[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#EGEÇEP

EGEÇEP haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, EGEÇEP haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

EGEÇEP’ten ekokırıma karşı birlikte mücadele çağrısı Haber

EGEÇEP’ten ekokırıma karşı birlikte mücadele çağrısı

ÇAĞLA GENİŞ “Ekokırım Suçtur; Doğa Affetmez!” sloganıyla, 4 Mart 2023 tarihinde toplanan Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) 17. Bileşenler Kurultayı, Ege Bölgesi’ndeki bileşen örgüt temsilcileri, bireysel katılımcılar ve bileşen adayı kuruluşların katılımlarıyla gerçekleştirilmişti. Geçtiğimiz dönemde hayatını kaybeden İZÇEP Temsilcisi Merih Akın Yücel ile Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerde yaşamlarını yitirenlerin anısına saygı duruşuyla başlayan kurultayda, yaşanan süreçler değerlendirilmişti. Kurultayın sonuç bildirgesi ise bugün İzmir Mimarlık Merkezi’nde düzenlenen basın açıklamasıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Sermayenin doğayı talanının, yaşam alanlarını geri dönülemez bir şekilde yok ettiğine vurgu yapılan bildirgeyi, EGEÇEP’ten Nihal Sarıpınar ile İlker Ağın okudu. YAĞMA PROJELERİ HZILA DEVAM EDİYOR Ekolojik yıkımların son yıllarda insanların, bitki ve hayvan türlerinin varlığını ve yaşamlarını ciddi bir şekilde tehdit eder duruma geldiğine dikkat çeken Sarıpınar, “Geçen yıllarda olduğu gibi AK Parti-MHP iktidarının ekonomik krizden çıkış yolu olarak bulduğu yöntemlerden biri de doğanın yağmalanması, ekolojik yıkım projeleridir. AK Parti-MHP iktidarı, doğayı ve yaşam alanlarını talan edip Türkiye’nin dört bir yanını altın ve diğer metalik madenler, nükleer veya termik santraller, HES’ler açarak yerli ve yabancı sermaye şirketlerine teslim etmektedir. Bugün Bergama’dan Cerattepe’ye, Kazdağları’ndan Fatsa’ya, İliç’ten Kışladağ’a, Muratdağı’ndan Efemçukuru’na, İkizdere’den İkizköy’e, Uzungöl’den Salda Gölü’ne, Kanal İstanbul’dan Çeşme Yarımadası’na, Munzur'a, Meryem Ana'dan Hasankeyf’e kadar ülkenin her yerinde doğal ve kültürel varlıkları tahrip eden, yağmalayan projeler son hızla devam etmektedir. Harmandalı özelinde somutlaşan vahşi çöp depolanmasına son verilmesi, çöp yakılmalarına son verilmesi ve Harmandalı çöplüğünün bir an önce kapatılması, çöplerin geri kazanılması ve kompost üretilmesi, ülkemizin çöplüğe dönüşmesine neden olan çöp ithalatının durdurulması için mücadele edilecektir” dedi. ASBEST TEHDİDİNE VURGU Depremlerin gölgesinde kontrolsüz yapılaşma sorununa da vurgu yapan Sarıpınar, “Denetimsizlik başta olmak üzere yapılaşmanın kontrolsüz bir şekilde sürdürülmesi, kaçak yapılaşmalar, imar afları, zeminle uyumsuz yapılar, tarım alanlarının imara açılması, zemin etütleri ve yapı projelerinin kamusal denetim dışı bırakılması, etkin cezalandırmaların olmayışı gibi nedenlerle on binlerce canlıyı yitirdik; milyonlarca insanın yaşamı altüst oldu; ekonomik kayıplar ülke ekonomisini felce uğrattı. Depremden sonra bölgede enkaz ve moloz yığınlarını kaldırma işlemleri plansız bir şekilde yapılmaktadır. Enkaz kaldırma işlemleri sırasında açığa çıkan asbest yerel halkı, hayvanları, işlem sırasında çalışan işçileri, döküldükten sonra toprağı zehirlemektedir. Ayrıca bölgede hala yeraltında hareketlilik olmasına rağmen yeniden kentleşme için tarım arazilerinde inşaat çalışmalarına başlanmıştır. Yaşanan depremler göstermiştir ki ülkemizde çok sayıda aktif fay bulunmaktadır. Başta Akkuyu olmak üzere Sinop ve İğneada dahil yapılan/yapılması projelendirilen tüm nükleer santraller, oluşacak öngörülemez büyüklükteki depremler nedeniyle çok geniş coğrafyaları yaşanamaz hale getirme potansiyeline sahiptir. Nükleer macerasından bir an önce vazgeçilmelidir” ifadelerini kullandı. EKOKIRIM YASA TASARISINA DESTEK Sermayenin doğayı talanı, yaşam alanlarını geri dönülemez bir şekilde hızla yok ederek dünyayı yaşanamaz hale getirdiğini kaydeden Sarıpınar, “Buna karşı meclise sunulmak üzere Yurttaş Ekokırım Yasa Tasarısı hazırlanmıştır. EGEÇEP olarak bu Ekokırım Yasa Tasarısını destekliyor ve yaygınlaştırılması için tüm çabayı göstereceğimizi vurguluyoruz. Bölgemizde Kaz Dağları, Madra Dağı, Murat Dağı, Efemçukuru, Kozak Yaylası başta olmak üzere ülkemizin dört bir yanında iktidarın da desteği ile kontrolsüz bir şekilde yürütülerek doğayı katleden vahşi madencilik ve taş ocaklarının faaliyetlerinin durdurulması, bu durumda olan yerlerin toplumsal baskı oluşturarak doğaya kazandırılması için mücadelemize devam edeceğiz. Son dönemlerde sermaye, gözünü SİT alanlarına dikmiştir. Onların destekçisi siyasal iktidar, rantı yüksek yerlerdeki SİT derecelerini düşürerek sermayeye yeni rant alanları hediye etmektedir. Bu kabul edilemez duruma bir an önce son verilmelidir. Ayvalık’ın doğal yapısının korunması için yerinde yürütülen direnişe destek vermeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu. DÜNYANIN ÇÖPLÜĞÜ: ALİAĞA Dünyanın en verimli ovalarından birisini barındıran Gediz Havzası’nın bir yandan kurşun fabrikası, bir yandan nikel madenleri, bir yandan da biyokütle santralleri tarafından hızla kirletildiğini dile getiren Ağın ise şunları söyledi: “Yaklaşık 300 bin İzmirlinin içme suyunun sağlaması için planlanan Çamlı Barajı, Efemçukuru Altın Madeni’ne kurban edilirken, 130 km uzaklıktaki Gördes Barajı’ndan İzmir’e su getirilerek o havzanın ve Marmara Gölü’nün hakkı olan su gasp edilmektedir. Bir yandan iktidar diğer yandan İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bergama’da meraları, zeytinlikleri ve tarım alanlarını, organize sanayi bölgesi, millet bahçesi ve madenlere açmakta Bergama’yı yaşanmaz hale getirmektedir. EGEÇEP, gerek Bergama ve gerekse bölgedeki benzer diğer uygulamalara karşı mücadele edecektir. Ülkenin enerji ihtiyacı var diyerek başta Ege bölgesi olmak üzere en verimli tarım alanları, enerji şirketlerine devrediliyor. Turizm bahanesiyle Çeşme Yarımadası’nın yağmalanmasına karşı, yarımadanın doğal ve kültürel değerlerinin korunması mücadelemizi şimdiye kadar olduğu gibi sürdüreceğiz. Demir çelik fabrikaları, gemi söküm tesisleri, termik santral ve diğer çok yoğun kirleticilerle bölgemizdeki çevre sağlığı ve canlı yaşamı için büyük risk yaratan, iklim krizine ciddi katkıları olan Aliağa dünyanın çöplüğü haline gelmiştir. Aliağa’da kirletici endüstriye karşı yaşamı savunmaya devam edeceğiz.” DOĞANIN SAHİBİ DEĞİL PARÇASIYIZ İzmir’in Çernobili olarak bilinen Gaziemir’de eski kurşun fabrikası bahçesinde gömülü halde bulunan radyoaktivite bulaşıklı tehlikeli atıkların İzmirlilerin sağlığı için tehlike saçmaya devam ettiğini belirten Ağın, “Bütün girişimlere rağmen sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı gibi atıkların temizlenmesi konusunda herhangi bir işlem yapılmamıştır. Son dönemde ortaya atılan Ekovar adlı şirketin projesinin de ne olduğu bilinmemektedir. Her geçen gün sayısı artan balık çiftlikleriyle beraber denizlerimiz kirletiliyor ve bir anlamda özelleştiriliyor. Balık çiftlikleri denizlerin kirlenmesine neden olduğu gibi GDO’lu yemlerle ve kimyasal maddelerle beslenen balıklar tüketenler üzerinde sağlık sorunlarına da neden olabilmektedir.  EGEÇEP ve Bileşenler olarak bizlerin doğanın sahibi değil, sadece bir parçası olduğumuz, insanların olduğu kadar diğer canlıların da yaşama hakkı olduğu bilinciyle, yaban hayatının ve doğanın korunması için her türlü demokratik ve hukuksal mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. Doğadan, yaşamdan yana olan bütün kesimleri ekolojik sorunlara duyarlı olmaya ve birlikte mücadeleye çağırıyoruz” açıklamasını yaptı.

Kamyonlarla kenti turlayan zehir: Çamlı’da bir moloz tepe Haber

Kamyonlarla kenti turlayan zehir: Çamlı’da bir moloz tepe

SULTAN GÜMÜŞ KAYA –ÖZEL HABER 30 Ekim İzmir depreminin yankıları halen sürerken, Güzelbahçe zelzele mağduru oldu. Depremin ardından hasarlı binaların yıkılması sonucu ortaya çıkan asbestli molozların adresi, Güzelbahçe Çamlı olarak gösterildi. Kent merkezinde çıkarılan zehri Güzelbahçe solurken, Çamlı’da, İzmir’deki inşaat ve hafriyatlardan ortaya çıkan atıkların yığıldığı bir ‘moloz tepe’ oluşturuldu. Asbest taşıyan kamyonların Güzelbahçe’ye bıraktığı molozlar sadece bölge halkını değil, çevrecileri de ayaklandırdı. Konuyu gazetemize bildiren Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Eşsözcüsü Prof.Dr. Ali Osman Karababa, “Çamlı ikinci bir Harmandalı olma yolunda ilerliyor” dedi. Getirilen asbestli molozlar dolayısıyla Güzelbahçe’de akciğer kanserine yakalanma riskinin artabileceğini vurgulayan Karababa, “Kar eden sermaye, kaybeden halk olmaktadır” sözlerine dikkat çekti. Molozların bir bölümünün ise çimento fabrikalarına yakın bölgelere depolandığını da aktaran Karababa, yaşam kalitesinin her geçen gün azaldığını söyledi. İZOLASYONUNDA ASBEST KULLANILAN BİNALAR Aynı zamanda Halk Sağlığı Uzmanı da olan Prof.Dr. Karababa, şunları kaydetti: “Güzelbahçe Çamlı’da İzmir’deki inşaat ve hafriyatlardan ortaya çıkan atıkların yığıldığı bir moloz tepemiz var. Oradan etrafa yayılmaya devam eden tozların yaratabileceği birçok sorun meydana geliyor… İzmir’de yakın geçmişte bir deprem yaşandı. Aslında İzmir’i değil, Bayraklı bölgesini yoğun vuran bir depremdi. Jeologlarımız ise şu cümleyi kuruyorlar, ‘Bu İzmir’in esas deprem yaratan fayı değil. Eğer o fay kırılırsa başımıza neler geleceğini göreceksiniz.’ Yaşadığımız depremden daha büyük bir depremin yaşanacağını ve ciddi hasarlar bırakacağını kaydediyorlar. Yıkılan binalarımız ise eski. Binaların izolasyonunda asbest kullanıldığı söz konusu. Eski binalar yıkılırken önce asbest uzmanlarının binaya girmesi, binada asbest var mı, yok mu bunu değerlendirmesi, varsa eğer onların özellikle kullandıkları bilimsel tekniklerle o asbestin çıkarılması ardından binanın toz oluşmayacak şekilde yıkılması tavsiye edilirdi. Bu yıkım molozlarının ise daha önce belediyelerin belirlediği yerleşim yerlerinden uzakta, doğada, ekosisteme çok büyük bir zararı olmayacak ya da oradan çıkacak tozun çevreye dağılmasının engellendiği yerlere konulması öneriliyordu. Fakat bir baktık ki tüm bunların aksine depremin ardından tüm molozlar Güzelbahçe’ye, Çamlı’ya götürüldü. Götürülmeye de devam ediyor.” MOLOZLARIN BİR KISMI ÇİMENTO FABRİKALARINDA “Çamlı ikinci bir Harmandalı olma yolunda ilerliyor” diyen Karababa, “Sorun şu, rüzgar oradaki tozu etrafa dağıtıyor. Toz ise önemli bir kirletici. Bu molozların içerisinde ise asbestin var olduğunu unutmamalıyız. Asbestin o çok minik ancak mikroskop ile görülen liflerini birkaç defa soluduğunuz zaman neredeyse mutlak düzeyde akciğer kanserine yakalanma riskiniz var. Bu nedenle çevrecilerin ve orada yaşayan bölge halkının talep ettiği gibi moloz tepenin hızla ıslah edilmesi, tozun oluşumunun engellenmesi ve oraya moloz dökümünün durdurulması hatta oranın mümkünse üzerinin bir yeşil kuşakla örtülerek riskin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bundan sonra olası benzer riskler için de belediyenin uygun bir yer bulması gerekiyor. Tabi molozların bir bölümünün de çimento fabrikalarına yakın bölgelere depolandığı da bir başka gerçeklik!” bilgisini paylaştı. KAR EDEN SERMAYE, KAYBEDEN HALK Prof.Dr. Karababa, sözlerine şöyle devam etti: “Hükümetin var olan kirli teknolojileri süreç içinde hızla azaltıp sağlıklı bir çevrede yaşanabilmesi için üzerine düşen Anayasal sorumluluklarını yerine getirmesi beklenirken, sürekli olarak bunun tersinin yapıldığını görmek bizleri çok ciddi boyutta endişelendirmektedir. Tam tersine halkımız kirli bir çevrede yaşamak zorunda kalarak ve buradan kaynaklanan toplumsal maliyetleri ödeyerek, sağlıklarını kaybederek, yaşam kaliteleri bozularak yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaktadır. Sonuçta kar eden sermaye, kaybeden halk olmaktadır.” HÜKÜMET DESTEĞİMİZİ ELİNİN TERSİYLE İTTİ Prof.Dr. Karababa, “Tüm bu sorunlara yönelik yerel yönetimlere büyük bir sorumluluk düşüyor. Tabi bu sorumluluğu topyekun yerel yönetimlere yüklemekte haksızlık olur. Merkezi yönetim ile birlikte bunun faaliyete geçirilmesi gerekiyor. Bizim ülkemiz bir deprem ülkesi. Ve bu nedenle de hazırlıklı olmamız adına özetle merkezi yönetimlerin sonra ise yerel yönetimlerin önemli bir yükümlülüğü söz konusu. Yükümlülük derken şunun da üzerinde durmak istiyorum. Bizim ülkemizde yerel yönetimler ile merkez hükümetin özellikle afetler bağlamında ‘birlikte çalışmamak’ gibi anlamsız yaklaşımı var. En son depremde de bunu deneyimledik. Türk Tabipleri Birliği olarak destek vermek istedik ama desteğimiz kabul görmedi. Sadece bizler değil, yereldeki örgütlerde destek vermek istedi ama hükümet kabul etmedi. Birlikte çalışma talebini neredeyse elinin tersiyle itti. Bu kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığı gibi bilimselde değil” eleştirisinde bulundu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.