[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#ekonomi

ekonomi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, ekonomi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Mafya şimdi de ekonomiye el attı Haber

Mafya şimdi de ekonomiye el attı

AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER - Türkiye’deki finansal sistemdeki zayıflıklardan faydalanarak, konkordato ilan eden ya da iflas riski taşıyan şirketleri düşük fiyatlarla satın alıp, bu şirketleri kısa süre içinde iflasa sürükleme yoluyla devlete ve kamu bankalarına büyük miktarda borç bırakan “Finans mafyası” olarak adlandırılan oluşum, son zamanlarda ülke ekonomisini büyük zarara uğrattı. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Adli Bilişim Uzmanı Prof.Dr. Ali Murat Kırık, kısa süre önce gündeme getirilen bu oluşum hakkında uyarılarda bulunarak “Finansal manipülasyonlar nedeniyle kamu bankalarından alınan kredilerin ödenmemesi, vergiler yoluyla vatandaşların sırtına yüklenir” ifadelerini kullandı.  BORÇLU ŞİRKETLERİ TUZAĞA DÜŞÜRÜYORLAR Şirketlere kurulan tuzağa dikkat çeken Prof.Dr. Ali Murat Kırık, “Ekonomiye büyük zarar veren bu kötü niyetli gruplar, genellikle finansal olarak zor durumda olan şirketleri ‘canlandırmak’ bahanesiyle kamu bankalarından kredi alarak bu işe başlıyorlar. Ancak bu krediyi kendi çıkarları için kullanarak şirketi kötü yönetip kısa süre içinde iflas ettirirler. Kısacası bu şirketlerin iflası devlete ve halkın sırtına büyük yükler bindirirken, bu finansal manipülasyonu gerçekleştiren gruplar kazanç sağlarlar. Bu tip oluşumların amaçları ise finansal sistemin zayıf noktalarından yararlanarak büyük kazançlar elde etmektir. Bu amaçlarına ulaşmak için kullandıkları başlıca yöntemler arasında; finansal manipülasyon, yasa dışı işlemler ve kamu kaynaklarının kötüye kullanımı yer alır. Özellikle konkordato ilan eden ya da iflas riski taşıyan şirketleri ‘ölü fiyatına’ satın almak, onların üzerindeki borçları devlet bankalarından alınan kredilerle sıfırlamak veya yeniden yapılandırmak gibi yöntemler kullanırlar. Ancak, bu şirketleri kısa süre içinde kötü yönetir ve iflasa sürüklerler. İflas süreciyle birlikte, şirketin üzerine aldıkları kredilerin ödenmemesiyle devletin, yani vatandaşın sırtına büyük bir yük bindirirler. Ayrıca, bu tür gruplar, yüksek faizli kredilerle borçlu şirketleri tuzağa düşürmek, piyasa manipülasyonu yapmak ve haksız rekabet sağlamak gibi diğer yöntemlerle de amaçlarına ulaşırlar” diye konuştu.  BÜYÜK EKONOMİK KAYIPLAR Finans mafyalarının gerçekleştirdiği dolandırıcılıkların ardında sistematik bir plan olduğuna ve çoğu zaman devlete ait kamu kaynakları kullanılarak bu işlemlerin gerçekleştirildiğine vurgu yapan Kırık, yaşananların sonucunda hem devletin hem de vatandaşların ekonomik açıdan olumsuz etkileneceğini söyledi. Prof.Dr. Ali Murat Kınık, “Böylece, finans mafyaları kamu bankalarından aldıkları kredilerle kendi kazançlarını artırırken, vatandaşlar ve devlet büyük ekonomik kayıplara uğrar. Finans mafyalarının faaliyetleri, doğrudan vatandaşları ve iş insanlarını olumsuz etkiler. Vatandaşlar, düşük faizli kredilerle başlangıçta cazip görünen fırsatlarla borçlandırılır ve zamanla bu borçlar ödenemez hale gelir. Ayrıca, finansal manipülasyonlar nedeniyle kamu bankalarından alınan kredilerin ödenmemesi, vergiler yoluyla vatandaşların sırtına yüklenir. İflas eden şirketlerin kredi borçları, genellikle halkın kaynaklarını daha da zora sokarak devletin mali yükünü artırır. İş insanları ise mafyatik yapıların yarattığı haksız rekabet ile karşı karşıya kalır. Bu yapılar, piyasayı manipüle ederek küçük ve orta ölçekli işletmeleri zora sokar ve onlara finansal kaynaklar sağlanmadığı için büyümelerini engeller. Aynı zamanda, bu tür dolandırıcılıkların etkisiyle güven ortamı bozulur, iş dünyasında belirsizlik artar ve yatırımlar azalır. Böylece, iş insanları ekonomik olarak zorluk çekerken, uzun vadede sektördeki istikrar da sarsılır” açıklamasında bulundu.  ÖNLEMEK İÇİN…  Bu tür finansal dolandırıcılıklardan korunmak için öncelikle, şeffaflık ve güçlü bir denetim mekanizmaları oluşturulması gerektiğine dikkat çeken Prof.Dr. Kırık, “Kamu bankaları ve finansal kurumlar, kredi başvurularını daha sıkı denetlemeli ve bağımsız denetim firmalarıyla denetimler yapmalıdır. Ayrıca, finansal piyasalarda faaliyet gösteren tüm şirketlerin düzenli olarak mali raporlar sunması ve bu raporların bağımsız denetçiler tarafından incelenmesi gereklidir. Kamuoyunun finansal okuryazarlığının artırılması da önemli bir adımdır, çünkü vatandaşlar ve yatırımcılar, potansiyel dolandırıcılık yöntemlerini tanıyarak daha bilinçli kararlar alabilirler. Bunların yanı sıra, devletin finansal sistemdeki yasal boşlukları kapatması, kara para aklama ve içki-sigara sektöründeki manipülasyonları engelleyen yasalar çıkarması da bu tür tehlikelerin önlenmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca, yatırımcıların yalnızca güvenilir finansal kuruluşlarla çalışmaları ve doğru bilgiye dayalı kararlar almaları teşvik edilmelidir” dedi.   

İleri dönüşümle tarım ve gıda sorunlarına kalıcı çözüm Haber

İleri dönüşümle tarım ve gıda sorunlarına kalıcı çözüm

KEMAL ÖZKURT - ÖZEL HABER- Türkiye’de ekonomik sebeplerden dolayı gıda krizi tehlikesi her geçen gün artarken, geri dönüşümden ziyade ileri dönüşümün önemi ön plana çıkıyor. Sera atıkları, meyve kabuğu, çekirdeği, meyve suyu ve salça fabrikası atıkları, görünüşte değersiz olsa da tarım ve gıda alanında büyük fırsatlar sunuyor. Türkiye’de bulunan büyük ölçekli bir gıda fabrikasında bir yılda ortalama 68 bin ton meyve/sebze atığı ortaya çıkıyor. Örneğin, Türkiye’de benzer büyük ölçekli 10 fabrika olduğu hesaba katıldığında bu rakam yılda 680 bin ton meyve/sebze kabuğu, çekirdeği ve de posası atığı anlamına geliyor.  Bunun yanı sıra Türkiye’de küçük ölçekli yüzlerce küçük fabrika olduğu düşünüldüğünde ve bu rakamların hasat aylarında neredeyse iki katına yükseldiği hesaba katıldığında ortaya çıkan tabloda milyonlarca tonluk atık olarak görülen hammadde ile durum ciddi boyutlara ulaşıyor. Türkiye’nin tarım ve gıda sorunlarının çözümünün ileri dönüşümle yüksek katma değerli bileşen ve ürün eldesi edilerek çözüm bulunabileceğini savunan Biyolog Can Kayacılar, “Tüm bu atıklardan döngüsel ekonomi mantığıyla ve ileri dönüşüm biyoteknolojisi yöntemleriyle insan sağlığına faydalı antidiyabetik, antikanser özellikli, sağlığımızı koruyucu ve güçlendirici doğal bileşenlere ve daha yüksek katma değerli ürünlere dönüştürülebileceğine vurgu yaparak, bu saflaştırılan bileşenler gıda takviyesi geliştirilmesinde kullanılacağı gibi, ilaç etken maddesi elde etmekte de kullanılabilir” diye konuştu. ATIKLAR, GELECEĞİN SAĞLIK KAYNAĞI Türkiye’nin içerisinde bulunduğu tarım-gıda-sağlık üçgeninde yaşadığı tüm sorunların tek akılcı çözümü, ileri dönüşümle tarım ürünlerinden, gıda atıklarından yüksek katma değerli bileşen elde etmekle olabileceğini belirten Kayacılar, “Tüm bu atıklardan döngüsel ekonomi mantığıyla ve ileri dönüşüm biyoteknolojisi yöntemleriyle insan sağlığına faydalı antidiyabetik, antikanser özellikli, sağlığımızı koruyucu ve güçlendirici doğal bileşenler saflaştırılabilir. Bu saflaştırılan bileşenler gıda takviyesi geliştirilmesinde kullanılacağı gibi, ilaç etken maddesi elde etmekte de kullanılabilir. Dünyada birçok biyoaktif, bu şekilde üretiliyor. Türkiye’nin yüksek katma değere doğru gitmesinin ana yolu bu. Antioksidan, bitkisel proteinler, prebiyotik, lif, esansiyel yağ ve aroma gibi ve bu bileşenlerden de gıda takviyesi, iyileştirici ve tedavi edici özelliği olan dermokozmetik ürünler elde edilebilir. Öte yandan sağlığımızı koruyucu ve geliştirici özellikteki fonksiyonel gıdalar ve hastalıkların iyileşme süreçlerine destek olacak tıbbi nitelikli gıdalar gibi gıdaların ve de ürünlerin geliştirilmesi, ülkemizin hem sağlık, hem gıda, hem de tarımsal üretim konularındaki problemlerini çözebilecek potansiyeller taşımaktadır” diye konuştu. TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİ YÜKSEK Türkiye’de ileri dönüşüm için yüksek potansiyele sahip tarım atıkları hem çevresel hem de ekonomik açıdan önemli fırsatlar sunduğunu ifade eden Kayacılar, “Türkiye’de döngüsel ekonomi mantığı ile çalışan, hali hazırda var olan gıda işleme tesislerinin, gıda depolarının yakınlarına ‘ileri dönüşüm tesislerinin’ de kurulması ve bu tesislerin, atık olarak görülen birçok hammaddeyi ileri dönüştürerek, yüksek katma değer elde etmesinin gerekliliği gün geçtikçe artmaktadır. Bu atıklar, biyoteknolojik yöntemlerle değerlendirildiğinde yüksek katma değerli ürünlere dönüştürülebilir” dedi. ONLARCA GIDA ÜRÜNÜ DÖNÜŞEBİLİYOR Türkiye’de ileri dönüşüme uygun bazı tarım atıkları hakkında açıklamalarda bulunan Kayacılar, “Bu atıklara baktığımızda; örneğin narenciye kabuklarından hemoroit, varis gibi problemlerimizin çözümü olacak biyoaktifler elde ediliyor. Ya da domates kabuklarından hem gıdalara kırmızı rengi verebilecek hem de antikanser özellikli, prostat koruyucu likopen elde ediliyor. Zeytin yaprağından antidiyabetik özellikli oleuropein elde ediliyor. Fındık iç zarı, özellikle antioksidanlarca ve bitkisel proteinlerce zengindir. Özellikle hipertansiyon problemlerinin engellenmesinde çok büyük önem taşımaktadır. Türkiye, büyük bir tahıl üreticisidir ve buğday ve mısır sapları ciddi miktarda atık oluşturur. Bu atıklar biyoplastik, kağıt ve tekstil endüstrisinde ve de biyoyakıt üretiminde kullanılabilir. Ege ve Marmara bölgelerinde üzümü kullanan işletmelerin, üzüm sonrası kalan posaları, sağlık takviyelerinde ve kozmetik ürünlerinde kullanılan değerli bileşenler içermektedir. Bu ek atıklar Türkiye’de ileri dönüşümle değerlendirilebilecek önemli tarımsal kaynaklardır. Bu atıkların doğru değerlendirilmesi, çevre dostu ürünlerin üretimine ve sürdürülebilir tarımsal kalkınmaya katkı sağlar” ifadelerini kullandı.

Bakan Mehmet Şimşek: 2026’da enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi hedefliyoruz Haber

Bakan Mehmet Şimşek: 2026’da enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi hedefliyoruz

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Karabük ziyareti çerçevesinde ilk önce AK Parti İl Başkanlığı’na ziyarette bulundu. Burada il ve ilçe belediye başkanları, meclis üyeleri, İl Genel Meclisi Başkanı ve partililer ile toplantı gerçekleştiren Şimşek, daha sonra Karabük Belediyesi’ne geçti ve Başkan Özkan Çetinkaya’ya ziyarette bulundu. Çetinkaya’dan belediyenin çalışmaları hakkında brifing alan Bakan Şimşek, belediye ziyaretinden sonra "Türkiye Buluşmaları" programına katılım sağladı. Bakan Şimşek, burada gerçekleştirdiği konuşmada Orta Vadeli Program’ın tek hedefinin milletin refahını artırmak olduğunu söyledi. Bu hedefe ulaşmak için sürdürülebilir büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı sağlamanın kritik olduğunu ifade eden Şimşek, "Bizim Orta Vadeli Programımızın bir tane hedefi var. O da milletimizin refahını arttırmak. Ama büyümek yetmiyor. Büyümenin sonucu ortaya çıkan refah artışının da daha adil bir şekilde dağılımı. Dolayısıyla sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı bu programın özü. Programın ana hedefi bu. Tabii bu hedefe ulaşmak için fiyat istikrarını sağlamamız lazım. Fiyat istikrarı ne demek? Enflasyonun düşük tek haneli seviyelere çekilmesi demek. Zaten gelir dağılımının bozulmasının en önemli sebebi enflasyon. Enflasyon yüksek olduğu zaman da büyüme performansı düşük. İşte kısa yakın dönem tarihinden bahsetmek istiyorum. 1990’lı yıllarda enflasyon ortalama yüzde 70 civarında, reel büyüme yani ülkede yıllık ortalama büyümesi yüzde 3 civarında. 2000’li yılların başına bakalım. 2000’li yılların başındaki on yıllık ortalama büyüme AK Parti hükümetinin döneminde yüzde 5,7’ye çıkmış. Yüzde 3,1’den yüzde 5,7’ye neredeyse ikiye katlanmış büyüme. Peki bu dönemde ne olmuş? Enflasyon ortalama yüzde 72’den ortalama 9,3’e düşmüş. Enflasyon düşünce ülkede kalıcı bir şekilde daha yüksek büyümeyi sağlayabiliyoruz. Çünkü enflasyonun düşmesi demek öngörülebilirliğin artması demek. Yatırımların artması, üretimin artması demek. Dolayısıyla bizim en büyük önceliğimiz fiyat istikrarıdır. Yani enflasyonun düşük tek haneye inmesi. Çünkü sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil gelir dağılım için olmazsa olmaz. Peki bunu destekleyecek diğer hususlar nelerdir? Tabii ki bütçe disiplini. Bunu sağlayamazsanız enflasyonu indiremez, büyük açıklar verirsiniz. O zaman kamu büyük açık verince normalde özel sektöre yatırımlara gidecek kaynakları kamu kendisi çeker. Yani dışlama etkisi olur. Dolayısıyla bütçe disiplinini tabii ki sağlayacağız.” dedi. Enflasyonda kalıcı belirgin bir düşüşün içindeyiz Türkiye’nin geçmiş zamanda yaşadığı sıkıntıların temelinde genelde büyük dış açıklar olduğunu, kalıcı kazanımlara dönmenin tek yolunun her alanda yapısal reformlar olduğuna dikkat çeken Bakan Şimşek, “Dış açık demek dış borç demek. Sonra bunları yani döndürülmesinde en ufak bir sorun yaşadığınız zaman bu kur’a tabii yansıyor. Dolaylı olarak enflasyona yansıyor. Dolayısıyla bizim cari açığı da sürdürülebilir bir düzeye çekmemiz lazım. Yönetilebilir bir düzene çekmemiz lazım. Bütün bu bahsettiğim gelişmeleri geçici olarak sağlamak yetmiyor. Kalıcı kazanımlara döndürmenin tek yolu var. O da yapısal reformlar, dönüşümdür. Her alanda tarımda, sanayide, bütün alanlarda. Yani verimlilik arttırmak, rekabet gücünü arttırmak için reform yapmamız lazım. Dolayısıyla bizim Orta Vadeli Programımızın özeti bu. Bu programla Türkiye’nin büyümesinin temellerini sağlamlaştırmak istiyoruz. Şimdi bazıları diyebilir ki büyüme yavaşlıyor. Bu geçici bir yavaşlamadır. Çünkü biz daha yüksek sürdürülebilir büyümenin temellerini şimdi sağlamlaştırıyoruz. Burada bu söylediklerimi çok kısa bir şekilde görsellerle zenginleştirmek gerekirse, enflasyon mayıs ayında yüzde 75, ağustos ayı itibarıyla yüzde 52’ye düştü. Önümüzdeki aylarda kalıcı bir şekilde düşmeye devam edecek. Yani enflasyonda kalıcı belirgin bir düşüşün içindeyiz” diye konuştu. Programın özü sürdürülebilir yüksek büyümeye doğru bir altyapı oluşturmak Merkez Bankasının açıkladığı yüzde 42 olan tahmin bandına yakın bir noktaya varılacağını aktaran Bakan Şimşek, “Bizim Merkez Bankamızın açıkladığı bir tahmin bandı vardı. O tahmin bandının üst kısmı yüzde 42’ydi. Bu sene muhtemelen Merkez Bankamızın tahmin bandının üstüne yakın bir noktaya çekmiş olacağız. Gelecek senede yine bandın orta noktası olan yüzde 17,5 gibi yani en azından Orta Vadeli Program’da öngörüyoruz. Ondan sonraki yıl da tek hane. Tekrar yüzde 10’un altı. Dolayısıyla enflasyonda düşüş patikası bu çerçevede. Dezenflasyonu desteklemek için yani enflasyonda düşüşü desteklemek için bütçede disiplini sağlamamız lazım. Deprem nedeniyle ağırlıklı olarak geçen sene ve bu sene bütçe açıkları yüzde 5 civarında. Milli gelire oranla büyük açık. Şimdi biz bu açığı önümüzdeki sene yüzde 3 civarında, daha sonra yüzde 3’ün altına zaten AK Parti hükümetlerine bakarsanız 20 yıllık geçmişte ortalama bütçe açığı oranı yüzde 2,4. Depreme rağmen tekrar harcama disiplinini sağlayarak biz bütçe disiplinini başaracağız. Son 20 yıla bakarsanız Türkiye’de cari açığın milli gelire oranı yüzde 3,8. Bu sene biz bu açığı yüzde 1,7’ye düşürdük. Önümüzdeki üç yıl boyunca da yüzde 1 ile 2 arası bir tahmin öngörüyoruz, orada tutacağız. Bu düzeyde cari açık sorun değil. Programın özü sürdürülebilir yüksek büyümeye doğru bir altyapı oluşturmak. Bunun için enflasyonu tek haneye düşürmek bütçe açığını, master kriterleri çerçevesinde yüzde 3’ün altına çekmek. Cari açığı sürdürülebilir bir patika yani yüzde 2,5’un altına çekmek. Ve bunun sayesinde de şu anki sıkıntıları geride bırakmak” dedi. Yapısal dönüşüme ihtiyacımız var Milletin karşılaştığı en önemli sıkıntının hayat pahalılığı, enflasyon olduğunu, bir diğer önemli sorunun da cari açık olduğunu belirten Bakan Şimşek, cari açığı sürdürülebilir noktaya çektiklerini aktararak sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Milletimizin karşı karşıya olduğu en önemli sıkıntı alanı tabii ki hayat pahalılığı, yani enflasyon. Dolayısıyla bu program esas itibarıyla enflasyonu kalıcı bir şekilde aşağı çekecek bir program. Tabii enflasyonun düşmesi demek, fiyatların düşmesi demek değildir. Yani diyelim ki bu ürünün fiyatı on liraysa ben gelecek sene 11 liraya çıkarsa yüzde 10 enflasyon var demektir. Çünkü ondan 11’e çıktı. Bir sonraki sene yani birden 11 liraya değil de 10 buçuk liraya çıksa o zaman enflasyon yüzde 5 oluyor. Ama fiyat artmaya devam ediyor. Dolayısıyla enflasyonda düşüş demek fiyatlardaki artışın yavaşlaması demek. Peki bu program çalışıyor mu? Bir yıl uyguluyoruz. Eylül ayında programı açtık. Hedeflerimizden bir tanesi cari açığı daraltmak hatırlarsınız. Cari açığı sürdürülebilir bir düzeye çekmek. Geçen sene ortasında cari açık 50 milyar doların üzerinde, 60 milyar dolar civarı. Bu sene temmuz ayından itibaren cari açık 19 milyar dolara düştü. Milli gelire oranı da haziran ay itibarıyla yüzde 2 civarına düştü. Ama yılın sonunda biz yüzde 1,5 ila 2 arası bir cari açık öngörüyoruz. Yüzde 1,7 diye programa yazdık. Dolayısıyla biz cari açıkta hedefimizden çok daha iyi bir noktadayız. Cari açığı sürdürülebilir bir noktaya şu an itibariyle çekmiş durumdayız. Dolayısıyla memleketin dış açık sorununu kalıcı hale getirmek için bu seviyelerde tutup, daha aşağılara çekmek için yapısal dönüşüme ihtiyacımız var. Yani sanayide dönüşüme ihtiyacınız var, bütün diğer alanlarda dönüşüme ihtiyacınız var.” Türkiye rezerv yeterliliğini sağlamış durumda Bakan Şimşek, “Diğer önemli bir konumuz rezerv konusu. Geçen sene program öncesi 98,5 milyar dolar civarında brüt rezervimiz vardı. Bu rezervi biz yaklaşık 58 milyar dolar arttırıp, 156 milyar dolara çıkarttık. Uluslararası tanımlara göre artık Türkiye rezerv yeterliliğini sağlamış durumda. Tabii bu dönemde önemli tartışmalardan bir tanesi swap hariç rezervlerdi. Bankalardan, Merkez Bankası diye bir geçici olarak döviz alıp ona karşılık TL verince bu bir swap işlemi oluyor. Şimdi swap hariç net rezerv eksi 60,5 milyar dolardı. Swap hariç net rezervleri son 12 ayda 90 milyar dolar arttırdık. Ve Türkiye’nin rezerv sorununu bu anlamda çözdük. Yani artık bu konu bir endişe kaynağı olmaktan çıktı. Net rezerv swap hariç 30 milyar dolar” dedi. Kur korumalıdan ülkemizin çıkışını öngörüyoruz Kur korumalı mevduattan çıkmanın hedeflendiğini aktaran Bakan Şimşek, “Diğer önemli bir konu veya önemli bir hedefimiz; kur korumalı mevduattan çıkış. Devlet şöyle bir taahhütte bulunmuş; vatandaş parasını Türk lirasında tutsun bankalarda ama eğer liradaki değer kaybı bankanın ödediği faizin üzerine çıkarsa o farkı da devlet taahhüt etmiş. Bu önemli bir belirsizlik kaynağı. Önemli bir koşullu yükümlülük olarak karşımıza çıkıyor. Bir de dezenflasyon sürecinden dediğim gibi liralaşma stratejimiz var. Çünkü biz liranın faizini yönetebiliyoruz, belirleyebiliyoruz. Yani hani bir aktarım mekanizması var para politikasında. Onun etkili olabilmesi için lira ağırlıklı bir sistem oluşturmamız lazım. Dolayısıyla kur korumalı mevduattan çıkış bizim için bir hedef. Son bir yılda yaklaşık 98 milyar dolar kur korumalı mevduatta düşüş oldu. Epey mesafe kat ettik. Yani eylül başı itibariyle kur korumalı mevduatın faizi 46 milyar dolara düştü 144 milyar dolardan. Biz piyasaları bozmadan önümüzdeki aylarda peyderpey bu bakiyenin daha da düşeceğini ve kur korumalıdan ülkemizin çıkışını öngörüyoruz. Burada da epey mesafe kat ettik” diye konuştu. Biz aldığımız tedbirlerle bütçe açığını kontrol ettik Geçen yıl alınan tedbirler ile harcamaları kontrol altına aldıklarını belirten Bakan Şimşek, “Bakın Türk lirasının toplam mevduat içerisindeki payı geçen sene yüzde 32 civarı. Şu anda yüzde 53 civarına çıkmış durumda. Bir yılda muazzam bir başarı var. Yani Türk lirasına vatandaşımızın ve uluslararası aktörlerin güveni arttı. Dolayısıyla bir taraftan cari açıkta azaldı bir taraftan KKM’den çıkıyoruz. Bir taraftan rezerv biriktirdik. Bir taraftan da liraya güveni tekrar tesis ediyoruz. 20 yıllık ortalamalara bakarsanız Türkiye’nin bütçe açığı milli gelire oran olarak yüzde 2,4. Fakat deprem etkisiyle geçen sene EYT etkisiyle tedbir almasaydık bütçe açığı uzun vadeli ortalamanın beş katına çıkıyordu. Ama Türkiye böyle bir bütçe açığını yönetemezdi. Dolayısıyla geçen sene tedbir aldık. Geçen sene harcamaları kontrol altına aldık. Deprem hariç ve arz vergileri arttırmak zorunda kaldık. Ama bunu yapmasaydık enflasyon çok farklı seviyelerde olabilirdi. Çok daha yüksek seviyelerde olabilirdi. Dolayısıyla biz aldığımız tedbirlerle bütçe açığını kontrol ettik” şeklinde konuştu. Türkiye’nin dış borçlanma maliyetleri düştü Gelecek yıllarda deprem etkisinin azalması, kamuda disiplin ve tasarruf ve diğer etkenlerle beraber bütçede düzelmelerin süreceğine dikkat çeken Bakan Şimşek, “Geçen sene bütçe açığı yüzde 5,27’ydi. Ama bunun üçte ikisi depremle alakalı. Bunun 3,6 puanı depremden kaynaklı. Dolayısıyla deprem etkisi azaldıkça bu sene de deprem etkisi yüksek. İnanıyoruz ki bütçede düzelme devam edecek. Tabii vatandaşımız bizden kamuda disiplin istiyor, tasarruf istiyor. Bu konuda önemli adımlar attık. Şöyle son on yıla bakarsınız. Deprem hariç yüce meclisimizin kabul ettiği bir bütçe var. Bir de gerçekleşen bir bütçe var. Genelde on yılın ortalamasından bahsediyorum. On yıl boyunca deprem etkisi hariç, ortalama yıllık bütçedeki sapma yani başlangıç ödeneğine göre gerçekleşme ortalama 9,1 daha yüksek çıkmış. On yıllık bir ortalama. 2024 yılında tesis ettiğimiz bütçe değişikliğiyle, harcama değişikliği harcama kontrolüyle ayrıca tasarruf tedbirleriyle başlangıç ödeneğine göre sapma ondan önceki yani 2024’ten önceki on yıl ortalamanın onda biri bile değil. Dolayısıyla geçen sene ve bu sene attığımız adımlarla bütçe harcamalarında kontrolü ve sağlamış durumdayız. Ve bunun sayesinde muazzam bir tasarruf var. Ve bu tasarruf miktarı gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1.8i’ine kadar bu sene çıkması öngörülüyor. Türkiye’nin bütün bu çabaları sayesinde, bu program sayesinde risk primi 700 baz puandan 200 baz puana kadar düştü. Biz bu programı başarılı bir şekilde uygulamaya devam edersek belki gelecek sene bu vakitlerde risk primimiz 200 baz puanın altında bir noktada olması muhtemeldir. Bunun sayesinde Türkiye’nin dış borçlanma maliyetleri düştü. Dış borçlanma maliyeti bu hazinenin, devletin yani. Özel sektörün maliyetleri bunun çok üzerinde. Geçen senenin başında hazine borçlanma maliyetleri yüzde 9.75 iken bugün 6.75 civarına kadar düşmüş durumda. 300 baz puan deyip geçmeyin. Yani 250 milyar dolar borcumuz var. Bunu yüzde 9.75 yerine yüzde 6.75’le döndürürseniz muazzam rakamlara tekabül ediyor.” şeklinde konuştu. Biz bu programı devam ettirelim notumuz artmaya devam edecek Muhalif kesimleri eleştirerek “’Program yok, işe yaramaz’ diye konuşan Bakan Mehmet Şimşek, dünyada bir tek Türkiye’nin kredi derecelendirme puanının arttığına vurgu yaparak, “Bakın geçen senenin ilk beş ayında reel sektör yüz dolar borç ödediğinde dış borç sadece 73 dolar bulabiliyor. Bankacılık sektörü yüz dolar borç ödediğinde 97 dolar bulabiliyordu. Şimdi ise reel sektör ben yüz dolar borç ödediğinde 122 dolar daha ucuza daha düşük maliyetlerle bulabiliyor. Benzer şekilde bankacılık sektörü 100 dolar borç ödediğinde dünyadan 153 dolar alabilir. Dolayısıyla Türkiye’nin dış finansal sorununu çözdük. Risk primini düşürdük. Borçlanma maliyetlerini aşağıya çektik. Ve kredi derecelendirme kuruluşları notumuzu artırıyor. 2024 yılında dünyanın önde gelen üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu tarafından notu arttırılan tek ülke dünyada Türkiye. Şimdi bazı kesimler uzun bir süre ortada bir program yok dediler. Halen diyenler var aslında. Program yok diyorlar. Sonra programın olduğu çıkınca bu program işe yaramaz dediler. Bu programa kaynak gelmez dediler. Dışarıdan bu programa kaynak gelmez dediler. Net rezervler 90 milyar dolardı. 2003-2013 döneminde net rezervimiz 32 milyar dolarmış. On yılda net rezerv 38 milyar dolarmış. Son 12 ayda 90 milyar dolar. Bu defa dediler ki yok dediler tamam rezervler artıyor. Halbuki bu gelen paranın dörtte üçünden fazlası vatandaşımızın uluslararası kuruluşların Türk lirasına olan güveninden kaynaklanıyor. Daha uzun vadeli kaynak ve politikayı tercih ediyor. Denetim kuruluşları durup dururken not artırmıyor. Olmayan bir programda not artırılır mı? Ama hala bazı çevreler ortada program yok diyorlar. Ve bazı derecelendirme kuruluşları iki kademe artırıyor. Biz bu programı devam ettirelim notumuz artmaya devam edecek. Rahmetli Özal döneminde geldim ben ilk işte kredi notu düşürülmüş. 90’lı yılların başında Türkiye’ye bir kredi notu verilmiş. O zaman borcu çok düşük. Türkiye’ye yatırım yapılabilir kredi notu verilmiş. İki yıl sonra yani 1993’te yatırım yapılabilir kredi notunu kaybetmiş. Notumuz düşmüş. Notumuzun tekrar yatırım yapılabilir seviyeye gelmesi 19 yıl almış. 2013’te sağladık.” şeklinde konuştu. Türkiye’nin olduğu en önemli makro ekonomik sorun enflasyondur 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası Türkiye’nin puanının “Yatırım yapılabilir” seviyesinin altına düştüğünü, yeniden yatırım yapılabilecek seviyeye çıkartmakta kararlı olduklarını aktaran Bakan Şimşek, “Bu defa çok daha hızlı olacak” diyerek şu şekilde devam etti: “Sonra hain darbe girişimi sonrası tekrar kredi notumuz yatırım yapılabilir seviyenin altına düştü. Biz tekrar Türkiye’ye yatırım yapılabilir ülke seviyesinin notuna çıkartmakta kararlıyız. Bu defa çok daha hızlı olacak. Öyle görülüyor. Türkiye’nin olduğu en önemli makro ekonomik sorun enflasyondur. Enflasyon yeni bir konu değil ama kolay bir konu da değil. 1970’li yıllarda hükümetler gelmişler. Enflasyonu indireceğiz demişler. İndirememişler. 1980’li enflasyonu düşürememişler. Doksanlı yıllarda her hükümet geldiğinde enflasyonu düşüreceğiz demiş. Enflasyon yüzde yetmiş civarı. 2000’li yılların başında AK Parti hükümetleri döneminde enflasyon tek haneye düşürüldü. Uzun süre orada kaldı. Fakat maalesef son yıllarda tekrar yükseldi. Şimdi tekrar biz enflasyonu tek haneye indirmek istiyoruz. Bu kolay bir süreç değil. 1970’li yıllardan bu yana elli altı ülkede yüzün üzerinde enflasyon şoku yaşanmış. Değişik dönemlerde. Enflasyonu şok öncesine düşürülmesi şok öncesi seviyeye geri getirilmesi ortalama 3,4 yıl alıyor. Bu dünya değeri. Bizim programın ilk yılı geride kaldı. Biz inanıyoruz 2026’nın sonunda kararlı bir şekilde sabırla bu programı uygulayarak enflasyonu tekrar tek haneye düşüreceğiz. Nitekim biz zaten şunu öngördük. Dedik ki programın bu geçiş döneminde enflasyon yükselecek. Mayısta zirveyi bulacak dedik. Mayısta zirveyi bulduk. Mayıstan bu yana enflasyonda 23,5 puanlık düşüş var. Önümüzdeki aylarda bu düşüş devam edecek. Yılı yüzde kırk civarında bir enflasyonla kapatacağız. Gelecek senede yüzde yirminin altına bir enflasyon, bir sonraki sene de yüzde onun altına bir enflasyon.” Hepimizin yeniden belki eğitilmesi gerekir Her alanda yapısal dönüşüme vurgu yapan Bakan Şimşek, “Reform gündemine gelince, şimdi makro ekonomide dengeleri düzeltmek için çaba gerekiyor. Para politikası tedbirleri, maliye politikası tedbirleri. Peki diyorlar ya memleketin sorunları, para politikası tedbirleriyle çözülemez. Biz hiçbir zaman memleketin sorunları para politikası tedbirleriyle çözülür demedik, demiyoruz. Sadece maliye politikası tedbirleriyle sorunları çözeriz, onu da demedik. Tam aksine, tabii ki para politikası, maliye politikası, gelirler politikası ama en önemlisi yapısal politikalar. Yani yapısal reform. Yapısal dönüşüm. Çünkü esas kazanımlar burada. Dolayısıyla ülkemizin makro ekonomik dengesizliklerini, sorunlarını çözmek için çok kapsamlı bir problem ortaya koyuyor. Ve bizim programın en büyük bileşeni, en detaylı kısmı en çok sayfa tutan merak edenler için, okumak isteyenler için en büyük kısmı yapısal dönüşüm kısmıdır. Yapısal dönüşümün temel alanları bunlar. Biz insanımıza yatırım yapacağız. Ya sadece öğrenciden bahsetmiyorum. Hayat boyu öğrenmeden bahsediyorum. Şu anda okulda olmayıp da niteliklendirilmesi gereken nitelik yani beceri kazandırması gereken geniş bir nüfus var. Yapay zekâ çağındayız. Hepimizin yeniden belki eğitilmesi gerekir. İleri becerileri kazanmamız gerekiyor. Dolayısıyla bizim en önemli gündemimiz beşeri sermayenin yani insan stokumuzun kalitesinin arttırılması, becerilerinin arttırması. Diğer bir konu yatırım. Şimdi yatırım çekmek için bakın dün Cumhurbaşkanımızın başkanlığından dünyanın önde gelen büyük kuruluşlarda ve şirketlerin temsilcileriyle epey bir mesai yaptık. Bütün dünyaya yatırım çekme yarışında. Yatırım çekmemiz için veya Türkiye’deki yatırımları tutmak bizim müteşebbislerin bizim girişimcilerin başka ülkeler yerine Türkiye’de yatırım yapmasını sağlamamız için ne yapmamız lazım? Yatırım ortamını iyileştirmemiz lazım. Yatırım ortamını iyileştirmek çok kapsamlı bir alan. Hukuk devletini güçlendirmekten başlıyor. Bütün yani birçok unsuru içeriyor. Dolayısıyla yatırım ortamının iyileştirilmesi mesela enflasyon varsa öngörülebilirlik düşüktür. Enflasyonu düşürdüğü zaman yatırım ortamını iyileştirir. Finansmana erişimi iyileştirir. Eminim buradaki girişimcilerimizin çoğunu kafasındaki en önemli sorun finansmana erişimdir” dedi. Rekabet gücü artacak. Büyüme potansiyelimiz artacak 2026’da hayata geçirilecek olan karbon vergisi hakkında da konuşan Bakan Şimşek, dijital dönüş, yeşil dönüşümün altını çizerek: “Faturayı başkasına çıkartmadan kalıcı bir şekilde finansmana erişimi uygun koşullarda sağlamanın yolu enflasyonu kalıcı bir şey tek haneye ve düşük tek haneye çekmek. Bunu geçmişte başardık. Tekrar inşallah başaracağız. Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi yani sadece bankalardan yatırım amaçlı imkanlara erişim yetmiyor. Mutlaka sermaye piyasası enstrümanlarını da güçlü bir şekilde devreye almak gerekiyor. Kamu maliyesinde reform. Örneğin harcama disiplini bir reformdur. Şu anda dünyanın en önde gelen iki temel alanı. Yeşil dönüşüm demek Türkiye’de özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye alınması demek. Bu niye önemli? Sadece çevreyle ilgili değil. Bizim mal sattığımız bazı bölgeler örneğin Avrupa Birliği diyor ki ben 2026’dan itibaren belli sektörlere vergi koyacağım diyor. Eğer karbon ayak izi yüksekse. Yani karbon vergisinden bahsediyoruz. İşte Türkiye’nin bütün bu süreçlere hazırlıklı olması için yeşil dönüşümü hızlandırması lazım. Dijital dönüşüm. Her alanda şimdi etkisini gösteriyor. Şimdi esnafımız diyor ki efendim online satış. Bakın satışlar dijitalleşti. Süreçler dijitalleşiyor. Ama her alanda. Sadece tek bir alanda değil. Dolayısıyla bizim mutlaka yeşil ve dijital dönüşüm sağlamamız lazım. Bütün bunların sonucunda ne olacak biliyor musunuz? Türkiye’de verimlilik kalkacak. Rekabet gücü artacak. Büyüme potansiyelimiz artacak. Biz de doğru politikalarla sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlayacağız. Vergi politikaları üzerinden dezenflasyon üzerinden gelir dağılımını bugünkü durumdan çok daha iyileştireceğiz.” şeklinde konuştu. Bakan Şimşek, toplantıdan sonra Karabük Valiliği ve Kardemir’i ziyaret ederek şehirden ayrılacak.

Ekonomiden kaçış yolu: Huzurevleri Haber

Ekonomiden kaçış yolu: Huzurevleri

KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER- Türkiye ekonomisinde yaşanan olumsuzluklar tüm toplumu etkilerken en çok da bir emekli maaşıyla geçinmek zorunda kalan yaşlıları vuruyor. Açlık sınırının altında kalan, maaşlarıyla geçinemeyen emekliler; kira, elektrik, su, yakacak gibi sabit masraflardan kurtulmak amacıyla huzurevinin yolunu tutuyor. Son yapılan zamlarla birlikte en düşük emekli maaşı 12 bin 500 TL olsa da bir evi geçindirmeye yetmiyor. Bu durum, yaşlıların huzurevlerine olan talebini artırırken, ailelerin de yaşlı bakımı konusunda maddi ve manevi zorluklar yaşamasına neden oluyor. Türkiye genelinde son 5 yılda huzurevlerine yapılan başvurularda ortalama yüzde 41 oranında artış yaşandı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı 17 bin 499 kapasiteli 168 resmi yaşlı bakım bulunuyor. Bu kurumlarda 14 bin 696 yaşlı hizmet alıyor. Buna karşılık ise 2023 yılı itibariyle bakanlığa başvuru yapanların sayısı 19 bin 670’i buldu. İzmir’de ise başvuru sayısının Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğunu ifade eden İzmir Büyükşehir Belediyesi Huzurevi Şube Müdürü Cihangir Çetintaş, “2 yıl önce bin 83 olan huzurevi başvuru sayısı bu yıl temmuz ayı itibari ile 2 bin 346 olmuştur. 2 yıl içerisindeki artış oranı Türkiye ortalamasının çok üzerine çıkarak yüzde 116,62’lik bir artış göstermiştir. Başvurulardaki artışın en önemli sebebi yaşadığımız büyük ekonomik kriz ve bu durumun yarattığı yaşlı yoksulluğudur” diye konuştu. 2 BİN 346 KİŞİ SIRADA BEKLİYOR İzmir nüfusu içinde giderek yükselen yaşlılık oranı nedeniyle huzurevi başvurularında büyük bir artış yaşandığına dikkat çeken Çetintaş, “Aktif olarak faaliyet göstermekte olan 1 adet huzurevimiz bulunmakta olup İzmir Büyükşehir Belediyesi Buca Sosyal Yaşam Kampüsü içerisinde bulunmaktadır. Hali hazırda tadilat aşamasında olan 48 kapasiteli Gürçeşme Huzurevimizin de hızlı bir şekilde faaliyete geçmesi için çalışmaktayız. Buradaki kurumumuzda 2 yıl önce bin 83 olan huzurevi başvuru sayısı bu yıl temmuz ayı itibari ile 2 bin 346 olmuştur. 2 yıl içerisindeki artış oranı Türkiye ortalamasının çok üzerine çıkarak yüzde 116,62’lik bir artış göstermiştir. Şu an için 2 bin 346 vatandaş başvuru sırasında beklemektedir” ifadelerini kullandı. SEBEBİ YAŞLI YOKSULLUĞU Yaşanan ekonomik sorunlarla birlikte ortaya çıkan ‘yaşlı yoksulluğunun’ artışın en büyük nedeni olduğunu belirten Çetintaş, “Özellikle emekli maaşlarının çok düşük kalması buna karşılık kira ve sabit giderlerin her geçen gün artması sebebiyle yaş almış yurttaşlarımız daha uygun fiyatlı olması kira, elektrik, su, yakacak gibi sabit masraflardan kurtulmak amacıyla kamu huzurevlerine yönelmektedir. Kurumumuza başvuru için gelen vatandaşlarımız yaşadıkları gelecek kaygıları, sosyal ve ekonomik yoksunlukları ve sağlık ile ilgili endişeleri nedeniyle kurum başvurusu yapmaktadır. Bizde kurumuzda yaşlı vatandaşlarımızın beklentilerini karşılamak ve onlara güzel hizmet verebilmek adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz” açıklamalarda bulundu. HUZUREVİNDE KAPSAMLI HİZMET İzmir Büyükşehir Belediyesi Buca Sosyal Yaşam Kampüsü içerisinde bulunan huzurevinin verdiği hizmetler hakkında bilgi veren Çetintaş, “Sosyal Yaşam Kampüsü Huzurevimiz 425 yatak kapasitesine sahip 8 ayrı kategoride başvuru alınmakta olup, başvuru tarihi baz alınarak oluşturulan sıraya göre kayıt hakkı gelen yaşlıların huzurevi kabulleri yapılmaktadır. Başvuru kategorileri; tek kişilik erkek, tek kişilik kadın, çok kişilik ücretli erkek, çok kişilik ücretli kadın, çok kişilik ücretsiz erkek, çok kişilik ücretsiz kadın, aile ve geriatri şeklindedir. Huzurevimizde, kurum doktoru tarafından verilen poliklinik hizmeti, sosyal servis ekibi tarafından verilen psikososyal destek, fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmeti, diyetisyen kontrolünde hazırlanan üç öğün yemek ve ara öğün servisi, yılda bir kez kan tahlili, yıllık portör ve akciğer taraması, kütüphane, kuaför ve berber, terzihane, çamaşırhane ve ütü, ileri tetkik ve tedavi için Eşrefpaşa Belediye Hastanesine ve diğer hastanelere sevk işlemleri, huzurevi sakinlerine yönelik haftanın her günü İlçe Halk Eğitim Müdürlüğü iş birliği ile açılan el işi kursu, haftanın bir günü kurum içinde Türk Sanat Müziği koro çalışması, haftanın üç günü spor eğitmeni eşliğinde sağlık durumu uygun olan sakinlere yönelik kampüs içerisinde kondisyon çalışması, açık havada yürüyüş gibi etkinlikleri içeren spor faaliyetleri ve kültürel gezi ve eğlence, yemek organizasyonları, sinema, tiyatro, konser, film gösterimi gibi kültür ve sanat faaliyetleri, önemli gün ve hafta kutlaması, resmi dini bayramlar ve özel gün anma ve kutlama etkinlikleri yapılmaktadır” dedi. FİYATLAR ÖZELE GÖRE DAHA MAKUL 2024 yılında özel huzurevi ve yaşlı bakım merkezi fiyatları yüzde 130’dan fazla zamlandı. 2024 fiyatlarıyla özel huzurevlerinde konaklamanın maliyeti 22 bin liradan 66 bin liraya kadar değişiyor. Özel huzurevi fiyatlarına bakıldığında ise İzmir Büyükşehir Belediyesine ait huzurevi oldukça makul kalıyor. Büyükşehir’e ait güncel aidat listesi ise şu şekilde: Tek kişilik 6 bin 670, iki kişilik 3 bin 335, üç kişilik 3 bin 103 ve geriatri 6 bin 670 TL’dir.

Toplumun 4’te 1’i icralık Haber

Toplumun 4’te 1’i icralık

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER- 85 milyon 372 bin 377 nüfusu bulunan Türkiye’nin 28 Haziran itibariyle 22 milyon 254 bin 880 kişinin icra dosyası bulunuyor. Merkez Bankasının para politikasında faizleri artırmasıyla bankalarda tüketiciye uyguladığı faizleri artırdı.  Ülkede 123 mayıs ayı itibarıyla 123 milyon 108 bin 158 adet kredi kartı kullanılıyor. Ödeme güçlüğü çeken dar kesimliler kart ödemelerine yüklendi. Bunun sonucu olarak ta icra dosyalarında patlama meydana geldi. Yılın ilk 6 ayında 4 milyon 453 bin 377 kişi icralık olurken aynı dönemde 3 milyon 519 bin 458 kişiye ise derdest yoluyla icrai işlem uygulandı. Geçen yılın mayıs ayında 107 milyon olan kredi kartı sayısı yüzde 15 artarak 123 milyon 108 bine yükseldi. Tüketici artan enflasyon altında ezilirken ödeme güçlüğünü gidermek için kredi ve kredi kartlarına yöneldi. 22 MİLYON İCRALIK Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre Mayıs 2023’te 107 milyon olan kredi kartı sayısı yüzde 15 artarak 123 milyona yükseldi. Ön ödemeli kartlarda ise Mayıs 2023’te 78 milyon 600 bin olan sayı yüzde 23 artışla 94 milyon 800 bine yükseldi. 1 milyar 600 milyon kartlı işlem yapılırken işlemler sonucunda 1,3 trilyon harcama yapıldı. İnternetten ise 374 milyarlık harcama yapıldı. Tüketici Mayıs 2023’te 717 milyon olan kart kullanma işlemi Mayıs 2024 itibariyle yüzde 25 aratarak 897 milyon 700 bin oldu. Tüketici geçen Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerinden sonraki bir yılda özellikle kredi kartı kullanımını arttırdı.  Ekonomik sıkıntıların altında ezilen vatandaşlar kredi ve kredi kartlarında ödemelerde güçlük çekti. 22 milyon 254 bin 880 kişi icralık oldu. Derdest yoluyla ödeme işlemleri yapılırken icradaki kişi sayısı gittikçe artıyor. HALK FAKİRLEŞECEK Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sıkı bir maliye politikası olmadığını söyleyen Ekonomist Bülent Ayhan Toptaş, enflasyon ile mücadelede toplumun fakirleşeceğini söyledi. Toptaş, “Enflasyonla mücadele öncesinde büyük bir parti verildi. Partiye katılan herkes yedi içti, partinin keyfini çıkarttı. Şimdi yavaş yavaş bardakların tabakların toplanma zamanı geldi. Özellikle 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili ile 2024 Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla kesenin ağzı açıldı. Çok fazla para harcandı. Çok genişleyici bir para politikası ve maliye politikası uygulandı. Bu arada kredi faizleri de düştü. İnsanlar bunu değerlendirdiler, kredileri tükettiler ama tüketirken de borçlandılar. Şimdi ihtiyatlı da olsa frene basıldığını görüyoruz. Mehmet Şimşek’in uyguladığı enflasyonla mücadele stratejisi çok sert bir program değil aslında. 2023 Haziran ayından itibaren yavaş yavaş faizler arttı. Belli bir noktaya gelindi. Enflasyon hala düşmedi. Bir senedir enflasyonla mücadele var. Yeni ekonomi yönetimi ekonomiyi teslim aldığında enflasyon yüzde 38 civarındaydı.  Şu anda yüzde 75’e kadar geldi. Bunun en önemli sebebi sıkı bir maliye politikası ve para politikası uygulamadılar. Uygulamadıkları için de sonuçlarını yavaş yavaş alıyoruz. Enflasyonla mücadele ettiğiniz zaman mutlaka icralar artar. Kredilerde geri ödeme sorunları yaşanır. Bazı şirketler batar. Politika, dar gelirli ve sabit gelirli insanlara yaslanıyor. Asgari ücrete zam yapılmaması, emekli zamlarının temmuz ayı gelmesine rağmen hala gündeme gelmemesi bunu gösteriyor. Maalesef ki toplum bu sorunları yaşayacak. Toplumun önemli bir kesimi fakirleşecek. Toplumun önemli bir kesimi icralarla, hacizlerle, kredi borçlarını geri toparlanmaya çalışmasıyla ellerindeki son varlıklarını da bir şekilde elden çıkarmak zorunda kalacaklar. Ya da hiç ödeyemeyecekler ve bunun yarattığı problemler devam edecek. Enflasyonla mücadele programının bir nebze de olsa etkili olduğunu görebiliyoruz. En azından para politikasının yeterince sıkı olmasa da önceki dönemlere göre beklentilere uygun bir şekilde ilerlediğini görüyoruz. Bu reçetenin yan etkileri olacak. Hacizler, iflaslar artacak, bu doğal bir sonuç” diye konuştu. FAİZ POLİTİKASINA KARIŞILMAMALI Merkez Bankası’nın faiz politikasını yıl sonuna kadar düşürmemesi gerektiğini söyleyen Toptaş, “Şu anda enflasyon yüzde 75 civarında. Politika faiz de yüzde 50-53 civarında. Baz etkisiyle enflasyon politika faizinin altına düşecek, politika faizi ise yüzde 50’nin üstünde duracak. Bu anda Merkez Bankası ‘enflasyon oranının üstünde bir faiz veriyorsun’ diyerek faizi düşürme baskısı başlatabilir. Bunun olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu yıl içerisinde bir faiz indiriminin son derece sakıncalı olabileceğini düşünüyorum. Bir faiz indirimi yapılacaksa önümüzdeki yıldan önce akıldan bile geçirilmemesi gerektiğini düşünüyorum.  Faiz indirme konusunda yan baskılar, direk baskılar başlayacaktır. Ama bunun bu sene akıldan bile geçirilmemesi gereken bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nde enflasyon neredeyse yüzde ikiye geldi. Politika faizi yüzde 5 civarında olmasına rağmen insanlar hala çok temkinliler. Bizim 15 günde yaşadığımız enflasyonu onlar 1 yılda yaşıyorlar. Ama buna rağmen politika faizi yıllık enflasyon alanının çok üstünde, çok dikkatliler. Bizim böyle bir şey yapmamız yine bu iktisat politikasının ciddiyetini kaybedebileceği anlamına geliyor” diyerek sözlerini noktladı.

Ünlü çay markası iflas eşiğinde! 30 yıl önce kurulmuştu… Haber

Ünlü çay markası iflas eşiğinde! 30 yıl önce kurulmuştu…

Küresel ekonomik kriz dünya genelinde etkisini artırırken, Türkiye bu krizden belki de en fazla etkilenen ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Nakit akışının zayıflamasıyla birlikte birçok firma iflas etme veya konkordato ilan etme noktasına geldi. Bu dönemde birçok şirketin iflas ettiğine tanık olduk. Türk işletmelerinin iflas ve konkordato ilanlarının artması endişe yaratıyor. Son olarak, Türkiye genelinde yaygın bir şekilde satılan ünlü bir çay markası da konkordato ilan etti. Tirebolu 42 markasının konkordato ilan etmesi sektörde şaşkınlık yarattı. İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NDEN DUYURU GELDİ Mahkeme konkordato ilanına ilişkin şu duyuruyu yaptı; "Konkordato talebinde bulunan Tirebolu 42 Çay Gıda Pazarlama Sanayi Ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından açılan ve mahkememizde görülmekte olan konkordato tasdiki davası nedeniyle; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün485886-5 numaraya kayıtlı Tirebolu 42 Çay Gıda Pazarlama Sanayi Ve Ticaret Anonim Şirketi hakkında İİK. 289. maddesi uyarınca 19/03/2024 tarihi saat 15:20'den itibaren 1 yıl mühlet verildi. Alacaklıların ilandan itibaren 7 günlük kesin süre içinde dilekçeyle mahkememize müracaat ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hal bulunmadığını delilleriyle birlikte ileri sürerek konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri hususu İİK. 288. maddesi uyarınca ilanen tebliğ olunur."

Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ndan ekonomi açıklaması : Seçim sonrası normal programımız devam ediyor Haber

Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ndan ekonomi açıklaması : Seçim sonrası normal programımız devam ediyor

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz seçimden önce, başta döviz piyasası olmak üzere ekonomide veriye dayalı olmayan bir sürü haberle spekülasyon yapıldığını, milletin yanıltıldığını belirtti. Yılmaz “Seçim sonrası dediklerinin tam aksi oldu” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Seçim sonrası dediklerinin tam aksi oldu. Normal programımız devam ediyor daha kararlı, güçlü bir şekilde. Yol haritamız belli. Merkez Bankası epey bir rezerv biriktirdi bu süreçte" dedi. "Seçimden önce, başta döviz piyasası olmak üzere ekonomide veriye dayalı olmayan bir sürü haberle spekülasyon yapıldığını, milletin yanıltıldığını söyleyen Yılmaz, "Seçim sonrası dediklerinin tam aksi oldu. Bakın işte normal programımız devam ediyor daha kararlı, güçlü bir şekilde. Yol haritamız belli. Merkez Bankası epey bir rezerv biriktirdi bu süreçte" dedi.   Seçim sonrası atılacak reform adımları Seçimsiz bir döneme girildiğinin altını çizen Yılmaz, "Bu hakikaten büyük bir fırsat penceresi. Seçimsiz 4 küsur yılımız var. Bu ortam orta, uzun vadeli konulara yoğunlaşmamız açısından bir imkan sunuyor. Türkiye de bir eşikte; üst orta gelir grubunda bir ülkeyiz, yüksek gelirli ülkeler ligine geçiş eşiğindeyiz. Bu da yapısal bazı dönüşümlerle; sanayide verimliliği artırma, rekabet gücünü artırma, dijitalleşme, yeşil dönüşümle olabilecek bir şey. Bir taraftan da çok daha verimli işleyen bir kamu yönetimi sistemi, bürokrasinin daha da sadeleştirilmesi, etkinleştirilmesi gibi birçok boyutu var işin. Orta Vadeli Program'da aslında bu çerçeve var. Dolayısıyla bunu uygun bir zamanlamayla, çalışmalar olgunlaştıkça, peyderpey hayata geçireceğiz" açıklamasını yaptı. Yılmaz, bundan sonraki EKK toplantılarının çoğunun gündeminin yapısal dönüşümler başta olmak üzere, kamuda verimliliği artırma, tasarruf, daha etkili önceliklendirme konuları ile ilgili olacağını vurguladı.   "Kamuda tasarruf bizim için çok öncelikli bir konu" Kamuda tasarruf konusunda bir taraftan Hazine Maliye Bakanlığının bir çalışma yaptığını bir taraftan da Strateji Bütçe Başkanlığının ciddi bir çalışma yürüttüğünü kaydeden Yılmaz, "15 değil çok daha fazla bir madde sayısı. Bütün bunları bir yerde toparlayıp, belli bir süzgeçten geçirip uygulamaya geçeceğiz. Kamuda tasarruf bizim için çok öncelikli bir konu. Ama tasarrufun özü de bir taraftan önceliklendirme, odaklanma, verimliliği artırma. Yani tasarruf derken harcamaların azaltılmasının yanı sıra mevcut harcamaları daha verimli hale getirme, önceliklendirme, ekonominin rekabet gücüne, verimliliğine, sosyal refaha daha fazla katkı sunar hale getirme boyutları da var" diye konuştu. Çalışmayla ilgili epey mesafe kaydedildiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Mehmet Bey'in yurt dışı programı var, bu dönüşünde ilgili diğer kurumlarımızla birlikte bir araya gelip sonuçlandıracağız" dedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, tasarruf için yasaya ihtiyaç duyulan konular olduğu gibi ihtiyaç duyulmadan yapılacaklar da olduğunu belirterek, "Konusuna göre, yani genelgeyle yapılacak iş var, idari kararla yapılacak iş var. Uygulamayla olacak işler var. Yasayla olan kısımlar da olabilir tabii" değerlendirmesini yaptı.

Ekonomide daha sıkı tedbirler bekleniyor Haber

Ekonomide daha sıkı tedbirler bekleniyor

KEMAL ÖZKURT- İzmir Ticaret Odası (İZTO) Mart ayı olağan meclis toplantısı, Meclis Başkanı Selami Özpoyraz yönetiminde, İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, yönetim kurulu ve üyelerin katılımıyla gerçekleşti. Meclis konuşmasında ekonomik değerlendirmelerde bulunan Özgener, 29 Mart Cuma günü Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan’ın İzmir’i ziyaret edeceğini açıkladı. Merkez Bankası tarafından alınan kararları desteklediklerini belirten Özgener, “Yeni dönemde, maliye politikası ve yurt içi kredi politikasının desteğiyle iç talebin kontrol altına alınması amacıyla daha sıkı tedbirlerin alınabileceği kanaatindeyiz. Bu dönemde stratejilerimizi, piyasada atılacak adımları öngörerek ve proaktif davranarak belirlememiz gerektiğine inanıyoruz” dedi. EKONOMİDE SIKI TEDBİRLER BEKLENİYOR Merkez Bankası’nın Mart ayında açıkladığı faiz kararının ülke ekonomisine damga vurduğunu ifade eden Başkan Özgener, “Banka, Para Politikası Kurulu toplantısında piyasa beklentilerinin aksine, politika faiz oranlarını 500 baz puan artırarak %50'ye çıkardı. Merkez Bankası aynı zamanda gecelik borçlanma oranları için haftalık repo faizlerine göre artı/eksi 300 baz puanlık bir marj belirledi. Merkez Bankası, enflasyon görünümündeki bozulma ve yurt içi talebin güçlü sürdüğüne dikkat çekerken, enflasyonda belirgin ve kalıcı bir şekilde bozulmanın devam etmesi durumunda daha da sıkılaştırma yapabileceğine vurgu yaptı. Sıkılaşma adımı, yılbaşından bu yana rezervlerin 22 milyar dolar azalmasının ardından gelmiş olsa da; Merkez Bankası’nın, enflasyonu düşürme kararlılığını göstermesi açısından olumlu olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına ilişkin güveni desteklediği için enflasyon beklentilerinin iyileşmesine de yardımcı olacaktır. Buna ilaveten yeni dönemde, maliye politikası ve yurt içi kredi politikasının desteğiyle iç talebin kontrol altına alınması amacıyla daha sıkı tedbirlerin alınabileceği kanaatindeyiz. Bu dönemde stratejilerimizi, piyasada atılacak adımları öngörerek ve proaktif davranarak belirlememiz gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu. MEVDUAT FAZİLERİ YÜKSELEBİLİR Nisan’dan itibaren reel faizlerin seviyesinin  hem Türk Lirası’nın değeri, hem de beklentilerin üzerinde seyreden enflasyonun dengelenmesi için kritik bir önem taşıdığına dikkat çeken Özgener, “Rezervlerde yaşanan azalma göz önüne alındığında, reel faizlerin daha da artması gerekliliği netlik kazanıyor. Merkez Bankası’nın da belirttiği üzere, net rezervlerin piyasalara güven aşılayan bir seviyeye çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bütün bu gereklilikler, önümüzdeki dönemde mevduat faizlerinin de yükseleceğini gösteriyor. Ticari kredi faizlerinde baskının artması tercih edilmiyor; ancak mevduat faizleri yükselirken, bankalar, artan maliyetleri ticari kredilere de yansıtabilir.  Bu noktada, BDDK’nın da dezenflasyonist politikalarda Merkez Bankası ile daha fazla eşgüdüm içinde hareket etmesi, faiz artışlarının likidite üzerindeki hissedilen etkisini güçlendirecektir. Cari açığın finansmanına yönelik iyileşme beklentisiyle birlikte ülkemizin Haziran itibariyle Mali Eylem Görev Gücü gri listesinden çıkma olasılığının, her türlü portföy ve doğrudan yatırımın ülkemize girişi açısından önem taşıyor. Hem reel faizlerin yükselmesi, hem de yatırımcı güveninin toparlanmaya başlamasıyla birlikte cari açığın finansman kalitesinin yükseleceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı. FAİZLERDE İNDİRİM SİNYALİ Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası FED'in politika faizini sabit bırakma kararı hakkında değerlendirmelerde bulunan Özgener, “FED yetkililerinin paylaştıkları ve yıl sonuna kadar 1 ila 3 faiz indirimi beklediklerine dair demeçler, faiz indirimlerine Haziran’da başlayabileceği ihtimalini güçlendirdi. Olası bir faiz indiriminin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki enflasyonun gidişatını etkileyeceği tartışılırken, bir yandan Amerika Birleşik Devletleri büyüme ve istihdam verilerindeki nispi iyileşme ve diğer yandan ülkedeki Tüketici Fiyat Endeksi, Şubat’ta yıllık bazda yüzde 3,2 yükselişle piyasa tahminlerini aştı. Avrupa kanadında ise, Avrupa Merkez Bankası Mart başında, üst üste dördüncü toplantısında faiz oranlarında değişiklik yapmazken, enflasyon ve ekonomik büyümeye ilişkin yapılan daha düşük tahminler, Banka’nın Haziran’da faiz indirimlerine başlayacağı beklentisini güçlendirdi” dedi.

Fed tutanakları ortaya koydu… Yetkililer para politikasını hızlı gevşetme konusunda endişeli Haber

Fed tutanakları ortaya koydu… Yetkililer para politikasını hızlı gevşetme konusunda endişeli

Federal Açık Piyasa Komitesi'nin (FOMC) 30-31 Ocak 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen toplantısına dair tutanaklar açıklandı. Toplantının tutanaklarına göre, politika faizinde herhangi bir değişiklik yapılmamış ve yüzde 5,25-5,50 aralığındaki seviye korunmuş, bu da 22 yılın en yüksek seviyesi olarak belirlenmişti. Tutanaklarda, ekonomik görünümün aralık ayı projeksiyonundan biraz daha güçlü olduğu ifade edildi. Enflasyon tahminlerine ilişkin risklerin hafif yukarı yönlü olduğu belirtilen tutanaklarda, enflasyonun 2023 boyunca genel beklentilere yakın seyrettiği, ancak enflasyonun düşürülmesinde daha fazla ilerleme kaydedilmesinin beklenenden daha uzun sürebileceği ihtimaline değinildi. Ayrıca, tutanaklarda, politika kısıtlamalarının ve arz koşullarındaki iyileşmelerin devam ettiği, daha olumlu enflasyon verilerine işaret edildiği belirtilerek, FOMC'nin istihdam ve enflasyon hedeflerine ulaşmadaki risklerin daha iyi bir dengeye doğru ilerlediği, ancak Fed yetkililerinin ekonomik görünümün belirsiz olduğunu ve enflasyon risklerine karşı oldukça dikkatli davrandıkları vurgulandı. Fed'in tutanaklarına göre, yetkililerin bu sıkılaştırma döngüsü için politika faizinin muhtemelen "zirvede" olduğunu düşündüğü vurgulandı. Tutanaklarda, "Yetkililer, genel olarak enflasyonun sürdürülebilir bir şekilde yüzde 2'ye doğru ilerlediğine dair daha fazla güven kazanana kadar federal fon oranı hedef aralığını düşürmenin uygun olacağını beklemediklerini belirtti." ifadesine yer verildi. Bazı Fed yetkililerinin, özellikle toplam talebin güçlenmesi veya arz tarafındaki iyileşmenin beklenenden fazla yavaşlaması durumunda, fiyat istikrarına yönelik ilerlemenin durabileceği riskine dikkat çektiği belirtildi. Fed yetkililerinin kısıtlayıcı para politikası duruşunun ne kadar süre sürdürülmesi gerektiğine ilişkin belirsizliğin altını çizdiği kaydedilen tutanaklarda, "Çoğu yetkili, politika duruşunu gevşetmek için çok hızlı hareket etmenin risklerine dikkati çekti ve enflasyonun sürdürülebilir bir şekilde yüzde 2'ye düşüp düşmediğine karar verirken gelen verileri dikkatle değerlendirmenin önemini vurguladı. Ancak birkaç yetkili, aşırı kısıtlayıcı duruşun çok uzun süre sürdürülmesinin ekonomiye yönelik aşağı yönlü risklere işaret ettiğini belirtti." şeklinde ifadelere yer verildi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.