#Eğitim-Sen

Eğitim-Sen haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Eğitim-Sen haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Eğitim-Sen’den Damla Topbaş’a destek: Asla yalnız yürümeyeceksin! Haber

Eğitim-Sen’den Damla Topbaş’a destek: Asla yalnız yürümeyeceksin!

Eğitim-Sen 3 Nolu Üniversiteler Şubesi, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde (İKÇÜ) mobbinge uğradığı iddiasıyla görevinden istifa eden Eğitim-Sen Üyesi Damla Topbaş için destek basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, “Sendikamız eğitim ve bilim iş kolunda mobbingin önlenmesi ve mobbinge uğrayan üyelerine destek vermek için sendikal ve hukuksal tüm yolları kullanacaktır. 'Asla yalnız yürümeyeceksiniz!' diyoruz” ifadeleri kullanıldı. SORUŞTURMA İLE BASKI OLUŞTURULDU Eğitim-Sen İzmir Üniversiteler Şubesi Başkanı Lülüfer Körükmez, “Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz (mobbing) çalışanların itibarını ve onurunu zedelemekte, verimliliğini azaltmakta ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilemektedir. Kamu kurumlarında giderek artan mobbing vakaları ne yazık ki İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesinde (İKÇÜ) kaygı verici bir boyuta ulaşmıştır. Bu baskıcı uygulamaların son örneği, üyemiz Damla Topbaş’ın, uzun süredir maruz kaldığı sistematik mobbing sonucunda işini bırakmak zorunda kalmasıdır. Damla Topbaş, 2021 yılından bu yana İKÇÜ Sosyoloji Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktaydı. Ancak akademik kariyerine odaklanması gerekirken, amirlerinin sistematik mobbingine maruz bırakılmış, doktora eğitimi engellenmiş ve vasıflı bir akademik personel olmasına rağmen idari görevlerde çalıştırılmıştır. Üyemizin doktora eğitimi için talep ettiği görevlendirme hukuksuz bir şekilde reddedilmiş, bu yetmezmiş gibi mesnetsiz bir soruşturma başlatılarak baskı altına alınmıştır. Tüm bu süreç, adeta bir cezalandırma aracı olarak işletilmiştir” dedi. İSTİFA ETMEK ZORUNDA BIRAKILMIŞTIR Körükmez, “Damla hocamız, süreç boyunca bilgi edinme başvurularında bulunmasına rağmen, hiçbir şekilde yanıt alamamış ve soruşturma dosyası hala kendisine iletilmemiştir. İletişim kurmak yerine düşmanca bir tavır sergilenmiş, soruşturma yanlı bir şekilde yürütülmüştür. Damla hoca, nitelikli, üretken akademisyenlerden biri olmasına rağmen, yaşadığı süreç sonucunda Türkiye’deki akademik ortamdan istifa etmek zorunda bırakılmıştır Bu durum, şahsi bir mesele değil, tam tersine tüm üniversite emekçilerini etkileyen bir korku iklimi oluşturma çabasıdır. Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesinde (SBBF) 2024 yılında öğretim üyeleri ve asistanlara açılan pek çok soruşturma açılmış, temelsiz tutanaklar tutulmuş, mesai dayatması gibi pek çok hukuksuz uygulama çalışanlara dayatılmıştır. Geçtiğimiz dönem, çalışma barışının bozulduğu fakülteye bir dayanışma ziyareti gerçekleştirerek yaşanan baskı ve yıldırma süreçlerini yakından takip ettik. Süreç boyunca karşılaşılan hukuksuzlukları ve görmezden gelinen şikayetleri kayıt altına alarak raporlaştırdık. Damla Topbaş’la aynı bölümde 2015 yılından bu yana görev yapan ve Yürütme Kurulu üyemiz Selin Önen, uzun süredir maruz kaldığı sistematik mobbing şikâyetlerinin 2023 itibariyle artmasıyla birlikte, bu durumu yazılı olarak pek çok kez SBBF Dekanlığına bildirmiştir. Ancak üyemizin çalışma ortamını tekinsiz hale getiren ve huzurunu bozan bu duruma ilişkin Dekanlık tarafından yapılan Ön İnceleme sonucunda herhangi bir soruşturma açılmasına gerek görülmemiştir. Üyemiz, bu karara itiraz ederek şikâyetlerinin dikkate alınmaması ve maddi delillerin incelenmemesi üzerine konuyu YÖK’e taşımıştır. Buna rağmen Rektörlük, üyemizin yanlı ve eksik soruşturması nedeniyle şikâyetçi olduğu Dekanlık makamına tekrar ön inceleme yaptırmış ve ikinci kez soruşturma açmama kararı iletilmiştir. Eğitim-Sen olarak, bu haksızlığa karşı hukuki süreci başlatarak bu kapsamda mobbing nedeniyle Rektörlük aleyhine manevi tazminat davası açılmıştır” diye konuştu. DAYNIŞMA ÇAĞRISI Körükmez, “Biz, Eğitim-Sen olarak, Damla hocamızın ve İKÇÜ’deki tüm eğitim emekçilerinin yanında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz. Mobbing işkencedir, işkence de insanlık suçudur. Sendikamız eğitim ve bilim iş kolunda mobbingin önlenmesi ve mobbinge uğrayan üyelerine destek vermek için sendikal ve hukuksal tüm yolları kullanacaktır. “Asla yalnız yürümeyeceksiniz!” diyoruz. Eril tahakkümün ve baskının hüküm sürdüğü bu kurumları özgürleştirmek için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Eleştirel düşüncenin hâkim olduğu, özgür ve demokratik üniversiteler için verdiğimiz bu mücadele, baskıya boyun eğmeyeceğimizi gösteren güçlü bir dayanışma mesajıdır. Damla hoca ve İKÇÜ’deki hiçbir eğitim ve bilim emekçisi yalnız değildir. Üniversite yönetimlerini bir an önce mevcut mobbing şikayetlerini incelemeye ve sorumlulara yaptırım uygulamaya, yeni vakaların ortaya çıkmasını engelleyecek adımlar atmaya davet ediyoruz. Eğitim kurumları, akademik özgürlüğün ve adaletin tesis edildiği yerler olmalıdır; mobbingin yaygınlaşmasına izin verilemez. Mücadelemiz, baskıların değil, eleştirel düşüncenin hâkim olduğu özgür üniversiteler kurulana kadar sürecektir. Bu sürecin sonuna kadar takipçisi olacağımızı ve benzer süreçlerle karşılaşan tüm meslektaşlarımızla dayanışma içinde olacağımızı kamuoyuna duyururuz “diyerek sözlerini tamamladı.

Eğitim-Sen’den sınav ücretlerine tepki: Soyguna döndü! Haber

Eğitim-Sen’den sınav ücretlerine tepki: Soyguna döndü!

Sınav ücretlerinin artık bir soygun yöntemine döndüğünü kaydeden Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), herkesi sorumluluk almaya davet etti. Eğitim-Sen yapmış olduğu açıklama ile “Geçtiğimiz Ocak ayında, 260 TL olan YÖK DİL Sınavı başvuru ücretini yüzde 88’in üzerinde zam yaparak 490 TL’ye çıkaranlar, bugün de yaklaşık 4 milyon öğrencinin başvurması beklenen Yükseköğretim Kurumları Sınav ücretine yüzde 156 zam yaptılar. Yani YKS kapsamındaki her oturum 115 TL’den 295 TL’ye çıkarıldı” bilgisini paylaştı. YIKILAN OKULLAR, YAPILAMAYAN DERSLER! Devamında Eğitim-Sen, “Böylelikle sadece TYT’ye girecek adaylar 295,00 TL, lisans öğrenimi için TYT ile birlikte AYT veya YDT’den herhangi birine girmek isteyen adaylar 590,00 TL sınav ücreti ödemek zorundayken TYT, AYT ve YDT’nin tümüne girmek isteyen adaylar ise 885,00 TL sınav ücreti yatırmak zorunda bırakılmıştır. Kaldı ki 6 Şubat deprem faciasının birinci yıl dönümünde deprem bölgesinde adeta gövde gösteri yapan, yerel seçimlerde kendilerine oy verilmezse bölgeye ayrımcılık yapılacağını ilan eden ama her deprem faciası konu edildiğinde de depremzedeler için ‘ne kadar hassas’ olduklarına dair nutuklar çeken siyasi iktidar, depremzede adaylardan da bu fahiş fiyatlı sınav ücretlerini talep etti! Evet! Deprem bölgesinde yıkılan okullar, yapılamayan dersler, sarılamayan acılar, giderilemeyen travmalar yokmuş gibi yapmak, sınavlara girmek isteyen öğrencilerden fahiş miktarlarda giriş ücreti almak ‘hassasiyeti’ tüm sahiciliğini gözler önüne seriyor!” dedi. SATIN ALMA GÜCÜNÜN BU DENLİ GERİLEDİĞİ… Son olarak ise “Bir tarafta siyasi iktidar temsilcilerinin şatafatlı yaşamı, diğer tarafta sınav ücretlerini ödeyebilmenin derdine düşenlerin yaşamı! Bir tarafta işçi ve memur ücretlerine yapılan yüzde yüzde 49 zam, diğer tarafta ücretsiz olması gerekirken yüzde 156 zam yapılan sınav ücretleri! İşte tüm görkemli sözlerin cilasının tek tek döküldüğü gerçekler! Satın alma gücünün bu denli gerilediği, gelir adaletsizliğinin uçuruma döndüğü bir ülkede bu sözler kimileri için boş söz olarak gelecek, biliyoruz! Biliyoruz çünkü markette, çarşıda, pazarda el yakan fiyatlardan, fahiş kiralardan, zamlardan bihaber olduklarını da çok iyi biliyoruz! Eğitim-Sen olarak açıkça tüm yurttaşlarımıza çağrı yapıyoruz! Sırça köşklerinden bu gerçeği yok sayanlara karşı, dayanışmanın tüm güçlüklerine rağmen ne kadar sahici olduğunu, ne kadar hayati olduğunu ve ne kadar insani olduğunu bilenler olarak herkesi sorumluluk almaya davet ediyoruz!” çağrısı yapıldı.

Eğitimin yükü velilerin sırtında… Eğitim-Sen, bütçe talebini açıkladı Haber

Eğitimin yükü velilerin sırtında… Eğitim-Sen, bütçe talebini açıkladı

2024 Yılı Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi’ni değerlendiren Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), bütçe planlamasının zorunlu ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğunu vurguladı. Öte yandan taleplerini sıralayan Eğitim-Sen, “Tüm eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır” mesajını verdi. TAMAMEN BİR YANILSAMA Eğitim-Sen, şunları kaydetti: “2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi görüşmeleri TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sürmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2024 bütçesi görüşmeleri 14 Kasım Salı günü yapılacaktır. 2024 yılı MEB bütçesi, ülke ekonomisinde yaşanan ağır ekonomik kriz koşulları ve Türk lirasında yaşanan değer kaybının da etkisiyle 2024 yılı için 1 trilyon 92 milyar lira olarak belirlenmiştir. 2024 MEB bütçesi 2023’e göre iki kattan fazla artmış gibi görülse de bu durum tamamen bir yanılsamadır. Eğitimde en temel ihtiyaçlar görmezden gelinerek hazırlanan 2024 MEB bütçesinin zorunlu eğitim harcamalarını bile karşılamaktan uzak olduğunu bugünden söylemek mümkündür.” ESAS YÜK VELİLERİN SIRTINDA “Geçtiğimiz 22 yıl içinde MEB bütçesinin merkezi bütçeye ve milli gelire oranı çok değişmediğinden eğitim harcamalarının esas yükü, büyük ölçüde velilerin sırtına yıkılmış, bu durum zaten geçim sıkıntısı yaşayan velileri daha da zorlamaya başlamıştır” denilen açıklamada, “Yıllardır eğitime ayrılan ödenekler yüksek enflasyon karşısında sadece rakamsal olarak artarken, doğrudan eğitim hizmetlerine yönelik yatırımlar açısından hazırlanan bütçelerde okulların temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar artış yapılmamaktadır. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak okullar en temel ihtiyaçlarını kayıt sırasında alınan bağışlar ve velilerden düzenli olarak toplanan paralarla karşılanmakta, okul aile birlikleri sadece okula kaynak yaratmak için çalışır hale gelmiştir” bilgisi paylaşıldı. BÜTÜN OKULLARA İHTİYACI KADAR ÖDENEK AYRILMALI Öte yandan, 2024 MEB Bütçesine ilişkin taleplerini de sıralayan Eğitim-Sen, şunları ekledi: “2024 yılı için öngörülen eğitim ve yükseköğretim bütçeleri ile eğitim sisteminde yapısal hale gelen fiziki alt yapı, öğretmen, idari ve akademik personel açıkları, araç gereç gereksinimi ve benzeri sorunların ve ihtiyaçların karşılanabilmesi mümkün değildir. MEB ve yükseköğretim bütçelerinin milli gelire oranı en az iki kat arttırılmalı ve OECD ortalamasına çıkarılmalıdır. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay başlangıç olarak en az iki kat arttırılmalıdır. Eğitim kurumlarının bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bir bütçe sistemi oluşturulmalı, bütün okullara ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır. Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması uygulamasına son verilmeli, özel okullara aktarılan kaynaklar, destek ve teşvikler devlet okulları için harcanmalıdır.” EN AZ BİR ÖĞÜN ÜCRETSİZ YEMEK! Öğretmen Meslek Kanunu’nda farklı kariyer basamaklarına yönelik ekonomik iyileştirmelerin bütün eğitim ve bilim emekçilerine ayrımsız ve eşit bir şekilde yansıtılması gerektiğini savunan Eğitim-Sen, “Öğretmenleri ayrıştıran ve ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesiyle çelişen her türlü uygulamaya derhal son verilmelidir. Okul öncesi eğitim başta olmak üzere, eğitimin bütün kademelerinde öğrencilere en az bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir. Eğitim yatırımları arttırılmalı, tüm kamu emekçilerine ücretsiz okul öncesi kurumlar ve kreşler için bütçeden pay ayrılmalıdır. Ek dersler başta olmak üzere, tüm ek ödemeler temel ücrete dâhil edilmeli ve emekli maaşlarına yansıtılmalıdır” dedi. GEÇİCİ İSTİHDAM UYGULAMALARINA SON VERİLMELİ Yapılan açıklamada son olarak ise “2024 yılında aile ve çocuk yardımı başta olmak üzere, sosyal yardımlar sembolik olarak belirlenmekten çıkarılmalı, sosyal yardımlara günün koşullarına uygun ve ihtiyaç kadar artış yapılmalıdır. Öğretmen ve yardımcı hizmetli açıkları kapatılmalı, ataması yapılmayan öğretmenler öğretmenin tamamı kadrolu olarak atanmalı, okullara acilen 100 bin yardımcı hizmetli istihdam edilerek, geçici istihdam uygulamalarına son verilmelidir. Eğitime hazırlık ödeneği sadece öğretmenlere değil, tüm eğitim ve bilim emekçilerine en az bir maaş tutarında, dönem başlarında olmak üzere yılda iki kez ödenmelidir. Tüm eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır” denildi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Başkan Kurul: Eğitime yeterli bütçe ayrılmıyor!

Eğitim Sen, okul öncesi öğretmenleri için MEB’e seslendi Haber

Eğitim Sen, okul öncesi öğretmenleri için MEB’e seslendi

Eğitimin bütün kademelerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde yaşanan sorunlara kalıcı çözüm üretmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’nı somut adımlar atmaya davet eden Eğitim-Sen, taleplerini sıraladı. MEB’in çocukların üstün yararı ve sağlıklı gelişimi ile taban tabana zıt politika ve uygulamalardan derhal vazgeçmesi gerektiğini savunan Eğitim Sen, “Okul öncesi eğitimde yaşanan sorunlara çözüm üretmek için çalışmalıdır” dedi. ‘KATKI PAYI’ ADI ALTINDA PARA TOPLANMAMALI Okul öncesi öğretmenlerinin sorunları ve talep ettiği çözüm önerilerini paylaşan Eğitim Sen, şunları kaydetti: “Koşulları ve fiziki olanakları uygun olan okullardan başlanarak bütün ilkokullarda ana sınıfları zorunlu hale getirilmelidir. İlkokullardaki ana sınıflarında ve devletin açtığı bütün okul öncesi kurumlarda her türlü beslenme, barınma giderleri devlet tarafından karşılanmalı, veliden ‘katkı payı’ adı altında para toplanmamalıdır. Koşulları ve fiziki olanakları uygun olan okullardan başlanarak bütün ilköğretim kurumlarında ana sınıfları zorunlu hale getirilmeli, gerekli yasal düzenlemeler yapılarak iki yıllık okul öncesi eğitime geçilmelidir. Okul öncesinde ders saatleri 40 dakika olmalıdır. En az 20 dakika olmak kaydı ile mola hakkı verilmelidir. Prefabrik sınıfların eğitim- öğretime uygun olmadığı, tuvaletlerin yeterli olmadığı, bazılarında ise hiç bulunmadığı gözlenmektedir, bu konu hakkında ilgili çalışmalar yapılmalıdır. Sınıf sayılarında yönetmelikte belirlenen ölçülere uyulmalıdır.” PERSONEL TEDARİK EDİLEMİYOR Son olarak ise şu ifadeler kullanıldı: “Özel eğitim öğrenciler aynen bir kademede olduğu gibi özel alt sınıflarına yönlendirilmelidir. Okul öncesinde yardımcı personel temin edilmelidir. (Özellikle şube sayısının az olduğu ilkokul bünyesindeki ana sınıflarında katkı payı da toplanamadığı için personel tedarik edilemiyor.) Yönetmelikte yazan maddelerin açık uçlu olmaması, net ifadelerle hakların belirlenmesi ve müdürlerin inisiyatifine bırakılmaması gerekmektedir. Okul öncesi öğretmenlerine, diğer branşlara göre teneffüs olmadan çalışıldığı için 4 yılda 1 yıl yıpranma verilmelidir. Suriyeli öğrenciler için okul öncesinde PİKTES sınıfının hayata geçirilmesi, dil eğitiminin burada verilmesi, sonra okul öncesi eğitime alınması sağlanmalıdır. (Çünkü okul öncesi öğrencisi sürekli ayakta, zil yok başka bir uyaran yok, sadece sözel yönergelerle yönetildiği için dil bilmeyen her öğrenci ile iletişim kurulamamaktadır.) Hiç dil bilmeyen Suriyeli öğrencilerin sınıfa alınması durumunda, bu öğrenciler kaynaştırma öğrencisi (dil ve anlatım bozukluğu) statüsünde değerlendirilmeli ve belirli sayıda alınmalı, buna sınıf mevcudu göz önüne alınarak sınırlı sayıda bir kontenjan belirlenmelidir.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Milli Eğitim Bakanı Tekin: Derslerin tamamında sadeleşme olacak

Miting öncesi ‘eğitime dair’… “20 yıldır değişen ve aslında değiştikçe geriye giden bir sistem” Haber

Miting öncesi ‘eğitime dair’… “20 yıldır değişen ve aslında değiştikçe geriye giden bir sistem”

Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesine karşı İzmir Gündoğdu Meydanı’nda ilk kitlesel miting düzenlenecek. 16 Eylül Cumartesi günü, saat 16.00’da yapılacak olan miting; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), veli dernekleri, Alevi örgütleri ve Halkevleri öncülüğünde gerçekleşecek. ‘Laik eğitim, laik yaşam, eşit yurttaşlık’ mitingi öncesinde Sultan Gümüş Kaya ile Birinci Sayfa programına katılarak önemli mesajlar veren Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, “Eğitim sisteminin bu kadar sorunların içine gömüldüğü noktada eğitim eşitliği gibi bir süreçten bahsetmemiz mümkün görünmüyor. Özellikle de kız çocukları için. Çünkü o eğitim hakkından vazgeçilen hep kız çocukları oluyor. Ve bu durum aynı zamanda çocuk işçiliği, ihmal istismarı meselesini gündeme getiriyor” sözlerini kullandı. BU BİR SEÇİM YATIRIMIYDI Geçen yıl Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulanan ancak bu dönem iptal edilen ücretsiz yemek uygulamasına değinen Yardım, “Artık bu mevcut koşullarda ve ailelerin bu kadar yoksullaştığı noktada çocukların gelişimi açısından beslenme en temel ihtiyaç. Ve bu haliyle tüm okullarda ayrımsız bir şekilde hem eğitim emekçileri için hem de öğrenciler için sağlıklı, güvenli, sıcak yemek talebimizi devam ettiriyoruz… Milli Eğitim Bakanlığı bunu geçen yıl ikinci dönem büyük oranda okul öncesinde uygulamaya başladı. Aslında bu bir seçim yatırımıydı.  Ve o süreçte de söylemiştik zaten, çocuklara verilen yemekler sağlıklı ve güvenilir yemekler değildi. Yemek veriyormuş, beslenme hakkı için bir şeyler yapılıyormuş algısı oluştu. Gelin görün ki bu dönem itibariyle de uygulamanın tamamen ortadan kaldırıldığı söylendi. Resmi bir yazısı yok, Bakanlık konu ile ilgili açıklama yapmadı, ancak filli olarak okullarda uygulanmadığını biliyoruz” dedi. DEĞİŞTİKÇE GERİYE GİDEN BİR HALE BÜRÜNDÜ Okul kantinlerindeki fahiş fiyatlara değinen Yardım, “Kantinden beslenmek zaten güçken, yoksul ailelerin çocuklarının okullarda asla beslenemediğini görüyoruz. Çocukların okula aç geldiği ve aç gittiği bir eğitim sistemi söz konusu. Bu haliyle de bir eğitim-öğretim sürecinden bahsetmek zor. Çocuğun aç olduğu, beslenemediği bir kurumda hangi eğitim hakkından bahsedeceğiz. O yüzden bunu ısrarla savunmak gerekiyor: ‘Bir öğün sağlıklı ve ücretsiz yemek’… Peki, Bakanlığın bunu karşılama gücü var mı? Böyle bir amacı olmadığı gibi ne yazık ki eğitime ayıracak bütçesi de yok! Dolayısıyla sadece sendikaların ya da eğitimcilerin değil, velilerin de Bakanlığın bütçe arttırması noktasında talepleri olmalı… Eğitim sistemi 20 yıldır değişen ve aslında değiştikçe geriye giden bir hale büründü. Eğitim aslında nasıl bir nesil yetiştirmek istediğinizin de karşılığı. Çünkü bir toplum inşasıdır aynı zamanda. Nasıl bir eğitim, nasıl bir ülke istiyoruz meselesine bakmamız lazım. Tam anlamıyla çocuğu esas alan bir eğitim sisteminin var olması gerekiyor. Buradan hareketle demokratik ve bilimsel eğitim sistemi bu süreçte önemli” bilgisini paylaştı. ORTAK, BİRLİKTE VE GÜÇLÜ BİR MÜCADELE “Eğitim sisteminin bu kadar sorunların içine gömüldüğü noktada eğitim eşitliği gibi bir süreçten bahsetmemiz mümkün görünmüyor” diyen Simge Yardım, “Özellikle de kız çocukları için. Çünkü o eğitim hakkından vazgeçilen hep kız çocukları oluyor. Ve bu durum aynı zamanda çocuk işçiliği, ihmal istismarı meselesini gündeme getiriyor. İlerleyen süreçte göreceğiz, özellikle eğitime erişimde ciddi eşitsizliklerin yaşanacağı, çocukların eğitim hakkından mahrum kalacağı bir dönem bizi bekliyor… Bakınız, ortak, birlikte ve güçlü bir mücadele gerekiyor. Tüm halkımızı ‘Laik eğitim, laik yaşam, eşit yurttaşlık şiarıyla Gündoğdu Meydanı’nda yapacağımız mitinge bekliyoruz. ÇEDES Projesine tepkimizi göstereceğimiz ilk kitlesel eylem olacak. 16 Eylül Cumartesi günü alanlarda yanımızda olun. Çocukların hakları için bu temel sorumluluğumuz” çağrısında bulundu. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Türkiye’nin yüzde 49,2’si eğitimin çok kötü olduğunu söylüyor

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.