Tarlada ucuz rafta ateş pahası
KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER/ Türkiye’de tarım ürünlerinin girdi maliyetlerindeki artış, tarlada üretilen ürünler ile marketteki satış fiyatları arasındaki farkın giderek açılmasına neden oluyor. Eylül ayında üretici ve perakende fiyatları arasındaki makas dikkat çekici boyutlara ulaştı. En yüksek fark yüzde 249 ile havuçta gözlemlenirken, limon yüzde 219,8, kuru kayısı yüzde 212,9, kuru soğan yüzde 212,2 ve patates yüzde 205,6 ile onu izliyor.
Yaşanan bu artışların serbest piyasa anlayışı içinde denetimsizlikten kaynaklandığını ifade ederek önlem alınmadığı takdirde kış aylarında aradaki makasın daha çok açılacağını belirten Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER) Genel Başkanı Aziz Koçal, “Serbest piyasa ekonomisi denetimsiz bir ekonomi anlamına gelmiyor. Bir ürünün fahiş fiyatla satılmasının önüne geçilmesi için piyasanın denetime tabi tutulması gerekiyor” diye konuştu.
Artan hayat pahalılığı ve ekonomik sorunlarla mücadele için üretim ve tüketim kooperatiflerinin önemine dikkat çeken İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği Başkanı Nesibe Gençer ise kooperatiflerin hayata geçirilmesiyle hem üreticilerin hem de tüketicilerin korunabileceği bir sistemin oluşturulabileceğini vurguladı
TÜKETİCİ MAĞDUR EDİLİYOR
Sadece tarla ile market fiyatlarında değil hal ile market fiyatlarında ciddi farklar olduğunu belirten Koçal, “Bu durumun sebebi tarımda artan girdi maliyetlerinin yanı sıra soğuk depoları bulunan bazı marketler ürünü sezonunda alarak daha sonradan yüksek fiyatta satışa sunuyor. Ayrıca tarla kiralama yolu ile kendileri yevmiye usulü ile tarlaları ektirip fiyatları kendileri belirliyor. Dolayısıyla ürünün markete giriş fiyatı ile raftaki satış fiyatının otokontrolü ortadan kalkıyor. Bu otokontrol sağlanmadığı için de tarım ürünleri tüketiciye ciddi fiyat farklarıyla sunuluyor. Burada serbest piyasa ekonomisi dediğimiz piyasa denetimsiz ekonomi olarak anlaşılmamalı. Her ne kadar serbest piyasa ekonomisi olsa da bir denetim mekanizması olmak zorunda. Ürünün az olduğu ya da sezon dışında fiyat kontrolünün yapılabilmesi için satışa sunulan ürünlerin rafa gelene kadarki maliyeti ile satış fiyatı arasındaki fark normal bir kar oranı ile olmalı. Eğer fahiş bir fiyat farkı varsa bunun üzerine gidilmeli. Baktığımız zaman bizim ülkemizde bu sistem işlemiyor. Sistem işlemediği için de tüketici maalesef mağdur ediliyor. Bu makas kış aylarında üretimin tarladan seraya geçmesiyle birlikte daha çok açılacaktır” diye konuştu.
ARACILAR ORTADAN KALKMALI
Raftaki ürün fiyatlarını etkileyen unsurların başında akaryakıt ve aracı komisyonların geldiğini ifade eden Koçal, “Bir ürünün üretiminden tüketimine geçen süreçte maliyet bedelleri var. Bunların en başında da nakliye giderleri geliyor. Akaryakıta, yedek parçalara gelen zamlar doğrudan nakliye fiyatlarının artmasına sebep oluyor. Ayrıca aracılarda fiyatları yükselten unsurların arasında. Ürün tarladan çıktıktan sonra rafa gelene kadar 4-5 aracının komisyonları üst üste geliyor. Bunlara ek olarak nakliye maliyetlerini yüklediğimizde karşımıza ciddi bir rakam çıkıyor. Bunun çözümü aracıların ortadan kaldırılmasıdır. Yani direkt üreticiden hale sevkiyatı sağlanmalıdır. Ömrü uzun olan ürünlerde demir ve deniz yolu denenmeli özellikle sebze meyve nakli yapan nakliyatçıların kullandığı akaryakıtta KDV ve ÖTV’de indirim yapılabilir veya sıfırlanabilir” ifadelerini kullandı.
ÜRETİM PLANLAMASI EN BÜYÜK ETKEN
Yüksek ürün fiyatlarının arkasında yatan en büyük sebebin tarımda bir üretim planlaması olmamasından kaynaklandığını söyleyen Koçal, “Ayağı yere sağlam basan tarım politikamız ve üretim planlamamız yok. Olmayınca da çiftçinin bir sene ektiği ürünü tarlasında kalınca seneye ekmiyor. Ekilmeyen ürün az olduğu zamanda fiyatı tavan yapıyor. Bizim ülke içi tüketimimiz, ihracatımız bellidir. Bunları planlayarak hangi bölgede ne kadar ürün ekileceğine karar verilirse bu iş daha sağlıklı yürür. Bunun yanında fahiş fiyatlara karşı üst sınır uygulaması kaçınılmaz. Bu sistem gelmediği sürece maalesef raftaki fiyatlar kontrol altına alınamaz. Göstermelik bir iki denetim bu işin çözüm yolu değil” dedi.
ÇARE TÜKETİM KOOPERATİFLERİ
Artan hayat pahalılığı ve ekonomik sorunlarla mücadele için üretim ve tüketim kooperatiflerinin önemine vurgu yapan Nesibe Gençer, mevcut ekonomik krizden kurtulmak için ikinci bir ‘Kuvayı millîye’ seferberliği gerektiğini ifade ederek, ağır sanayi temeline dayanan planlı bir üretim modeline geçiş yapılması gerektiğini belirtti. Üretim kooperatiflerinin hayata geçirilmesiyle hem üreticilerin hem de tüketicilerin korunabileceğini vurgulayan Gençer, “Bugün bilinçli, planlı üretim sıkıntısı var. Boş, adeta nadasa bırakılmış topraklar var. Üretici kooperatiflerinde örgütlenmiş yoksul köylülerimizin emeğiyle, boş hazine topraklarını bir avuç hazır yiyicilere, rantçıların insafına bırakmak yerine, ziraat mühendislerinin bilim, teknik desteğiyle bereketli topraklar haline gelir. Gerekirse toprak ağalarının elindeki fazla toprakları devletin parasıyla alınıp, hakkaniyetle dağıtılsa tarım üretimimiz artar” diye belirtti.
TOPRAK REFORMU SALTANATI BİTİRECEK
Toprak reformunun acilen hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyen Gençer, “Biliyoruz ki, köylüye kuru toprak dağıtmak işe yaramaz. Kredi, yoksul köylüden başlayarak, fahiş faiz oranlarında olmayacak kuralı ile verilmelidir. Bunları denetleyecek olan da köylü kooperatifleri olmalıdır. Böylece köylüler küçük sermayelerini ve topraklarını birleştirerek, bilime dayalı teknolojiyle çok daha verimkâr olacaktır. Köyden şehre olan göç tersine dönecektir. Teknik ziraat istasyonları tıpkı Köy Enstitüleri’nin yaptığı gibi makina, bilgi, gübre, GDO’suz tohum yardımı sağlayarak, gönüllü öğrenciler sayesinde gördükleri eğitimi köylerde pratikte uygulayacaklardır. Köylüler ürettikleri malları, doğrudan doğruya kendi kooperatifleri aracıyla tüketici kooperatiflerine satarak hem tüketici hem de kendileri kazanacaktır. Şimdiki gibi tüccar, tefeci bezirgan, kabzımal, tekelci zincirleme AVM’lerin istedikleri fiyata almak satmak saltanatı bitecektir” şeklinde açıklamalarda bulundu.