[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Doğal afetler

Doğal afetler haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Doğal afetler haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Doğal afetlerin öncesi, esnası ve sonrasında hayatta tutacak altın kurallar Haber

Doğal afetlerin öncesi, esnası ve sonrasında hayatta tutacak altın kurallar

Ege Üniversitesi (EÜ) Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu (ASHMYO) akademisyenleri, Prof. Dr. Ali Ekşi,  Öğr. Gör. Dr. Bektaş Sarı, Doç. Dr. Süreyya Gümüşsoy, Prof. Dr. Gülseren Keskin ve Dr. Gül Özlem Yıldırım doğal afetlerin öncesi, esnası ve sonrasında hayatta tutacak altın kuralları anlattı. EÜ Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Ali Ekşi, “İzmir’de deprem dışında taşkınlar da büyük risk taşımaktadır. İklim değişikliği ve çevresel bozulmalar afet riskinin olasılığını ve yıkıcı etkilerini artırmıştır. Tüm afetler için öncelikle risk yönetiminin yapılması gerekmektedir. Depremler için bina stokuna bağlı kırılganlıkları, kentsel kırılganlıkları iyileştirmemiz gerekiyor. Depremlere yönelik bireysel tedbirler de alınmalı. Mesela hareketli eşyaların sahiplenmesi gerekir.  Afet toplama alanlarını bilmemiz gerekmektedir. İletişim ağları için cep telefonu her daim şarj edilmeli, kullanılan tıbbi ilaçlar yanınızda olmalıdır. Deprem çantasına afet anında ulaşamama ihtimali olduğu için araba bagajında çantayı bekletmek daha uygun olacaktır. Büyük bir afetin ardından, iletişim kanalları işlemez olduğunda, daha öncesinde yapılması gereken bir iletişim planı olmalıdır” dedi. Panik atak ile mücadele hakkında bilgi veren Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu öğretim üyesi Prof. Dr. Gülseren Keskin, “Doğal afetler, fiziksel yaranmaların yanı sıra psikolojik açıdan da insanda ciddi problemlere neden olabilir. Afet mağdurları arasında en sık karşılanan duygu paniktir. Bu duygu ancak başa çıkılarak iyileştirilebilir. Bunun kısa bir yoğun kaygı dönemi olduğunun ve yakında biteceğinin kabul edilmesi, kaygının azalmasında etkilidir. Panik ataklar genellikle başladıktan 10 dakika sonra zirveye ulaşır ve daha sonra semptomlar azarlamaya başlar.  Panik sırasında bireyin kendini güvende hissedebileceği bir yere alması ve ardından bu güven hissini artırabilecek bir mantra tekrarlanması başa çıkabiliyor olma duygusunu tetikler.  Bu mantra ‘Bu da geçecek’ kadar basit olabilir. Kişi mantrayı tekrarlamaya odaklandıkça, fiziksel tepkileri yavaşlayabilir, bu da nefesinin düzenlenmesine ve kaslarının gevşemesine yol açarak, kaygı, stres ve panik duygularının azalmasına yardımcı olabilir” dedi. “Doğal afet anında sakinlik korunmalı” Doğal afet anında yapılması gerekenler hakkında bilgi veren Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdür Yardımcısı Öğr.Gör.Dr.Sarı “Güvenli davranışların afet sırasında can kaybı ve yaralanmaları azaltmaktadır. Doğal afet anında sakinlik korunmalı ve ne yapmamamız gerektiğini bilmeliyiz. Deprem anında sabitlenmemiş her eşyadan uzak durulmalı ve koruma sağlayabilecek eşyanın yanına çömelerek hayat üçgeni oluşturulmalıdır.  Güvenli bir yer bulup, diz üstü ‘çök’, başını ve enseni koruyacak şekilde ‘kapan’ ve düşmemek için sabit bir yere ‘tutun’ hareketleri yapılmalıdır. Merdivenler, çıkışlar ya da balkonlardan uzak durulmalı, asansöre yönelinmemelidir. Acil durum dışında telefon kullanılmamalı, gaz, elektrik ve ısıtıcılar kapatılmalı, söndürülmelidir. Açık arazide ise çömelerek etraftan gelen tehlikelere karşı hazırlıklı olunmalıdır. Deniz kıyısından uzak durulmalı, binadan düşmesi muhtemel baca, cam kırıkları ve sıvalara karşı tedbirli olunmalıdır. Sel ile karşı karşıyaysanız da eğer aracınız içinde yakalandıysanız ve aracınız bozulduysa mutlaka aracı terk ederek yüksek bir yere çıkılmalıdır. Ayrıca sel sularının temas ettiği yiyecekler yenmemelidir” dedi. Enkazdan çıkarılan kişilere yönelik sağlık uygulamaları Enkaz altında çıkan birine uygulanan sağlık işlemleri hakkında konuşan Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dr. Öğr. Üyesi Yıldırım, “Depremlerde daha fazla oranda en çok; alt ve üst uzuv, omurga, göğüs, kalça ve kafa yaralanmaları ve iç organ ezilmeleri oluşmaktadır. Bu tip yaralanmalarda en erken sürede afetzedelerin güvenli bir şekilde enkazdan çıkartılarak, hayati bulguları kontrol edilir. Bu fonksiyonların devamı sağlandıktan sonra güvenli bir şekilde transport edilmesi, bir sağlık kuruluşuna götürülmeleri sağlanmalıdır. Deprem nedenli olay yerinde en sık olarak çoklu travma hastalarında yaralanmalar ve kırık kemiklere müdahaleler yoğunlaşsa da afetzedenin ve kurtarıcıların güvenliğinin sağlanması, bilinç kontrolü, hava yolu yönetimi, solunum, dolaşım, yaralanmaların ve nörolojik durumun kontrolü, ısı kontrolü ve psikolojik destek unsurlarını da içermesi gerektiği unutulmamalıdır. Enkazdan kurtarılmış bilinci açık, kendisi soluyabilen afetzedeleri olası boyun yaralanmaları açısından uygun boyutta boyunluklar ile boynu hemen sabitlenmelidir. Vücudunda açık yara varlığında yarayı çevresel zararlardan korumak için çok sıkı olmayan temiz bezler ile kapatmalıdır. Fışkırır tarzda kanama var ise kanamayı kontrol altına almak için kanayan bölgeye doğrudan bası yapılmalıdır. Afetzede uzun süre göçük altında sıkışarak kaldı ise ezilme tablosu görülebilir ve bu tabloda kana karışan bazı maddeler kalbin ritmini bozar ve böbreği tıkayarak zarar verir. Bu durumdaki hastalara ağızdan hiçbir şey verilmemelidir. Enkaz altından çıkarılan afetzedelerde yaralanma ve çevresel faktörler nedeniyle hipotermi gelişebilir. Hipotermi kesinlikle engellenmeli, var ise hızlıca düzeltilmesi için termal battaniyeler ile örtülmesi sağlanmalıdır” diye konuştu. Çocuklar ve özel gereksinimli bireylere nasıl davranılmalı? Afetler sırasında çocuklar ve özel gereksinimli bireylerin hakkında bilgi veren Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Süreyya Gümüşsoy “Afet sonrasında bakım hizmeti sunabilecek alanlar, çocuklara ek stres yaratma olasılığını en aza indirecek şekilde tasarlanmalıdır. Ebeveynler ve aile üyeleri, değerlendirme ve tedavi süreci boyunca çocukların yanında kalmalıdır. Afet sırasında veya hemen sonrasında, olaydan etkilenen tüm çocukların olayı anlamalarına yardımcı olmaya ve psikolojik ilk yardım sağlamaya odaklanılmalıdır. Çocuğun gıda, su, barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması sağlanmalıdır. Fiziksel açıdan sağlık müdahalesi gerektiren bir durumu varsa çocuk ivedilikle sağlık hizmetlerine yönlendirilmelidir. Özel gereksinimi ve kronik rahatsızlığı bulunan çocukların bireysel ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Çocukların eğitim faaliyetlerine devam edebilmesi sağlanmalı, çocuk istismarı ve ihmalinin önüne geçecek önlemler alınmalıdır. Özel gereksinimli kişilerin farklı ihtiyaç ve yeteneklerine göre uyarlanan yetersizliklere duyarlı afet yönetiminde her yetersizlik grubu kendi dinamikleri içinde değerlendirilmelidir. Bedensel, zihinsel, görme ve işitme gibi yetersizlik gruplarının özel ihtiyaçlarına göre farklı yaklaşımlar ve yönetim yöntemleri geliştirilmeli ve planlanmalıdır. Mevcut yapısal sistem özel gereksinimli bireyler için çalışır hale getirilmelidir. Özel gereksinimli bireylere afet öncesi, sırası ve sonrası için uygun davranışlar öğretilmelidir” dedi.

Doğal afetler psikolojiyi etkiler mi? Haber

Doğal afetler psikolojiyi etkiler mi?

Dünyada veya Türkiye’de farklı yerlerde farklı şekillerde yaşanan doğal afetlerin insan psikolojisi üstünde büyük etkileri olduğunu, kimi insan bu olayların hasarlarını kısa bir sürede atlatsa da bazılarında ise psikolojik olarak bazı hasarlar bırakabildiğini belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Hilal Dost, “Depremler, orman yangınları, seller gibi travmatik olayların ardından kişide oluşabilecek uyku bozukluğu, iştahsızlık, korku, panik gibi duygular belirli bir zaman sonrası hafiflemiyor, artıyorsa mutlaka bir psikiyatri uzmanına başvurulmalıdır” dedi. Afetlerin insan psikolojisine etkisi Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Hilal Dost, "Yaşadığımız bütün afetler insan psikolojisi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Doğal afetlerin sonrası, afete birebir maruz kalmasak bile haberlerden sosyal medyadan duyduğumuz ve gördüğümüz fotoğraf, videoların etkisi ile uyku bozukluğu, kabus görmek, iştahsızlık, insanlardan uzaklaşma, tekrar tekrar aynı travmatik olayı yaşıyormuş gibi hissetmek, yaşanan olayın görüntülerinin aklımıza gelmesi gibi hisler, duygu ve düşünceler yaşayabiliriz. Bunlar bir anlamda bu travmatik olayın belirtileri gibidir. Yaşanan travmadan sonraki ilk süreçte bu belirtilerin olması aslında oldukça doğal kabul edilirken, zamanla bu belirtilerin azalmasını, hafiflemesini bekleriz. Ama bazen bazı durumlarda bu belirtiler, bir aydan daha uzun süre devam edebilir. Belirtilerin 1 aydan daha uzun sürmesi, ‘akut stres bozukluğu’, 6 aydan daha fazla uzun sürmesi ise bir ‘post travmatik stres bozukluğuna’ işaret olabilir. Bu yüzden; bu tarz belirtileri çok yoğun yaşıyorsak ya da olayın üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen yine bu tarz belirtiler devam ediyorsa, mutlaka bir psikiyatri uzmanına başvurmanızı öneririm" diye konuştu. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Kahvaltı yapmak başarıyı artırır mı?

Doğal afetlerin faturası: Ölümcül Weil hastalığı Haber

Doğal afetlerin faturası: Ölümcül Weil hastalığı

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER Gazetemize özel açıklamalarda bulunan Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Torun, deprem ve sel felaketlerinin ardından bölgede gün yüzüne çıkacak ölümcül hastalıkları kamuoyuna aktardı. Sinsi seyreden, genellikle sel ve su baskınlarında aklımıza gelen, fareli yaşamın riskli hastalıklarından biri olarak kabul edilen Leptospirozis ve öldürücü etkisi Weil Hastalığına dikkat çeken Dr. Torun, hastalığın önlenemeyecek bir hale dönüşmemesi için afet alanlarında müdahaleye geçilmesi gerektiğini vurguladı. Hastalığın karaciğer ve böbrek tutulumu ile karakterize olup, ölüm oranının yüzde 20’ye kadar çıkabileceğinin altını çizen Torun, zamanında tedavi edilmediği takdirde ölümcül olan Weil hastalığının ileride mücadele etmemiz gereken bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkacağını kaydetti. ÖLDÜRÜCÜ OLABİLEN BİR HASTALIK! Torun, sözlerine şöyle başladı: “Ülkemizde çarpık yapılaşma ve çevresel tahribatlar ile ilintili sel felaketlerinden sonra gelişebilen, sinsi seyreden, çoğu kez grip benzeri enfeksiyonlarla karıştırılan, öldürücü olabilen bir hastalıktan, bir zoonozdan, yani hayvanlardan insana geçebilen bir hastalıktan bahsetmeyip, insanlarımızı uyarmazsak bir hekim olarak görevimizi yapmamış oluruz… Deprem bölgelerinde ve özelikle yağmurların sele dönüştüğü bu günlerde riski artan, genellikle ilkbaharda ve yaz başlangıcında daha da çoğalan Leptospirozis ve bunun öldürücü şekli olan Weil Hastalığı her mevsimde gözlenebilen bir enfeksiyon hastalığıdır. Domuz çobanı hastalığı, pirinç tarlası hastalığı, bataklık ateşi olarak da bilinen, leptospira cinsi bakterilerin oluşturduğu bir hastalık. ” ERKEKLERDE DAHA SIK RASTLANIR Leptospirozis hastalığının ne olduğundan bahseden Dr. Torun, “Leptospiro denen burgu şeklindeki bir bakteri tarafından oluşturulan, genellikle hayvanlardan insana geçen bir enfeksiyon hastalığıdır. Tüm dünya genelinde görülen bir bakteriyel enfeksiyondur. Nedeni bilinmeyen menenjit yani beyin zarı enfeksiyonu ve beyin iltihabı diye bilinen ensefalitlerin nerdeyse onda biri kadar bu bakteri ile oluşur. Leptospirozise erkeklerde daha sık rastlanır. Vahşi ve evcil hayvanlar, fare, sıçan, kene Leptospirozis için kaynak oluştururlar. Buradan hareketle travmatize yani sarsıntıya bağlı koruyucu engeli zedelenmiş deri ve sümüksü doku dediğimiz mukozalara, saydığımız hayvanların idrarlarının teması ile bakterinin organizmaya girişi kolaylaşır. Ayrıca leptospira bakterisi ile haşır neşir olan kirlenmiş toprak, durgun sular ve bitkiler hastalık için önemli etmenlerdir” bilgisini paylaştı. TİFO, KOLERA, DİZANTERİ… “El yıkamaya dikkat etmek gerekir” şeklinde konuşan Torun, “Yemek öncesi sonrası tuvalet ihtiyacının karşılanması sürecinde el hijyeni çok önemli. İkinci grup hastalık daha çok koşulların yetersiz olduğu bölgede, tuvalet ihtiyacının karşılandığı yerlerin yetersizliği gibi durumlardan dolayı hijyene dayalı hastalıklar oluşabilir. Mide bağırsak sisteminde gelişebilecek hastalıklara dikkat edilmeli. Bölgede tifo, kolera, dizanteri gibi riskler olabilir. Virüslerin oluşturduğu ishal vakaları görülebilir” uyarısında bulundu. VETERİNERLER, DEPREMZEDELER… Riskli grupları da sıralayan Torun, “Kampçılar, çiftçiler, madenciler, mezbaha çalışanları, veterinerler, skeri birlikler, izciler, yıkama işi ile uğraşanlar, itfaiyeciler ve depremzedeler… Kuluçka süresi genellikle 7-14 gündür. 2 gün ile 4 hafta arasında olabilir.  Bulguları ise ateş, titreme, üşüme, baş ağrısı, ileri derecede kas ağrısı, gözde kızarıklık, ense sertliği, nadirde olsa ciltte kanamalı döküntü, ileri forumlarda sarılık, kanlı işeme, öksürük, nefes darlığı, kanlı balgam, bulantı, kusma, karın ağrısı, depresyon… Fakat iyi bir öykü, fizik muayene ve yukarıdaki bulguları göz önüne alarak tanıya yaklaşımda bulunmak olasıdır. Mikrobiyolojik testlerin başında serolojik testler ile hasta idrarında karanlık saha mikroskobu ile bakteri aranması önemlidir. Doku biyopsisinden yararlanılarak tanıya varılabilir” cümlelerini kullandı. GIDADA SON KULLANMA TARİHİ Beslenmeye dikkat edilmesi gerektiğini de vurgulayan Torun, şunları da ekledi: “Açık havada muhafaza edilip, pişirilen gıdaların bozulup bozulmadığını kontrol etmek gerekir. Konserve ve hazır gıda ürünlerinin son kullanma tarihinin geçmemesine önem gösterilmeli. Solunum yolu, mide bağırsak sistemi rahatsızlıklarından korunmak için hijyen ve kişisel korunma çok önemli. Açıkta tutulan yiyeceklerden dolayı alana gelebilecek eklem bacaklı, küçük hayvanların veya vahşi hayvanların oluşturabileceği hastalıklara dikkat edilmeli. Şüpheli ısırıklarda kuduza karşı dikkat edilmeli.”  ÖLÜM ORANI YÜZDE 20’YE ÇIKABİLİR “Weil Hastalığı veya sendromu ise Leptospirozisin ölümcül ağır formudur” ifadelerini kullanan Dr. Torun, son olarak şu bilgileri aktardı: “Karaciğer ve böbrek tutulumu ile karakterize olup, ölüm oranı yüzde 20’ye kadar çıkabilir. Peki, sel felaketine uğrayan depremzedelerin Leptospirozis ve Weil Hastalığından korunması için neler yapmaları gerekir? Hastalık sinsi seyreden, genellikle sel ve su baskınlarında aklımıza gelen, fareli yaşamın riskli hastalıklarından biridir. Zamanında tedavi edilmediği takdirde ölümcül olan ve en ağır şekli Weil Hastalığından korunma yöntemi olarak kemirgenlerin kontrol altına alınması, koruyucu bot, çizme, eldiven ve giysiler giymek, hastalığı küçümsememek, riskli grupları bu hastalığa karşı eğitmek önemlidir. Tedavisi uygun doz, antibiyotik ve destekleme tedavisidir.”

Doğal afetler sonrası devletin yükümlülüğü nedir? Haber

Doğal afetler sonrası devletin yükümlülüğü nedir?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıçları Prof. Dr. Işıl Karakaş ve Dr. Rıza M. Türmen, imar barışından faydalanan ancak depremde yıkılan yapılar için devletin, sorumluluğu kat maliklerine yükleyemeyeceğini belirtti. Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulamaları ve Araştırma Merkezi tarafından “Yaşam Hakkı, İnsan Onuru ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri” isimli çevrimiçi panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işıl Özkan'ın yaptığı çevrimiçi panele AİHM eski yargıçları Prof. Dr. Işıl Karakaş ve Dr. Rıza M. Türmen konuşmacı olarak katıldı. "İMAR AFFI İHLAL KONUSU OLUR" Yaşanabilecek doğal afetler sonrası devletlerin AİHM'ndeki sorumluluğu konusunun öne çıktığı panelde konuşan Dr. Rıza M. Türmen, “Yaşam hakkı en temel haktır ve askıya alınamayan maddelerdendir. Devlet, yaşam hakkı için her türlü çabayı göstermeli ve önlemleri almalıdır. Devlet, doğal afetin önüne geçemez. Ancak bu afetlerin doğuracağı sonuçların önüne geçebilmesi için pozitif yükümlülükleri var. Depremde birçok bina yıkıldı. Bunların içinde İmar Barışı'ndan faydalanan yapılar da var. İmar Barışı'nda yer alan ‘Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikine (Sahibine) mahsustur.' maddesi, affedilen konutlarda sorumluluğun artık malike ait olduğu belirtiliyor. AİHM'ne yapacak bireysel başvurularda, devlet adına bu durumun geçerli olacağını sanmıyorum. Devlet, imar affı ile pozitif yükümlülüklerinden vazgeçmiş oluyor. Prosedür açıdan AİHM'nde ihlal konusu olacağını düşünüyorum.” dedi. "17 AĞUSTOS İLE AYNI" Devletin depremin oluşunu engelleyemeyeceğini ancak gerekli güçlendirici tedbirleri alabileceğini belirten Prof. Dr. Işıl Karakaş, “Yıkılan binaların betonları midye kabuklarıyla dolu. Gerekli kontroller, yapılmadığı için tam yargı davası açılabilir. Deprem riski yüksek bölgelerde yapılan kontroller ve ruhsatlar neye göre veriliyor. Bu sonuçlarda ev yıkılırsa sorumluluk doğurur. 17 Ağustos 1999 yılında Gölcük'te meydana gelen depremde müteahhit Veli Göçer'in yaptığı 17 binalı sitede 189 kişi yaşamını yitirdi. 24 Ağustos 1999'da savcılar, enkazlara giderek tutanak tuttu. Ardından bilirkişi raporları istendi. O gün binalarda yapılan tespitler ile aradan yıllar geçmesine rağmen bugün Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yapılan tespitler aynı. Temeller zayıf, projedeki kat sayısına ek 1 kat daha çıkılmış, bodrum katı ya da istinat duvarı yapılmamış, yıkanmadan deniz kumu kullanılmış, malzeme basınca uygun değil ve teknik denetim yapılmadan inşa edilmiş gibi maddeler söz konusu. AİHM, ‘Afetlerin neden olacağı sonuçlardan korunmak devletin sorumluluğudur.' diyor. Ayrıca deprem bölgelerinde özel şartlar var. Risklerin önlenmesinde 1. derece sorumlu yerel makamlardır. Güvenliğe aykırı binaların çökmesi sonucu ölümler yaşanıyor. İmara aykırı yapılan evler, imar affı ile yasal hale getiriliyor. İmar affının, en başından itibaren devletin sorumluluğunu ilgilendiren bir konu olduğunu düşünüyorum.” dedi. "DAVALAR MÜLKİYET HAKKINI KAPSAR" Hükümetin, depremde ev ve işyeri yıkılan vatandaşlara yönelik yapacağı konutlardan ödeme talep etmesine de değinen, Rıza M. Türmen, “Devlete karşı açılan davalar, mülkiyet hakkını da kapsayacaktır. Her şeyini kaybeden insana, ev verip para istiyorsunuz. Bu konuyla ilgili olarak AİHM'nde ancak devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği için tazminat davası açılabilir.” diye konuştu. İHA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.