[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#gıda güvenliği

gıda güvenliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, gıda güvenliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Hekimler için mesleki ve toplumsal ödevler: Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi Haber

Hekimler için mesleki ve toplumsal ödevler: Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi

Dünyada her 10 kişiden biri yatağa aç girerken, Türkiye’de de yanlış ekonomi ve tarım politikaları nedeniyle yeterli gıdaya ulaşamayan ve açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakılan insan sayısı her geçen gün artıyor. 16 Ekim Dünya Gıda Günü kapsamında ‘Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi’ni yayınlayan Türk Tabipleri Birliği (TTB), “Yoksulluğun bu denli derin ve yaygın olduğu koşullarda çocukların besleyici değeri olan en az bir öğüne ücretsiz ulaşması sağlanmalıdır” çağrısında bulundu. ÇOCUKLAR EN AZ BİR ÖĞÜNE ÜCRETSİZ ULAŞMALI TTB, yaptığı yazılı açıklamada, “Toplumun tüm kesimlerinin sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmesi için gıda güvencesi ve güvenliği sağlanmalı; her insanın doğal hakkı olan sağlıklı ve dengeli beslenmeyi sağlayabilmek için tarım, gıda ve su politikaları kamusal bir yaklaşımla ele alınarak geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Yoksulluğun bu denli derin ve yaygın olduğu koşullarda çocukların besleyici değeri olan en az bir öğüne ücretsiz ulaşması sağlanmalıdır” bilgisini paylaştı. 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla gıda güvencesi ve gıda güvenliği konusuna dikkat çeken TTB; hekimler için mesleki ve toplumsal ödevlerin yer aldığı Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi’ni de tekrar hatırlattı. Bildirgeye buradan ulaşabilirsiniz.   https://www.ttb.org.tr/makale_goster.php?Guid=5b2dac78-903f-11ea-9b7d-6d38d16eb233 BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Bir sabah ansızın… Yaklaşık 500 hekime görevlendirme yazısı!

Mutfaktaki yangın artacak: Gıda güvenliği risk altında Haber

Mutfaktaki yangın artacak: Gıda güvenliği risk altında

ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER Akaryakıta gelen zamlar ve döviz kurundaki artışın gıda fiyatlarına da yansıması bekleniyor. Yoksullukla boğuşan halk temel gereksinimlerini bile karşılamakta zorlanırken, bu durumun daha da derinleşmesinden endişe ediliyor. Akaryakıtın bütün temel tüketim ürünlerinin hammaddesi olduğunu belirten Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak, “Zamlar ne yazık ki birçok zammı beraberinde getirecek” dedi. Zincirleme zamlarla birlikte alım gücünün daha da düşeceğini söyleyen Toprak, ucuz besinlere yönelen yurttaşın ise taklit ve tağşiş başta olmak üzere ciddi gıda güvenliği sorunlarıyla karşı karşıya kalacağına dikkat çekti.  SADECE BİR ZAM OLARAK GÖRÜLMEMELİ Akaryakıt, elektrik, su, doğal gaz ve ÖTV zamlarını sadece bir zam olarak görmemek gerektiğini kaydeden Toprak, “Daha yurttaş zamlı maaşını cebine koymadan hemen her şeye arka arkaya zam geldi. Biz daha çalışana zamlı maaş verilmeden yapılan zamlar denetlenmeli derken, Resmi Gazete’de yayımlanan kararnamelerle vergilere de zam geldi. Art arda gelen akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve ÖTV zamları sadece bir zam olarak görülmemeli” dedi. GIDA ENFLASYONU ARTACAK Benzin ve enerji fiyatlarındaki artışın, tarımsal girdi maliyetlerini etkileyeceğini söyleyen Toprak, “Benzin ve enerji fiyatlarındaki artışlar, tarımsal girdi maliyetlerini, dolayısıyla çiftçilerin üretim maliyetlerini etkileyecek. Bu da çiftçilerin daha az girdi kullanmasına veya üretimlerini sınırlamasına neden olacak. Tarımsal üretimin azalmasıyla tarım sektörü olumsuz etkilenecek. Sonuç olarak gıda güvencesi problemi ile karşı karşıya kalmamız büyük bir olasılık olarak önümüzde duruyor. Zamların gıda enflasyonuna etkisi de önemli bir nokta. Tarımsal üretimdeki azalma ve/veya maliyetlerin yükselmesi, gıda fiyatlarının artmasına yol açacak. Enerji maliyetlerindeki bu artışlar, tarımsal üretimden lojistik ve depolama süreçlerine kadar birçok aşamada fiyatları etkilemesi kaçınılmaz bir gerçek. Üretemeyeceğiz ya da yeterli üretemeyeceğiz. Döviz yüksek olduğu için ithalat fiyatları da yüksek olacak. Bu da nihayetinde tüketicilere yansıyacak ve gıda enflasyonunu artıracak. Akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve ÖTV zamlarının tarımsal üretim, gıda enflasyonu, gıda güvenliği ve gıda güvencesi üzerindeki etkileri dikkate alınması gereken önemli bir noktadır. Bu etkiler, gıda arzındaki dalgalanmalar ve gıda fiyatlarındaki değişiklikler nedeniyle tüketicilerin hileli gıdalara daha çok maruz kalması kuvvetle muhtemeldir” ifadelerini kullandı.  ALIM GÜCÜ DAHA DA AZALACAK Zincirleme zamlarla zaten yüksek olan gıda enflasyonunun daha da artacağını ve alım gücünün daha da düşeceğini dile getiren Toprak, “Gıda enflasyonunun yüksek olması gıda harcamalarının toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemekte. Bu da özellikle gıda ithalatçısı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biri. Akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve ÖTV zamları sadece bir zam olarak görmek, ‘Benim aracım yok nasılsa’ demek büyük bir yanılgı olur. Zamlar ne yazık ki birçok zammı beraberinde getirecek. Bu zincirleme zamlar zaten yüksek olan gıda enflasyonunu daha da yükseltecek ve alım gücü çok daha azalacak. Bugün ülkemizde emeğiyle geçinen yurttaşlar en temel ihtiyaçlarına dahi ulaşamayacak duruma geldi. Dolaylı ve direkt vergilerin yüksek olması, gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, gıda güvenliği sorunu ve açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeyde ve her geçen yıl daha da artmakta ne yazık ki” diye konuştu. PROTEİN YERİNE KARBONHİDRAT Yeterli ve dengeli beslenmenin birçok yurttaş tarafından imkansız hale geleceğinin altını çizen Toprak, “Sağlıklı, dengeli ve güvenli beslenmenin adeta bir lüks haline geldiği ülkemizde bu zamlar hepimizin yoksul, çoğumuzun aç olduğu düzeni de bir nevi perçinlemiş olacak. Barınma başta olmak üzere gelen zamlar nedeniyle gıda harcamalarını kısmak ve ucuz ürünlere yönelmek zorunda kalan yurttaşlar gıdaya erişememe stresini çok daha fazla yaşayacak. The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği 2020 Endeksi Raporu’nda Türkiye halkının gıda ürünlerini satın alabilirliği sıralamasında 113 ülke arasında 65. sırada yer alıyor. Bırakın gelişmiş ülkeleri, Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi ülkelerin gerisinde olan ülkemiz bu zamlardan sonra adını dahi bilmediğimiz ülkelerinde gerisinde yer alacak maalesef. Gıda arzı problemleri artacak ve taklit ve tağşiş başta olmak üzere ciddi gıda güvenliği sorunlarıyla karşı karşıya kalacağız. Dar gelirli aileler yeterli ve dengeli beslenememekte, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimi için gerekli olan proteinin oranı sofrada azalmakta, buna karşılık sağlıksız gelişime neden olabilecek karbonhidrat oranı ise giderek artmakta. Mevcut zamlarla çocuk beslenmesi başta olmak üzere zaten sağlayamayan yeterli ve dengeli beslenme birçok yurttaş için neredeyse imkansız hale gelecek. Bu da zihinsel ve bedensel gelişimi etkileyecek, obezite ve diyabet vakaları daha çok görülecek, sağlık harcamaları her geçen gün daha da artacak” dedi. ÖZ KAYNAKLARA YÖNELİNMELİ Türkiye’de tarım ve gıda politikaları alanında yapılması gerekenleri de sıralayan Toprak, “Merkezi hükümet zamları geri almalı, yurttaşın alım gücünü arttırmalı, gıdaya ulaşımı bir stres kaynağı olmaktan çıkarmalı ve temel bir hak olan sağlıklı, dengeli ve güvenli gıdaya erişimi sağlamalı. Ülkemizde yaygın olarak bulunan tarımsal üretim kooperatiflerinin gıda güvenliğini sağlayan bir biçimde, katma değerli ürün üreten sistemlere entegrasyonlarını teşvik edici devlet politikaları geliştirilmeli; ortaya çıkan ürünlerin tüketici ile buluşabileceği pazarlar yaratılmalı. Tüm bu süreç içerisinde gıda güvenliğinin sağlanması için istihdam teşviki de halk sağlığı açısından çok önemli. Tarımda ‘milli ve yerli’ söyleminin gereği; taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalışmak yerine kendi öz kaynaklarımıza yönelmektir. Tarım açısından yeterli toprak büyüklüğü ve verimliliğine sahip ülkemiz, kendi öz kaynaklarına yönelmeli. Tarımsal girdi fiyatlarının ucuzlatılmasıyla başlayacak reform hareketi, getirilecek muafiyet ve özendirmelerle yükseltilmeli, insanımızın ihtiyacı olan bitkisel ve hayvansal üretim gerçekleştirilmeli, toplumun dengeli beslenmesi için gereken et üretilmeli ve tüketimi gelişmiş ülkeler seviyesine yakınlaştırılmalı, bu koşulların sürdürülebilirliği sağlanmalı. Tarımsal üretimde yerel anlamda üretime ciddi destekleri olan, geleneksel üretim girdilerini kullanan, biyolojik çeşitliliğin, gıda egemenliğinin ve sağlıklı beslenmenin temel unsuru aile tarımcılığı ya da küçük çiftçilik desteklenmeli, gıda güvenliğini sağlayan bir biçimde, katma değerli ürün üreten sistemlere entegrasyonlarını teşvik edici ve sosyal korumaya yönelik devlet politikaları geliştirilmeli, ortaya çıkan ürünlerin tüketiciyle buluşabileceği pazarlar yaratılmalı. Atılan her adımda, hedef sürdürülebilir üretim olmalı ve tarımın, serbest piyasa koşullarına terk edilemeyecek kadar stratejik bir sektör olduğu akıldan çıkartılmamalı. Biyolojik çeşitliliğin arttırıldığı, yerel tohumların kullanıldığı, aile çiftçiliği ve kooperatifçiliğin desteklendiği, gıda egemenliği ilkelerine dayalı, kamucu bir tarım ve gıda politikaları hakim kılınmalı ve adaletsiz kalkınma düzenine derhal son verilmeli” açıklamasını yaptı.

Hong Kong'da gıda güvenliği endişesi Haber

Hong Kong'da gıda güvenliği endişesi

South China Morning Post'un haberine göre, Hong Kong Gıda ve Çevre Sağlığı Danışma Konseyi Başkanı Prof. Dr. Kenneth Leung Mei-yee, katıldığı bir radyo programında, tahliyesi planlanan Fukuşima'daki radyoaktif suyun ülkede tüketilen deniz canlıları üzerindeki olası etkisinin endişe verici olduğunu belirtti. Prof. Leung, Japonya'nın arıtılmış radyoaktif özellikli atık suyu okyanusa salması halinde Hong Kong'un yüksek gıda güvenliği riskleriyle karşı karşıya kalacağını ifade etti. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) tahliye planının güvenlik standartlarıyla uyumlu olduğunu bildiren raporuna yönelik endişelerini dile getiren Leung, deniz canlılarının radyasyona maruz kalmaları durumunda söz konusu canlılar ve dolayısıyla insanlar için birçok olumsuz sonuçların oluşabileceğini vurguladı. Leung, radyasyonun deniz canlılarında ve dolayısıyla besin zincirindeki etkilerine de değinerek, "Bu canlılarda, çok fazla radyasyona maruz kalınması sebebiyle patolojik değişimler ve kanser vakaları görülebilir." ifadesini kullandı. Tahliyenin bu yaz başlaması planlanıyor Santraldeki reaktörleri soğutma işlevi gören saf su içinde oluşan radyoaktif maddeler, Gelişmiş Sıvı İşleme Sistemi (ALPS) sayesinde trityum materyali haricinde ayrışıyor. Plana göre, trityum elementi içeren sıvı sulandırılarak seyreltilecek. Böylelikle tesisi işleten TEPCO şirketi, günden güne artış gösteren suyu periyotlar halinde denize boşaltabilecek. Resmi takvim açıklanmamasına karşın tahliye periyodunun bu yılın yaz aylarında başlatılacağı açıklanmıştı. UAEA raporunun, süreci hızlandırabileceği kaydediliyor. Tepkiler Eski Japonya Başbakanı Suga Yoşihide hükümeti tarafından gündeme gelen nükleer atık suyun tahliye planı Nisan 2021'de duyurulmuştu. Tokyo hükümetinin tahliye kararına komşu ülkeler Çin, Kuzey Kore, Güney Kore ve Tayvan tepki gösteriyor. Mart 2011'de 9 büyüklüğündeki deprem nedeniyle oluşan tsunami, Fukuşima Dai-içi Nükleer Santrali'ndeki reaktörde yol açtığı nükleer erimeler havaya karışmış ve santralin çevresi "tahliye bölgesi" ilan edilmişti. AA

Gıda güvencesi yoksa, gıda güvenliği de yoktur Haber

Gıda güvencesi yoksa, gıda güvenliği de yoktur

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ve TVHB İzmir Veteriner Hekimleri Odası olarak hazırladığımız Gıda Güvencesi Yoksa Gıda Güvenliği de Yoktur başlıklı ortak basın açıklama gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “11 ilimizi etkileyen 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden 4 ay geçerken Dünya Gıda Güvenliği Gününü bugün 5. kez kutluyoruz. Türkiye’nin Bereketli Hilali diye adlandırılan ve tarımsal gayri safi yurt içi hasılasının yaklaşık yüzde 15’ini oluşturan ve ülkenin tarım ihracatının yaklaşık yüzde 20’sine katkıda bulunan bölgede yaşadığımız art arda depremler aslında bize insanların sağlıklı yaşayabilmesi için yeterli, dengeli ve güvenli gıda ile temiz suya hakça erişiminin ne kadar hayati bir önem taşıdığını pandemiden sonra bir kez daha gösterdi. Bunun sonucunda, gıda güvencesinin dolayısıyla da gıda güvenliğinin gündemden hiç düşmemesi gereken bir konu olduğunun anlaşılmasını umut ediyoruz. Ülkemiz başta deprem olmak üzere birçok doğal afetin yaşandığı bir coğrafya üzerinde bulunmaktadır. Maalesef günlük akışın normal olduğu durumlarda dahi gıda tedariği yeteri kadar uygulanamazken afet anında bu durumun daha kötü koşullara evrimleşmekte olduğu 11 ilimizi etkileyen 06 Şubat 2023 tarihinde yaşanan depremler sonrasında ilgili meslek mensupları tarafından yapılan saha gözlemleri sonucu tespit edilmiştir.” GİRDİLER ENKAZ ALTINDA KALDI Artan girdi maliyetlerinin enkaz altında kaldığının vurgulandığı açıklamanın devamında, “Tarım alanlarının depremden etkilenmesi, canlı envanterin, tarım alet ve makinelerinin, tarımsal üretimde kullanılan girdilerin enkaz altında kalması insanların kendi canlarını ve yakınlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmemeleri tarımsal faaliyetlere sekte vurmuştur. Bölgedeki sebze meyve hallerinin kullanılamaz hale gelmesi, tarımsal sahalardan tarımsal ürünlerin tüketiciye ulaşma kanallarının pek çoğunun yok olması gıda tedariğinin sağlanamamasına neden olmuştur. Deprem sonrasında da tarımsal üretimde yaşanan üretimin zararın belirlenebilmesi için kaybolan envanterin hızla çıkarılmaması, üretim için ihtiyaçların belirlenmemesi, faaliyetin sürdürülmesi için acil eylem planlarının yapılmaması yaşadığımız önemli sorunlardır. Deprem bölgesinde kendisi de depremzede olan üreticilerin hasat dönemi gelen ürünlerinin hasadının gerçekleştirilememesi ve bu ürünlerin gıda ihtiyacı olan depremzedelere ulaştırılamamış olması sorun teşkil etmiştir. Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimlerinin tamamlanarak yine depremzedelere yerinde tüketim imkânı sağlayacak ürünlerin planlanması bölgenin yardımlara bağımlılığını azaltacaktır. Bölgenin florası, faunası ve endemik canlıları mutlak suretle korunmalı, tarım arazileri ve meralar ranta peşkeş çekilip, yeni inşaat ve konut alanlarına açılmamalıdır” ifadelerine yer verildi.  Açıklama şu şekilde devam etti: “6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden 14 milyon insan, 11 milyon evcil hayvan etkilenmiştir. Bu 11 ilimiz Türkiye hayvansal gıdanın yüzde 15’ini üretmektedir. Küçük baş hayvan varlığımızın %20’si (10 milyon) tam olarak deprem bölgesinde yetiştirilmektedir. Resmi açıklamalarda tarım sektöründe 24,2 milyar TL kayıp vardır. Enkaz altında kalan, telef olan hayvan kaybımız 1 milyar TL ulaştığını tahmin ediyoruz. Resmi kayıtlarda 8250 büyük baş, 65 000 küçük baş hayvan kaybımız vardır. Telef olan arılı kovan sayısı 26 750 adettir. 101 ton balık, 37,4 milyon yavru balık ölmüştür. Yıkılan ahır, ağıl, hayvan işletmesi sayısı 13 284 adettir.  Depremi takip eden süreçte sağımı yapılan sütler ortada kalmış, sokağa dökülmüştür. Üreticinin elindeki sütü ucuza toplayan alıcılar türemiştir. Bölgede et ve et ürünlerini; süt ve süt ürünlerini işleyen işletmeler hasar aldığından üreticiden ürünleri satın alamamıştır. Hayvanları, hayvansal ürünleri ucuza alan fırsatçılar halen deprem bölgesinde faaliyettedir. Üreticilerin yem ihtiyaçları hat safhadadır, yem fiyatları sattığı ürünlerden daha fazla fiyatlara temin etmektedirler. Hayvan refahı ile ilgi ciddi sıkıntılar yaşandığı bilinmektedir. Ölen hayvanların gömülmesi, bertaraf edilmesinde sıkıntılar yaşanmıştır. Bölgede hayvanlarda bakteriyel, viral, paraziter hayvan hastalıklarının artması beklenmektedir. Hayvanlardan insanlara geçen hayvan hastalıklarının görülmesi, sayısının artması sürpriz değildir. Gelecek 5 yıl için yapılacak programlarla öncelikli bu bölgeye olmak üzere proflaksi çalışmalarının başlatılmasını, bakteriyel ve viral aşıları tüm hayvanlara ücretsiz yapılması önerimizdir. Bölgede zoonotik hastalıklarla ilgili epidemiyolojik çalışmaların 5 yıl süre ile sürdürülmelidir. Özellikle Kuduz, Tüberkülosis, Brucellosis, Kuş Gribi, Domuz Gribi, tüm evcil hayvanlarda Corana Virüs türlerinin oluşturduğu viral hastalıklar, sivrisinek, kene vb. tüm vektörlerle taşınan viral, bakteriyel, protozoer zoonotik hastalıklar sahada ve laboratuvar çalışmaları ile epidemiyolojik takibi yapılmalıdır. Afet bölgesinde irat hayvanları sağ kalan üreticilerden süt üretimi yapanlar sütü sağmakta, sağdıkları sütü gerekli koşullarda korumakta ve satmakta büyük sıkıntılar çekmiş, ürünleri tüketiciye ulaştıracak bir kanal bulamamışlardır. Besi hayvancılığı yapan üreticiler kesimhane bulamamış ayrıca hayvanlarını beslemek konusunda büyük sıkıntılar yaşamışlardır. Bu işletmelerde su kaynağı bulunmuyor ise hem su ihtiyacını karşılamada hem de hijyen şartlarını sağlamada ciddi aksaklıklarla karşılaşılmıştır.” YAŞAM TRAJEDİSİ VE BARINMA SORUNU Afet sonrası hayatta kalanlar için yaşanan trajedi barınma ile birlikte beslenmedir. Afet bölgesi içinden tarımsal ürün tedariki ve işlemesi tümden durunca ülkenin dört bir tarafından gıda yardımları gelmiş ancak bu gıdaların depremzedelere ulaştırılması sırasında gıda güvenliği sorunu önümüze çıkmıştır. Güneş altında bekleyen ayranlar, soğutucu sistem yetersizliklerinden dolayı oluşan ürün saklama sıkıntıları, son tüketim tarihi geçmiş konserve ürünleri, tavsiye edilen tüketim tarihi geçmiş gıdalar, üretim alanlarının gerekli izolasyonu sağlanmadığı için oluşan kontaminasyon riskleri, üretim ve dağıtım personelleri için sağlanamayan temizlik ve ekipman eksiklikleri, yemek üretim, dağıtım ve tüketim alanlarının belirsiz, rastgele ve yetersiz olması, personel görevlendirmelerin bilinçsiz yapılması, ürün sevkiyatlarının yetersiz donanımla sağlanması örneğin içinde salam kaşar olan soğuk sandviçin taşınacak gıdaya göre uygun araçla taşınmaması gibi yaşanan eksiklikler; AFAD başta olmak üzere hükümet organlarının ve yerel yönetimlerin afet anı ve sonrası için canlı yaşamının temel ihtiyacı olan güvenli gıda konusunda son derece özensiz, hazırlıksız ve plansız olduğunu çok net göstermiştir. Deprem bölgesinde Sağlık Bakanlığı Çevre Sağlığı Birimi klor tabletleriyle yetersiz klorlamanın önüne geçmek için ilave klorlama işlemi yapmış, ama Adıyaman, Hatay ve Malatya’da bu işlem için çok geç kalınmıştır. Bölge uzun süre temiz ve güvenli suya erişememiştir. Isınma ve güvenlik problemleri de yaşayan, bütün yaşam dengesi alt üst olmuş afetzedeler maalesef sahada yapılan gözlem ve denetlemeler sonucunda gıda zehirlenmelerine ve zehirlenme sonucu oluşacak bütün tehlikelere açık bir şekilde maruz bırakılmıştır. Deprem bölgesi özelinde, depremden günler sonrasında yıkım çalışmaları sırasında çevre güvenliği önlemleri alınmaması, moloz atıklarının gelişigüzel ve vahşi bir şekilde uzaklaştırılması sonucu, tarım alanları etkilenmiş, ülkemizin en büyük tarım alanlarından olan bölge asbest tehlikesi ile baş başa bırakılmıştır. Bu durum ileride deprem bölgesinde sağlıklı ve güvenilir gıdaya ve temiz suya yeterli erişime engel olacağı açık olup, önlem alması gereken kamu yöneticileri bu konuyu görmezden gelmektedirler. Deprem kuşağında olan ülkemizde olası bir afet durumunda bu aksaklıkların tekrar yaşanmaması için yerel yönetimlerin ve hükümet organlarının ilgili yapılarının ilgili meslek odaları ile planlama yapıp hazırlıklı olması önem arz etmektedir.  Dünya da gelecek yıllarda olacak krizlerin “gıda güvencesi ve gıda güvenliği ile ilgili olacağını bugünden deklare ediyoruz. Doğal ya da insan eliyle meydana gelen afetler ile büyük kazaların felakete dönüşmemesi için çok planlı çok etkin ve ciddi önlemler merkezi ve yerel yönetimlerce alınmalıdır. Biyolojik çeşitliliğin arttırıldığı, yerel tohumların kullanıldığı, aile çiftçiliği ve kooperatifçiliğin desteklendiği, gıda güvenliğinin tek sağlık yaklaşımı içerisinde olduğu üretim politikalarının ve gıda egemenliği ilkelerine dayalı kamucu tarım ve gıda politikalarının hâkim kılındığı, Dünya Gıda Güvenliği Gününe erişebilmek umuduyla. HABER MERKEZİ

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.