[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#hamilelik

hamilelik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, hamilelik haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Hamile kalma sürecinizde diş sağlığınızı gözardı etmeyin! Haber

Hamile kalma sürecinizde diş sağlığınızı gözardı etmeyin!

Progesteron ve östrojen hormonlarında yaşanan değişiklikler ağız içinde hassasiyete, kızarıklık ve kanamaya neden olur. Başta diş eti hastalıkları olmak üzere birçok sorunu da beraberinde getirir. Diş eti problemlerinin hamilelik döneminde etkilerine dair önemli bilgiler paylaşan Diş Hekimi Zeynep Kabalcı Holtoft ''Ağız ve diş sağlığı, hamilelik öncesi ve sürecinde büyük bir önem taşır. Bu dönemde vücuttaki hormonal değişikliklerin yanı sıra, bağışıklık sistemi de etkilenir ve diş eti hassasiyetini artırır. Hatta daha önceden var olan diş eti sorunları da gün yüzüne çıkarabilir.'' diye konuştu. İltihaplı diş eti hastalıkları hamile kalmayı geciktirebilir ya da tamamen engel olabilir Diş ve dişeti sorunlarının hamile kalmaya engel olabileceğini vurgulayan Diş Hekimi Zeynep Kabalcı Holtoft, ''Kadınlarda hamilelik öncesi bütünsel sağlık çok önemlidir. İltihaplı diş eti hastalıklarının birçok sistemik hastalıkla ilişkisi vardır ve tedavi edilmedikçe kronik sağlık problemlerine yol açar.  Hamilelik öncesi tedavi edilmeyen diş eti hastalıkları, hormonlardaki değişimle daha da ilerler ve hastalıklara karşı savunma mekanizmasını zayıflatır. İltihaplı diş eti hastalıkları hamile kalmayı geciktirebilir ya da tamamen engel olabilir, erken doğuma ya da düşüğe yol açabilir.  Konuyla ilgili Helsinki Üniversitesi'nin yürüttüğü bir araştırma, diş problemleri ile hamile kalamama arasındaki ilişkiyi doğrulamıştır. 19-42 yaş aralığındaki 256 sağlıklı ve hamile kalmaya çalışan kadınlar üzerinde yapılan çalışma, ağız-diş ve jinekolojik muayeneleri kapsamaktadır. Bir yıl boyunca kadınların gebelik durumları izlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; diş eti hastalığı olmayan ve tükürükteki P. Gingivalis bakterisini taşımayan kadınların gebe kalma oranı, bu bakteriyi taşıyan kadınlara göre 4 kat daha yüksektir. Bu bakteri sağladığı endotoksinlerle hem yumurtlamayı hem de fetüsün tutunmasını engelliyor. Bu neden kliniğimizin jinekoloji birimine hamile kalma isteğiyle başvuran kadınlarımızı diş eti hastalığı açısından da değerlendiriyoruz. Bazı durumlarda tükürükteki bu bakterinin tespiti için de çeşitli analizlere başvuruyoruz'' şeklinde konuştu. Düzenli diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak da hayati öneme sahiptir Hamileliği planlayan her kadının öncesinde diş hekimine başvurmasına vurgulayan Diş Hekimi Kabalcı Holtoft ''Anne olmaya hazırlanan kadınlar kapsamlı bir ağız muayenesi yaptırarak, mevcut diş sorunlarının tespit edilmesini sağlayabilir ve gerektiği durumda tedaviye başlayabilir. Böylece diş rahatsızlıklarının hamilelik öncesi ve sürecine etkisini azaltabilir. Anne olmayı planlayan kadınlar, hamilelik öncesinde kapsamlı bir ağız muayenesi yaptırarak mevcut diş sorunlarını tespit ettirebilir. Bu muayeneyle diş eti hastalıkları, çürükler veya diğer diş problemleri erken aşamalarda belirlenir. Herhangi bir sorun tespit edilirse, gerekli tedavi sürecine hemen başlanabilir. Böylece, diş ve diş eti hastalıklarının hamilelik sürecindeki olumsuz etkileri en aza indirgenmiş olur. Bunun yanı sıra düzenli diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak da hayati öneme sahiptir. Günde en az iki kez dişler fırçalanmalı ve diş ipi kullanımıyla hijyen sağlanmalı. Beslenme alışkanlıklarında düzene girilmeli, şekerli gıdalardan ve asidik içeceklerden kaçınılmalı, sebze ve meyve tüketimine özen gösterilmeli.'' ifadelerine yer verdi. Kadınlar için vücudun en hassas olduğu dönem olan hamilelik, özel bir süreçtir. Kadınların bu süreci sağlıkla geçirebilmesi için hamilelik öncesi ve sonrası sağlık yönetimi yapmak gereklidir. Sağlıklı bir gebelik, diş sağlığını korumakla başlar ve genel sağlık durumunu iyileştirirken diş sağlığını da göz önünde bulundurmalıdır.  Özellikle diş eti rahatsızlıkları ve tedavisi ihmal edilmemeli, gerektiğinde ise uzman desteği alınmalıdır.

Hamilelikte yenmemesi gereken besinler nelerdir? Haber

Hamilelikte yenmemesi gereken besinler nelerdir?

Hamilelik, bir kadının yaşamındaki en önemli dönemlerden biridir ve sağlıklı bir bebek doğurmak için dengeli ve besleyici bir diyetin önemini vurgular. Ancak, anne adaylarının tüketiminden kaçınması gereken bazı besinler vardır. Bu besinler hem anne hem de bebek için ciddi sağlık riskleri taşıyabilir. Hamilelikte yenmemesi gereken besinler, genellikle potansiyel gıda zehirlenmeleri, enfeksiyonlar veya doğumsal bozukluklara neden olabilen mikroorganizmalar içerir. Ayrıca, bazı besinler de yüksek seviyelerde cıva veya diğer zararlı maddeler içerebilir, bu da bebeğin sinir sistemi gelişimine zarar verebilir. Bu nedenle, hamilelik döneminde sağlıklı bir beslenme planı oluştururken, bu riskli besinlerden kaçınmak, anne ve bebek sağlığını korumak için kritik bir adımdır. İşte hamilelikte yenmemesi gereken besinler … Çiğ veya Az Pişmiş Et ve Deniz Ürünleri Çiğ veya az pişmiş et ve deniz ürünleri hamilelikte gıda zehirlenmesine neden olabilir. Özellikle çiğ balık ve deniz ürünleri (sushi, istiridye vb.), hamilelikte listeria ve toksoplazma gibi bakteri ve parazitlerin bulaşma riskini artırabilir. Bu nedenle, hamilelik süresi boyunca tamamen pişmiş et ve deniz ürünlerini tüketmek önemlidir. Çiğ Yumurta Çiğ yumurta ve çiğ yumurtadan yapılan ürünler, hamilelikte Salmonella bakterisi riski taşıyabilir. Bu nedenle, çiğ yumurta içeren yiyeceklerden (örneğin, çiğ kek hamuru, soslar veya mayonez) uzak durmak ve bu tür yiyecekleri tamamen pişmiş hale getirmek oldukça önemli. Çiğ Süt ve Süt Ürünleri Çiğ süt ve çiğ sütten yapılan ürünler pastörize edilmediği sürece zararlı bakteriler içerebilir. Hamilelikte listeriozis riskini artırabilir. Listeriozis, bebeğin gelişimi için ciddi bir tehdit oluşturabilir. Kafein Aşırı miktarda kafein tüketimi düşük doğum ağırlığına, erken doğuma ve diğer komplikasyonlara yol açabilir. Kafein, gebelikte sınırlı miktarda tüketilmesi gerekir.  Kahve, çay, gazlı içecekler ve çikolata gibi kafeinli ürünlerin tüketimine dikkat etmek önemlidir. Alkol Hamilelik döneminde hiçbir miktar alkol güvenli değildir ve bu yüzden kesinlikle tüketilmemesi gerekn bir maddedir. Alkol, bebeğin gelişimini olumsuz etkileyebilir ve fetal alkol sendromu gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Hamilelik süresince alkol içilmemesi önemlidir. Yüksek Cıva İçeren Balıklar Büyük balıkların etinde yüksek seviyelerde cıva bulunabilir, bu da bebekte sinir sistemi sorunlarına yol açabilir. Tüketilmemesi gereken besinler arasında yer alır. Sakatat Sakatat, hamilelikte yüksek miktarda A vitamini ve kolesterol içerebilir. Aşırı A vitamini alımı, doğum kusurlarına neden olabilir. Kabuklu Deniz Ürünleri Kabuklu deniz ürünleri (karides, midye, istiridye vb.), hamilelikte alerjik reaksiyon riskini artırabilir. Alerjiye sahip kadınlarda bu tür yiyeceklerden uzak durmak önemlidir. Yetersiz Pişirilmiş Sebzeler Hamilelikte tüketilen sebzelerin yeterince pişirilmesi önemlidir. Yetersiz pişmiş sebzeler, toksoplazma gibi enfeksiyon riskini taşıyabilir. Sebzelerin iyice yıkanması ve tam olarak pişirilmesi gereklidir. BU İÇERİK DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Hamilelik belirtileri nelerdir? İlk hamilelik belirtileri nasıl anlaşılır?

Hamilelikte risk yaratan sebeplere dikkat! Haber

Hamilelikte risk yaratan sebeplere dikkat!

Hamilelik doğal bir süreçtir.Ancak bazı durumlarda hamilelik oluşmadan önce anne adayında mevcut olan hastalıklar,az yada fazla kiloya sahip olması veya hamileliğe dolayı daha sonra gebelik dönemi kendini belli eden sorunlar farklı hamilelikte risklere sebep olabilmektedir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Jinekolog Op. Dr. Mehmet Bekir Şen konu hakkında bilgiler verdi. Riskli Gebelik Nedir ? Riskli gebelik; anne adayı ve bebeğin sağlığı açısından birtakım riskler barındıran gebeliklere verilen isimdir. Bir gebeliğin riskli olmasını; annede geçmişte var olan veya gebelikte ortaya çıkan hastalıklar belirleyebilir. Buna ek olarak bebekte görülebilecek olası kromozom anormallikleri de gebeliği riskli yapabilmektedir. Riskli gebelik takibinde gebeliğin sorunsuz bir şekilde devam edebilmesi ve doğumun sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için tüm modern imkanlar sevk edilir. Riskli Gebelik Nedenleri Nelerdir ? Annede genel sağlığı ve gebeliği tehlikeye atabilecek kronik bir hastalık bulunması. Bunlara örnek olarak hipertansiyon ve diyabet gibi hastalıklar verilebilir, gebelikte preeklampsi , eklampsi teşhisi, gebelik Kolestazı, gebeliğin 35 yaşından sonra gerçekleşmiş olması,gebeliğin 17 yaşından önce gerçekleşmiş olması, öncesinde bir kadın hastalığı ile ilgili cerrahi operasyon geçirmiş olmak, aşırı kilo veya aşırı zayıflık, annenin ideal kilosunda olmaması, kanama ve pıhtılaşma ile ilgili hastalıklar,daha önceki bir hamileliğin düşükle sonlanması ve kötü obstetrik hikaye ( daha önceki gebeliğin ex ile sonuçlanması ) Gebelik, yalnızca anne kaynaklı sorunlar sebebi ile riskli olmaz. Bazı durumlarda bebek ve plasenta kaynaklı sorunlar da gebeliği, riskli gebelik kategorisine sokabilir. Bebek ve plasenta kaynaklı riskli gebelik nedenleri arasında şunlar bulunur: *Plasentada yapısal bozukluklar bulunması. *Plasentanın doğum kanalını tıkaması veya kapatması. *Plasentanın pozisyonu ile alakalı bazı problemler. *Plasentanın rahim dışında organlara da tutunmuş olması. *Koryoamniyonit ( enfeksiyonun eşlik etmesi ) *Anne kanından DNA testi (fetal genetik tarama testleri) sonucu bazı hastalıkların tespit edilmiş olması. *Embriyonun gelişimi ile alakalı birtakım bozukluklar. *Anne karnında gelişen bebekte suyun azlığı ( oligohidramnioz ) *Düşük tehdidi *Erken doğum riski ( preterm eylem ) *Gebeliği riskli yapan sebepler çeşitlilik gösterebilir. Bu sebeplerin erkenden tespit edilebilmesi ve gebeliğin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için düzenli jinekolojik muayeneleri aksatmamak gerekir. Riskli Gebelikte Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir? Riskli gebelik durumlarında dikkat edilmesi gereken en önemli durum; doktor kontrollerini aksatmamaktır. Kadın doğum uzmanı muayeneleri sırasında gebelikle ilgili tüm riskler düzenli olarak kontrol edilir. Böylece her hafta hem gebeliğin durumu hem de annenin ve bebeğin sağlığı değerlendirilir. Gerekli beslenme düzeni oluşturulabilir, bazı önemli testler yapılabilir. Kilo alımı gibi durumlar kontrol altında tutulabilir. Riskli gebelik sırasında dikkat edilmesi gereken durumların tamamı; riskli gebelik takibi ile düzenli olarak gözden geçirilebilir. Riskli Gebelik Takibi Nasıl Yapılır? Riskli gebelik takibine dahil olan süreçler; gebeliği riskli yapan faktörlerin türlerine ve şiddetlerine göre değişiklik gösterebilir. Her şeyden önce bu risk faktörlerinin özenli bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme çeşitli muayeneler ve testlerle yapılabilir. Ultrason gibi ileri görüntüleme teknikleriyle bebeğin ve gebeliğin gidişatı incelenebilir. Böylece detaylı ve kişiye özel bir takip planı oluşturulur. Riskli gebelik takibi süreçleri de genelde anne adayının ve bebeğin; çeşitli hastalık risklerine karşı düzenli olarak bazı testlerden geçirilmesi ile devam eder. Bu testler sonucu tespit edilen hastalıklar erkenden tedavi edilir. Bazı hastalıklar ise yine bu testler sayesinde henüz tam olarak ortaya çıkmadan önlenebilir. Anne adayının beslenme düzeni, psikolojik durumu ve diğer önemli faktörler konusunda da çeşitli uygulamalara başvurulabilir. HABER MERKEZİ

Anne adaylarına uyarı: İyotlu tuzu sofradan eksik etmeyin Haber

Anne adaylarına uyarı: İyotlu tuzu sofradan eksik etmeyin

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Emel Örün, 1-7 Haziran İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası dolayısıyla iyodun vücutta tiroit hormonlarının oluşumunda rol aldığını ve eksikliğinin ciddi sağlık problemlerine yol açabildiğini söyledi. Özellikle hamilelik ve emzirme döneminde yeterli iyot alımının önemine işaret eden Örün, "Gebelik ve emzirme döneminde iyot eksikliği olması bebekte zihinsel gerilik ve hipotiroidi dediğimiz önemli sağlık problemlerine yol açabiliyor. İyot eksikliği, anne karnında bebeklerin kaybedilmesine, ölü doğumlara, düşüklere de sebep olabilir." ifadelerini kullandı. Türkiye'de 1994'ten itibaren sofralarda kullanılan tuzun iyotlandığını belirten Örün, yeterli miktarda iyotlu tuz kullanımıyla iyot eksikliğine bağlı hastalıkların önlenebileceğini vurguladı. Gebelikte günlük en az 200 mikrogram iyot alınmalı Prof. Dr. Örün, tuzun yanı sıra deniz ve deniz ürünleri, süt ve süt ürünleri, kırmızı et, kuru fasulye ile muz, çilek gibi meyvelerin iyottan zengin besinler olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çocukların hayatının ilk 5 yılında günlük 90 mikrogram, 6-12 yaş arasında ise 120 mikrogram iyot tüketmeleri gerekir. Erişkin dönemde günlük iyot tüketimini 150 mikrogram olarak öneriyoruz. Gebelik döneminde alınması gereken günlük iyot ihtiyacı ise 200 hatta 300 mikrogram olarak belirlenmiştir. Tuzun az alımı kadar fazla tüketilmesi de farklı sağlık sorunlarına yol açar. Dünya Sağlık Örgütü, bir erişkinin günlük tüketmesi gereken tuz miktarını 5 gram yani silme bir tatlı kaşığı veya dolu bir çay kaşığı olarak öneriyor. Bu miktarı tüketmek zaten iyot eksikliğinin önüne geçmek için yeterlidir. Gebeler de belirlenen miktarda gerek tuz gerekse iyottan zengin besinlerden tüketirlerse hem kendi sağlıklarını hem de doğacak bebeklerinin sağlıklarını korumuş olur." "İyot eksikliğiyle doğan bebeklerde zihinsel yetersizlikler görülebiliyor" Örün, "İyot eksikliğiyle doğan bebeklerde zihinsel yetersizlikler, büyüme geriliği, yürüme, konuşma gibi motor becerilerinde gecikmeler, işitme azlığı gibi gelişimsel ve geri dönüşsüz sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Zihinsel, fiziksel ve gelişimsel büyümeleri sekteye uğruyor." bilgisini paylaştı. Bebeklerde iyot eksikliğinin tiroit bezinin az çalışması olarak bilinen hipotiroidine yol açtığını anlatan Örün, bu durumdaki bebeklerin tiroit hormonu takviyesiyle tedavi edilebildiğini söyledi. Doğumdan sonra yapılan topuk kanı taramalarında hipotiroidinin de tarandığına ve iyot eksikliğinin bu şekilde saptanabildiğine işaret eden Örün, "İlerleyen dönemde ise en çok kaba sesli ağlama, başlarının vücutlarına göre büyük, bıngıldaklarının geniş olması, göz kapaklarında şişlik gibi şikayetlerle başvuru alıyoruz." dedi. İyot eksikliği yetişkinlikte "guatr" hastalığına yol açıyor Prof. Dr. Örün, iyot eksikliğine bağlı durumların yetişkinlikte de ortaya çıkabildiğini belirterek, "Yetişkinlik döneminde iyot eksikliğine bağlı olarak troit bezinin aşırı büyümesiyle karşılaşıyoruz, buna da guatr hastalığı diyoruz." diye konuştu. Guatr hastalığının kanda tiroit hormonlarının ölçümüyle belirlendiğini ve ardından kişiye uygun tedavi sürecinin başlatıldığını aktaran Örün, "Türkiye'de sofra tuzunun iyotlanması ile iyot eksikliğine bağlı hastalıkları görme sıklığı azaldı. Fakat insanların bu konuda her zaman bilinçli davranması, almaları gereken ölçülü miktarda iyotlu tuzu sofralarından eksik etmemeleri gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu. AA

Çikolata kisti hamileliğe engel mi? Haber

Çikolata kisti hamileliğe engel mi?

Endometriozis üreme çağının önemli hastalıklarından ve aslında üreme dönemindeki kadınlarda sık görülen rahatsızlıklardan bir tanesidir. Endometriozis kadınların gebe kalmasını, çocuk sahibi olmasını engelleyen bir durum mudur ? Tedavisi mümkün olan bir sağlık sorunu mudur ? Kanser riski içerir mi ?Ameliyat şart mıdır? Konu ile ilgili Jinekolojik Onkoloi Uzmanı Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu önemli bilgiler verdi. SICAK ÇİKOLATA KIVAMINDA VE RENGİNDE Jinekolojik Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu, “Endometriozis üreme çağının önemli ve sık görülen hastalıklarından bir tanesidir. Rahmin içini döşeyen dokuya endometrium diyoruz. Endometriuma benzer dokunun, belirli sebeplerle yumurtalıklarda, bağırsakla rahim arasındaki bölgede, yani rahmin dışında karın içinde herhangi bir bölgede yer alması durumuna “endometriozis”denir. Endometriozis eğer ki, yumurtalıklarda kist oluşturursa, bu kistlere çikolata kisti yani “endometrioma” denir. Bunlara çikolata kisti denmesinin sebebi ise; bu kistlerin içeriğinin sıcak çikolata kıvamında ve çikolata renginde olmasından kaynaklanır” dedi.  BELİRTİLERİ NELERDİR? Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu, “Çikolata Kisti yani Endometriozis, bazı hastalarda hiçbir semptom ya da şikayet geliştirmeyebilir. Fakat yerleştiği bölgeye ve dokuya göre, çeşitli şiddetlerde bazı belirtiler oluşturabilir.Endometriozis karın içinde büyüdükçe,inflamasyona ve çeşitli yakınmalara yol açabilir. Bunlar nelerdir diye soracak olursanız; Alt karın bölgesinde adet öncesi ve adet döneminde sancı, cinsel ilişki esnasında ağrı, kronik pelvik ağrı gibi durumlar sayılabilir. Bunun yanı sıra endometriozis, bulunduğu bölgede yapışıklıklar ve fibrozisgeliştirebildiğinden, bazı kadınlarda infertilite yani halk arasında “kısırlık” olarak bilinen duruma neden olabilir. Endometriozisin niçin geliştiğini kesin olarak söyleyemesek de bununla ilgili birkaç kabul ettiğimiz teori mevcut. Ayrıca gerçekleştirilen moleküler araştırmalarda, bu hastalığın meydana gelmesinde, birbirinden farklı genetik değişikliklerin etkisinin olduğu görüldü.Yani bu demek oluyor ki; anneniz, teyzeniz, ablanız gibi yakınlarınız endometriozis tanısı almışsa, sizler,yakınları bu tanıyı almamış kişilere oranlaendometriozise bir adım daha yakınsınız" ifadelerine yer verdi. HAMİLE KALMAYA ENGEL OLUR MU? Doç. Dr. İlker Kahramanoğlu, endometriozis tanısı almış 10 kadından ortalama 7’sinin doğal yöntem ile hamile kalabildiğine dikkat çekerek, "Bunun dışındadeneyimli bir cerrah tarafından, doğru planlanmış bir operasyonun ardından yine doğal yöntemle kendiliğinden hamile kalınabilir. Yine de endometriozis hastalığını yaşayan kadınlardan küçük bir bölümü, kısırlık yani infertilite tedavisini almak zorunda kalabilir. Bunun yanı sıra, endometriozisameliyatının ardından planlanan ve gerçekleştirilen “tüp bebek tedavileri”ninsonucunda da başarıyı elde etme oranı oldukça yüksektir. Bazı kadınlar, hamile kalmanın, bu hastalığı yani endometriozisi ortadan kaldırdığı, tedavi ettiği gibi gerçekçi olmayan bir inanışa ve bilgiye sahipler. Fakat bu doğru değildir. Gebelik döneminde, endometriozisin oluşturduğu semptomlar geçici olarak hafifleyebilir fakat gebelik bu hastalığı tedavi etmez. Gebelik bitiminde şikayetler tekrar başlayabilir" diye konuştu. "BU AMELİYAT ONKOLOJİK PRENSİPLERE GÖRE YAPILMALIDIR" Kahramanoğlu, “Endometriozis, ağrı kesici ya da hormon içerikli ilaçlar veya cerrahi operasyonlar ile tedavi edilebilmektedir.Eğer ki hasta, cerrahi işlem için uygun bir adaysa, işlem laparoskopik yöntemle yapılabilir. Laparoskopi, ameliyat sonrası hasta için konforu arttırdığı gibi, cerrah için de milimetrik odakların dahi görülebilmesini sağlar. Ancak burada altını çizmek istediğim şey, bu ameliyatın onkolojik prensiplere göre yapılması gerektiğidir. Bunu özellikle belirtmemin önemli nedenleri var. Cerrahi işlem sırasında,sadece kisti almak hastalığı ortadan kaldırmaz. İşte bu nedenle endometriozisinbulunduğu dokuların tamamını almak gerekir. Yumurtalıktaki kisti alırken de normal yumurtalık dokusuna zarar vermemek, büyük bir önem taşır.Karın içindeki tüm endometriozisodaklarını temizlemek ve yumurtalık rezervlerini gözetmek, endometrioziscerrahisinde şarttır”sözlerini kaydetti. HABER MERKEZİ

Hamilelikte ne zamana kadar seyahat edilebilir?  Haber

Hamilelikte ne zamana kadar seyahat edilebilir? 

Kadın Hastalıkları ve doğum doktoru Op. Dr. Ramazan İlker Kayhan, gebelikle ilgili merak edilenleri anlattı. Gebelikte bilinmesi gereken önemli noktaları anlatan Dr. Kayhan, “Tüm dünyada ülkelerin gelişmişlik ve sağlık seviyesini değerlendirmek için kullanılan parametrelerden bir tanesi de anne ve bebek ölüm istatistikleridir. Neslimizin daha sağlıklı olmasını istediğimizden dolayı da bu verilerin mümkün olduğu kadar en iyi şartlarda olmasını istiyoruz. Gebelik dönemi boyunca belirli aralıklarla anneyi görüp mevcut sağlık sorunu varsa bunları tespit etmemiz gerekiyor. Gebeliğin seyri hakkında da bir planlama yaparak, bebeğin sağlığı açısından gereken testleri ve değerlendirmeleri yapıyoruz ve ihtimal müdahale edilebilecek durumlar varsa erken tespit ederek tedaviyi ona göre düzenliyoruz. Sonuç olarak gebelik dediğimiz dönem toplamda 40 haftayı içeriyor. Gebelerimizin bize başvurmadan önce de bazı rahatsızlıkları olabiliyor. Bu dönemi belirli periyotlarla düzenli izlem şeklinde planlarsak; hem gebelik sürecimiz daha rahat geçiyor, hem de beklenen ve beklenmeyen komplikasyonlar daha az görülüyor; böylece de daha sağlıklı bir nesil elde etme şansımız oluyor. Anne karnında bebeğin izlemini yaparak annenin ve bebeğin ihtimal sağlık sorununu tedavi edebildiğimiz bir grup var. Tabii bir de tedavi edilemeyen ama annenin periyodik kontrolleriyle takibini yaptığımız ve doğumu ona göre planladığımız grup var. Tedavi edilemeyen gruptaki rahatsızlıkları tanımlamak için kullandığımız yöntemler gün geçtikçe daha da gelişiyor. Kullandığımız ultrasonografi cihazlarımız eskiye göre artık çözünürlük olarak da teknik olarak da çok üst düzeyde. Beraberinde kullanılan diğer laboratuar testleri ve genetik testler de üst düzeyde. Artık anne kanından aldığımız bir tüp kan vasıtasıyla bebeğe ait genetik - kromozom yapısını tümüyle öğrenebiliyoruz. Takip sırasında bebeği ve anneyi sıkıntıya sokabilecek bazı sağlık problemleri varsa, düzenli kontroller büyük önem taşıyor. Bu sorunları fark edemediğimiz zaman anne de bebek de bazen bundan etkilenebiliyor. Bebeğin anne karnında beslenmesi, perfüzyonu bozulabiliyor ve de sonrasında suyunda azalma ve gelişim geriliği olabiliyor” dedi. Gebelikte acil durumlar nelerdir?  Gebeliğin haftasına göre değişkenlik gösterdiğini dile getiren Op. Dr. Kayhan, “Gebelikte acilen doktora başvurulması gereken bazı durumlar var. Bu acil durumlar aslında gebelik haftasına göre değişkenlik gösterir. Normalde acil durumlar gebenin günlük hayatında beklemediği durumlar ; genellikle de şiddetli ağrı ve yoğun kanama şeklinde oluyor. İlerleyen gebeliklerde ise bebeğin hareketleriyle alakalı bazı durumlar oluşabiliyor. İlk üç ay içerisinde bize yapılan başvurular genellikle yoğun bir şekilde sabah bulantıları, kusma ve iştahsızlık oluyor. Klinik anlamda beslenme çok fazla etkilendiyse gebenin yatarak tedavi altına alınması gerekiyor. En çok karşılaştığımız diğer bir durum da kanamadır. Hamileliğin ilk haftalarında kanamalar olabildiği gibi gebelik dönemi boyunca kanama şikayeti olan hastalarımız da oluyor. Burada kanamanın miktarı büyük önem taşıyor. Yoğun olan kanamalarda mutlaka hekim muayenesi gerekmektedir. İlerleyen dönemlerde olağan dışı rahim kasılmaları, normalden farklı olarak farklı bölgelerde görülen ağrılar eğer takiple geçmiyorsa, düzenli geliyorsa ve şiddet olarak yoğunsa hekime danışmakta fayda var. Çünkü gebelik döneminde diğer organlarla ilgili böbrek taşı gibi , apandisit gibi, safra kesesi hastalıkları gibi sindirim sistemiyle ilgili bazı acil klinik tablolar oluşabiliyor. Biz bu gibi şikayetleri olan hastaları da mutlaka görmek isteriz. Çünkü problemler ve sorunlu durumlar genelde ihmalden kaynaklanıyor. Gebelik döneminde ağrılar bazen son haddeye geldiği zaman doktora başvuruluyor. Bu durumda gebe açısından da bebek açısından da bazen geç kalınmış olabiliyor” diye konuştu. “Araçta güneş almayan kısımda oturmak büyük önem taşıyor” Gebelerin çok merak ettiği sorulara da değinen Op. Dr. Ramazan İlker Kayhan, “Kliniğimize başvuran gebeler bize saç boyatma konusunda çok fazla soru soruyorlar. Şimdiye kadar yapılmış çalışmalarda gebeliğinde saç boyatma ile kat'i ortaya konulmuş olumsuz seyreden bir sonuç yok. Ama saç boyası içerisinde bulunan kimyasalların zarar verebileceği düşüncesi mevcut. Gebelik döneminde ilk üç aylık süreçte bebeğin gelişimi açısından bilinen ya da bilinmeyen ihtimal teratojen etkilerden uzak kalmak daha mantıklı görünüyor. Kendi klinik uygulamamda saç boyama isteği olan gebelerde ilk üç ay ; endişe taşıyanlarda ise ilk dört ay boyamayı ertelemelerini öneriyorum. Sık sorulan sorulardan diğeri de seyahat mevzusu. Genelde gebelerimize son haftaya kadar seyahate gidebileceklerini söylüyoruz. Seyahat açısından da; yolculuk boyunca güvende olmak, aracı gebenin kullanmaması, araçta güneş almayan kısımda oturmak büyük önem taşıyor. Yakın bir mesafe olsa bile; bir buçuk-iki saatte bir mola vererek, sakin bir alanda yürüyüş yapmalarını öneriyoruz. Uçak yolculuklarında ise büyük uçaklarda özellikle kabin içi basınç ayarlı olduğu için 32-34 haftaya kadar ek bir sağlık problemi yoksa uçuşa engel durum teşkil etmiyorsa önerebiliyoruz. Bunların dışında gebelerin en çok merak ettiği sorulardan biri de yapılan spinal anesteziye bağlı olarak doğum sonrasında herhangi bir risk olup olmadığıdır. Normal doğum yapmasında problem görmediğimiz gebeler süreç devam ederken ağrı eşiği düşük olabileceğinden dolayı bazen çok fazla ağrı hissedebiliyorlar” ifadelerini kullandı. “Bizim için önemli olan gebelerin bu süreci sıkıntısız bir şekilde atlatmasını sağlamaktır” Op. Dr. Kayhan, “Muayene sırasında baktığımızda gebenin de normal doğum için uygun olduğunu düşündüğümüz durumlarda epidural anesteziyi kullanmayı tercih ediyoruz. Epidural anesteziyi Anestezi uzmanlarımız uyguluyor; ilem sırasında belden omurga aralığına bir kateter yerleştirerek ilaç uygulanıyor. Bu uygulama sonrasında ağrılarla beraber rahim ağzının açılması daha kolay oluyor. Gebelerimiz doğum süresince de doğum sancısını hissetmiyor. Kaliteli ve konforlu bir doğum yapma imkanı oluyor. Uygun bir pozisyonda başarılı bir uzman uygulamasıyla güzel sonuçlar alıyoruz. Sezaryan doğumlarda ise Spinal Anesteziyi tercih ediyoruz. Günümüz teknolojisiyle de spinal anestezide neredeyse saç teli kadar ince iğne ucu kullanıldığı için herhangi olumsuz bir durum oluşmamaktadır. Uygulamayı yine Anestezi doktorlarımız yapmaktadır. Spinal anestezinin etki süresi üç saat kadardır. Bu üç saat sonrasında etkiler tamamen ortadan kalkıyor. Bizim için önemli olan gebelerin bu süreci sıkıntısız bir şekilde atlatmasını sağlamaktır” şeklinde konuştu. İHA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.