Mutfaktaki yangın artacak: Gıda güvenliği risk altında
ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Akaryakıta gelen zamlar ve döviz kurundaki artışın gıda fiyatlarına da yansıması bekleniyor. Yoksullukla boğuşan halk temel gereksinimlerini bile karşılamakta zorlanırken, bu durumun daha da derinleşmesinden endişe ediliyor. Akaryakıtın bütün temel tüketim ürünlerinin hammaddesi olduğunu belirten Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak, “Zamlar ne yazık ki birçok zammı beraberinde getirecek” dedi. Zincirleme zamlarla birlikte alım gücünün daha da düşeceğini söyleyen Toprak, ucuz besinlere yönelen yurttaşın ise taklit ve tağşiş başta olmak üzere ciddi gıda güvenliği sorunlarıyla karşı karşıya kalacağına dikkat çekti.
SADECE BİR ZAM OLARAK GÖRÜLMEMELİ
Akaryakıt, elektrik, su, doğal gaz ve ÖTV zamlarını sadece bir zam olarak görmemek gerektiğini kaydeden Toprak, “Daha yurttaş zamlı maaşını cebine koymadan hemen her şeye arka arkaya zam geldi. Biz daha çalışana zamlı maaş verilmeden yapılan zamlar denetlenmeli derken, Resmi Gazete’de yayımlanan kararnamelerle vergilere de zam geldi. Art arda gelen akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve ÖTV zamları sadece bir zam olarak görülmemeli” dedi.
GIDA ENFLASYONU ARTACAK
Benzin ve enerji fiyatlarındaki artışın, tarımsal girdi maliyetlerini etkileyeceğini söyleyen Toprak, “Benzin ve enerji fiyatlarındaki artışlar, tarımsal girdi maliyetlerini, dolayısıyla çiftçilerin üretim maliyetlerini etkileyecek. Bu da çiftçilerin daha az girdi kullanmasına veya üretimlerini sınırlamasına neden olacak. Tarımsal üretimin azalmasıyla tarım sektörü olumsuz etkilenecek. Sonuç olarak gıda güvencesi problemi ile karşı karşıya kalmamız büyük bir olasılık olarak önümüzde duruyor. Zamların gıda enflasyonuna etkisi de önemli bir nokta. Tarımsal üretimdeki azalma ve/veya maliyetlerin yükselmesi, gıda fiyatlarının artmasına yol açacak. Enerji maliyetlerindeki bu artışlar, tarımsal üretimden lojistik ve depolama süreçlerine kadar birçok aşamada fiyatları etkilemesi kaçınılmaz bir gerçek. Üretemeyeceğiz ya da yeterli üretemeyeceğiz. Döviz yüksek olduğu için ithalat fiyatları da yüksek olacak. Bu da nihayetinde tüketicilere yansıyacak ve gıda enflasyonunu artıracak. Akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve ÖTV zamlarının tarımsal üretim, gıda enflasyonu, gıda güvenliği ve gıda güvencesi üzerindeki etkileri dikkate alınması gereken önemli bir noktadır. Bu etkiler, gıda arzındaki dalgalanmalar ve gıda fiyatlarındaki değişiklikler nedeniyle tüketicilerin hileli gıdalara daha çok maruz kalması kuvvetle muhtemeldir” ifadelerini kullandı.
ALIM GÜCÜ DAHA DA AZALACAK
Zincirleme zamlarla zaten yüksek olan gıda enflasyonunun daha da artacağını ve alım gücünün daha da düşeceğini dile getiren Toprak, “Gıda enflasyonunun yüksek olması gıda harcamalarının toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemekte. Bu da özellikle gıda ithalatçısı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biri. Akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve ÖTV zamları sadece bir zam olarak görmek, ‘Benim aracım yok nasılsa’ demek büyük bir yanılgı olur. Zamlar ne yazık ki birçok zammı beraberinde getirecek. Bu zincirleme zamlar zaten yüksek olan gıda enflasyonunu daha da yükseltecek ve alım gücü çok daha azalacak. Bugün ülkemizde emeğiyle geçinen yurttaşlar en temel ihtiyaçlarına dahi ulaşamayacak duruma geldi. Dolaylı ve direkt vergilerin yüksek olması, gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, gıda güvenliği sorunu ve açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeyde ve her geçen yıl daha da artmakta ne yazık ki” diye konuştu.
PROTEİN YERİNE KARBONHİDRAT
Yeterli ve dengeli beslenmenin birçok yurttaş tarafından imkansız hale geleceğinin altını çizen Toprak, “Sağlıklı, dengeli ve güvenli beslenmenin adeta bir lüks haline geldiği ülkemizde bu zamlar hepimizin yoksul, çoğumuzun aç olduğu düzeni de bir nevi perçinlemiş olacak. Barınma başta olmak üzere gelen zamlar nedeniyle gıda harcamalarını kısmak ve ucuz ürünlere yönelmek zorunda kalan yurttaşlar gıdaya erişememe stresini çok daha fazla yaşayacak. The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği 2020 Endeksi Raporu’nda Türkiye halkının gıda ürünlerini satın alabilirliği sıralamasında 113 ülke arasında 65. sırada yer alıyor. Bırakın gelişmiş ülkeleri, Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi ülkelerin gerisinde olan ülkemiz bu zamlardan sonra adını dahi bilmediğimiz ülkelerinde gerisinde yer alacak maalesef. Gıda arzı problemleri artacak ve taklit ve tağşiş başta olmak üzere ciddi gıda güvenliği sorunlarıyla karşı karşıya kalacağız. Dar gelirli aileler yeterli ve dengeli beslenememekte, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimi için gerekli olan proteinin oranı sofrada azalmakta, buna karşılık sağlıksız gelişime neden olabilecek karbonhidrat oranı ise giderek artmakta. Mevcut zamlarla çocuk beslenmesi başta olmak üzere zaten sağlayamayan yeterli ve dengeli beslenme birçok yurttaş için neredeyse imkansız hale gelecek. Bu da zihinsel ve bedensel gelişimi etkileyecek, obezite ve diyabet vakaları daha çok görülecek, sağlık harcamaları her geçen gün daha da artacak” dedi.
ÖZ KAYNAKLARA YÖNELİNMELİ
Türkiye’de tarım ve gıda politikaları alanında yapılması gerekenleri de sıralayan Toprak, “Merkezi hükümet zamları geri almalı, yurttaşın alım gücünü arttırmalı, gıdaya ulaşımı bir stres kaynağı olmaktan çıkarmalı ve temel bir hak olan sağlıklı, dengeli ve güvenli gıdaya erişimi sağlamalı. Ülkemizde yaygın olarak bulunan tarımsal üretim kooperatiflerinin gıda güvenliğini sağlayan bir biçimde, katma değerli ürün üreten sistemlere entegrasyonlarını teşvik edici devlet politikaları geliştirilmeli; ortaya çıkan ürünlerin tüketici ile buluşabileceği pazarlar yaratılmalı. Tüm bu süreç içerisinde gıda güvenliğinin sağlanması için istihdam teşviki de halk sağlığı açısından çok önemli. Tarımda ‘milli ve yerli’ söyleminin gereği; taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalışmak yerine kendi öz kaynaklarımıza yönelmektir. Tarım açısından yeterli toprak büyüklüğü ve verimliliğine sahip ülkemiz, kendi öz kaynaklarına yönelmeli. Tarımsal girdi fiyatlarının ucuzlatılmasıyla başlayacak reform hareketi, getirilecek muafiyet ve özendirmelerle yükseltilmeli, insanımızın ihtiyacı olan bitkisel ve hayvansal üretim gerçekleştirilmeli, toplumun dengeli beslenmesi için gereken et üretilmeli ve tüketimi gelişmiş ülkeler seviyesine yakınlaştırılmalı, bu koşulların sürdürülebilirliği sağlanmalı. Tarımsal üretimde yerel anlamda üretime ciddi destekleri olan, geleneksel üretim girdilerini kullanan, biyolojik çeşitliliğin, gıda egemenliğinin ve sağlıklı beslenmenin temel unsuru aile tarımcılığı ya da küçük çiftçilik desteklenmeli, gıda güvenliğini sağlayan bir biçimde, katma değerli ürün üreten sistemlere entegrasyonlarını teşvik edici ve sosyal korumaya yönelik devlet politikaları geliştirilmeli, ortaya çıkan ürünlerin tüketiciyle buluşabileceği pazarlar yaratılmalı. Atılan her adımda, hedef sürdürülebilir üretim olmalı ve tarımın, serbest piyasa koşullarına terk edilemeyecek kadar stratejik bir sektör olduğu akıldan çıkartılmamalı. Biyolojik çeşitliliğin arttırıldığı, yerel tohumların kullanıldığı, aile çiftçiliği ve kooperatifçiliğin desteklendiği, gıda egemenliği ilkelerine dayalı, kamucu bir tarım ve gıda politikaları hakim kılınmalı ve adaletsiz kalkınma düzenine derhal son verilmeli” açıklamasını yaptı.