[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#doğurganlık

doğurganlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, doğurganlık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Prof. Dr. Kelekçi: Doğurganlığı az olan bireyler toplumdan izole ediliyor Haber

Prof. Dr. Kelekçi: Doğurganlığı az olan bireyler toplumdan izole ediliyor

İLKSES TV’de yayınlanan Uzman Dr. ‘Mustafa Torun ile Sağlık Haktır’ programına konuk olan İnfertilite ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Sefa Kelekçi, Türkiye’de doğurganlık oranlarındaki düşüşe ve bu düşüşün altında yatan sosyal, çevresel, ekonomik ve genetik nedenlere dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Kelekçi, modern yaşamın getirdiği stres, ekonomik zorluklar ve çevresel faktörlerin doğurganlığı olumsuz etkilediğini belirterek, bu faktörlerin üreme potansiyelini giderek azalttığını vurguladı. Üreme sorunları yaşayan bireylerin toplum tarafından dışlandığını ve bu konuda psikolojik desteğin hayati önem taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Kelekçi, doğurganlığın korunması için erken teşhisin ve koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması gerektiğinin de altını çizdi. Aynı zamanda, gençlerin bilinçlendirilmesi adına okullarda üreme eğitimi verilmesinin önemine değindi. DEMOGRAFİK YAPI İÇİN EN AZ 2 ÇOCUK YAPILMALI Türlerin devamı ve neslin sürdürebilmesi için doğurganlığın en önemli faktörlerden biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kelekçi, “İhtiyaç hiyerarşisine baktığımızda üremek de yemek, içmek ve barınma gibi temel bir ihtiyaç. Dünyanın demografik özelliğini sürdürebilmesi, bir ailenin soyunu devam ettirebilmesi için en az 2 çocuğunun olması gerekiyor. Ancak bu dağılımı iyi yapmak gerekiyor. Üreme yeteneğinin, doğurganlık potansiyelinin korunarak yapılması gerekiyor. Bazen farkında olmadan üreme fonksiyonumuzu kaybedebiliyoruz. Bebek sahibi olmakta zorlanabiliyoruz ya da planlamamızı daha geç yapabiliyoruz. Birçok şeyi kaybetmiş oluyoruz” dedi. EKONOMİDEN DOLAYI GEBELİK ERTELENİYOR Çiftlerin son dönemlerde üreme konusunda çok fazla başvuru yaptığını dile getiren Prof. Dr. Kelekçi, “Çünkü insanların yaşam standartları ve evlilik yaşı değişti, kariyer beklentileri de değişti. Ekonomiden dolayı bebek sahibi olmayı erteleyen insanlar var. Dolayısıyla bu süreçte yaşının geçtiğini düşünen bir kadın ya da erkek, ‘üreme yeteneğimi devam ettirebilmek için neler yapmam gerekiyor’ diye danışıyor. Koruyucu hekimlik bu konu da çok önemli aile hekimlerine çok iş düşüyor. Anne karnında yaklaşık 7 milyon üreme hücresi bulunuyor ve bu yaş ilerledikçe kayboluyor. Doğurganlık çağına geldiğinde yaklaşık 400 bin yumurtalık kalıyor. Ancak 400 bin yumurtadan yalnızca 400 tanesi yumurtlayabiliyor. Normal bir kadının milyonlarca hücreden yalnızca 400 bin tanesi yumurtlayabiliyor. Ortalama ayda bin tane hücre kaybediliyor bu nedenle zaman çok önemli. İdeal gebelik süresi ise 20-35 yaş arası. Bu durum iklimsel olarak, ırksal olarak ve çalışma koşullarına göre değişiklik gösterebiliyor” ifadelerini kullandı. OKULLARDA ÜREME EĞİTİMİ VERİLMELİ Bireylerin çocuk yapmasının temel sebebinin yoksulluk olduğunu belirten Prof. Dr. Kelekçi, “Vatandaşlar, daha iyi bir eğitim, sağlık hizmeti verilebilecek ortamda yapmak istiyorlar. Bu nedenle kararını değiştiriyorlar. Ancak bu demografik yapıyı sağlamak için en azından yüzde 2,1’in üzerinde doğurganlık sağlamak gerekiyor. Dolayısıyla bu nedenle tıbbi ve çevresel nedenlerle mutlaka aile hekimliklerinde, olgun çağa geçecek erkek ve kız çocuklarının kayıtlarının yapılıp kontrol edilerek kayıt sistemi yapılmalı. Yardıma ihtiyacı olan varsa eğer keşke dememek adına erken dönemde yardım etmekte fayda var. Bazen hastalarımıza keşke 10 yıl önce gelseydiniz diyebiliyoruz. Okullarda da üretilme fonksiyonlarının eğitiminin net bir şekilde verilmesi lazım. Bu ayıp bir şey değil. İnsanın doğasında olan bir şey. En başta ailede, okulda da devamı sağlanmalı. Sağlıklı bir üreme fonksiyonu için sağlıklı eğitim verilmeli” diye aktardı. ALİAĞA’DAKİ HASTALARDA DOĞUM ORANI DÜŞÜK Çevrenin doğurganlığı nasıl etkilediğini aktaran Prof. Dr. Kelekçi, “Dünya Sağlık Örgütü erkeklerdeki spermlerle ilgili araştırma yaptı. Yaklaşık 13 yıl önce, 1 mililitrede 20 milyon spermi normal kabul ediyordu. Ancak çevresel faktörler nedeniyle 2021 yılında Dünya Sağlık Örgütü bu oranı tekrar revize etti. Bugün için 1 mililitrede 16 milyon bulunursa bile normal kabul ediliyor. 10 yılda normal değerden 4 milyon kayıp var. Dolayısıyla çevresel faktörlerin hem kadında hem erkek de yadsınamaz bir etkisi var. Özellikle endüstriyel bölgelerde doğurganlık oranlarında düşüş gözlemleniyor. Örneğin kendi hastalarımdan örnek verecek olursam Aliağa’dan gelen hastalarımızda düşüşü gözlemliyoruz” dedi. BİREYSEL TEDAVİ UYGULANMALI Genetik faktörlerin işlevine değinen Prof. Dr. Kelekçi, “Doğurganlık oranlarının düşüşünde kesinlikle genetik faktörlerde yer alıyor. Bu nedenle genetik danışmanlıklar yaygınlaştırılmalı. Tarama programları çok önemli. Bu konuda yine aile hekimliklerine çok iş düşüyor. Yumurtlama sürecinde gözle görülebilir bir sorun varsa 1 yılı aşkın süreyi beklemenin anlamı yok. Ancak her şey normal gidiyorsa 1 yıl beklenebilir. Bireyselleştirilerek tedavi uygulanmalı” ifadelerini kullandı. AMH NEDİR? Son dönemlerde Yumurta rezervi düşüklüğü (AMH) hormonunun sık sık gündeme geldiğini belirten Prof. Dr. Kelekçi, “AMH rezerv testleri arasında yumurta sayımı kadar duyarlı bir test. Adetin her döneminde yapılabiliyor. Bu test aynı zamanda ileriye dönük örneğin menopoz zamanını göremiyor ancak yumurtalık rezervinin, elde edeceğiniz yumurta sayısını gösteriyor. Yumurta kalitesini kesinlikle göstermiyor. Yumurta sayısı düşük görülüyor çiftlere tüp bebek öneriliyor. Oysaki öyle değil. Eğer biri düzenli olarak yumurtlamalı adet görüyorsa, erkek faktörüyle ilgili bir sıkıntı yoksa AMH oranın düşük olması çocuk sahibi olmayacakları anlamına gelmez. Sadece AMH’sı düşük olanlarla yüksek olanların arasında bir fark yok sadece gebeliğe ulaşma süreçleri değişir. AMH, sigara kullananlarda, vücut kitle endeksi yüksekse, doğum kontrol hapı kullanılıyorsa, radyasyon, kemoterapi ilaçları kullanılıyorsa, kortizon kullanımında ve diyabet hastalığında daha düşük görülebiliyor. Aynı zamanda bazı hazır paketli gıda ürünleri de bunu tetikleyip düşürebiliyor. İçinde talk bulunan pudra ve kozmetik ürünleri de buna dahil” sözlerine yer verdi. STRES DOĞURGANLIĞI ETKİLİYOR İyi beslenme ile doğurganlığın dengelenebileceğini dile getiren Prof. Dr. Kelekçi, “Hiç beslenmemek de sorun çok beslenmek de. Bir kadının düzenli adet görebilmesi için vücut kitle endeksindeki yağ oranının yüzde 17 üzerinde olması lazım. Bu çok zayıf kadınlar için de sorun. Kilolu olanlarda da. Bu nedenle spor ve egzersiz bu konuda büyük önem taşıyor. Hormonel yöntemlerde çevresel faktörler, yer değişikliği, yeme alışkanlığı, aşırı sevinme, üzüntü, stres ve depresyonda bu sistem tamamen devre dışı kalıyor. Sonrasında adet düzensizlikleri ve gebe kalmak da zorlanma oluyor. Stres sigaradan sonra çağımızın en büyük hastalığı. Bu nedenle stres de doğurganlığı çok etkiliyor. Sağlık Bakanlığının bu konuda çok iyi bir düzenlemesi var. Rezerv testleriyle kanıtlandıysa, evli olmaya gerek yok, evli olunsa da yumurtalıkların dondurularak, tüp bebeğe benzer bir yöntemle vücut dışına alınarak saklanıyor. Sınırlaması yok ancak 10 yıla kadar saklanabiliyor” dedi. PSİKOLOJİK DESTEK VERMEK ÖNEM TAŞIYOR Bazı hastaların ruhsal açıdan dolayı psikiyatristten destek istediklerini belirten Prof. Dr. Kelekçi, Birçok tüp bebek merkezlerinin bünyesinde psikolog da bulunduruluyor. Hem işlemden önce hem de işlemden sonraki başarısızlık da veya başarıda mutlaka psikolojik destek vermek önem taşıyor. Bu çiftleri yönetmek kolay değil. İnsan karnını doyurup barındığı sürece, üreme fonksiyonu da istiyor. Yapamayan ve başaramayan insanlarda toplumsal bir izolasyon meydana gelebiliyor. Çünkü bizim toplumumuzda baskı yapılıyor bu konuda. Komşusu bile soruyor. Öyle olunca da ciddi psikolog desteği gerekebiliyor” ifadelerini kullandı.

Bu hastalığın tanısı konulamıyor Haber

Bu hastalığın tanısı konulamıyor

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Hastanesi'nde kadınların Endometriozis farkındalık etkinliği düzenlendi. Hastalığın tanısının zor konulabildiğini; başka hastalıklarla karıştırılabildiğine dikkat çeken uzmanlar, hem toplumsal alanın korunması hem de doğurganlığın korunması açısından düzenli olarak muayene olmaları konusunda öneride bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Hastanesi'nde Endometriozis farkındalık etkinliği düzenlendi. Kadın Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yeşim Akdemir, Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Engin Denizhan Demirkıran, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. İlhan Taşdöven tarafından katılımcılara tanısı çok zor konulan endometriozis hastalığı anlatıldı. Hastalığın farkındalığına dikkat çeken Kadın Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yeşim Akdemir, "Endometriozis kronik bir hastalık. Aslında normalde rahim içinde bulunması gereken dokuların, hücrelerin rahimin dışına doğru yerleşmesiyle beraber görülen kronik ağrılı bir kompleksli hastalık sendromu. Burada olan patoloji şu ki rahim içindeki dokular rahim dışına doğru tüplere, yumurtalıklara, bağırsak yüzeylerine, karın ve pelviks iç zarına ve o bölgedeki organlara yerleşip yapışıklıklara sebep olabiliyorlar. Bu da önümüzde bizim her ay adet zamanlarında kronik ağrılar, sancılı adet periyotlarına bunun dışında idrar yollarındaki sıkıntılara, bağırsak semptomlarına sebep olabiliyor. Çok sık aslında görülen bir hastalık. Baktığımız zaman genç kızlarda ve doğurganlık çağındaki kadınlarda yüzde 10 oranında görülebiliyor. Tüm dünyada yüzde 10'a yakın kadın bu hastalığın görüldüğünü biliyoruz. Fakat şöyle bir durum var ki bu hastalığın tanısı maalesef zor konuluyor. Semptomları atlanabiliyor. Bir hastanın Endometriozis semptomlarından başlamasından tanı konulmasına kadar geçen süre 10 seneye yakın alabiliyor. Bu konudaki farkındalığın artırılması amacıyla Mart ayında farkındalık ayı olarak belirlenmiş ve dünyada bu konuda çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Hastalarda en önemli şikayet pelvik ağrı, ağrılı adet dönemleri, ağrılı cinsel ilişki, çok önemli kısımda da gebe kalamama görüyoruz" dedi. "Önlenebilen bir hastalık değil" Sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenme, fiziksel olarak aktif olunması gerektiğini söyleyen Akdemir, "Fakat burada dikkat edilmemesi gereken durum herhangi bir ağrılı semptomun atlanmadan kadın doğum uzmanına başvurulması. Bir gebe kalamama durumunda akla Endometriozis getirilmeli. Yüzde 50'ye yakın oranda Endometriozis saptıyoruz. Zamanında ve etkin muayene ve tedavi ile bu hastalığı tedavi etmek zorundayız. Çünkü bu kronik bir süreç. Kesin tedavisi olan bir hastalık değil. Yapışıklık durumu tüm karın içi dokularına yayılabilir. Bu hastalarda bağırsakların, idrar yollarının rahme yapışık olduğunu görüyoruz. Bu tür durumlar, yapışıklıklar çok şiddetli ağrılara sebep olabiliyor. Bu hastalarda cerrahi yöntemlerle bunları çözme zorunda kaldığımız zaman cerrahiler çok major cerrahiler olabiliyor. Komplikasyon oranları da diğer cerrahilere göre biraz daha fazla olabiliyor. Bu hastaların çok içinden çıkılamayan ağrı kompleks sendromları olabiliyor. Bu hastalar tekrarlayan depresyon ve anksiyate atakları geçirebiliyorlar. Hem toplumsal alanın korunması hem de doğurganlığın korunması açısından bu hastaların düzenli olarak muayene olmalarını öneriyoruz" diye konuştu. "Tanıları net olarak konumladığında hastalar belli bir tedaviyi göremiyor" Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Engin Denizhan Demirkıran, ürolojik açıdan değerlendirildiğinde idrar yollarının tutulma ihtimali olduğuna dikkat çekti. Hastalığın tanısının net olarak konulmadığında hastaların belli bir tedaviyi göremediğini söyleyen Demirkıran, "Mart ayı Endometriozis farkındalık ayı olarak tanımlanmış olduğu çok fazla hasta var ve bunlar tanı alamıyorlar. Kendi şikayetlerinin ne olduğunu tam olarak gösteremedikleri için tanıları net olarak konmadığı için belli bir tedaviyi göremiyor bu hastalar. Üroloji açısından multidisipliner olarak yaklaşımda Endometriozis hastalarında ilerlemiş Endometriozis de üriner sistemin yani idrar yollarının tutulma ihtimali de mevcut. Genellikle mesane tutuluyor. Daha düşük ihtimallere da üriter ve böbrek tutulumları görülebiliyor. Hastalarda idrar yollarında kanamalar, idrar yollarından gelen bu alana yansıyan ağrılar olabilir. Mutlaka geniş bir multidisipliner bir yaklaşımın yapılabileceği ileri seviye bir hastanede bu alanla ilgilenen hekimler tarafından değerlendirilerek birden çok branşın bir arada tedavi etmesini gerektiren ileri hastalıklar konusunda hastaların destek almalarını öneriyorum" diye ifade etti. "Multidisipliner olarak yaklaşmak çok önemli" Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. İlhan Taşdöven ise kronik ağrı ile gelen hastalara farklı tanılarla yaklaşılabildiğini hatırlatarak şöyle dedi: "Bu tür kronik ağrı ile gelen hastalar bazen atlanabiliyor. Tümör, hemoroid veya anal fistül şeklinde yaklaşılıp atlanabiliyor. Bu tür hastaların multidisipliner olarak yaklaşılmalı, kadın doğum ve üroloji ile ortak değerlendirilmek gerekiyor. Pelvik ağrısı olan hastaları. Bu tür hastalarda genellikle bağırsağı da tutup kanama yapabiliyor. Bu tür hastalarda kolonoskopi ile ayrıca tanıya gidilebiliyor. O yüzden bu tür hastalarda yaklaşım önemli. Kadın doğum ve üroloji ile ortak çalışıp hastalığın tanısını koymak multidisipliner olarak yaklaşmak çok önemli." İHA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.