmemiz gerekir.” BU İÇERİK DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: ‘'Hayır’’ diyememek depresyona mı yol açıyor?

‘'Hayır’’ diyememek depresyona mı yol açıyor? Haber

‘'Hayır’’ diyememek depresyona mı yol açıyor?

İlişkilerde ‘’hayır’’ diyememe, kısa vadede onay ve kabul almamıza neden oluyor ancak uzun zamanda ise insanların bizi değersizleştirmesine ve ilişkinin kalitesinin düşmesine yol açıyor. Ayrıca depresyona zemin hazırlayabiliyor. ‘’Hayır dersem ayıp olur, hayır dersem beni sevmez, hayır dersem benden uzaklaşır’’ şeklindeki düşünceler zaman içerisinde kişiyi diğer birey istekleri ve taleplerini karşılamaya odaklıyor. Belli bir süre sonra ise göz ardı edilen, değersizleştirilen bir kişi haline getiriyor. Böyle bir duruma maruz kalındığında ise sonuç sıklıkla depresyon oluyor. ‘’Hayır’’ diyememe kişinin kendi istek ve gereksinimlerini ihmal ederek, başkasının istek ve gereksinimlerini karşılama zorunda hissetmesine neden olmaktadır. Oysa bir insanın mutlu bir yaşam sürebilmesi için öncelikle kendi istek ve gereksinimlerini ön plana alarak karşılaması gerekmektedir.  ‘’Hayır’’ diyemeyen kişi mutsuz bir yaşam sürme olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü ‘’Hayır’’ diyemeyen kişi diğer insanların istek ve taleplerini oldukça fazla önemsediği için diğerlerinden de onun istek ve taleplerinin önemsenmesini bekler, o ifade etmese bile karşısında ki kişinin anlaması ve gereğini yapmasını ister. Daha net hali ile kendi yaptıklarının karşılığını bekler ancak sonuç hayal kırıklığıdır. ‘’Hayır’’ diyememenin altında çoğu zaman herkesle iyi geçinme, kimseye kırmama ve herkes tarafından sevilen bir insan olma isteği yatar ancak insanlar onun yaptığı bu fedakarlıkları görmezler, gönüllü olarak yaptığını bu durumdan bir rahatsızlık duymadığını düşünürler.  Fikir ve düşünceleri dile getirebilmek, kendi istek ve taleplerini paylaşabilmek ve yeri geldiğinde ‘’Hayır’’ diyebilmek bencilce bir davranış değildir, tam aksine kişinin de orada olduğunu onunda taleplerinin olabileceğini hatırlatır ve karşısında ki kişiye sınırlarını göstermiş olur.  Uzman Psikolog Kaan Üçyıldız,'' İnsanlara ‘’Hayır’’ diyemediğiniz sürece; yorulur, beklentilere yetişemez, kendinizden ödünler verir, değersiz hisseder ve kendinizi suçlarsınız. ‘’Hayır’’ dediğinizde ise kendinizi kazanırsınız.'' dedi. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Papatya çayıyla sinir, stres, depresyon tarih oluyor!

Yaşlılarda koku duyusu azalınca depresyon artabilir Haber

Yaşlılarda koku duyusu azalınca depresyon artabilir

Newsmax sitesinin haberine göre, araştırmacılar, koku duyusu ile depresyon bağlantısını incelemek için 8 yıl boyunca 2 bin 100'den fazla kişiyi izledi. Çalışma kapsamında seçilen kişilerin 70 ila 73 yaşlarında ve sağlıklı olduğu belirtildi. Katılımcılar, her yıl yüz yüze ve 6 ayda bir telefon görüşmesiyle değerlendirildi. Araştırma kapsamında yapılan ilk ölçümde, katılımcıların yüzde 48'inin koku alma duyusunun normal ve yüzde 28'inin koku alma duyusunda azalma olduğu, yüzde 24'ünün de önemli ölçüde koku kaybıyla karşılaştığı tespit edildi. Katılımcıların yaklaşık yüzde 25'inin izleme döneminde önemli depresyon belirtileri geliştirdiği gözlendi. Araştırmacılar, azalmış veya önemli ölçüde koku kaybı yaşayanlarda, depresif belirtiler geliştirme riskinin arttığını belirledi. "Çalışma, kokunun yaşlılar için bir uyarı işareti olabileceğini gösteriyor" Çalışmayı yürüten ekipten Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Doçent Vidya Kamath, yaptığı açıklamada, zayıf bir koku alma duyusunun, ölüm riski dahil Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkların erken uyarı işareti olduğunu defalarca gördüklerini belirtti. Kamath, yaptıkları çalışmanın, koku alma ile depresyon arasındaki ilişkiye ve bu bağlantıyı etkileyebilecek faktörlere odaklandığını kaydetti. Koku alma duyusunu kaybetmenin, zehirli gaz algılamak ve yemekten keyif almak gibi sağlığımızın ve davranışlarımızın birçok yönünü etkilediğini vurgulayan Kamath, "Koku, çevremizdeki dünyayla ilişki kurmanın önemli bir yoludur. Bu çalışma, kokunun yaşlılar için bir uyarı işareti olabileceğini gösteriyor." ifadesini kullandı. Araştırma, "The Journals of Gerontology" dergisinde yayımlandı. AA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.