[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#enflasyon

enflasyon haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, enflasyon haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Gençler geçim ve eğitim arasında sıkıştı Haber

Gençler geçim ve eğitim arasında sıkıştı

Yeni yıl yaklaşırken, artan enflasyon karşısında geçim sıkıntısı çeken üniversite öğrencileri, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) burs ve kredi ücretlerine yapılacak olası zamları büyük bir merakla bekliyor. Mevcut burs ve kredi miktarlarının, öğrencilerin en temel ihtiyaçlarını bile karşılamada yetersiz kaldığını belirten gençler, daha iyi koşullarda eğitim alabilmek için ücretlerde iyileştirmeler yapılması gerektiğini vurguladı. Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Zeliha Danyeli ise öğrencilerin daha kapsamlı bir destek alması gerektiğine dikkat çekerek, eğitim masraflarını karşılayabilecek düzeyde bir burs sisteminin hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.  DANYELİ: PARASIZ EĞİTİM ŞART Yoksullaşmanın söz konusu olduğu bir dönemde öğrencilere verilen ücretlerin yetersiz olduğunu dile getiren Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Zeliha Danyeli, “Öğrencilerinin gerçek anlamda ihtiyaçlarını karşılayacak bir bütçe verilmiyor. Bütün temel ihtiyaçlara bu kadar zam yapılmışken ve enflasyon bu kadar yüksekken gençlerimiz 2 bin TL alıyor. Bu miktar yalnızca birkaç günlük ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir miktar. Temel barınma ücretlerinin arttığı ve temel ihtiyaçlara her gün zam yapıldığı bu ülkede 2 bin TL gibi bir ücretin ödenmesi oldukça yetersiz. Bu nedenle Eğitim-Sen olarak sürekli söylüyoruz ‘parasız eğitim tüm gençlerimiz ve çocuklarımız için şart’ öğrencilerin temel ihtiyaçları karşılanmalı ve yeterli bütçe aktarılmalı. Öğrencilerin yaşadıkları zorlukların başında genellikle barınma sorunu geliyor. Bu sorun da devlet tarafından çözülmeli. Öğrenciler yurtlarda yer bulamadıkları, bulsalar da şartlardan memnun kalmadıkları için ev tutmak zorunda kalıyor. Ev kiraları da çok yüksek. Bazı öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için memleketlerine gittiklerine şahit oluyor ve duyuyoruz. Çünkü halkımız yoksul. Yoksul halkın ise çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir bütçe söz konusu değil. Aynı şekilde okullarda ve yurt yemekhanelerinde verilen yemekler ücretsiz olmak zorunda. Bunun yanında burs ücretleri enflasyona göre belirlenmeli ve paralel olarak artmalı. Öğrencilere verilen destek yelpazesi genişletilmeli. Her yıl üniversiteyi kazanıp kayıt yaptırmayan, eğitimini yarıda bırakan öğrencilerin sayısı artıyor” diye belirtti. ALMAS: SOSYALLEŞMEK ARTIK LÜKS KYK burs ve kredi ücretlerinin yetersiz kaldığını vurgulayan Gazetecilik bölümünde 4’üncü sınıf öğrencisi olan Sümeyye Almas, “Enflasyonun altında en çok ezilen biz öğrenciler için bu rakam yemek ücretimizi dahi karşılayamayacak bir miktar. Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamayan bu burs ücretleri, ne yazık ki biz öğrencilere verilen büyük bir lütufmuş gibi gösteriliyor. Zaten aldığımız burs ve kredi ücretleriyle sosyalleşebileceğimiz konser, tiyatro ya da herhangi bir etkinlik lüks olarak kalıyor. Bu durumda öğrencilik hayatımızın zorluklarına bir de geçim kaygısı ekleniyor. 2 bin TL burs ve kredi ücreti, KYK yurdunda kalan bir öğrenci için çok az bir miktar. 855 TL yurt ücreti, 400 TL ulaşım ücreti, faturalar ve diğer harcamaları dahil edersek ailesinden destek alamayan bir öğrencinin simit yemesi ve çay içmesi bile imkânsız” dedi.  ÇAĞLAR: AY SONUNU GETİREMİYORUZ Burs ve kredi ücretleri ile ay sonunu getirmenin imkânsız olduğunu belirten Hemşirelik 1’inci sınıf öğrencisi Züleyha Çağlar ise “2 bin TL burs ücretini kesinlikle yeterli bulmuyorum. Burs ve kredi ücretleriyle 1 ay değil 2 haftayı zor geçiriyoruz. Yurt ücretini ve çoğu masrafı ailem karşılamak zorunda kalıyor. Yemek ve yol derken 2 bin TL’den hiçbir şey kalmıyor. Türkiye’de öğrencilere ne maddi ne de manevi açıdan destek verildiğini düşünmüyorum. Devletin öğrenciler için bütçe ayırması ve geri ödemesiz destek vermesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. 

Kamuda yoksulluk krizi Haber

Kamuda yoksulluk krizi

KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER - Türkiye’de açlık ve yoksulluk sınırları hızla yükselirken, resmi enflasyon oranlarının sokağa yansıyan etkisi çok daha ağır hissediliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son verilerine göre, Ekim ayında enflasyon bir önceki aya göre yüzde 2,88, geçen yılın aralık ayına göre yüzde 39,77 ve yıllık bazda yüzde 48,58 olarak açıklandı. Öte yandan, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) tarafından açıklanan Ekim 2024 açlık ve yoksulluk sınırı verilerine göre, yoksulluk sınırı 66 bin 553 TL, açlık sınırı ise 20 bin 431 TL oldu. Bu verilerin ardından 17 bin 2 TL olan asgari ücret ile 12 bin 500 TL olan emekli maaşları açlık sınırı altında kalırken, öğretmen, polis ve sağlık çalışanı gibi birçok kamu personeli maaşları da yoksulluk sınırının çok altında kaldı. Temmuz ayında memurlara verilen yüzde 19,31’lik zam, aylık yüzde 2-3 seviyelerinde artan enflasyon karşısında dört ayda eridi. Özellikle asgari ücret ve emekli maaşları açlık sınırının altında kalırken, öğretmen, polis ve sağlık çalışanı gibi birçok kamu görevlisi de yoksulluk sınırının altındaki yaşam koşullarıyla mücadele ediyor. ZAMLAR ENFLASYON KARŞISINDA ERİDİ  Son dönemde artan enflasyon ve yaşam maliyetlerinin, kamu çalışanlarının maaşlarını hızla eriterek milyonlarca kamu görevlisini ve emekçiyi yoksulluk sınırının altına ittiğini belirten Memur-Sen İzmir İl Başkanı Gençer Yılmaz, “Gelinen noktada öğretmenlerimizden polisimize, hemşiremizden teknik personelimize kadar geniş bir kesim, yalnızca aile geçimini sağlamak için dahi büyük zorluklar yaşamaktadır. Birçok sivil toplum kuruluşu tarafından açıklanan yoksulluk ve açlık sınırı verileri, kamu çalışanlarının ekonomik durumunu bir kez daha çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. En düşük memur maaşının 39 bin 177 TL olduğu bir tabloda, Ekim ayı itibarıyla yoksulluk sınırının 66 bin civarına yükselmesi, kamu çalışanlarının yaşam standardını sürdürülebilir olmaktan çıkarmıştır. Öğretmenlerimiz, polislerimiz ve sağlık çalışanlarımız, yüksek sorumluluk gerektiren görevlerde bulunmalarına rağmen maalesef yoksulluk sınırının altında kalmaktadır” diye konuştu.  BU ÜCRETLER KABUL EDİLEMEZ  Mevcut şartlarda yalnızca maaş artışları değil, kamu çalışanlarının alım gücünü artıracak kalıcı ekonomik reformların da zorunlu hale geldiğini söyleyen Yılmaz, “Kamuda çok önemli görevlere sahip çalışanların, yoksulluk sınırının altında bir yaşama mahkûm edilmesi kabul edilemez. Yöneticilerimizden teknisyenlerimize, memurdan hizmetliye, hemşireden din görevlisine kadar tüm kamu çalışanlarının hak ettikleri hayat standardını sağlanmasını bekliyoruz. Memur-Sen olarak, tüm kamu çalışanlarımızın refahını artıracak, alım gücünü koruyacak ve sürdürülebilir bir ekonomik iyileşmeyi amaçlayan politikalara olan ihtiyacımızı bir kez daha vurguluyoruz. Bu bağlamda, kamu çalışanlarımızın hak ettiği ekonomik standartları sağlayacak tedbirleri alan hükümetimize teşekkür ederken, yeni yılda memuru enflasyona ezdirmeyecek bir maaş düzenlemesi için gerekli adımların atılmasını bekliyoruz” dedi.  MEMUR YOKSULLUĞA MAHKÛM Memur maaşları, kıdem, unvan, görev yeri, ek göstergeler ve tazminatlar gibi birçok faktöre bağlı olarak değişiyor. TÜİK’in açıkladığı Ekim ayı enflasyon rakamları, asgari ücretli çalışan ve emeklilerin yanı sıra birçok kamu çalışanının maaşlarının, Türk-İş tarafından açıklanan yoksulluk sınırı rakamlarının altında kaldığını ortaya koydu. En düşük memur maaşı şu an 39 bin 177 TL olarak belirlenmişken, son açıklanan Ekim ayı enflasyon rakamlarıyla birlikte memurların aldığı zam erimiş oldu. Güncel memur maaşlarına bakıldığında, lisans mezunu, yeni atanan bir memur maaşı 40 bin 821 TL düzeyindeyken yoksulluk sınırı ile arasındaki fark göze çarpıyor. ÖĞRETMENİ, POLİSİ, HEMŞİRESİ HEPSİ YOKSUL Kamu çalışanları arasında en kalabalık grubu oluşturan öğretmenlerin maaşları, uzun yılların deneyimine sahip olanlar dışında yoksulluk sınırının çok altında. Ekim 2024 itibarıyla öğretmen maaşları ortalama olarak 47 bin 419 TL seviyesinde. Benzer şekilde, emniyet teşkilatında görev yapan polis memurlarının maaşı 52 bin 551 TL’ye çıkmış durumda. Ancak bu maaş, gün geçtikçe artan yaşam maliyetleri ve enflasyon karşısında yetersiz kalıyor. Sağlık sektöründe çalışan hemşirelerin maaşları ise 47 bin 909 TL seviyelerinde; bu durum, sağlık gibi yüksek sorumluluk gerektiren bir meslekte dahi maaşların yoksulluk sınırına oldukça yakın olduğunu ortaya koyuyor. Uzman doktorlar gibi daha kıdemli sağlık personelinin maaşları yoksulluk sınırını aşsa da, sağlık hizmetleri sunumunda temel rol oynayan hemşirelerin maaşı hâlâ yoksulluk sınırına çok yakın bir noktada. VALİ MAAŞLARI YOKSULLUK SINIRINDA Öğretmen, polis, hemşire ve memur maaşlarının yoksulluk sınırına yakın ya da altında kalması, kamu sektöründeki diğer meslek gruplarının maaşlarını da gündeme getirdi. Deneyim ve görev yerine göre değişen vali maaşları 65 bin 400 TL ile 95 bin TL arasında; kaymakam maaşları ise 70 bin TL’den başlayıp 143 bin TL’ye çıkıyor. Bu rakamlara bakıldığında, göreve yeni başlayan bir valinin yoksulluk sınırının sadece bin TL üzerinde maaş aldığı görülüyor. Cumhuriyet savcıları 60 bin TL ile 95 bin TL arasında gelir elde ederken, kamu mühendisleri ortalama 52 bin 827 TL, teknisyenler ise 41 bin 890 TL maaş alıyor. Maaşlar kıdeme göre değişse de birçok mühendis ve teknik personel maaşı yoksulluk sınırının altında kalıyor. Diyanet personelinde imam maaşları 30 bin-42 bin TL arasında değişirken, müezzin maaşı 35 bin 800 TL, vaiz maaşı ise 37 bin TL seviyesinde. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan personel maaşlarına bakıldığında ise orgeneral, tuğgeneral ve albay maaşları yoksulluk sınırının üzerinde kalırken, yüzbaşı, teğmen, astsubay başçavuş, astsubay üstçavuş, astsubay ve uzman çavuş maaşları yoksulluk sınırının altında kaldı. Yılbaşında kamu maaşlarına yapılması beklenen zam dikkate alındığında, artmaya devam eden yoksulluk sınırı sebebiyle önümüzdeki iki ay içinde vali ve kaymakam gibi üst düzey yöneticilerin maaşlarının dahi yoksulluk sınırının altına düşebileceği öngörülüyor. ENFLASYON BİLİNENDEN DAHA FAZLA Açıklanan mevcut rakamlar ile enflasyon farkının yüzde 1,87 olduğunu ifade eden Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın, “Uzun süredir piyasalarda baskılanan tek kalem ‘sabit ücretlilerin gelirleri’ olarak kayıtlara geçmeye devam ediyor. ‘Enflasyon düşecek’ kavramı üzerinden sadece sabit ücretlilerin harcamalarını baskılayan, zam oranlarını düşük tutan, ‘sabit gelirliler harcamazsa enflasyon düşecek’ dayatması yapılan bir süreci yaşıyoruz. Beklenen, açıklanan ve hissedilen enflasyondan çok daha fazlasını yaşadığımız yakın geçmiş dönemimizde, başta kamu görevlilerimiz olmak üzere sabit gelirlilerin ücretleri hak ettiği seviyeye yükseltilemediği için bozulan gelir dağılımı dengesi halen beklenen seviyeye ulaşmış değil” ifadelerini kullandı.

Bakan Mehmet Şimşek: 2026’da enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi hedefliyoruz Haber

Bakan Mehmet Şimşek: 2026’da enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi hedefliyoruz

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Karabük ziyareti çerçevesinde ilk önce AK Parti İl Başkanlığı’na ziyarette bulundu. Burada il ve ilçe belediye başkanları, meclis üyeleri, İl Genel Meclisi Başkanı ve partililer ile toplantı gerçekleştiren Şimşek, daha sonra Karabük Belediyesi’ne geçti ve Başkan Özkan Çetinkaya’ya ziyarette bulundu. Çetinkaya’dan belediyenin çalışmaları hakkında brifing alan Bakan Şimşek, belediye ziyaretinden sonra "Türkiye Buluşmaları" programına katılım sağladı. Bakan Şimşek, burada gerçekleştirdiği konuşmada Orta Vadeli Program’ın tek hedefinin milletin refahını artırmak olduğunu söyledi. Bu hedefe ulaşmak için sürdürülebilir büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı sağlamanın kritik olduğunu ifade eden Şimşek, "Bizim Orta Vadeli Programımızın bir tane hedefi var. O da milletimizin refahını arttırmak. Ama büyümek yetmiyor. Büyümenin sonucu ortaya çıkan refah artışının da daha adil bir şekilde dağılımı. Dolayısıyla sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı bu programın özü. Programın ana hedefi bu. Tabii bu hedefe ulaşmak için fiyat istikrarını sağlamamız lazım. Fiyat istikrarı ne demek? Enflasyonun düşük tek haneli seviyelere çekilmesi demek. Zaten gelir dağılımının bozulmasının en önemli sebebi enflasyon. Enflasyon yüksek olduğu zaman da büyüme performansı düşük. İşte kısa yakın dönem tarihinden bahsetmek istiyorum. 1990’lı yıllarda enflasyon ortalama yüzde 70 civarında, reel büyüme yani ülkede yıllık ortalama büyümesi yüzde 3 civarında. 2000’li yılların başına bakalım. 2000’li yılların başındaki on yıllık ortalama büyüme AK Parti hükümetinin döneminde yüzde 5,7’ye çıkmış. Yüzde 3,1’den yüzde 5,7’ye neredeyse ikiye katlanmış büyüme. Peki bu dönemde ne olmuş? Enflasyon ortalama yüzde 72’den ortalama 9,3’e düşmüş. Enflasyon düşünce ülkede kalıcı bir şekilde daha yüksek büyümeyi sağlayabiliyoruz. Çünkü enflasyonun düşmesi demek öngörülebilirliğin artması demek. Yatırımların artması, üretimin artması demek. Dolayısıyla bizim en büyük önceliğimiz fiyat istikrarıdır. Yani enflasyonun düşük tek haneye inmesi. Çünkü sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil gelir dağılım için olmazsa olmaz. Peki bunu destekleyecek diğer hususlar nelerdir? Tabii ki bütçe disiplini. Bunu sağlayamazsanız enflasyonu indiremez, büyük açıklar verirsiniz. O zaman kamu büyük açık verince normalde özel sektöre yatırımlara gidecek kaynakları kamu kendisi çeker. Yani dışlama etkisi olur. Dolayısıyla bütçe disiplinini tabii ki sağlayacağız.” dedi. Enflasyonda kalıcı belirgin bir düşüşün içindeyiz Türkiye’nin geçmiş zamanda yaşadığı sıkıntıların temelinde genelde büyük dış açıklar olduğunu, kalıcı kazanımlara dönmenin tek yolunun her alanda yapısal reformlar olduğuna dikkat çeken Bakan Şimşek, “Dış açık demek dış borç demek. Sonra bunları yani döndürülmesinde en ufak bir sorun yaşadığınız zaman bu kur’a tabii yansıyor. Dolaylı olarak enflasyona yansıyor. Dolayısıyla bizim cari açığı da sürdürülebilir bir düzeye çekmemiz lazım. Yönetilebilir bir düzene çekmemiz lazım. Bütün bu bahsettiğim gelişmeleri geçici olarak sağlamak yetmiyor. Kalıcı kazanımlara döndürmenin tek yolu var. O da yapısal reformlar, dönüşümdür. Her alanda tarımda, sanayide, bütün alanlarda. Yani verimlilik arttırmak, rekabet gücünü arttırmak için reform yapmamız lazım. Dolayısıyla bizim Orta Vadeli Programımızın özeti bu. Bu programla Türkiye’nin büyümesinin temellerini sağlamlaştırmak istiyoruz. Şimdi bazıları diyebilir ki büyüme yavaşlıyor. Bu geçici bir yavaşlamadır. Çünkü biz daha yüksek sürdürülebilir büyümenin temellerini şimdi sağlamlaştırıyoruz. Burada bu söylediklerimi çok kısa bir şekilde görsellerle zenginleştirmek gerekirse, enflasyon mayıs ayında yüzde 75, ağustos ayı itibarıyla yüzde 52’ye düştü. Önümüzdeki aylarda kalıcı bir şekilde düşmeye devam edecek. Yani enflasyonda kalıcı belirgin bir düşüşün içindeyiz” diye konuştu. Programın özü sürdürülebilir yüksek büyümeye doğru bir altyapı oluşturmak Merkez Bankasının açıkladığı yüzde 42 olan tahmin bandına yakın bir noktaya varılacağını aktaran Bakan Şimşek, “Bizim Merkez Bankamızın açıkladığı bir tahmin bandı vardı. O tahmin bandının üst kısmı yüzde 42’ydi. Bu sene muhtemelen Merkez Bankamızın tahmin bandının üstüne yakın bir noktaya çekmiş olacağız. Gelecek senede yine bandın orta noktası olan yüzde 17,5 gibi yani en azından Orta Vadeli Program’da öngörüyoruz. Ondan sonraki yıl da tek hane. Tekrar yüzde 10’un altı. Dolayısıyla enflasyonda düşüş patikası bu çerçevede. Dezenflasyonu desteklemek için yani enflasyonda düşüşü desteklemek için bütçede disiplini sağlamamız lazım. Deprem nedeniyle ağırlıklı olarak geçen sene ve bu sene bütçe açıkları yüzde 5 civarında. Milli gelire oranla büyük açık. Şimdi biz bu açığı önümüzdeki sene yüzde 3 civarında, daha sonra yüzde 3’ün altına zaten AK Parti hükümetlerine bakarsanız 20 yıllık geçmişte ortalama bütçe açığı oranı yüzde 2,4. Depreme rağmen tekrar harcama disiplinini sağlayarak biz bütçe disiplinini başaracağız. Son 20 yıla bakarsanız Türkiye’de cari açığın milli gelire oranı yüzde 3,8. Bu sene biz bu açığı yüzde 1,7’ye düşürdük. Önümüzdeki üç yıl boyunca da yüzde 1 ile 2 arası bir tahmin öngörüyoruz, orada tutacağız. Bu düzeyde cari açık sorun değil. Programın özü sürdürülebilir yüksek büyümeye doğru bir altyapı oluşturmak. Bunun için enflasyonu tek haneye düşürmek bütçe açığını, master kriterleri çerçevesinde yüzde 3’ün altına çekmek. Cari açığı sürdürülebilir bir patika yani yüzde 2,5’un altına çekmek. Ve bunun sayesinde de şu anki sıkıntıları geride bırakmak” dedi. Yapısal dönüşüme ihtiyacımız var Milletin karşılaştığı en önemli sıkıntının hayat pahalılığı, enflasyon olduğunu, bir diğer önemli sorunun da cari açık olduğunu belirten Bakan Şimşek, cari açığı sürdürülebilir noktaya çektiklerini aktararak sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Milletimizin karşı karşıya olduğu en önemli sıkıntı alanı tabii ki hayat pahalılığı, yani enflasyon. Dolayısıyla bu program esas itibarıyla enflasyonu kalıcı bir şekilde aşağı çekecek bir program. Tabii enflasyonun düşmesi demek, fiyatların düşmesi demek değildir. Yani diyelim ki bu ürünün fiyatı on liraysa ben gelecek sene 11 liraya çıkarsa yüzde 10 enflasyon var demektir. Çünkü ondan 11’e çıktı. Bir sonraki sene yani birden 11 liraya değil de 10 buçuk liraya çıksa o zaman enflasyon yüzde 5 oluyor. Ama fiyat artmaya devam ediyor. Dolayısıyla enflasyonda düşüş demek fiyatlardaki artışın yavaşlaması demek. Peki bu program çalışıyor mu? Bir yıl uyguluyoruz. Eylül ayında programı açtık. Hedeflerimizden bir tanesi cari açığı daraltmak hatırlarsınız. Cari açığı sürdürülebilir bir düzeye çekmek. Geçen sene ortasında cari açık 50 milyar doların üzerinde, 60 milyar dolar civarı. Bu sene temmuz ayından itibaren cari açık 19 milyar dolara düştü. Milli gelire oranı da haziran ay itibarıyla yüzde 2 civarına düştü. Ama yılın sonunda biz yüzde 1,5 ila 2 arası bir cari açık öngörüyoruz. Yüzde 1,7 diye programa yazdık. Dolayısıyla biz cari açıkta hedefimizden çok daha iyi bir noktadayız. Cari açığı sürdürülebilir bir noktaya şu an itibariyle çekmiş durumdayız. Dolayısıyla memleketin dış açık sorununu kalıcı hale getirmek için bu seviyelerde tutup, daha aşağılara çekmek için yapısal dönüşüme ihtiyacımız var. Yani sanayide dönüşüme ihtiyacınız var, bütün diğer alanlarda dönüşüme ihtiyacınız var.” Türkiye rezerv yeterliliğini sağlamış durumda Bakan Şimşek, “Diğer önemli bir konumuz rezerv konusu. Geçen sene program öncesi 98,5 milyar dolar civarında brüt rezervimiz vardı. Bu rezervi biz yaklaşık 58 milyar dolar arttırıp, 156 milyar dolara çıkarttık. Uluslararası tanımlara göre artık Türkiye rezerv yeterliliğini sağlamış durumda. Tabii bu dönemde önemli tartışmalardan bir tanesi swap hariç rezervlerdi. Bankalardan, Merkez Bankası diye bir geçici olarak döviz alıp ona karşılık TL verince bu bir swap işlemi oluyor. Şimdi swap hariç net rezerv eksi 60,5 milyar dolardı. Swap hariç net rezervleri son 12 ayda 90 milyar dolar arttırdık. Ve Türkiye’nin rezerv sorununu bu anlamda çözdük. Yani artık bu konu bir endişe kaynağı olmaktan çıktı. Net rezerv swap hariç 30 milyar dolar” dedi. Kur korumalıdan ülkemizin çıkışını öngörüyoruz Kur korumalı mevduattan çıkmanın hedeflendiğini aktaran Bakan Şimşek, “Diğer önemli bir konu veya önemli bir hedefimiz; kur korumalı mevduattan çıkış. Devlet şöyle bir taahhütte bulunmuş; vatandaş parasını Türk lirasında tutsun bankalarda ama eğer liradaki değer kaybı bankanın ödediği faizin üzerine çıkarsa o farkı da devlet taahhüt etmiş. Bu önemli bir belirsizlik kaynağı. Önemli bir koşullu yükümlülük olarak karşımıza çıkıyor. Bir de dezenflasyon sürecinden dediğim gibi liralaşma stratejimiz var. Çünkü biz liranın faizini yönetebiliyoruz, belirleyebiliyoruz. Yani hani bir aktarım mekanizması var para politikasında. Onun etkili olabilmesi için lira ağırlıklı bir sistem oluşturmamız lazım. Dolayısıyla kur korumalı mevduattan çıkış bizim için bir hedef. Son bir yılda yaklaşık 98 milyar dolar kur korumalı mevduatta düşüş oldu. Epey mesafe kat ettik. Yani eylül başı itibariyle kur korumalı mevduatın faizi 46 milyar dolara düştü 144 milyar dolardan. Biz piyasaları bozmadan önümüzdeki aylarda peyderpey bu bakiyenin daha da düşeceğini ve kur korumalıdan ülkemizin çıkışını öngörüyoruz. Burada da epey mesafe kat ettik” diye konuştu. Biz aldığımız tedbirlerle bütçe açığını kontrol ettik Geçen yıl alınan tedbirler ile harcamaları kontrol altına aldıklarını belirten Bakan Şimşek, “Bakın Türk lirasının toplam mevduat içerisindeki payı geçen sene yüzde 32 civarı. Şu anda yüzde 53 civarına çıkmış durumda. Bir yılda muazzam bir başarı var. Yani Türk lirasına vatandaşımızın ve uluslararası aktörlerin güveni arttı. Dolayısıyla bir taraftan cari açıkta azaldı bir taraftan KKM’den çıkıyoruz. Bir taraftan rezerv biriktirdik. Bir taraftan da liraya güveni tekrar tesis ediyoruz. 20 yıllık ortalamalara bakarsanız Türkiye’nin bütçe açığı milli gelire oran olarak yüzde 2,4. Fakat deprem etkisiyle geçen sene EYT etkisiyle tedbir almasaydık bütçe açığı uzun vadeli ortalamanın beş katına çıkıyordu. Ama Türkiye böyle bir bütçe açığını yönetemezdi. Dolayısıyla geçen sene tedbir aldık. Geçen sene harcamaları kontrol altına aldık. Deprem hariç ve arz vergileri arttırmak zorunda kaldık. Ama bunu yapmasaydık enflasyon çok farklı seviyelerde olabilirdi. Çok daha yüksek seviyelerde olabilirdi. Dolayısıyla biz aldığımız tedbirlerle bütçe açığını kontrol ettik” şeklinde konuştu. Türkiye’nin dış borçlanma maliyetleri düştü Gelecek yıllarda deprem etkisinin azalması, kamuda disiplin ve tasarruf ve diğer etkenlerle beraber bütçede düzelmelerin süreceğine dikkat çeken Bakan Şimşek, “Geçen sene bütçe açığı yüzde 5,27’ydi. Ama bunun üçte ikisi depremle alakalı. Bunun 3,6 puanı depremden kaynaklı. Dolayısıyla deprem etkisi azaldıkça bu sene de deprem etkisi yüksek. İnanıyoruz ki bütçede düzelme devam edecek. Tabii vatandaşımız bizden kamuda disiplin istiyor, tasarruf istiyor. Bu konuda önemli adımlar attık. Şöyle son on yıla bakarsınız. Deprem hariç yüce meclisimizin kabul ettiği bir bütçe var. Bir de gerçekleşen bir bütçe var. Genelde on yılın ortalamasından bahsediyorum. On yıl boyunca deprem etkisi hariç, ortalama yıllık bütçedeki sapma yani başlangıç ödeneğine göre gerçekleşme ortalama 9,1 daha yüksek çıkmış. On yıllık bir ortalama. 2024 yılında tesis ettiğimiz bütçe değişikliğiyle, harcama değişikliği harcama kontrolüyle ayrıca tasarruf tedbirleriyle başlangıç ödeneğine göre sapma ondan önceki yani 2024’ten önceki on yıl ortalamanın onda biri bile değil. Dolayısıyla geçen sene ve bu sene attığımız adımlarla bütçe harcamalarında kontrolü ve sağlamış durumdayız. Ve bunun sayesinde muazzam bir tasarruf var. Ve bu tasarruf miktarı gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1.8i’ine kadar bu sene çıkması öngörülüyor. Türkiye’nin bütün bu çabaları sayesinde, bu program sayesinde risk primi 700 baz puandan 200 baz puana kadar düştü. Biz bu programı başarılı bir şekilde uygulamaya devam edersek belki gelecek sene bu vakitlerde risk primimiz 200 baz puanın altında bir noktada olması muhtemeldir. Bunun sayesinde Türkiye’nin dış borçlanma maliyetleri düştü. Dış borçlanma maliyeti bu hazinenin, devletin yani. Özel sektörün maliyetleri bunun çok üzerinde. Geçen senenin başında hazine borçlanma maliyetleri yüzde 9.75 iken bugün 6.75 civarına kadar düşmüş durumda. 300 baz puan deyip geçmeyin. Yani 250 milyar dolar borcumuz var. Bunu yüzde 9.75 yerine yüzde 6.75’le döndürürseniz muazzam rakamlara tekabül ediyor.” şeklinde konuştu. Biz bu programı devam ettirelim notumuz artmaya devam edecek Muhalif kesimleri eleştirerek “’Program yok, işe yaramaz’ diye konuşan Bakan Mehmet Şimşek, dünyada bir tek Türkiye’nin kredi derecelendirme puanının arttığına vurgu yaparak, “Bakın geçen senenin ilk beş ayında reel sektör yüz dolar borç ödediğinde dış borç sadece 73 dolar bulabiliyor. Bankacılık sektörü yüz dolar borç ödediğinde 97 dolar bulabiliyordu. Şimdi ise reel sektör ben yüz dolar borç ödediğinde 122 dolar daha ucuza daha düşük maliyetlerle bulabiliyor. Benzer şekilde bankacılık sektörü 100 dolar borç ödediğinde dünyadan 153 dolar alabilir. Dolayısıyla Türkiye’nin dış finansal sorununu çözdük. Risk primini düşürdük. Borçlanma maliyetlerini aşağıya çektik. Ve kredi derecelendirme kuruluşları notumuzu artırıyor. 2024 yılında dünyanın önde gelen üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu tarafından notu arttırılan tek ülke dünyada Türkiye. Şimdi bazı kesimler uzun bir süre ortada bir program yok dediler. Halen diyenler var aslında. Program yok diyorlar. Sonra programın olduğu çıkınca bu program işe yaramaz dediler. Bu programa kaynak gelmez dediler. Dışarıdan bu programa kaynak gelmez dediler. Net rezervler 90 milyar dolardı. 2003-2013 döneminde net rezervimiz 32 milyar dolarmış. On yılda net rezerv 38 milyar dolarmış. Son 12 ayda 90 milyar dolar. Bu defa dediler ki yok dediler tamam rezervler artıyor. Halbuki bu gelen paranın dörtte üçünden fazlası vatandaşımızın uluslararası kuruluşların Türk lirasına olan güveninden kaynaklanıyor. Daha uzun vadeli kaynak ve politikayı tercih ediyor. Denetim kuruluşları durup dururken not artırmıyor. Olmayan bir programda not artırılır mı? Ama hala bazı çevreler ortada program yok diyorlar. Ve bazı derecelendirme kuruluşları iki kademe artırıyor. Biz bu programı devam ettirelim notumuz artmaya devam edecek. Rahmetli Özal döneminde geldim ben ilk işte kredi notu düşürülmüş. 90’lı yılların başında Türkiye’ye bir kredi notu verilmiş. O zaman borcu çok düşük. Türkiye’ye yatırım yapılabilir kredi notu verilmiş. İki yıl sonra yani 1993’te yatırım yapılabilir kredi notunu kaybetmiş. Notumuz düşmüş. Notumuzun tekrar yatırım yapılabilir seviyeye gelmesi 19 yıl almış. 2013’te sağladık.” şeklinde konuştu. Türkiye’nin olduğu en önemli makro ekonomik sorun enflasyondur 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası Türkiye’nin puanının “Yatırım yapılabilir” seviyesinin altına düştüğünü, yeniden yatırım yapılabilecek seviyeye çıkartmakta kararlı olduklarını aktaran Bakan Şimşek, “Bu defa çok daha hızlı olacak” diyerek şu şekilde devam etti: “Sonra hain darbe girişimi sonrası tekrar kredi notumuz yatırım yapılabilir seviyenin altına düştü. Biz tekrar Türkiye’ye yatırım yapılabilir ülke seviyesinin notuna çıkartmakta kararlıyız. Bu defa çok daha hızlı olacak. Öyle görülüyor. Türkiye’nin olduğu en önemli makro ekonomik sorun enflasyondur. Enflasyon yeni bir konu değil ama kolay bir konu da değil. 1970’li yıllarda hükümetler gelmişler. Enflasyonu indireceğiz demişler. İndirememişler. 1980’li enflasyonu düşürememişler. Doksanlı yıllarda her hükümet geldiğinde enflasyonu düşüreceğiz demiş. Enflasyon yüzde yetmiş civarı. 2000’li yılların başında AK Parti hükümetleri döneminde enflasyon tek haneye düşürüldü. Uzun süre orada kaldı. Fakat maalesef son yıllarda tekrar yükseldi. Şimdi tekrar biz enflasyonu tek haneye indirmek istiyoruz. Bu kolay bir süreç değil. 1970’li yıllardan bu yana elli altı ülkede yüzün üzerinde enflasyon şoku yaşanmış. Değişik dönemlerde. Enflasyonu şok öncesine düşürülmesi şok öncesi seviyeye geri getirilmesi ortalama 3,4 yıl alıyor. Bu dünya değeri. Bizim programın ilk yılı geride kaldı. Biz inanıyoruz 2026’nın sonunda kararlı bir şekilde sabırla bu programı uygulayarak enflasyonu tekrar tek haneye düşüreceğiz. Nitekim biz zaten şunu öngördük. Dedik ki programın bu geçiş döneminde enflasyon yükselecek. Mayısta zirveyi bulacak dedik. Mayısta zirveyi bulduk. Mayıstan bu yana enflasyonda 23,5 puanlık düşüş var. Önümüzdeki aylarda bu düşüş devam edecek. Yılı yüzde kırk civarında bir enflasyonla kapatacağız. Gelecek senede yüzde yirminin altına bir enflasyon, bir sonraki sene de yüzde onun altına bir enflasyon.” Hepimizin yeniden belki eğitilmesi gerekir Her alanda yapısal dönüşüme vurgu yapan Bakan Şimşek, “Reform gündemine gelince, şimdi makro ekonomide dengeleri düzeltmek için çaba gerekiyor. Para politikası tedbirleri, maliye politikası tedbirleri. Peki diyorlar ya memleketin sorunları, para politikası tedbirleriyle çözülemez. Biz hiçbir zaman memleketin sorunları para politikası tedbirleriyle çözülür demedik, demiyoruz. Sadece maliye politikası tedbirleriyle sorunları çözeriz, onu da demedik. Tam aksine, tabii ki para politikası, maliye politikası, gelirler politikası ama en önemlisi yapısal politikalar. Yani yapısal reform. Yapısal dönüşüm. Çünkü esas kazanımlar burada. Dolayısıyla ülkemizin makro ekonomik dengesizliklerini, sorunlarını çözmek için çok kapsamlı bir problem ortaya koyuyor. Ve bizim programın en büyük bileşeni, en detaylı kısmı en çok sayfa tutan merak edenler için, okumak isteyenler için en büyük kısmı yapısal dönüşüm kısmıdır. Yapısal dönüşümün temel alanları bunlar. Biz insanımıza yatırım yapacağız. Ya sadece öğrenciden bahsetmiyorum. Hayat boyu öğrenmeden bahsediyorum. Şu anda okulda olmayıp da niteliklendirilmesi gereken nitelik yani beceri kazandırması gereken geniş bir nüfus var. Yapay zekâ çağındayız. Hepimizin yeniden belki eğitilmesi gerekir. İleri becerileri kazanmamız gerekiyor. Dolayısıyla bizim en önemli gündemimiz beşeri sermayenin yani insan stokumuzun kalitesinin arttırılması, becerilerinin arttırması. Diğer bir konu yatırım. Şimdi yatırım çekmek için bakın dün Cumhurbaşkanımızın başkanlığından dünyanın önde gelen büyük kuruluşlarda ve şirketlerin temsilcileriyle epey bir mesai yaptık. Bütün dünyaya yatırım çekme yarışında. Yatırım çekmemiz için veya Türkiye’deki yatırımları tutmak bizim müteşebbislerin bizim girişimcilerin başka ülkeler yerine Türkiye’de yatırım yapmasını sağlamamız için ne yapmamız lazım? Yatırım ortamını iyileştirmemiz lazım. Yatırım ortamını iyileştirmek çok kapsamlı bir alan. Hukuk devletini güçlendirmekten başlıyor. Bütün yani birçok unsuru içeriyor. Dolayısıyla yatırım ortamının iyileştirilmesi mesela enflasyon varsa öngörülebilirlik düşüktür. Enflasyonu düşürdüğü zaman yatırım ortamını iyileştirir. Finansmana erişimi iyileştirir. Eminim buradaki girişimcilerimizin çoğunu kafasındaki en önemli sorun finansmana erişimdir” dedi. Rekabet gücü artacak. Büyüme potansiyelimiz artacak 2026’da hayata geçirilecek olan karbon vergisi hakkında da konuşan Bakan Şimşek, dijital dönüş, yeşil dönüşümün altını çizerek: “Faturayı başkasına çıkartmadan kalıcı bir şekilde finansmana erişimi uygun koşullarda sağlamanın yolu enflasyonu kalıcı bir şey tek haneye ve düşük tek haneye çekmek. Bunu geçmişte başardık. Tekrar inşallah başaracağız. Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi yani sadece bankalardan yatırım amaçlı imkanlara erişim yetmiyor. Mutlaka sermaye piyasası enstrümanlarını da güçlü bir şekilde devreye almak gerekiyor. Kamu maliyesinde reform. Örneğin harcama disiplini bir reformdur. Şu anda dünyanın en önde gelen iki temel alanı. Yeşil dönüşüm demek Türkiye’de özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye alınması demek. Bu niye önemli? Sadece çevreyle ilgili değil. Bizim mal sattığımız bazı bölgeler örneğin Avrupa Birliği diyor ki ben 2026’dan itibaren belli sektörlere vergi koyacağım diyor. Eğer karbon ayak izi yüksekse. Yani karbon vergisinden bahsediyoruz. İşte Türkiye’nin bütün bu süreçlere hazırlıklı olması için yeşil dönüşümü hızlandırması lazım. Dijital dönüşüm. Her alanda şimdi etkisini gösteriyor. Şimdi esnafımız diyor ki efendim online satış. Bakın satışlar dijitalleşti. Süreçler dijitalleşiyor. Ama her alanda. Sadece tek bir alanda değil. Dolayısıyla bizim mutlaka yeşil ve dijital dönüşüm sağlamamız lazım. Bütün bunların sonucunda ne olacak biliyor musunuz? Türkiye’de verimlilik kalkacak. Rekabet gücü artacak. Büyüme potansiyelimiz artacak. Biz de doğru politikalarla sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlayacağız. Vergi politikaları üzerinden dezenflasyon üzerinden gelir dağılımını bugünkü durumdan çok daha iyileştireceğiz.” şeklinde konuştu. Bakan Şimşek, toplantıdan sonra Karabük Valiliği ve Kardemir’i ziyaret ederek şehirden ayrılacak.

Cevdet Yılmaz'dan EYlül ayı enflasyon açıklaması Haber

Cevdet Yılmaz'dan EYlül ayı enflasyon açıklaması

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Ankara Sanayi Odası'nın (ASO) Geleneksel Büyükelçiler Resepsiyonu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin durumu ve enflasyon beklentileri üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Yılmaz, Eylül ayı enflasyon rakamlarıyla birlikte enflasyonun yüzde 40'lara düşmesini beklediklerini ifade ederken, yıl sonu için yüzde 41,5 enflasyon tahmininde bulunduklarını açıkladı. Belirsizliği azalttıkça ekonominin de şartları iyileşir Cevdet Yılmaz, Genel ve yerel seçimlerin ardından siyasi belirsizliklerin ortadan kalktığını vurguladı ve şunları söyledi: "İstikrar ve güven ortamının pekiştiği bir atmosferde yolumuza devam ediyoruz. Ekonominin düşmanı belirsizliktir. Belirsizliği azalttıkça ekonominin de şartları iyileşir. Siyasi belirsizlikler Türkiye'de ortadan kalkmış ve uzun bir seçimsiz döneme girilmiştir. Bunun kıymetini hepimizin çok iyi bilmesi lazım. Seçimlerin olduğu ortamlarda ister istemez gündem kısa vadeli konular oluyor. Seçimlerin olmadığı ortamlarda ise ülkenin orta ve uzun vadeli meseleleri daha fazla gündeme gelebiliyor. Bu seçimsiz dönemi Türkiye olarak çok iyi değerlendirip, Türkiye Yüzyılı hedeflerine kararlılıkla yürüyeceğiz. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Dünyanın zor bir döneminden geçiyoruz. Pandemi sonrası dönemin etkilerini hala atlatabilmiş değiliz. Tedarik sistemlerindeki kırılmalardan, lojistikten enerji fiyatlarındaki dalgalanmalara varıncaya kadar birçok sıkıntı azalan oranda da olsa devam ediyor. Dünya büyümesi ve ticareti tarihsel ortalamaların altında seyrediyor. Bugün dünya yüzde 3 civarında büyüyor. Geçen yıl dünya ticareti sıfıra yakın bir büyüme kaydetmişti. Bu yıl bir miktar toparlanma var ama yine de tarihsel ortalamaların altında. Dünyada enflasyonla mücadele, bu çerçevede sıkı para politikaları devam ediyor. Bu da dünya likitidesini daraltıcı bir etkide bulunuyor." Enflasyonu düşürelim ki daha istikrarlı bir ortam oluşsun Ekonomik istikrarın önemine dikkat çeken Yılmaz, "Ülkemizde gerek planda, gerek Orta Vadeli Program'da yapısal dönüşümün altını çiziyoruz. Para politikaları ve maliye politikaları elbette önemli ama bunları güçlü bir yapısal reform gündemiyle de tamamlayarak hedeflerimize ulaşacağımızın farkındayız. Bunun da en özet ifadesi dijital ve yeşil dönüşüm. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de bu eğilimler çok önemli. Artık sektörü de kalmadı, bütün sektörleri, bütün alanları derinden etkileyen bir süreçten bahsediyoruz. Türkiye olarak bu sürece ne kadar hızlı ve etkili uyum gösterebilirsek, ekonomimizi, sosyal refahımızı da o ölçüde yükseltmiş olacağımızın farkındayız. İkiz dönüşüme, dijital ve yeşil dönüşüme odaklanmış durumdayız. Bu çerçevede bir taraftan bu dönüşümü yaparken, bir taraftan da temel hedefimiz olan enflasyonu düşürmek. Enflasyonu düşürelim ki daha istikrarlı bir ortam oluşsun. Bazen büyüme enflasyon tartışmaları yapılıyor. Kısa vadede elbette bazı zorluklar içeriyor bu mücadele. Ama şunun bilincinde olmamız lazım. Orta ve uzun vadede büyüme ve enflasyon arasında bir çelişki yoktur. Tam aksine bunlar birbirini destekleyen süreçlerdir. Enflasyonun düştüğü bir ortamda öngörülebilirlik artar. İstikrar yükselir, yatırım ortamı iyileşir, büyümeniz istikrarlı bir şekilde devam eder. Dolayısıyla bunları birbirinin zıttı gibi görmemek gerekir" dedi. Tahmin yüzde 41.5 Cevdet Yılmaz enflasyon politikası ile ilgili üç aşamalı bir plan yaptıklarını belirterek, "Geçen yılın Orta Vadeli Programı'nı ilan ederken şunu söyledik, önümüzde 3 dönem olacak dedik. Birincisi geçiş dönemi, ikincisi dezenflasyon dönemi, üçüncüsü de kalıcı fiyat istikrarı dönemi. Başından itibaren bunun orta vadeli bir mücadele olduğunu bütün toplumumuzla paylaştık. Geçiş dönemini geçtiğimiz haziran ayı itibarıyla tamamlamış durumdayız. Geçiş döneminde neler yaptık? Risklerimizi azalttık, temellerimizi sağlamlaştırdık. Dolayısıyla şu anda dezenflasyon sürecine girmiş durumdayız. Sağlam bir zeminde enflasyonumuzu düşürme sürecini başlatmış durumdayız. Enflasyonumuz geçiş sürecinde yüzde 75'lere kadar yükselmişti. Dezenflasyonla birlikte hızlı bir geriye gidiş var. Son birkaç ayda 23,5 puan civarında bir düşüş söz konusu ve son geldiğimiz ağustos ayı enflasyonumuz 52'lere kadar gerilemiş durumda. Eylül ayı enflasyonuyla birlikte 40'lı rakamları göreceğimizi tahmin ediyoruz. Yılsonu itibarıyla da yüzde 41,5 gibi bir beklentimiz var" diye konuştu.

TCMB: Yıllık enflasyon ana gruplar genelinde düşmeyi sürdürdü Haber

TCMB: Yıllık enflasyon ana gruplar genelinde düşmeyi sürdürdü

TCMB'nin Ağustos Ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu verilerine göre, yıllık enflasyon ana gruplar genelinde düşmeyi sürdürürken, aylık fiyat artışı gıda grubu öncülüğünde önceki aya göre zayıf durdu. Gıda fiyatları uzun süre sonra aylık bazda gerilerken, bu gelişmeyi taze meyve ve sebze kalemi başta olmak üzere işlenmemiş gıda alt grubu sürükledi. Enerji fiyatlarındaki artışta doğal gaz mesken tarifelerinde yapılan düzenleme etkileyici oldu. Temel mal grubu aylık enflasyonu önceki aylarla kıyaslandığında bir miktar yükselse de görece ılımlı seyrini devam ettirirken, hizmet grubunda, ulaştırma hizmetleriyle zamana bağlı fiyat belirleme eğilimi, güçlü eğitim gibi kalemler öncülüğünde, aylık fiyat artışları gücünü korumayı başardı. Üniversite eğitim ücretleri yüksek bir oranda artarken, bu yıl kayıt tarihlerine bağlı olarak söz konusu artışın kademeli bir şekilde ağustos itibarıyla endekse yansımaya başlaması, hizmet grubu aylık enflasyonunu yukarıya çeken bir unsur oldu. Yıllık üretici enflasyonu yüksek bazın da etkisiyle düştü Üretici fiyatları artışı önceki aya göre bir miktar yavaşlarken, yıllık üretici enflasyonu yüksek bazın da etkisiyle düştü. Bu görünüm altında, mevsimsellikten arındırılmış verilerle B ve C göstergelerinin aylık artış oranları önceki aya kıyasla yükselirken, medyan enflasyon ve SATRIM gibi aylık fiyat değişimlerinin dağılımına dayalı alternatif göstergeler haziran ayı değerlerine geriledi. Rapora göre, tüm göstergeler birlikte incelendiğinde, enflasyonun ana eğiliminin kayda değer bir değişiklik sergilemediği değerlendiriliyor. Mevsimsel etkilerden arındırılmış tüketici fiyat artışı bir önceki aya kıyasla yavaşlarken, B endeksinin yıllık değişim oranı 9,44 puan azalarak yüzde 50,87, C endeksinin yıllık değişim oranı 8,67 puan düşüşle yüzde 51,56 olarak gerçekleşti. Yıllık tüketici enflasyonuna katkılar incelendiğinde, gıda, temel mal, hizmet, enerji ve alkol-tütün-altın gruplarının katkıları bir önceki aya oranla sırasıyla 3,75, 2,76, 2,40, 0,83 ve 0,07 puan azaldı. Temel mal enflasyonu düşük seyretmeyi sürdürdü Mevsimsellikten arındırılmış verilerde, B ve C göstergelerinin aylık artışları bir önceki aya kıyasla yükseldi. Fiyat artışları, B endeksini oluşturan gruplardan işlenmiş gıdada düşerken, diğerlerinde artış kaydetti. Hizmetlerde aylık fiyat artışındaki yüksek seyir korunurken, temel mal enflasyonu düşük seyretmeye sürdürdü. Ana eğilime ilişkin medyan enflasyon ve SATRIM gibi dağılım bazlı alternatif göstergeler ise B ve C endekslerinden ayrışarak ağustosta gerileme yaşadı. Hizmet fiyatları ağustosta yüzde 4,60 artarken, grup yıllık enflasyonu 7,80 puan gerileyerek yüzde 77,83 oldu. Yıllık enflasyon, ulaştırmada daha belirgin olmak üzere yüksek bazın da etkisiyle tüm alt gruplarda geriledi. Aylık enflasyon, lokanta-otel ve haberleşme gruplarında bir önceki aya kıyasla zayıflarken, ulaştırma hizmetleri (yüzde 9,20) başta olmak üzere diğer alt gruplarda güçlendi. Ulaştırma hizmetleri fiyatlarındaki yüksek aylık artışta, hava yolu ile yolcu taşımacılığının (yüzde 41,56) yanı sıra şehir içi yolcu taşımacılığı başta olmak üzere bazı yönetilen kalemler etkili oldu. Kira grubunda aylık artış, sözleşme yenileme oranının ağustos ayında da yüksek olmasının etkisiyle yüzde 7,38'e yükselirken, yıllık enflasyon 1,07 puan düşüşle yüzde 121,26 olarak gerçekleşti. Diğer hizmetler alt grubunda, başta özel üniversite olmak üzere üniversite ücretlerinin yüksek bir oranda artması ve bu yıl endekse daha erken yansımasıyla eğitim hizmetleri (yüzde 11,34) öne çıkarken, paket turlarda fiyat düşüşünün sürdüğü gözlendi. Rapora göre, lokanta-otel alt grubu aylık enflasyonu (yüzde 2,03) gıda ve talep görünümünün yansımalarıyla bir önceki aya oranla yavaşladı. Haberleşme aylık enflasyonunun (yüzde 0,61 ile) 2022 öncesi seviyelere gerilemesi de dikkati çekti. Ağustosta, temel mal grubu yıllık enflasyonu 9,34 puanlık düşüşle yüzde 28,91'e gerilerken, yıllık enflasyon tüm alt gruplarda azaldı. Buna göre, mevsimsellikten arındırılmış veriler, temel mal enflasyonunun bir miktar yükselmekle beraber ılımlı seyrettiğine işaret etti. Dayanıklı mal (altın hariç) fiyatları yüzde 1,50 ile görece düşük bir aylık artış kaydederken, yıllık enflasyon 7,70 puan düşüşle yüzde 23,69 olarak gerçekleşti. Fiyatlar, otomobilde yüzde 2,24, mobilyada yüzde 1,68 ve beyaz eşyada yüzde 0,55 artarken, diğer elektrikli ve elektriksiz ev aletlerinde yüzde 0,18 geriledi. Giyim ve ayakkabı fiyatları mevsimsel eğiliminin aksine bu dönemde yüzde 0,30'la sınırlı bir artış kaydederken, yıllık enflasyon 10,19 puan azalarak yüzde 28,52 oldu. Diğer temel mallar alt grubu fiyat artışı ise yüzde 1,44 ile geçen aylara kıyasla daha ılımlı gerçekleşti. Enerji fiyatları ağustos ayında yüzde 6,84 artarken, grup yıllık enflasyonu 11,66 puan düşerek yüzde 68,45'e geriledi. Enerjideki yüksek aylık artışta yüzde 27,64 olan meskenlere yönelik doğal gaz fiyat artışının etkisi belirleyici oldu. Diğer taraftan, bu dönemde uluslararası ham petrol fiyatlarındaki gelişmelerin etkisiyle akaryakıt fiyatları aylık bazda yüzde 1,32 düştü. Gıda ve alkolsüz içecekler grubu fiyatları ağustos ayında yüzde 1,10 azalırken, yıllık enflasyon 14,03 puan düşerek yüzde 44,88 oldu. Yıllık enflasyon işlenmemiş gıdada 15,60 puan, işlenmiş gıdada ise 12,69 puan gerileyerek sırasıyla yüzde 41,75 ve 47,66 seviyelerinde gerçekleşti. Kırmızı ve beyaz et fiyatlarında düşüş Gıda fiyatları 2020 Ağustos'tan bu yana ilk defa aylık bazda azalırken, bu gelişmede mevsim ortalamalarına kıyasla taze meyve ve sebze öncülüğünde yüzde 4,89 ile belirgin bir gerileme sergileyen işlenmemiş gıda fiyatları öne çıktı. Bu dönemde gerek kırmızı gerekse beyaz et fiyatlarında da düşüş gerçekleşti. İşlenmiş gıdada aylık enflasyon yüzde 2,37 ile önceki aya kıyasla sınırlı bir yavaşlama kaydederken, bu grupta çay ve şekerleme-çikolata kalemlerindeki fiyat artışları öne çıktı. Alkollü içecekler ve tütün ürünleri fiyatları yüzde 4,46 yükseldi. Tütün ürünlerinde, maktu vergi güncellemesinin ima ettiği artışın firmalar tarafından temmuz ayında kısmi bir şekilde nihai fiyatlara yansıtılmasıyla vergi kaynaklı etkinin yaklaşık yarısı ağustos ayına sarktı. Yurt içi üretici fiyatları ağustosta yüzde 1,68 artarken, yıllık enflasyon yüksek bazın etkisiyle 5,62 puan düşerek yüzde 35,75'e geriledi. Bu dönemde ana sanayi grupları itibarıyla enerji grubundaki fiyat artışı yüzde 3,04 olurken, ara malı yüzde 1,25 ve dayanıksız tüketim malları yüzde 1,17 ile manşet oranı sınırlayan gruplar olarak gerçekleşti. Sektörler bazında incelendiğinde, tütün ürünleri, elektrik, gaz buhar ve iklimlendirme, içecekler, basım ve kayıt hizmetleri, makine ve ekipmanlar, kömür ve linyitle ağaç-mantar ürünleri fiyat artışlarıyla öne çıkan alt gruplar oldu.

Son dakika: Enflasyon rakamları açıklandı Haber

Son dakika: Enflasyon rakamları açıklandı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ağustos ayında 12 aylık ortalamalara göre, tüketici fiyatları yüzde 64,91, yurt içi üretici fiyatları yüzde 46,23 artış gösterdi. Aylık bazda TÜFE yüzde 2,47, Yİ-ÜFE yüzde 1,68 arttı. TÜFE, ağustos ayında geçtiğimiz yılın aralık ayına göre yüzde 31,94, geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 51,97 oldu. Yİ-ÜFE ise Aralık 2023'e göre yüzde 23,86, geçen yılın ağustos ayına kıyasla yüzde 35,75 oldu. Bu şekilde TÜFE, Ağustos 2023'ten, Yİ-ÜFE de Mayıs 2021'den bu yana en düşük oran kayıtlara geçti. TÜFE Ağustos 2023'te yüzde 58,94, Yİ-ÜFE de Mayıs 2021'de yüzde 38,33 olmuştu. Yİ-ÜFE, ağustos ayında bir önceki aya kıyasla yüzde 1,68, geçen yılın aralık ayına göre yüzde 23,86, geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 35,75 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 46,23 arttı. Sanayinin 4 sektörünün yıllık değişimleri, madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 49,43, imalatta yüzde 36,18, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 20,66 ve su temininde yüzde 65,87 artış yönünde oldu. Ana sanayi gruplarının yıllık değişimlerine bakıldığında, ara mallarında yüzde 33,56, dayanıklı tüketim mallarında yüzde 40,7, dayanıksız tüketim mallarında yüzde 48,79, enerjide yüzde 18,2 ve sermaye mallarında yüzde 37,98 artış gerçekleşti. Sanayinin 4 sektörünün aylık değişimlerine bakıldığında, madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 2,51, imalatta yüzde 1,2, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 6,1 ve su temininde yüzde 1,07 yükseliş oldu. Ana sanayi gruplarının aylık değişimlerine bakıldığında ise ara malında yüzde 1,25, dayanıklı tüketim mallarında yüzde 2,14, dayanıksız tüketim mallarında yüzde 1,17, enerjide yüzde 3,04 ve sermaye mallarında yüzde 2,49 artış gerçekleşti. Ekonomistlerin beklentileri AA Finans Enflasyon Beklenti Anketi'ne katılan ekonomistler, ağustosta TÜFE'nin yüzde 2,64 artacağını tahmin etmişti. Ekonomistler, bir önceki ay yüzde 61,78 olan yıllık enflasyonun yüzde 52,20'ye ineceği tahmininde bulunmuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.