[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#göç

göç haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, göç haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Lübnan göç dalgası sorunları derinleştirir Haber

Lübnan göç dalgası sorunları derinleştirir

AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER- İsrail ordusunun geçtiğimiz günlerde Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine yönelik havadan ve karadan gerçekleştirdiği saldırısı sonrasında Lübnan’da bazı yerleşim yerleri boşaltıldı. Bu kapsamda savaştan kaçan Lübnanlı mültecilerin bir kısmının Suriye’ye göç etmeye başladığı görüldü. Ancak bu mültecilerin bir sonraki hedefinin Türkiye sınırları olduğu da ön görüler arasında yer alıyor. Böyle bir göç gerçekleşmesi halinde ülkemizde yaşanabilecek sosyolojik, ekonomik ve siyasi sorunlara karşı uyarılarda bulunan uzmanlar, Türkiye’nin mülteci göçüne yönelik izlediği “açık kapı politikası”ndan vazgeçmesi gerektiğini söyledi. HER ŞEYİ ETKİLER Göç dalgalarının yaratacağı kültür şokunun her iki ülke için de büyük etkilere yol açabileceğini belirten Siyaset Bilimci Dr. Zekiye Seda Sönmez, “Göç dalgası mekânsal bir değişim örneğidir ve farklı sebeplerle ortaya çıkmaktadır. Sadece insanların belli bir bölgeden başka bir yere geçmesi anlamına gelmez aynı zamanda da her iki ülke vatandaşları üzerinde kalıcı şekilde büyük etkiler yaratan bir süreçtir. Toplumsal ve bireysel olarak her şeyi etkiler. Siyasal anlamda da ülke genelinde bütüncül etkilere neden olur. Aslında hayatta kalabilme uğruna bir başka ülkeye giden kişiler aynı zamanda kendi içlerinde de güçlü dayanışma ile göç edilen yerde hayatlarına devam ederler. Suriye göçünde de açık kapı politikası ile modern dünyada pek görülmeyen bir yaklaşım ile ülkemiz tarafından milyonlarca göçle gelen vatandaş kabul edilmiştir. Bu da Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir” dedi. İÇ POLİTİKA MESELESİ “Lübnan’dan gelecek olan göç dalgası ile ilgili olarak başlangıçta bunun bir dış politika sorunu olarak görülse de Türkiye’nin en önemli iç politika meselesi haline geleceği kesindir” diyerek sözlerine devam eden Sönmez, “Sonuç itibariyle Suriyeli göçmenlerin meselesinde olduğu gibi ilk zamanlar sorunların kısa sürede çözüleceği beklenirken sorunlar daha da yaygınlaşıp derinlik kazanmıştır. Bu süreçte diplomatik bir aktör rolü ile duruma giren Türkiye bu değişim ve dönüşümün kısa sürede ne derece etkileri olacağını hesaba katmalıdır. Sorunlar sadece ekonomik ve sosyal hayata yönelik gibi görülse de aslında siyasal olarak bu alanı etkisi altında alan sorunları beraberinde getirir. Sosyo ekonomik alanın siyasallaşmasına bir anlamda aracılık eden bu göç dalgası böylelikle ülke genelinde yeni bir siyasal ayrışmanın da kapısını aralar. Bu süreç Türkiye’de yeni bir iktidar mücadelesinin önemli bir argümanı haline gelir ki bu da iktidar partisinin büyük şehirlerde seçmen desteği alması sonucunu doğurur. Lübnan Başbakanı’nın da açıkladığı gibi ülkede yerinden edilenlerin sayısı milyona yaklaşmışken ve Lübnan tarihinin en büyük göç dalgasını oluştururken bu da ülkemiz açısından yapısal başta olmak üzere ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal sorunları da beraberinde getirecektir” açıklamasında bulundu. NÜFUS KÖRFEZ ÜLKELERİNE YÖNELİYOR Lübnan’dan Türkiye’ye yönelik olası mülteci göçünün sosyolojik açıdan başlıca sebeplerine ilişkin konuşan Sosyolog Doç.Dr. İrfan Özet, “Lübnan yakın geçmişe kadar doğu Akdeniz’in en görkemli limanları ve kentsel kültürüne sahipti. Ancak özellikle 1975’lerden 1990’lara kadar uzanan iç savaşta yerleşik nüfusunun önemli bir kısmını kaybetmiş oldu. O dönemler Lübnan’dan sevk edilen bu göç dalgasının kapsadığı alanlarda Türkiye yer almıyordu. Göç, insanlık tarihindeki bir rutini tekrar edercesine etnisite-inanç-mezhepsel ortaklıklar üzerinden yakın görülen ülkelere yöneliktir. Hristiyan nüfus Avrupa ve Amerika’ya yönelirken; Müslüman nüfus, bölgede nispeten çalkantılardan uzak ve gelişmiş körfez ülkelerine yöneliyordu. İç savaşın sona ermesi, Lübnanlılar için göç trafiğinin durması anlamına gelmiyordu. 21. yüzyıla girerken kötü yönetimlere ilaveten Suriye’deki iç savaşın taşıdığı mülteci şoku, Lübnan’daki sosyal, ekonomik istikrarı köklü bir düzeyde bozmaktaydı. Söz konusu travmatik süreçlerle göç seçeneğine başvuran Lübnanlıların güzergâhında Türkiye’nin de yer aldığına dair veriler epey öne çıkmakta. Ancak Türkiye’nin Orta Doğulu komşu ülkelerine nazaran Lübnanlılar, ülke üzerinde demografik bir baskı oluşturma kapasitesinden uzaktı. Tabi İsrail ve Hizbullah eksenindeki savaşın seyri, Lübnanlı göçmenlerle ilgili trendi daha da radikal boyutlara çekebilir” dedi. GÖÇMEN POLİTİKASI REVİZE EDİLMELİ Özet, Türkiye’nin göçmen merkezli demografiyi massetme kapasitesini çoktan aşmış durumda olduğunu vurgulayarak, “Yönetici kadrolar, her ne kadar göç sahasında farklı maslahatlarla uzun yıllar açık kapı politikası izlese de bu politikanın uygulanma koşulları giderek azalmakta. Aynı zamanda mevcut ekonomik resesyonu, göçmen politikalarıyla iç içe okuyan kentli tabakaların yerel seçimler başta olmak üzere, iktidar üzerinde ortaya koyduğu baskı da peyderpey yükselmekte. Artan konut fiyatlarına ilaveten, istihdam alanlarının esnekleşmesi ve güvensizleşmesiyle giderek prekaryalaşan kentli tabakalardaki protest eğilimler, iktidar çevrelerinin altyapıdan yoksun ve günübirlik göçmen politikalarını köklü bir şekilde revize etmesini gerektirmekte” diye konuştu. ŞİDDET EYLEMLERİ ARTAR “Mevcut toplumsal zemin, özellikle kozmopolitan metropol alanlarında orta sınıflara özgü güven, istikrar ve rasyonalite kaybının yaşanmasına dönük makro göstergelere sahne olmakta” diyerek sözlerine devam eden Özet, “Gündelik ve kamusal yaşamın belirsizleşmesiyle eş zamanlı olarak, göçmen kitlelere dönük toplumsal kabul eşiğinin sınırlarına gelindiği görünmekte. Yapılan kamuoyu yoklamaları da siyasal-ideolojik eğilimler düzeyinde kutuplaşan kitlelerin, kontrolsüz göç karşıtlığı düzeyinde ortaklaştığı yönündeki rutin verileri ortaya koymakta. Bu eğilimlere ilaveten göçmenlere yönelik barınma, beslenme, istihdam üçgeninde alt yapısal çerçevenin daraldığı gerçekliği de dikkate alındığında, olası bir yeni göç dalgasının tetikleyeceği toplumsal risklerin çapı da artabilmekte. Söz konusu risk ise; üreten sınıflardaki nihilist eğilimlerle, anomik davranış setleriyle, gündelik ve kamusal yaşamda hız kazanabilecek şiddet eylemleriyle varlık kazanabilecektir” şeklinde konuştu. BÜTÇE ÜZERİNDE YÜK ARTIYOR Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş ise ani ve kalabalık sığınmacı akınlarının ülkelerin ekonomileri üzerinde önemli baskılar yaratabildiğini vurgulayarak “İlk aşamada sığınmacıların sınırından giriş yapılan ülkenin devletinin bu sığınmacıların güvenliği, beslenmesi, kontrolü için aldığı tedbirler ülkenin bütçesi üzerinde bir baskı yaratıyor. Sığınmacıların kalış süresi arttıkça tedbirlerin sağlamlaştırılması, gıda, barınak ve altyapı ihtiyaçlarının ev sahibi devlet tarafından karşılanmaya devam edilmesi, kayıt altına alma işlemleri bütçe üzerinde yükü daha da artırıyor. Süre daha da uzadıkça ülkenin sığınılan bölgesinde sonra da ülke genelinde gıda ve barınma talebi yükseliyor. Bu da fiyat artışlarını gündeme getiriyor. Türkiye gibi yüksek enflasyon sorunu yaşayan ülkeler için enflasyonla mücadele anlamında ek yükler ortaya çıkacaktır. Giriş yaptıkları şehirlerde meydana gelebilecek ve sığınmacılar lehine olabilecek demografik değişimin yarattığı gerilimler de bölge ekonomisini olumsuz etkileyebilir. Bazıları bu akımların ucuz iş gücü sağladığını,  maliyetleri düşürdüğünü ve ekonomiye fayda sağladığını ileri sürebilir. Ancak bu da vatandaşlarımızın işsiz kalmasına yol açarken, kayıt dışı istihdamın genişlemesine yol açabilir. Son 10 yılda Türkiye’de ekonomi yönetimi sığınmacıların ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri konusunda deneyim kazanmış olmalı. O nedenle artık çok dikkatli adımlar atmak durumundalar” ifadelerine yer verdi.

Köylüler göçüyor, tarım yok oluyor Haber

Köylüler göçüyor, tarım yok oluyor

Milli Eğitim Bakanlığınca kamuda tedbir tasarrufu kapsamında Taşımalı Eğitim Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik 1 Ağustos 2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarında tasarruf sağlanması gerekçesiyle yapılan değişiklikler sebebiyle ilçeler ve köylerde ikamet eden öğrenciler sorun yaşıyor. Köylerden okumak için taşımalı sistemle gelen öğrencilerin bir kısmı değişiklik nedeniyle tekrar yatılı okullara dönmek zorunda kalırken, bazıları da eğitimden vazgeçti! Peki, köyler yalnızlaşırken, köylünün en önemli geçim kaynaklarından biri olan tarıma ne olacak? Konuya ilişkin görüşlerine yer verdiğimiz Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şube Başkanı Hakan Çakıcı, “Çiftçi yaşı 55’i geçmiş durumda. Gençler kırsalı terk ettiği gibi ebeveynler de artık köyü terk ediyor. Tarımı kurtarmak için göçü durdurmak hatta geriye çevirmek zorundayız” dedi. GENÇLER KIRSALI, EBEVEYNLER DE KÖYÜ TERK EDİYOR! Yaşananların mutlaka tarımı etkileyeceğini vurgulayan Başkan Çakıcı, şunları kaydetti: “Geçmiş yıllarda da eğitim hakkı göçün önemli bir faktörü olmuştur. Ancak son yıllarda tarımdan elde edilen gelirin düşmesi ve umutsuzluğun artması tabloyu daha da vahim bir hale getirirken, köylünün tarımı ve toprağını terk etmesini de hızlandırdı. Kırsalda geliri ve refahı artıramadığımız gibi eğitim, sağlık ve kültürel hak ve ihtiyaçları da iyileştiremiyoruz. Çiftçi yaşı 55’i geçmiş durumda. Gençler kırsalı terk ettiği gibi ebeveynler de artık köyü terk ediyor. Tarımı kurtarmak için göçü durdurmak hatta geriye çevirmek zorundayız.” PARA KAZANAMAYAN ÇİFTÇİ TARLASINI SATIYOR İzmir’deki köyler özelinde de konuşan Başkan Çakıcı, “Karamsarlık ve endişe hakim! Çok sıkıntılı. Özellikle büyükşehre yakınlık avantaj olacağına şehir merkezine göçü hızlandırıyor. Bunda en önemli faktör, şehir merkezine yakın alanlardaki tarım alanlarının emlâk gibi alınıp satılması! Bu neredeyse bir sektör haline geldi. Gerek hobi bahçesi gerekse ‘romantik tarım’ diye nitelendirdiğimiz, ‘birkaç dönüm toprağım olsun’ diyen şehirli insanlar emlak sektöründe çalışıyor. Tarlalar arsa değerinde satılıyor. Para kazanamayan çiftçi tarlasını iyi fiyata satıp tarımdan çıkıyor, tüketici oluyor. Maalesef sanayileşme, imara açılma ve lojistik tesis kurma amaçları tarım topraklarını tehdit ediyor!” sözlerini gündeme getirdi. ÇİFTÇİLER ÜRETİM MALİYETLERİNİN BASKISI ALTINDA Gidişata ‘dur’ demek için alınması gereken önlemleri aktaran Başkan Çakıcı, “Öncelikle çiftçinin üretimde kalması için gelirini ve refah düzeyini arttıracak tarım politikaları geliştirmek gerekli. Bunlar; başta üretim maliyetlerinin sübvanse edilmesi, gerçekçi taban fiyatlarının açıklanması, ekilecek ürünlerde çiftçinin yönlendirilmesi ve mutlaka kooperatifleşmenin desteklenmesidir” çağrısında bulundu. Başkan Çakıcı son olarak, “Türkiye'de çiftçiler üretim maliyetlerinin baskısı altında. Ektiği ürünler 1 yıl para ederken 2 yıl maalesef para etmiyor, çiftçi zora düşüyor. Kooperatifleşme zayıf olduğu için girdilerin tedavi ve ürünlerin satışı konusunda zorlanıyor!” mesajını verdi.

Devlet destekli çilek bahçeleri göçü tersine çevirdi Haber

Devlet destekli çilek bahçeleri göçü tersine çevirdi

İl Tarım ve Orman Müdürlüğünce 20 yıl önce kırsal bölgelerde görevlendirilen alanında uzman personeller tarafından yapılan bilgilendirme faaliyetleri sonrası çilekle tanışan Kaledibi, Muratçakıroğlu, İmalı ve Kılılı mahalleleri sakinleri, geçen süre içerisinde çilek yetiştiriciliğinde önemli mesafe aldı. Gerçekleştirilen üretim, bölge insanına kazanç sağlarken işsizlik nedeniyle farklı kentlere göç eden onlarca aile de doğdukları topraklara döndü. Çileğin sağladığı ekonomik değerle yaşam standartlarının yükseldiği bölgede, üretimi özendirmek amacıyla yürütülen çalışmalarda hibe desteği de büyük rol oynadı. Türkoğlu genelinde yaklaşık 1000 dönüm ekimi yapılan bahçelerden elde edilen yıllık 3 bin ton çilek, aracı firmaların desteğiyle başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Rusya ve Ortadoğu ülkelerine ihraç ediliyor. Kahramanmaraş Çilek Üreticileri Birliği Başkanı Hüseyin Kaplan, devletin desteğiyle son yıllarda kentte çilek üretiminin çok büyük ivme kazandığını söyledi. Çilek yetiştiriciliği öncesi vatandaşın ekmek parası için çevre illere göç ettiğini şimdi ise tersine göçün söz konusu olduğunu anlatan Kaplan, kent genelinde 2 bin 500 dekar alanda üretim yapıldığını belirtti. Kaplan, 20 yıl öncesine kadar arazilerde hiçbir tarım ürünü yetiştirilmediğine işaret ederek, "İl Tarım ve Orman Müdürlüğünden çiftçi eğitimi adı altında mühendis arkadaşlar geldi. Burada neler yetiştirilir diye baktılar. Burada yaz mevsiminde çok çilek olacağına karar vererek yüzde 50 Özel İdare destekli 100 dönüm çilek bahçesi kurduk. Çilek bahçesi kurulduktan sonra daha önce Osmaniye ve diğer çevre illere sürekli göç edenler tekrar geri döndü." diye konuştu. Bölgede hasadın 5-6 ay sürdüğünü, böylece insanların yaz boyunca çalışma imkanı bulduğunu aktaran Kaplan, tersine göç ile memleketine dönenlerin yanında bölgenin dışarıdan göç bile aldığını vurguladı. 200 olan mahalle nüfusu çilek yetiştiriciliği sonrasında 3 bine kadar çıktı Çilek yetiştiriciliği öncesinde kendi yaşadığı Muratçakıroğlu Mahallesi'nin 200 olan nüfusunun kış aylarında 800, yaz aylarında ise 3 bine kadar ulaştığını ifade eden Kaplan, bölgede üretilen ürünlerin başta Avrupa ve Rusya olmak üzere birçok ülkeye ihraç edildiğini dile getirdi. Kaplan, şunları kaydetti: "Büyük üretici firmalar buraya gelerek çileği alıp yurt dışına ihracat yapıyorlar. Tarım ve Orman Bakanlığımızın Kırsal Dezavantajlı Alanlar Kalkınma Projesi kapsamında soğuk hava deposu projemiz var. Bu depomuzu yaptığımız takdirde ürünümüz soğuk zincirle birçok ülkeye gidecek. İstediğimiz şekilde orada depolayarak ürünümüz satışa sunulacaktır. Mesela bundan önce çilek toplandığı zaman tüccarlar muhafaza edecek yer olmadığı için kendi istediği fiyata alıyordu. Şimdi, 'Sen bizim istediğimiz paraya almazsan ben götürür soğuk hava deposunda muhafaza eder tüccarı bulduğum zaman ona satarım.' diyerek ürünümüz daha verimli ve daha yüksek fiyata gidecektir." Kaplan, dekar başına 3-4 ton aralığında ürün aldıklarını, Türkoğlu, Ekinözü, Afşin ve Andırın ilçelerinin Türkiye'nin çilek üretiminin yüzde 15'ni karşıladığına işaret ederek, sağlanan desteklerle üretimin her geçen yıl arttığını, hedeflerinin ekim alanını 10 bin dekara yükseltmek olduğunu sözlerine ekledi. Tarım işçisi Ayşe Ablak, yaklaşık 30 sene önce geçim sıkıntısından dolayı Osmaniye'ye taşındıklarını belirterek, "Daha sonra köyde milletin çilek ektiğini duyduk, ünlendi burası. Biz de tekrar köyden yer satın alıp ekim yaptık." diye konuştu. Ablak, şimdi hem kendi ektikleri çileği satarak hem de diğer bahçelerde çalışarak geçimlerini sağladıklarını dile getirdi. Hürü Kaplan da Osmaniye'de yaşadığını, torunlarının okul ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bölgeye gelip yevmiye ile çilek topladığını söyledi. Hayri Akdeniz ise her yıl bölgeye çilek toplamaya geldiğini ve ailesinin geçimini bu şekilde sağladığını belirtti.

Yeşil leyleğin Afrika hayali seneye kaldı Video Galeri

Yeşil leyleğin Afrika hayali seneye kaldı

Yabani birçok hayvan türüne ev sahipliği yapan Aydın'ın simgelerinden biri haline gelen leylekler, bu yıl da Aydın’da konakladı. Aydın’ın 17 ilçesine bağlı 108 yerleşim yerinde yapılan sayımlarda 434 yuvada 868 adet leylek tespit edilirken, göç zamanının gelmesi ile birlikte leylekler Afrika'nın yolunu tuttu. Yeşilköy Mahallesi’nde elektrik çarpması sonucu yuvasına konamayan ve yuvası güvenli bir alana taşınan leyleğin yavruları da yumurtalarından çıkarak ailesiyle birlikte göç için havalandı. Yuvadaki iki yavrudan biri ise uçmayı başaramayınca geride kaldı. Bir bahçeye iniş yapmak zorunda kalan yavru leyleğin Afrika hayalleri ise seneye kaldı. Bölge halkının ‘Yeşil’ adını verdiği yavru leylek Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’nde (EKODOSD) misafir edilirken, gerçekleştirdiği uçma denemelerinde de başarısız oldu. Aydın Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü’nce sulak alan kıyısına götürülen yavru leylek, buradaki uçma denemeleri de başarısız olunca ADÜ Veteriner Fakültesi’ne götürüldü. Uçuncaya kadar burada misafir edilecek olan ‘Yeşil’, uçma aşamasına geldiğinde birkaç yıldır göç yapmayıp, Söke Ovası’nda kışlama yapan leyleklerin olduğu bölgede doğaya bırakılacak. “Afrika hayalleri bir yıl gecikmeli olacak” Yavru leyleğin Afrika hayallerinin artık bir yıl gecikmeli olacağını ifade eden EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, “Aydın’ın Söke ilçesine bağlı Azap Gölü yakınlarındaki Yeşilköy’de elektrik telleri üstüne yuva yapan bir leylek, yağmurlu bir günde çok kez denemesine rağmen elektrik çarpması yüzünden yuvasına inememişti. AYDEM Elektrik Dağıtım Şirketi'nin aracıyla yuvaya çıkıp kontrol edilmişti. Yuvada bulunan üç yumurtayı havluya sararak aşağıya indirmiş ve riskli yuvayı da aşağıya almıştık. Tehlikesi bulunmayan başka bir direğin üzerine yapay platformlu bir yuva inşa ederek, yumurtaları koymuştuk. Ebeveyn leylek gelerek yuvayı ve yumurtaları sahiplenmişti. Yapılan izlemelerde yuvadaki üç yumurtadan önce biri, daha sonra diğeriyle birlikte iki yavru çıkmıştı. Göç zamanı geldiğinden Yeşilköy’deki tüm leylekler gitmiş, sadece iki yavrusuyla ebeveyn leylek kalmıştı. Yavrulardan büyüğü annesiyle beslenmek için uçuyor ancak küçük olanı uçamıyordu. Ebeveyn leylek yuvayı terk etmemiş, bir hafta daha yavru leyleği besleyerek, uçurmaya çalışmıştı. Son gün 3’ü birden yuvayı terk etti ancak yavru leylek fazla gidemeden bir ailenin bahçesine indi. Diğerleri ardına bakmadan uçarak göç yolculuğuna çıktılar. Yeşilköylülerin Yeşil adını taktıkları yavruyu ailenin bahçesinden alarak 1 haftadır besledik, uçma denemeleri için bayağı çaba sarf etti. Aydın Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü’ne bağlı Söke Şefi Erdinç Kutsal ve DKMP Veteriner Hekimi Eda Uz’la doğal bir sulak alan kıyısına götürülen yavru leylek deneme çalışmalarında başarılı olamadı. Aydın DKMP Şube Müdürü Egemen İşcan tarafından Söke’den alınan leylek, Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne götürüldü. Yavru leylek uçuncaya kadar burada misafir edilecek. Daha sonra uçma aşamasına geldiğinde birkaç yıldır Söke Ovası'nda göç yapmayıp, kışlama yapan leyleklerin olduğu bölgede doğaya bırakılacak. Yavru leyleğin Afrika hayalleri artık bir yıl gecikmeli olacak” dedi. İHA

Hem orman hem kuşların göç yolunda: Sabancı’dan RES ısrarı Haber

Hem orman hem kuşların göç yolunda: Sabancı’dan RES ısrarı

Sabancı Holding bünyesinde yer alan Enerjisa Enerji Üretim A.Ş., İzmir, Manisa ve Balıkesir sınırında yer alan bölgede hayata geçirmek istediği ve ÇED onayı alan Uygar Rüzgar Enerji Santali(RES) projesi için yeni bir adım attı. Şirket, 60 adet rüzgar türbininin dikileceği ve 15 bin 500 hektarlık alanda kurulacak olan projede, 400 kV Uygar RES Tali TM.- Uygar Res TM. Elektrik Enerjisi İletim Hattı (EEİH) için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvurarak ÇED sürecini başlattı. İzmir’in Bergama İlçesi, Ürkütler ve Durmuşlar Mahallesi; Balıkesir’in İvrindi İlçesi, Taşdibi Mahallesi ile Manisa’nın Soma İlçesi, Kiraz ve Yayladalı Mahallesi sınırları içerisinde kalacak projenin 28 milyon 724 bin liraya mal olması bekleniyor. RES PROJESİ İÇERİSİNDE KULLANILACAK Projeye konu enerji ileti hattı, İzmir’in Bergama İlçesi, Ürkütler ve Durmuşlar Mahallesi; Balıkesir’in İvrindi İlçesi, Taşdibi Mahallesi ile Manisa’nın Soma İlçesi, Kiraz ve Yayladalı Mahallesi sınırları dahilinde olan, Ağustos 2023’te nihai kararı alınan ancak faaliyete henüz başlamamış Uygar RES Projesi (için uzunluğu ise 11,52 km olan Uygar RES Tali TM.- Uygar Res TM. Elektrik Enerjisi İletim Hattı (EEİH) iç hat bağlantısı olacak kullanılacak. 400 kV Uygar RES Tali TM.- Uygar RES TM. Elektrik Enerjisi İletim Hattı, 11,52 kilometre uzunluğunda olacak ve proje alanı ise 23 bin 993 metrekare olacak. Proje alanının 325,500 metrekarelik kısmı Balkıesir, 5 bin 961 metrekarelik kısmı Manisa’da ve yaklaşık 17bin 706 metrekarelik inceleme alanı İzmir sınırı içerisinde yer alacak. HEM TARIM HEM ORMAN ALANINDA Proje dosyasında en dikkat çeken husus ise; proje alanının 1/100.000 Ölçekli İzmir-Manisa ve Balıkesir-Çanakkale Çevre Düzeni planına göre; Tarım arazisi ve Orman Alanı niteliklerinde olması oldu. Uyar RES, Rüzgâr türbinlerinden bir kısmının İzmir'deki Kozak Yaylası'na dikileceği Uygar RES projesi, kuşların göç yolu üzerinde olması ve bunu olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle bölge halkından da teki görmüştü. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Bakanlıktan veto yedi: Çam fıstıklarını kurtaran karar

Bu göç etmek değil kaçmaktır! Haber

Bu göç etmek değil kaçmaktır!

Ege Bölgesi Sanayi Odası Vakfı Kadınlar Birliği tarafından Ticaret Odası Meclis Salonunda bir etkinlik düzenlendi. Düzenlenen etkinlikte katılan Gazeteci Yazar ve TV programı sunucusu Aslı Şafak, Türkiye’den diğer ülkelere gerçekleşen beyin göçünü değerlendirdi. Şafak, Cumhuriyetin 100. Yılında yaşanılan bu göçün aslında göç etmek değil kaçmak olduğu yorumunda bulunarak: “Gençlerimizin anne babalarıyla bu tarz etkinliklerde buluşuyoruz. Bana hep çocuklarının iyi okullarda okuduklarını, o yüzden iyi yaşamak için yurt dışına göçmek istediklerini söylüyorlar. Ailelerin birçoğu da bu isteğe olumlu bakıyor. Ben de bu duruma çok kızıyorum çünkü Cumhuriyetimizin 100 yılındayız ve 100 yıl önce bu topraklar için savaşan çocukların da anne babaları vardı. Onlar da zorluk çektiler. Ya onlar da savaşmak yerine kaçsaydı, bugün ne durumda olurduk?” ifadelerini kullandı. YA ONLAR DA SAVAŞMAK YERİNE KAÇSAYDI Türk kültürünün diğer kültürlerle savaş ve benzeri durumlardan dolayı ister istemez etkileşime geçtiğini dile getiren Şafak, Türkiye’nin asimilasyona çok müsait olduğu bu dönemde, bir de okumuş ve eğitimli grubun beyin göçü yapmasının Türkiye’ye zarar verdiğini belirterek: “Gençlerimizin anne babalarıyla bu tarz etkinliklerde buluşuyoruz. Bana hep çocuklarının iyi okullarda okuduklarını, o yüzden iyi yaşamak için yurt dışına göçmek istediklerini söylüyorlar. Ailelerin birçoğu da bu isteğe olumlu bakıyor. Ben de bu duruma çok kızıyorum çünkü Cumhuriyetimizin 100 yılındayız ve 100 yıl önce bu topraklar için savaşan çocukların da anne babaları vardı. Onlar da zorluk çektiler. Ya onlar da savaşmak yerine kaçsaydı, bugün ne durumda olurduk? Dahası şu anda Türkiye’de bir asimilasyon da varken. Bunu ırkçılık ya da kötü niyetle söylemiyorum ama Türk halkının artık gündelik yaşamı dahi değişmeye yüz tuttu. Zaten asimilasyon öyle yabancıyla evlendim çocuğum asimile olacak falan gibi bir şey de değil. Asimilasyon para harcadığımız şeylerin, parayı ihtiyaç için mi yoksa gösteriş için mi harcamamızla ve zevklerimizin değişmesiyle ilgili bir durumdur. Günümüze baktığımızda bunların çok değiştiğini gözlemliyorum. Önce bir insan sonra da bir kadın olarak, Türkiye’nin zor şartlardan yine çabalayarak çıkacağını düşünüyorum. Yani bir amaç uğruna olmadığı sürece yurt dışına yerleşmenin bir mantığı yoktur. Çünkü bu göç etmek değil kaçmaktır!” dedi. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Yunanistan’ın İzmir Başkonsolosu Alexandros Kostas'tan Başkan Soyer’e ziyaret

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.