[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Eğitim-Sen

Eğitim-Sen haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Eğitim-Sen haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Menemen’de okulda öğretmene şiddet: Toplumsal sorunu yansıtıyor! Haber

Menemen’de okulda öğretmene şiddet: Toplumsal sorunu yansıtıyor!

SEMİ TEKTAŞ - Menemen Miyase İnceer Ortaokulu’nda bir öğretmene veliler tarafından şiddet uygulandığı iddiasıyla Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Eğitim-Gücü-Sen ortak bir basın açıklamasıyla şiddeti protesto etmek ve öğretmene destek olmak amacıyla okul önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Eğitim sendikaları adına metni okuyan Evren Özdamar, “Bu tür olaylar, sadece öğretmenleri değil, öğrencileri, aileleri ve tüm eğitim camiasını derinden etkiler. Şiddet nedeniyle öğretmenlerimiz işlerini yapmakta zorlanırken, öğrenciler de huzurlu bir eğitim ortamından mahrum kalmaktadır” diye konuştu. BASİT BİR ÖFKE KRİZİ İLE AÇIKLANAMAZ Öğretmene yapılan şiddetin basit bir öfke krizi olmadığını belirten Özdamar, “Eğitim, bir toplumun geleceğini şekillendiren en önemli unsurdur. Bu kutsal görevi üstlenen öğretmenlerimiz, bilgi ve değer aktarımının baş aktörleridir. Ancak, öğretmenlerimize yönelik artan şiddet olayları, toplumumuzun vicdanını yaraladığı gibi eğitim sistemimizi ve geleceğimizi tehdit etmektedir. Bu açıklama, öğretmene yönelik şiddetin kabul edilemez olduğunu vurgulamak ve bu konuda harekete geçilmesi gerektiğini dile getirmek amacıyla hazırlanmıştır. Bu hafta Miyase İnceer Ortaokulunda öğretmen arkadaşlarımıza yönelik yapılan hakaret ve saldırı basit bir öfke krizi ile açıklanamaz Öğretmenler, sadece birer bilgi aktarıcısı değil; aynı zamanda öğrencilerin hayatlarına dokunan, onlara rehberlik eden ve geleceğe hazırlayan bireylerdir. Öğretmenler, çocuklarımızın sadece akademik gelişimine değil, aynı zamanda kişilik gelişimlerine de katkı sağlayarak toplumumuzun temel değerlerini yaşatırlar. Bu nedenle, onların işlerini güven içinde ve huzurla yapabilmeleri büyük bir önem taşımaktadır” diye konuştu. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Özdamar, öğretmene yönelik şiddetin son bulabilmesi için çözüm önerilerini sırlarken şu ifadeleri kullandı: Öğretmenlere yönelik şiddet, bireysel bir eylem gibi görünse de aslında toplumsal bir sorunun yansımasıdır. Bu tür olaylar, sadece öğretmenleri değil, öğrencileri, aileleri ve tüm eğitim camiasını derinden etkiler. Şiddet nedeniyle öğretmenlerimiz işlerini yapmakta zorlanırken, öğrenciler de huzurlu bir eğitim ortamından mahrum kalmaktadır. Bu durum, toplumun genel eğitim seviyesini ve geleceğe dair umutlarını olumsuz yönde etkiler. Öğretmene yönelik şiddetin önlenmesi adına yapılması gerekenler şunlardır: 1. Hukuki Düzenlemeler: Öğretmenlere yönelik şiddeti caydırıcı cezalar içeren yasal düzenlemeler yeterli olmamakla beraber düzenlemeler yapılmalı ve bu yasalar etkin bir şekilde uygulanmalıdır. 2. Farkındalık Çalışmaları: Toplumda öğretmenlerin değerini ve önemini vurgulayan kampanyalar düzenlenmeli, aileler ve öğrenciler bu konuda bilinçlendirilmelidir. 3. Psikolojik Destek: Şiddet mağduru öğretmenlere gerekli psikolojik destek sağlanmalı, onların mesleki motivasyonlarının devamı için çalışmalar yapılmalıdır. 4. Eğitim Ortamlarının Güvenliği: Okullarda güvenlik tedbirleri artırılmalı, öğretmenlerin rahatça çalışabilecekleri huzurlu ortamlar oluşturulmalıdır. KAMUOYUNA ÇAĞRI Özdamar, “Hepimiz biliyoruz ki şiddet, sorunları çözmek bir yana, daha büyük sorunların kapısını aralar. Öğretmenlerimizin maruz kaldığı şiddet, bireysel bir sorun değil; toplumun bir ayıbıdır. Tüm bireyleri, öğretmenlere karşı saygılı ve sevgi dolu bir duruş sergilemeye davet ediyoruz. Öğretmenlerimize hak ettikleri değeri vermek, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sunmanın ilk adımıdır. Unutmayalım, öğretmene uzanan her el, aslında geleceğimizi hedef alır. Gelin, hep birlikte bu duruma “dur” diyelim ve öğretmenlerimizin yanında olduğumuzu güçlü bir şekilde gösterelim. Eğitimde sevgi ve barışı hâkim kılmak için Başta Eğitim İş, Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim Gücü Sen sendikaları olmak üzere sesimizi yükseltiyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.

Eğitim-Sen: Liyakatsizliği olağanlaştıran mülakatlar tamamen kaldırılsın Haber

Eğitim-Sen: Liyakatsizliği olağanlaştıran mülakatlar tamamen kaldırılsın

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), Milli Eğitim Bakanlığı’nın 25 Ekim’de öğretmen adaylarının belirsizlik içinde beklediği mülakat sonuçlarını açıkladığını, 20 bin sözleşmeli öğretmen atamasına ilişkin sonuçları ise ‘müjde’ olarak duyurduğunu hatırlattı.  Mülakat sisteminin tüm itirazlara rağmen sürdürüldüğünü vurgulayan Eğitim-Sen, “Yıllardır iktidar tarafından bir norm haline getirilmiş olan usulsüzlüklere bu yıl da tanık olmaktayız. Öğretmen açığı ve ataması yapılmayan öğretmen sorunu devam ederken, açıklanan atama takvimi içinde birçok sorun görülmektedir” sözlerine dikkat çekti. EĞİTİMDE NİTELİK SORUNU HER GEÇEN GÜN DERİNLEŞİYOR Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Sendikamızın öğretmen adayları tarafından ulaştırılan verilere dayandırarak yaptığı araştırmada, adayların KPSS puanları ile mülakat puanları arasında ciddi tutarsızlıklar görülmektedir. İller bazında ortalama mülakat puanları arasında yüksek farklılıklar ortaya çıkarken, mülakat komisyonlarının farklı il ve bölgelerde ayrı standartlar uyguladığı anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, şeffaf bir şekilde yapılmayan mülakat sisteminin objektif olmayan yöntemler barındırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Öğretmen adaylarının mesleklerini icra etmelerini engelleyen, yıllardır çok sayıda haksızlığa yol açtığı tespit edilmiş mülakat sistemi tamamen kaldırılmalıdır… Yıllar içinde artan öğrenci sayılarıyla doğru orantılı olarak öğretmen ihtiyacının da arttığı bilinmektedir. Yalnızca bu yıl 23 bin öğretmen emekliye ayrılmış, genel öğretmen açığı 100 binlerle ifade edilmektedir.  Buna rağmen tam 538 gündür öğretmen ataması yapılmamakta, emekliye ayrılan öğretmenlerin sayısından doğacak açık dahi kapatılamamaktadır. Sayısı bir milyonu bulan atama bekleyen öğretmen adayı mağdur edilirken, eğitimde nitelik sorunu her geçen gün derinleşmektedir.” HAK KAYIPLARINA YOL AÇIYOR “MEB’in mülakat sonuçlarını açıklamasının ardından yayınlanan takvim ve atama usullerinde de fazlasıyla belirsizlik ve sorun görülmektedir” denilen açıklamada Eğitim-Sen, “Sözleşmeli Öğretmenlik Tercih ve Atama Kılavuzu’nda kontenjanlar için esas olan sıralamalar açıklanmamıştır. Bu durum adayların tercih yaparken dikkate alacağı ölçütler konusunda belirsizlik yaratmakta, hak kayıplarına yol açma ihtimalini artırmaktadır. Atama takviminde başvuru ve sonuçların açıklanma tarihleri belirtilmiş olmasına rağmen, adayların tabi tutulacağı arşiv araştırmaları konusunda ucu açık bir takvim açıklanmıştır. Neticede adaylar ne zaman göreve başlayacağını belirleyememekteyken bu durumun birçok aksaklığa neden olacağı ortadadır. Diğer yandan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmalarının valilikler tarafından siyasi tercihler yapılmasına kapı araladığı ve hak kayıplarına yol açtığı bilinmektedir” bilgisini de paylaştı. GÜVENCESİZLİĞE KAPI ARALAYAN… Son olarak ise, “İktidarın kadrolaşma aracı haline gelen ve liyakatsizliği olağanlaştıran mülakatların tamamen kaldırılmasını talep ediyoruz. Atama bekleyen öğretmenlerin bir an önce mesleklerine başlayabilmesi için ilk etapta kadrolu 150 bin öğretmen ataması gerçekleştirilmelidir. Güvencesizliğe kapı aralayan sözleşmeli ve ücretli öğretmenliğe son verilmelidir. İktidarın siyasi sopası haline gelmiş, demokratik bir toplumda yeri olmayan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması tümden kaldırılmalıdır. Öğretmen atamaları şeffaf, objektif ölçütleri temel alan planlar dâhilinde yapılmalıdır” çağrısı yapıldı.

Ustalık Telafi Programı, İşsizlik Fonu’nun içini mi boşalttı? Eğitim-Sen soruyor! Haber

Ustalık Telafi Programı, İşsizlik Fonu’nun içini mi boşalttı? Eğitim-Sen soruyor!

Ustalık Telafi Fonu’nu değerlendiren Eğitim ve Bilim Emekçileri (Eğitim-Sen) Sendikası, Milli Eğitim Bakanlığı’na sorularını yönlendirdi.  “İşsizlik Fonu’nun içini boşaltan Ustalık Telafi Programını, Milli Eğitim Bakanlığı’na soruyoruz” başlıklı açıklama metninde, “Hükümet, IMF önerileriyle oluşturduğu ekonomik programıyla emekçilerin ücretlerini yaşanılamaz düzeyde tutmakta, diğer yandan ‘Tasarruf Paketi’ adı altında, geniş toplumsal kesimleri eğitimden sağlığa kamu hizmetlerinden mahrum bırakmaktadır” ifadeleri yer aldı. EMEKÇİLERİN CEBİNDEN ÇIKAN PARA SERMAYEYE AKTARILDI “Gençlere, kadınlara, emekçilere sabır ve sebat etmelerini öğütlerken, halkın sofrasından çalınanlar patronların cebine girmektedir” denilen açıklamada, “Sermayeye ucuz iş gücü yetiştirme anlayışıyla çocuk işçiliği meşrulaştıran ve çocukları okullarından alıp patronların insafına teslim eden mesleki eğitim merkezleri üzerinden yapılan yolsuzluklar Sayıştay raporlarında belgelenmiş, fakat bu sömürü çarkının yalnızca MESEM’lerle sınırlı olmadığı yakın dönemde ortaya çıkmıştır. Ustalık Telafi Programı (UTP) adı altında işsizlik fonu üzerinden çalışanlar için ödenen ücretlerin, patronların kasasında kaldığı anlaşılmıştır. Eğitimde eşitsizlik, öğrenciler için beslenme sorunları ve okullarda temizlik krizi devam ederken, aracı-danışman kurumlar üzerinden yeni bir yolsuzluk ve rüşvet ağı daha yaratılmış, emekçilerin cebinden çıkan para sermayeye aktarılmıştır” bilgisi paylaşıldı. SANKİ YENİ BİR İSTİHDAM SAĞLANMIŞ GİBİ… Açıklamanın devamında, “23.04.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6645 sayılı Kanun ile Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) Kanun’unda yapılan değişiklikle, ‘Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde […] mesleki yeterlilik belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamaz’ ibaresi eklenmiştir. Buna göre, 22 Nisan 2022 tarihinde 24 alan ve 97 dalda lise, MYO (meslek yüksekokulu) ve lisans mezunlarına yönelik olarak Ustalık Telafi Programı başlatılmıştır. Çalıştığı iş kolunda mesleki belgesi bulunmayan çalışanların bireysel ya da kurumsal olarak MESEM’lere başvurması ve 27 haftalık bir eğitim sonunda bu belgeyi alabilmesi için olanak tanınmıştır. İstihdamı teşvik etmek amacıyla başlatılan bu projenin kısa zaman içerisinde bir servet transferine dönüştüğü ortaya çıkmıştır. İşverenlerin mevcut personelini mesleki belgesi yokmuş gibi göstererek mesleki çaprazlama yoluyla (muhasebe çalışanını kaynakçı, boyacı personeli makineci olarak göstermek vb. yollarla), bu programa kaydettirdiği anlaşılmış, oysa çalışanların programa dâhil edildiklerinden haberleri bile olmamış, bazı çalışanlar ise tehdit edilerek sisteme kayıt ettirilmiştir. Sanki yeni bir istihdam sağlanmış gibi her çalışan için 6 ay boyunca asgari ücretin yarısı alınmış, devletten alınan bu para çalışanlara ödenmeyerek işverenlerin kasasına aktarılmıştır” sözlerine dikkat çekildi. TOPLUMSAL EŞİTSİZLİKLER DERİNLEŞTİ Programa usulsüz şekilde yapılan kayıtları gizlemek için aracı-danışman şirketlerin türediğini ve bu firmaların öğrenci başına ciddi miktarlarda komisyon aldığını iddia eden Eğitim-Sen, “Yolsuzluğun gizlenmesi amacıyla da okullara malzeme alımı ve bağış altında rüşvetler verilmiştir. 27 haftalık ders programı için önce bir usta öğreticinin kontrol edip eğiteceği stajyer sayısı 15 olarak belirlenmişken, daha sonra bu sayı 40 kişiye çıkarılarak rantın boyutu da derinleştirilmiştir. 27 hafta sonunda çalışanların en az 2 uygulamalı sınava tabi tutularak ustalık belgesini alacağı ifade edilmesine rağmen, okullarda yeterli öğretmenin bulunmadığı ve projenin teknik olarak mümkün olmadığı en başından beri bellidir. Nitekim program kapsamındaki derslerin ve sınavların neredeyse hiç yapılmadığı, hatta bazı okulların şifrelerini işletmelere verdiği, ‘EMESEM’ adı verilen bu sisteme yapılan kayıtların doğrudan şirket çalışanları tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Okullarda temizlik krizine dönüşen personel yetersizliği, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bütçemiz yok denilerek ötelenmekte, eğitimden tasarruf etme anlayışıyla her geçen gün toplumsal eşitsizlikler derinleşmektedir. Ekonomik kriz, toplumsal bunalım yaşam koşullarını katlanılmaz kılarken, rant ve sömürü ahlaksızca devam etmektedir. İktidarın tüm mekanizmalarına işlemiş olan yolsuzluk, beraberinde bir çürüme getirmektedir” cümlelerini öne sürdü. BU ANLAYIŞIN HER ZAMAN KARŞISINDA DURACAĞIZ Son olarak ise Eğitim-Sen, MEB’E seslenerek “Ustalık Telafi Eğitimi programından kaç kişi yararlanmıştır? Program kapsamında ustalık eğitimi alarak istihdam edilen çalışanların sayısı nedir? Program kapsamında sınavlara girmiş olan çalışanların sayısı ne kadardır? Program kapsamında ustalık eğitimi belgesi alan çalışan sayısı kaçtır? Bu program sonunda belgelerini alan çalışanların meslek kodları değiştirildi mi? Bu çalışanlar belgelerindeki aynı meslek kollarında çalışmaya devam ediyor mu? Bu program sonunda işsizlik fonu üzerinden işverenlere ödenen toplam miktar ne kadardır? Eğitim-Sen olarak ne bu yolsuzluklarla mücadele etmekten ne de bu utanmazlığa dur demekten vazgeçmeyeceğiz. Emekçilere yoksulluğu, geleceksizliği ve çürümeyi reva gören bu anlayışın her zaman karşısında duracağız” çağrısında bulundu.

Eğitim-Sen: Yılmaz öğretmen yalnız değildir Haber

Eğitim-Sen: Yılmaz öğretmen yalnız değildir

Buca Müşerref Mahmut Tınaz Ortaokulu’nda Beden Eğitimi Öğretmeni olarak görev yapan Yılmaz Özdemir, 11 Ekim 2024 Cuma günü bazı velilerin sözlü ve fiili saldırısına maruz kalmıştı. Öğretmene yönelik şiddeti kınayan Eğitim-Sen İzmir 5 Nolu Şube Başkanı Savaş Candemir, basın açıklaması yaparak “Eğitim-Sen olarak bu şikayetin takipçisi olacağız. Yılmaz Öğretmen yalnız değildir. Öğretmenimize yapılan saldırı tüm eğitim emekçilerine yapılmıştır” dedi. ÖĞRETMENLER RENDİCE EDİLMEKTE Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Yanlış sosyal ve kültürel politikalar ile cezasızlık nedeniyle toplumda yaşanan şiddet, iktidar tarafından eğitim ve eğitim emekçisini değersizleştirme söylemi yüzünden, kendisini öğretmenlere karşıda göstermeye devam ediyor. Disiplin yönetmeliklerinin yetersizliği, eğitimcilerin itibarını zedeleyen ve sadece adı değişen öğretmeni şikayet hatları, öğretmenlik mesleğinin kariyer basamaklarına bölünmesi, torpilli yönetici görevlendirmeleri, rotasyon, performans, şeffaf olmayan ödül ve ceza gibi uygulamalarla öğretmenler rencide edilmektedir. Öğretmenlerimizin ekonomik, sosyal ve özlük hakları gasp edilmektedir. Yetkililer tarafından eğitim emekçilerini suçlayan, itibarlarını zedeleyen açıklamalar yapılmaktadır. Okullarımızın çoğunda güvenlik görevlisi bulunmamakta, güvenlik sadece nöbetçi öğretmenler eliyle sağlanmaya çalışılmaktadır. Tüm bu nedenler şiddet olaylarına zemin hazırlamaktadır.” ŞİKAYETİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ “Her gün eğitim emekçilerine yeni şiddet haberleri gelmeye devam ediyor” cümlelerine dikkat çeken Başkan Candemir, “11 Ekim 2024 Cuma günü Buca Müşerref Mahmut Tınaz Ortaokulu Beden eğitimi öğretmeni Yılmaz Özdemir okul giriş saatinde, okulun bahçesinde velilerinden birisinin küfürlü sataşmasına maruz kalmıştır. Olayın devamında veli küfür ve hakaretlerine devam etmiştir. Bu küfür ve hakaretler fiili saldırı girişimine kadar ilerlemiştir. Olay devamında okula polis çağrılmış saldırgan polis gelmede oradan ayrılmıştır. Öğretmenimiz saldırgan hakkında şikayetçi olmuştur. Eğitim-Sen olarak bu şikayetin takipçisi olacağız. Yılmaz Öğretmen yalnız değildir. Öğretmenimize yapılan saldırı tüm eğitim emekçilerine yapılmıştır” dedi. GÜVENLİ VE TEMİZ OLMAYAN OKULLARDA… 2024 yılı itibariyle Türkiye’de 60 bin 734 devlet okulu olduğunu kaydeden Candemir, şunları da ekledi: “MEB bünyesindeki Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü, MEB’e bağlı okullar ve kurumların temizlik, güvenlik, bakım, onarım, lojistik destek gibi idari hizmetlerin yürütülmesinden sorumludur. Bu sorumluluk gereğince her okulla güvenlik görevlisi alımı yapılmalı ve okullarımızın tamamında çalışır bir kamera bulundurulması hayati bir zorunluluktur. Maalesef yıllardır MEB bu konuda okullara bütçe tahsis etmiyor, Bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiyor. Eğitim emekçilerine yönelik şiddet aslında geleceğimizi karartma girişimidir. Bu nedenle geleceğimizin karartılmasına müsaade etmeyeceğiz, şiddete müsamaha göstermeyeceğiz. Eğitim emekçileri olarak şiddetle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Buradan Milli eğitim bakanlığına sesleniyoruz. Sorumluluklarınızdan kaçamazsınız ve devredemezsiniz. Eğitime gerekli bütçeyi ayırın, Okullarımızın başta güvenlik ve temizlik olmak üzere sorunlarını bir an önce çözün. Güvenli ve temiz olmayan okullarda eğitim öğretim faaliyetleri yapılamaz.”                                                                                      

Eğitim-Sen’den Damla Topbaş’a destek: Asla yalnız yürümeyeceksin! Haber

Eğitim-Sen’den Damla Topbaş’a destek: Asla yalnız yürümeyeceksin!

Eğitim-Sen 3 Nolu Üniversiteler Şubesi, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde (İKÇÜ) mobbinge uğradığı iddiasıyla görevinden istifa eden Eğitim-Sen Üyesi Damla Topbaş için destek basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, “Sendikamız eğitim ve bilim iş kolunda mobbingin önlenmesi ve mobbinge uğrayan üyelerine destek vermek için sendikal ve hukuksal tüm yolları kullanacaktır. 'Asla yalnız yürümeyeceksiniz!' diyoruz” ifadeleri kullanıldı. SORUŞTURMA İLE BASKI OLUŞTURULDU Eğitim-Sen İzmir Üniversiteler Şubesi Başkanı Lülüfer Körükmez, “Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz (mobbing) çalışanların itibarını ve onurunu zedelemekte, verimliliğini azaltmakta ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilemektedir. Kamu kurumlarında giderek artan mobbing vakaları ne yazık ki İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesinde (İKÇÜ) kaygı verici bir boyuta ulaşmıştır. Bu baskıcı uygulamaların son örneği, üyemiz Damla Topbaş’ın, uzun süredir maruz kaldığı sistematik mobbing sonucunda işini bırakmak zorunda kalmasıdır. Damla Topbaş, 2021 yılından bu yana İKÇÜ Sosyoloji Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktaydı. Ancak akademik kariyerine odaklanması gerekirken, amirlerinin sistematik mobbingine maruz bırakılmış, doktora eğitimi engellenmiş ve vasıflı bir akademik personel olmasına rağmen idari görevlerde çalıştırılmıştır. Üyemizin doktora eğitimi için talep ettiği görevlendirme hukuksuz bir şekilde reddedilmiş, bu yetmezmiş gibi mesnetsiz bir soruşturma başlatılarak baskı altına alınmıştır. Tüm bu süreç, adeta bir cezalandırma aracı olarak işletilmiştir” dedi. İSTİFA ETMEK ZORUNDA BIRAKILMIŞTIR Körükmez, “Damla hocamız, süreç boyunca bilgi edinme başvurularında bulunmasına rağmen, hiçbir şekilde yanıt alamamış ve soruşturma dosyası hala kendisine iletilmemiştir. İletişim kurmak yerine düşmanca bir tavır sergilenmiş, soruşturma yanlı bir şekilde yürütülmüştür. Damla hoca, nitelikli, üretken akademisyenlerden biri olmasına rağmen, yaşadığı süreç sonucunda Türkiye’deki akademik ortamdan istifa etmek zorunda bırakılmıştır Bu durum, şahsi bir mesele değil, tam tersine tüm üniversite emekçilerini etkileyen bir korku iklimi oluşturma çabasıdır. Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesinde (SBBF) 2024 yılında öğretim üyeleri ve asistanlara açılan pek çok soruşturma açılmış, temelsiz tutanaklar tutulmuş, mesai dayatması gibi pek çok hukuksuz uygulama çalışanlara dayatılmıştır. Geçtiğimiz dönem, çalışma barışının bozulduğu fakülteye bir dayanışma ziyareti gerçekleştirerek yaşanan baskı ve yıldırma süreçlerini yakından takip ettik. Süreç boyunca karşılaşılan hukuksuzlukları ve görmezden gelinen şikayetleri kayıt altına alarak raporlaştırdık. Damla Topbaş’la aynı bölümde 2015 yılından bu yana görev yapan ve Yürütme Kurulu üyemiz Selin Önen, uzun süredir maruz kaldığı sistematik mobbing şikâyetlerinin 2023 itibariyle artmasıyla birlikte, bu durumu yazılı olarak pek çok kez SBBF Dekanlığına bildirmiştir. Ancak üyemizin çalışma ortamını tekinsiz hale getiren ve huzurunu bozan bu duruma ilişkin Dekanlık tarafından yapılan Ön İnceleme sonucunda herhangi bir soruşturma açılmasına gerek görülmemiştir. Üyemiz, bu karara itiraz ederek şikâyetlerinin dikkate alınmaması ve maddi delillerin incelenmemesi üzerine konuyu YÖK’e taşımıştır. Buna rağmen Rektörlük, üyemizin yanlı ve eksik soruşturması nedeniyle şikâyetçi olduğu Dekanlık makamına tekrar ön inceleme yaptırmış ve ikinci kez soruşturma açmama kararı iletilmiştir. Eğitim-Sen olarak, bu haksızlığa karşı hukuki süreci başlatarak bu kapsamda mobbing nedeniyle Rektörlük aleyhine manevi tazminat davası açılmıştır” diye konuştu. DAYNIŞMA ÇAĞRISI Körükmez, “Biz, Eğitim-Sen olarak, Damla hocamızın ve İKÇÜ’deki tüm eğitim emekçilerinin yanında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz. Mobbing işkencedir, işkence de insanlık suçudur. Sendikamız eğitim ve bilim iş kolunda mobbingin önlenmesi ve mobbinge uğrayan üyelerine destek vermek için sendikal ve hukuksal tüm yolları kullanacaktır. “Asla yalnız yürümeyeceksiniz!” diyoruz. Eril tahakkümün ve baskının hüküm sürdüğü bu kurumları özgürleştirmek için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Eleştirel düşüncenin hâkim olduğu, özgür ve demokratik üniversiteler için verdiğimiz bu mücadele, baskıya boyun eğmeyeceğimizi gösteren güçlü bir dayanışma mesajıdır. Damla hoca ve İKÇÜ’deki hiçbir eğitim ve bilim emekçisi yalnız değildir. Üniversite yönetimlerini bir an önce mevcut mobbing şikayetlerini incelemeye ve sorumlulara yaptırım uygulamaya, yeni vakaların ortaya çıkmasını engelleyecek adımlar atmaya davet ediyoruz. Eğitim kurumları, akademik özgürlüğün ve adaletin tesis edildiği yerler olmalıdır; mobbingin yaygınlaşmasına izin verilemez. Mücadelemiz, baskıların değil, eleştirel düşüncenin hâkim olduğu özgür üniversiteler kurulana kadar sürecektir. Bu sürecin sonuna kadar takipçisi olacağımızı ve benzer süreçlerle karşılaşan tüm meslektaşlarımızla dayanışma içinde olacağımızı kamuoyuna duyururuz “diyerek sözlerini tamamladı.

Eğitim-Sen’den sınav ücretlerine tepki: Soyguna döndü! Haber

Eğitim-Sen’den sınav ücretlerine tepki: Soyguna döndü!

Sınav ücretlerinin artık bir soygun yöntemine döndüğünü kaydeden Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), herkesi sorumluluk almaya davet etti. Eğitim-Sen yapmış olduğu açıklama ile “Geçtiğimiz Ocak ayında, 260 TL olan YÖK DİL Sınavı başvuru ücretini yüzde 88’in üzerinde zam yaparak 490 TL’ye çıkaranlar, bugün de yaklaşık 4 milyon öğrencinin başvurması beklenen Yükseköğretim Kurumları Sınav ücretine yüzde 156 zam yaptılar. Yani YKS kapsamındaki her oturum 115 TL’den 295 TL’ye çıkarıldı” bilgisini paylaştı. YIKILAN OKULLAR, YAPILAMAYAN DERSLER! Devamında Eğitim-Sen, “Böylelikle sadece TYT’ye girecek adaylar 295,00 TL, lisans öğrenimi için TYT ile birlikte AYT veya YDT’den herhangi birine girmek isteyen adaylar 590,00 TL sınav ücreti ödemek zorundayken TYT, AYT ve YDT’nin tümüne girmek isteyen adaylar ise 885,00 TL sınav ücreti yatırmak zorunda bırakılmıştır. Kaldı ki 6 Şubat deprem faciasının birinci yıl dönümünde deprem bölgesinde adeta gövde gösteri yapan, yerel seçimlerde kendilerine oy verilmezse bölgeye ayrımcılık yapılacağını ilan eden ama her deprem faciası konu edildiğinde de depremzedeler için ‘ne kadar hassas’ olduklarına dair nutuklar çeken siyasi iktidar, depremzede adaylardan da bu fahiş fiyatlı sınav ücretlerini talep etti! Evet! Deprem bölgesinde yıkılan okullar, yapılamayan dersler, sarılamayan acılar, giderilemeyen travmalar yokmuş gibi yapmak, sınavlara girmek isteyen öğrencilerden fahiş miktarlarda giriş ücreti almak ‘hassasiyeti’ tüm sahiciliğini gözler önüne seriyor!” dedi. SATIN ALMA GÜCÜNÜN BU DENLİ GERİLEDİĞİ… Son olarak ise “Bir tarafta siyasi iktidar temsilcilerinin şatafatlı yaşamı, diğer tarafta sınav ücretlerini ödeyebilmenin derdine düşenlerin yaşamı! Bir tarafta işçi ve memur ücretlerine yapılan yüzde yüzde 49 zam, diğer tarafta ücretsiz olması gerekirken yüzde 156 zam yapılan sınav ücretleri! İşte tüm görkemli sözlerin cilasının tek tek döküldüğü gerçekler! Satın alma gücünün bu denli gerilediği, gelir adaletsizliğinin uçuruma döndüğü bir ülkede bu sözler kimileri için boş söz olarak gelecek, biliyoruz! Biliyoruz çünkü markette, çarşıda, pazarda el yakan fiyatlardan, fahiş kiralardan, zamlardan bihaber olduklarını da çok iyi biliyoruz! Eğitim-Sen olarak açıkça tüm yurttaşlarımıza çağrı yapıyoruz! Sırça köşklerinden bu gerçeği yok sayanlara karşı, dayanışmanın tüm güçlüklerine rağmen ne kadar sahici olduğunu, ne kadar hayati olduğunu ve ne kadar insani olduğunu bilenler olarak herkesi sorumluluk almaya davet ediyoruz!” çağrısı yapıldı.

Eğitimin yükü velilerin sırtında… Eğitim-Sen, bütçe talebini açıkladı Haber

Eğitimin yükü velilerin sırtında… Eğitim-Sen, bütçe talebini açıkladı

2024 Yılı Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi’ni değerlendiren Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), bütçe planlamasının zorunlu ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğunu vurguladı. Öte yandan taleplerini sıralayan Eğitim-Sen, “Tüm eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır” mesajını verdi. TAMAMEN BİR YANILSAMA Eğitim-Sen, şunları kaydetti: “2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi görüşmeleri TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sürmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2024 bütçesi görüşmeleri 14 Kasım Salı günü yapılacaktır. 2024 yılı MEB bütçesi, ülke ekonomisinde yaşanan ağır ekonomik kriz koşulları ve Türk lirasında yaşanan değer kaybının da etkisiyle 2024 yılı için 1 trilyon 92 milyar lira olarak belirlenmiştir. 2024 MEB bütçesi 2023’e göre iki kattan fazla artmış gibi görülse de bu durum tamamen bir yanılsamadır. Eğitimde en temel ihtiyaçlar görmezden gelinerek hazırlanan 2024 MEB bütçesinin zorunlu eğitim harcamalarını bile karşılamaktan uzak olduğunu bugünden söylemek mümkündür.” ESAS YÜK VELİLERİN SIRTINDA “Geçtiğimiz 22 yıl içinde MEB bütçesinin merkezi bütçeye ve milli gelire oranı çok değişmediğinden eğitim harcamalarının esas yükü, büyük ölçüde velilerin sırtına yıkılmış, bu durum zaten geçim sıkıntısı yaşayan velileri daha da zorlamaya başlamıştır” denilen açıklamada, “Yıllardır eğitime ayrılan ödenekler yüksek enflasyon karşısında sadece rakamsal olarak artarken, doğrudan eğitim hizmetlerine yönelik yatırımlar açısından hazırlanan bütçelerde okulların temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar artış yapılmamaktadır. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak okullar en temel ihtiyaçlarını kayıt sırasında alınan bağışlar ve velilerden düzenli olarak toplanan paralarla karşılanmakta, okul aile birlikleri sadece okula kaynak yaratmak için çalışır hale gelmiştir” bilgisi paylaşıldı. BÜTÜN OKULLARA İHTİYACI KADAR ÖDENEK AYRILMALI Öte yandan, 2024 MEB Bütçesine ilişkin taleplerini de sıralayan Eğitim-Sen, şunları ekledi: “2024 yılı için öngörülen eğitim ve yükseköğretim bütçeleri ile eğitim sisteminde yapısal hale gelen fiziki alt yapı, öğretmen, idari ve akademik personel açıkları, araç gereç gereksinimi ve benzeri sorunların ve ihtiyaçların karşılanabilmesi mümkün değildir. MEB ve yükseköğretim bütçelerinin milli gelire oranı en az iki kat arttırılmalı ve OECD ortalamasına çıkarılmalıdır. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay başlangıç olarak en az iki kat arttırılmalıdır. Eğitim kurumlarının bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bir bütçe sistemi oluşturulmalı, bütün okullara ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır. Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması uygulamasına son verilmeli, özel okullara aktarılan kaynaklar, destek ve teşvikler devlet okulları için harcanmalıdır.” EN AZ BİR ÖĞÜN ÜCRETSİZ YEMEK! Öğretmen Meslek Kanunu’nda farklı kariyer basamaklarına yönelik ekonomik iyileştirmelerin bütün eğitim ve bilim emekçilerine ayrımsız ve eşit bir şekilde yansıtılması gerektiğini savunan Eğitim-Sen, “Öğretmenleri ayrıştıran ve ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesiyle çelişen her türlü uygulamaya derhal son verilmelidir. Okul öncesi eğitim başta olmak üzere, eğitimin bütün kademelerinde öğrencilere en az bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir. Eğitim yatırımları arttırılmalı, tüm kamu emekçilerine ücretsiz okul öncesi kurumlar ve kreşler için bütçeden pay ayrılmalıdır. Ek dersler başta olmak üzere, tüm ek ödemeler temel ücrete dâhil edilmeli ve emekli maaşlarına yansıtılmalıdır” dedi. GEÇİCİ İSTİHDAM UYGULAMALARINA SON VERİLMELİ Yapılan açıklamada son olarak ise “2024 yılında aile ve çocuk yardımı başta olmak üzere, sosyal yardımlar sembolik olarak belirlenmekten çıkarılmalı, sosyal yardımlara günün koşullarına uygun ve ihtiyaç kadar artış yapılmalıdır. Öğretmen ve yardımcı hizmetli açıkları kapatılmalı, ataması yapılmayan öğretmenler öğretmenin tamamı kadrolu olarak atanmalı, okullara acilen 100 bin yardımcı hizmetli istihdam edilerek, geçici istihdam uygulamalarına son verilmelidir. Eğitime hazırlık ödeneği sadece öğretmenlere değil, tüm eğitim ve bilim emekçilerine en az bir maaş tutarında, dönem başlarında olmak üzere yılda iki kez ödenmelidir. Tüm eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır” denildi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Başkan Kurul: Eğitime yeterli bütçe ayrılmıyor!

Eğitim Sen, okul öncesi öğretmenleri için MEB’e seslendi Haber

Eğitim Sen, okul öncesi öğretmenleri için MEB’e seslendi

Eğitimin bütün kademelerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde yaşanan sorunlara kalıcı çözüm üretmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’nı somut adımlar atmaya davet eden Eğitim-Sen, taleplerini sıraladı. MEB’in çocukların üstün yararı ve sağlıklı gelişimi ile taban tabana zıt politika ve uygulamalardan derhal vazgeçmesi gerektiğini savunan Eğitim Sen, “Okul öncesi eğitimde yaşanan sorunlara çözüm üretmek için çalışmalıdır” dedi. ‘KATKI PAYI’ ADI ALTINDA PARA TOPLANMAMALI Okul öncesi öğretmenlerinin sorunları ve talep ettiği çözüm önerilerini paylaşan Eğitim Sen, şunları kaydetti: “Koşulları ve fiziki olanakları uygun olan okullardan başlanarak bütün ilkokullarda ana sınıfları zorunlu hale getirilmelidir. İlkokullardaki ana sınıflarında ve devletin açtığı bütün okul öncesi kurumlarda her türlü beslenme, barınma giderleri devlet tarafından karşılanmalı, veliden ‘katkı payı’ adı altında para toplanmamalıdır. Koşulları ve fiziki olanakları uygun olan okullardan başlanarak bütün ilköğretim kurumlarında ana sınıfları zorunlu hale getirilmeli, gerekli yasal düzenlemeler yapılarak iki yıllık okul öncesi eğitime geçilmelidir. Okul öncesinde ders saatleri 40 dakika olmalıdır. En az 20 dakika olmak kaydı ile mola hakkı verilmelidir. Prefabrik sınıfların eğitim- öğretime uygun olmadığı, tuvaletlerin yeterli olmadığı, bazılarında ise hiç bulunmadığı gözlenmektedir, bu konu hakkında ilgili çalışmalar yapılmalıdır. Sınıf sayılarında yönetmelikte belirlenen ölçülere uyulmalıdır.” PERSONEL TEDARİK EDİLEMİYOR Son olarak ise şu ifadeler kullanıldı: “Özel eğitim öğrenciler aynen bir kademede olduğu gibi özel alt sınıflarına yönlendirilmelidir. Okul öncesinde yardımcı personel temin edilmelidir. (Özellikle şube sayısının az olduğu ilkokul bünyesindeki ana sınıflarında katkı payı da toplanamadığı için personel tedarik edilemiyor.) Yönetmelikte yazan maddelerin açık uçlu olmaması, net ifadelerle hakların belirlenmesi ve müdürlerin inisiyatifine bırakılmaması gerekmektedir. Okul öncesi öğretmenlerine, diğer branşlara göre teneffüs olmadan çalışıldığı için 4 yılda 1 yıl yıpranma verilmelidir. Suriyeli öğrenciler için okul öncesinde PİKTES sınıfının hayata geçirilmesi, dil eğitiminin burada verilmesi, sonra okul öncesi eğitime alınması sağlanmalıdır. (Çünkü okul öncesi öğrencisi sürekli ayakta, zil yok başka bir uyaran yok, sadece sözel yönergelerle yönetildiği için dil bilmeyen her öğrenci ile iletişim kurulamamaktadır.) Hiç dil bilmeyen Suriyeli öğrencilerin sınıfa alınması durumunda, bu öğrenciler kaynaştırma öğrencisi (dil ve anlatım bozukluğu) statüsünde değerlendirilmeli ve belirli sayıda alınmalı, buna sınıf mevcudu göz önüne alınarak sınırlı sayıda bir kontenjan belirlenmelidir.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Milli Eğitim Bakanı Tekin: Derslerin tamamında sadeleşme olacak

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.